Geçen hafta yazılarımıza zorunlu bir Covid arası vermiştik. Aslında, sinema ve tiyatro gibi kapalı ortamlara çok sık girip çıkan biri olarak, şimdiye kadar iyi dayandığımı da söyleyebiliriz. Ama çok yakın zamana kadar, maske konusunda çok titiz olduğumu, salonda benden başka bir kişi bile olsa, hemen maskemi taktığımı belirtmek isterim. Son iki ayda maske olayını biraz saldıktan sonra, hastalığın gelip beni de yakalaması, tesadüf değildir diye düşünüyorum. Bu hastalığı geçiren pek çok kişinin söylediği gibi, öyle çok da rahat geçmiyor bilgisini de vermeli. Özellikle hastalığın ilk döneminde yakalananalar ya da yüksek yaş grubu kadar ağır geçirmemişimdir mutlaka ama, bir gül bahçesi de değil. Aşımıza ve önlemlerimize dikkat etmeye devam edelim uyarısını yaptıktan sonra, hastalık döneminin hemen öncesinde sinemalarda ve hastalık sırasında evde izlediğim filmlerden bir karma olan bu haftaki film notlarımıza geçelim.
Geçtiğimiz günlerde Ankara’da, Fransız Kültür’ün düzenlediği “Fransız Sinema Haftası” kapsamında 5 film izleme fırsatı bulduk. Beşi de farklı türlerde olan bu filmleri, CerModern’in açık hava sinemasında izledik. Etkinliğin web sitesinde, aynı filmlerin, önümüzdeki günlerde Türkiye’nin farklı şehirlerinde de gösterileceği belirtilmiş. Şu an için on şehirde gösterim planlanmış ama sayı daha da artabilir deniyor. Vizyon takvimi hala zayıf giderken, bu filmlere bir göz atalım:
Bayram tatilinin devam etmesi nedeniyle sinemalarımızda vizyona sadece 3 film girdi bu hafta. Üçü de pek ümit vermiyor açıkçası. Ancak, Başka Sinema’nın yaz boyu yapacağı toplu gösterilere başladığını da hatırlatalım. Bu hafta “Klasikler Seçkisi” adı altında La Ciociara (İki Kadın), À Bout de Souffle (Serseri Aşıklar) ve Don't Look Now (Karanlığın Gölgesi) filmleri gösteriliyor. Üçü de daha önce izlemiş olsanız da sinema salonlarında tekrar izlenmeyi hak eden klasikler. Ayrıca farklı illerde açık hava gösterimleri de devam etmekte. Ankara’daki gösterimler ile ilgili bilgileri yazının sonunda bulabilirsiniz diyerek, geçen haftaların vizyonundan birkaç filme geçelim.
Bayram haftası dolayısıyla, az sayıda film gösterime girmişken, son 1-2 haftada ülkemizde gösterime giren filmlere bakmaya devam edelim.
Vizyon filmleri zaten bir süredir zayıf gidiyordu. Yazla birlikte iyice zayıfladı. Neyse ki, kimi sinemalar ve kurumlar, farklı gösterimler de yaparak biz sinema severleri memnun ediyorlar. Geçtiğimiz hafta, sinema tarihinden bazı filmler izleme fırsatımız oldu. Öncelikle onlardan bahsedelim, sonra da vizyondan birkaç filme bakalım.
Son haftaları festival izlenimlerine ayırdıktan sonra, vizyona geri dönelim. Yaz aylarında her zaman olduğu gibi, vizyon da zayıf ama çeşitli yönleriyle ilgi çeken filmler mevcut yine de. Bu hafta, birkaç tanesine göz atalım.
Bu yılki Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali’nde çok fazla sayıda film izlediğimi yazmıştım. Fazla vakit kaybetmeden, festival izlenimlerinin üçüncü bölümüne başlayalım. Yolumuz uzun.
Geçen hafta Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali izlenimlerine başlamıştık. Bu hafta kaldığımız yerden devam edelim. Ancak, bu sene festivalde çok sayıda film izlemişim, iki hafta yetmedi, haftaya aynen devam. Filmleri izlediğim sırayla yazıyorum. Bu hafta, çoğunlukla belgesel filmlerden oluşan bir seçki oldu. Bu arada geçen haftaki yazıyı tamamladıktan sonra, festivalin kapanışının yapıldığını ve Fipresci ödülünün Mafifa filmine gittiğini de not olarak düşelim. Açıkçası bence, Fipresci için, yarışan filmler içinde daha iyileri vardı ama jürinin kararıdır diyelim. Mafifa ile ilgili görüşlerimi, geçen haftanın yazısında bulabilirsiniz hatırlatmasını da yapayım.
Ankaralı sinefiller olarak, geçtiğimiz haftayı Uçan Süpürge Kadın Filmleri festivalini takip ederek geçirdik. Bu yazı yazıldığında, son gününe girdiğimiz festival, birkaç nazar boncuğu aksaklık dışında çok iyi gitti. Program da gayet iyiydi. Vakit kaybetmeden, festivalin ilk günlerinde izlediğim filmlere geçelim.
Top Gun: Maverick çok ideal bir devam filmi olmuş. İlk Top Gun'un tarzını tüm film boyunca devam ettiriyor. Hikâye ve kimi sahnelerde çok belirgin paralellikler var. İlk filmi sevenler, o günlerde sinemada izlemiş olanlar kaçırmasın derim. Film, bir 80'ler filmi izliyoruz havasıyla başlıyor ve o hissi hiç bırakmıyor. Müziklerde bile Lady Gaga'nın şarkısı dışında ağırlıklı olarak 80'lerin şarkıları var (Take My Breath Away'i niye bir yere sıkıştırmadılar, anlaşılır gibi değil.). Teknik olarak ilk filmden kesinlikle iyi. Tom Cruise'un bilgisayar efektlerini minimumda tutacağım manyaklığı, etkisini hissettiriyor.
Yaz aylarına girmeden önce, son festivalimize hazırlanırken, vizyona da yine 9-10 filmle devam etmekteyiz. Son haftaların, bambaşka seyirci kitlelerine hitap etse de iyi seyirci çeken, başarılı filmleriyle başlayıp, kötülere doğru ilerleyelim ve son yılların en kötü filmiyle yazımızı bitirelim.
Vizyon takvimi, haftada 9-10 filmle devam ediyor. Doğrusu gerçekten izlenmeye değer filmlerin sayısı, son derece az. Bu hafta yine vizyonda yer alan filmlerden bir kısmı hakkında ufak görüşlerle devam edelim. Ankara’daki sinemaseverler için, Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali’nin biletlerinin satışa çıktığını da hatırlatmış olalım.
Son ayların en merak edilen, muhtemelen seyirci sayısı olarak, sinemaların yüzünü güldürecek filmi, bu hafta gösterime girdi. O halde, ondan başlayarak vizyondaki filmlerin bir kısmına bir göz atalım.
İstanbul Film Festivali’nden vizyona geri döndük. Sinemalardaki film sayısına bakarsak, vizyon çok bereketli. Nisan ayında toplam, 47 film gösterime girmiş. Her hafta 9-10 film anlamına geliyor. Ama filmlerin niteliklerine bakacak olursak, belli bir seviyenin üzerindeki filmler, iki elin parmaklarını geçmiyor. Seyircinin ilgisi de benzer şekilde, birkaç film etrafında yoğunlaşmış şekilde. Nisan ayında gösterime girmiş filmlerden 100 bin seyirciyi aşabilmiş sadece 4 film var: Morbius, Doru Macera Ormanı, Kirpi Sonic 2, Fantastik Canavarlar: Dumbledore'un Sırları. Son haftanın sayıları henüz elimizde yok ama bir ihtimal, çocuk filmi olarak Kim Demiş Kötüyüz Diye? filmi de bu sınırı aşabilir.
Geçen hafta, 41. İstanbul Film Festivali izlenimlerine başlamıştık. Bu hafta izlediğim geri kalan 10 filmle, bu yılki İstanbul Film Festivali izlenimlerini bitiriyoruz. Vakit kaybetmeden filmlere geçelim.
İstanbul Film Festivali’nin salonlara dönmesi ile sinema gündemimiz de bu yöne doğru kaydı. Doğrusunu söylemek gerekirse, vizyondaki iyi film sayısı da son derece az. O halde, festivalde izlediğim filmlere, iki bölüm halinde kısa bir bakış atayım. Öncelikle 5 gün boyunca takip etme şansım olan festival ile ilgili birkaç ufak not. Festivalin salonlara dönmesi heyecan verici ama bu heyecan seyirci kitlesine çok fazla yansımamış gibi duruyor. Gerçi, filmlerin bir kısmını basın gösterimlerinde izledim ama genel seyirci ile izlediğim filmler, şimdiye kadar İstanbul Film Festivali’nde gördüğüm en boş salonlara oynadı.
Bu haftanın sinema gündemi, İstanbul Film Festivali’nin salonlara dönmesi aslında. Ben de filmleri takip etmeye başladım ama henüz festivalin başındayız. Önümüzdeki haftalarda festival filmlerine daha detaylı bakmak üzere, bu hafta yine bir vizyon turu yapalım.
Bu hafta yazıya kısa bir Oscar değerlendirmesi ile başlamak istemiştim ama Will Smith-Chris Rock olayı tüm hafta o kadar konuşuldu ki, artık üzerine söyleyecek yeni bir şey kalmadı. Ödüller tarafında da çok daha iyi filmler dururken en iyi filmin CODA’ya gitmesi, The Power of the Dog’un en iyi yönetmen ödülü kazanırken başka hiçbir ödül alamaması gibi konular da çok konuşuldu. Eh, törene dair konuşulacak başka pek bir şey de yoktu zaten diyerek, bir süredir Oscar tahminleri nedeniyle değinemediğimiz, sinemaları seyirci açısından mutlu eden filmlere ve geçen haftalardan kalan birkaç farklı yapıma kısaca bir bakalım.
Geçtiğimiz hafta, bu yılki Oscar ödüllerinin tahminlerine başlamıştık. Lafı fazla uzatmadan, kalan kategorilere geçelim.
Yine bir ödül sezonunun daha sonuna yaklaşıyoruz. Geçtiğimiz yıl, bir önceki yıla göre, kısmen daha normalleşmiş bir şekilde geçti. En azından Akademi’nin pandemi dönemine özel koyduğu kurallar, bu yıl devam ettirilmedi. Ödül töreninin de daha normalleşmiş şekilde gerçekleştirileceği görülüyor. Yine de konukların aşılarını tamamlamış olması ve test yaptırması beklenecek... Genel Oscar gündemi sonrası gelelim bu senenin tahminlerine. Yine geçen sene olduğu gibi, tahminlerimi iki ayrı bölüm halinde yapacağım. Vakit kaybetmeden, başlayalım.
8 Aralık haftasına hoş geldiniz! Fırtınalar, yağmur, sel ve taşkınlarla başladı Aralık ayı yurdun çoğu yerinde!.. İkisi yerli yapım olmak üzere toplam altı yeni filme ev sahipliği yapıyor 8 Aralık vizyonu! Maïwenn’in yazıp yönettiği ve başrolü Johnny Depp’le paylaştığı tarihi biyografik dram ‘Jeanne du Barry’ ve Berlin Film Festivali’nde ‘Altın Ayı’ için yarışan, New York Film Eleştirmenleri Birliği tarafından ‘En İyi İlk Film’ seçilen Güney Kore asıllı Celine Song imzalı romantik dram ‘Past Lives / Başka Bir Hayatta’, haftanın notlarımız arasında yer alan yenileri.
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
2019 tarihli ‘Captain Marvel’ın bir tür devamı niteliğindeki ‘The Marvels’ filminde ‘süper kadın kahramanlar’ın sayısı 1’den 3’e çıkıyor. Film vasatı pek aşamıyor belki ama tarihsel bir özelliğe sahip: Öyküsünde ‘Marvel Sinematik Evreni’ndeki ‘İlk Müslüman süper kahraman’ı, Kamala Khan’ı barındırıyor. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/ 11.11.2023)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Ankara Film Festivali’nin üzerinden biraz zaman geçti ama festival yorumlarının ikinci bölümü, ancak yetişti. Ancak bu filmlerin bir kısmı vizyon takvimini beklediği, bir kısmı da muhtemelen dijital platformlarda karşımıza çıkacağı için, geç kalmış sayılmayız. Zaten iyi film eskimez diyerek, festivalin değerlendirmesinde ikinci bölüme geçelim. Bu kez önümüzde epeyce film var.
Tuğçe Pala ile akustik eserler, bugün 19.00'da TRT Müzik'te yayınlanacak Nazende programında.
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
Yerli popa birçok hit parça kazandıran, en değerli bestecilerimizden Ali Kocatepe, yapıtlarının yaratı sürecini Nereden Geldi Bu İlham Perileri adlı kitapta topladı. Kocatepe kitabını şöyle özetledi:
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık: