Geçen yıl tümüyle çevrimiçi olarak düzenlenen Uçan Süpürge, bu yıl programını ikiye ayırdı. İlk hafta çevrimiçi gösterimler yapıldı, 5 Haziran itibariyle de fiziksel gösterimler başladı. Evet, sinema salonları 1 Temmuz’a kadar kapanmış olabilir ama Ankaralı sinemaseverler, salonda film izleme özlemlerini Cermodern ve Çağdaş Sanatlar Merkezi’nin kapalı salonlarında giderebilirler. Elbette şiddeti azalmış gözükse de pandemi devam ediyor, bu nedenle kapalı salonlara girip girmemek, herkesin kendi kararı ama kapasitenin %50’ye düşürüldüğünü hatırlatalım. Ne yazık ki gece yasakları 22.00’da başladığı için planlanan açık hava gösterimleri de kapalı salonlara alınmak durumunda kalındı. Bunu da önlemlerin doğurduğu çelişkili bir sonuç olarak görebiliriz. Eminim ki, şu anda kapalı salonda film izlemeyi düşünmeyen bazı seyirciler açık havaya gelecekti.
Geçtiğimiz haftalarda İstanbul Film Festivali’nin ulusal kısa ve belgesel film yarışmalarının, ayrı bir yazının konusu olacağından bahsetmiştik. Bu hafta kısa film yarışmasına bir göz atalım.
Yaklaşık bir yıldır çevrimiçi gösterimlerine devam eden İstanbul Film Festivali, Mayıs ayını iki bölüme ayırdı. Ayın ilk yarısında uluslararası festivallerde gösterilmiş filmler yer alırken, ikinci yarısında ise ulusal kısa ve belgesel yarışmasındaki filmler gösteriliyor. Bu yazıda ilk bölümdeki filmleri ele alacağız. Kısa ve belgesel yarışması ise, ayrı bir yazının konusu olur. Mayıs ayının ilk bölümündeki seçki ağırlıklı olarak, bu yılın ilk aylarında çevrimiçi olarak düzenlenen Sundance ve Berlin film festivallerindeki yapımlardan oluşuyordu. Bu filmlerin bazılarını söz konusu festivallerde izleyim yorumlama fırsatımız olmuştu. Onlarla ilgili yorumlarım, o zaman yaptığım sosyal medya paylaşımlarının tekrar gözden geçirilmesi şekilde olacak.
Günlerdir, haftalardır, aylardır sinemalar yeniden ne zaman açılacak diye bekleyerek evlerimizde film izlemeye devam ediyoruz. Bu yazı yazılırken çıkan yeni genelge ile, sinemaların açılışına izin verilecek tarih, bu sefer de 1 Haziran’a çekildi. Bu dördüncü ya da beşinci uzatma sanırım. 1 Haziran’da ne olur, gerçekten izin verilir mi, izin verilirse hangi sinemalar açar bilemiyoruz ama zaten yazın Hızlı ve Öfkeli 9 dışında bir film de geniş kitleyi sinemalara çekebilecek gibi durmuyor. Biz sinemaların açılmasını beklerken bir yandan festivaller de yeni duyurular yapıyorlar. İstanbul Film Festivali, bu ayın ikinci yarısında, ulusal kısa ve belgesel yarışmalarındaki filmleri çevrimiçi olarak gösterecek. Önümüzdeki ay, ulusal uzun metraj yarışmasını hibrid olarak yapmayı planlıyorlar ama zaman ne gösterecek göreceğiz.
İstanbul Film Festivali, geçen yılın ortalarından beri her ay çevrimiçi olarak, yeni bir film seçkisi ile karşımıza çıkmaya devam ediyor. Her ne kadar arada boş geçtikleri bir ay olmasa da Nisan 2021 itibari ile festivalin 40. yılını resmi olarak açtılar. Görünen o ki, bir süre daha böyle devam edecekler. Festival filmleri ile sinema salonlarında buluşmayı özledik ama her şey normalleştiğinde, şu anki gibi, haftada 4 film şeklinde olmasa da seçkinin vizyon şansı bulamayacak filmlerden oluşacak bir bölümünü, çevrimiçi olarak sunmaları güzel olur diyerek, Nisan seçkisindeki 20 filmden öne çıkanlar ile ilgili kısa notlarımızı verelim.
Geçtiğimiz iki hafta boyunca Oscar tahminleri yaptıktan sonra, bir bilançosunu çıkarmamak olmazdı. Ödüllerden önce genel olarak törene bir bakalım. Covid önlemlerinden dolayı tören nasıl olacak diye uzun süredir konuşuluyordu. Akademi, benzer törenlerde olduğu gibi insanların zoom ile evlerinden bağlanmaları yoluna gitmeyeceğini ama törenin tek bir mekânda da olmayacağını, farklı ülkelere bağlantılar yapılacağını açıklamıştı. Nitekim Amerika’da büyük bir istasyonu, sosyal mesafe kurallarına dikkat edilen bir stüdyo haline dönüştürmekle birlikte, İngiltere’den de geniş kapsamlı denebilecek bir katılım vardı.
Geçtiğimiz hafta, bu yılki Oscar ödüllerinin tahminlerine başlamıştık. Lafı fazla uzatmadan kalan kategorilere geçelim.
Bu sene Oscar adaylarında kaçınılmaz olarak online platformların ağırlığı hissedildi. Filmler çok zayıf yorumları yapıldı ama hemen her sene bu yorumlar gelir zaten. Oscar’ı ne kadar önemsemeliyiz konusu apayrı bir yazı konusu ama biz yine de sinema dünyasının büyük bir kısmının gözünü diktiği bu ödüllere yönelik tahminlerimizi yapalım. İki haftaya ayıracağımız tahminlerimde ufak açıklamalar ile birlikte tek bir tahmin yapacağım. Başlayalım bakalım.
Çevrimiçi olarak acaba hangi festivaller, hangi etkinlikler varmış diye araştırırken, geçtiğimiz hafta farklı bir etkinlik karşımıza çıktı. 7 Nisan Dünya Sağlık Günü kapsamında, Dünya Sağlık Örgütü Türkiye Ofisi tarafından gerçekleştirilen etkinlik, sağlık emekçilerinin hayatımızdaki rolünü daha iyi anladığımız bir yılı geride bıraktığımız için, çok daha ilgi çekiciydi. Ancak doğrudan covid salgını ile ilgili olan filmler henüz çok fazla olmadığı için, etkinliğin alt başlığı “Mülteciler/Göçmenler & Sağlık” olarak belirlenmiş. Etkinlik önümüzdeki yıllarda devam ederse, covid konusu da ele alınabilir.
1 Nisan’da sinemaların açılmasına izin verilecek mi, izin verilse de sinemaların açma niyeti var mı derken, pandemide vaka sayılarının giderek artması ile açılışa izin verilen tarih, 12 Mayıs’a ertelendi. Bekleyip neler olacağını görelim derken bir senedir olduğu gibi, evlerimizde film izlemeye devam ediyoruz. Geçen bir senede dijital platformlar, abone sayılarını ve etkilerini giderek arttırdılar. Netflix genellikle ana akım seyircilerin ilgi gösterdiği bir platform olmuşken, MUBİ de festival takipçilerinin favorisi olmuş gibi gözüküyor. Fakat her platform, belli filmleri ön plana çıkartırken, bazı filmler gözlerden kaçıyor. O halde, bu hafta MUBİ seçkisinde gözlerden kaçan, ne yazık ki bu yazı yazıldığı sırada seçkiden ayrılmış olsa da belki yeniden gelirler diye umduğumuz bazı filmlere bakalım. Çünkü, sinefillik bunu gerektirir.
Evde film izleme deneyimine devam ederken bu hafta, İstanbul Film Festivali’nin Mart ayı seçkisinde izlediğimiz filmlerden bir kısmına göz atalım.
Tüm dünyada aynı anda gösterime girip herkes tarafından konuşulan süper kahraman filmlerine hasret kalmıştık. Her ne kadar Wonder Woman 1984, Aralık sonunda Amerika’da vizyona çıksa ve aynı anda HBO Max’de yayınlansa da HBO Max olmayan ülkelerde, film yasal olarak izlenemediği için etkisi daha düşük oldu. Nicedir beklenen Zack Snyder's Justice League ise HBO Max olmayan ülkelerde de farklı platformlarla anlaşılarak yayınlandı ve evlerimizin salonlarında da olsa tüm dünyada aynı anda izlenime açıldı. Madem öyle, biz de filmi detaylı olarak değerlendirelim.
Geçen hafta, bu yıl dijital ortamda yapılan Berlinale ile ilgili izlenimlerimize başlamıştık. Bu hafta, kaldığımız yerden devam ediyor, geçen haftaki yazıda kendine yer bulamayan filmleri irdeliyoruz.
Berlin Film Festivali (Berlinale) de dijital ortamda yapılan festivaller arasında yerini aldı. Her şey yolunda giderse, Haziran ayında fiziksel olarak, açık havada ve mümküne salonlarda da gerçekleştirilmesi planlanan festivalin ilk ayağı, sadece endüstri ve basın mensuplarına açık olacak şekilde, 1-5 Mart arasında gerçekleştirildi. Toplamda yüzden fazla filmin gösterildiği festivali elden geldiğince takip etmeye çalıştım. 1-5 Mart dedik ama bu yazının toparlandığı gün itibariyle ödül alan filmlerin gösterimleri halen devam ediyor. Bu nedenle filmleri iki bölüm halinde ele alacağız.
Günlerimizin, gecelerimizin giderek birbirine benzediği şu günlerde, geçen haftamız da çeşitli platformlardan film izleyerek geçti. Çoğu az çok bilinen kült filmler ve ikinci ya da üçüncü kez izlediğim Türkiye filmleri idi. Bu filmlerin konularından bahsetmeye de çok ihtiyaçları olmadığını düşünerek, bu hafta köşemizin adına uygun olarak yazımı tümüyle kısa kısa notlardan kurayım dedim. Buyurunuz:
Pandemide aşı süreci devam ediyor. Biz de normalleşmeyi, sinemaların açılmasını beklemeye devam ediyoruz. Sinemaların açılması için verilen tarih 1 Mart’tı ama henüz normalleşme konusunda illere göre alınacak yeni kararların detayları belli olmadı. Çevrede de öyle 1 Mart’ta sinemalar açılacak gibi bir hava yok. Sanki kapatılma bir süre daha uzayacakmış gibi ama haftaya durum biraz daha netleşir sanırım. Bu arada ekranlarımızdan film izlemeye devam. Bu hafta biraz yenilerden, biraz eskilerden, ortaya karışık bir film seçkisi yaptım.
Online film festivalleri tüm hızıyla devam ediyor. Bir yandan normal günlere dönmeyi beklerken, bir yandan da günümüzdeki şartların bize sağladığı ek fırsatlardan yararlanmaya devam ediyoruz. IFFR olarak kısaltılan, “International Film Festival Rotterdam” da Şubat ayında online olarak düzenlenen festivallerden biriydi. Her şey yolunda giderse, Haziran ayında da fiziksel ayağı da olacak. Ancak bugünlerde özel bir durum olarak karşılaştığımız bazı uygulamalar, ilerde kalıcı da olabilir. Festival sonrasında bizlere gönderilen anket formunda, ileriki yıllarda Covid kısıtlamaları bitse de festivalin online bir kısmının olmasını ister misiniz sorusu dikkatleri çekiyordu. IFFR’ın özellikle ana yarışmasının seyirciyi zorlayacak filmlerden oluştuğunu hatırlatarak festivalde ödül alan filmler başta olmak üzere, belli açılardan ilginç diğer filmlere bir göz atalım.
Geçen hafta, online olarak takip ettiğim Sundance Film Festivali’nden bir grup filmler ilgili yorumlarımı toparlamıştım. Ödül alan filmler ve öncelikli olarak bir grup filmle daha devam edelim. Not: ABD Kurmaca Filmler bölümünde 4 ödül alan CODA, Dünya Sineması Belgesel bölümünde büyük ödülü alan Flee ve NEXT bölümünde ödül kazanan Cryptozoo filmleri ile ilgili yorumlarımı, geçen haftaki yazımda bulabilirsiniz.
İçinden geçtiğimiz bu dönem, hepimizin farklı deneyimler yaşamasına da olanak sağlıyor. Festivallerin online olması ile, bu yıl ilk kez Sundance Film Festivali’ni takip etme fırsatı buldum. İlerde fiziksel olarak gitme şansı bulur muyum bilinmez ama bir kısmı yıl içinde çokça adında söz ettirecek, bazıları unutulup gidecek bu filmlerin çoğunun dünya prömiyerlerinde izlemek güzel bir duyguydu. Festival devam etmekteyken, şimdiye kadar izlediğim filmlerle ilgili sosyal medyada yazdığım yorumları toparlayıp buraya alıyorum. Şimdilik bu filmleri başka yerde bulma şansınız olmasa da yıl içinde karşınıza çıkacaktır.
İlkbaharda gösterime girmesi planlanan büyük bütçeli filmler, birer birer ertelenirken evde film izleme deneyimlerimiz devam ediyor. Geçen hafta başladığımız İstanbul Film Festivali Ocak seçkisi izlenimlerine ara verip, çeşitli dijital platformlardan ve Oscar sezonunun gelmesi ile birlikte yapılan gösterimlerden izlediğim, farklı coğrafyalardan kadınların hikayelerini anlatan filmlerden bir seçki ile devam edelim.
24 Temmuz Çarşamba günü vizyona merhaba diyecek olan ve sevilen Marvel kahramanlarını buluşturan mizah katkılı aksiyon bilimkurgu ‘Deadpool & Wolverine’ dahil olmak üzere, biri yerli yapım; toplam dört yeni film vizyona giriyor bu hafta! Şehir dışında bulunduğumdan ve kimi filmler adına düzenlenen basın gösterimlerine katılamadığımdan dolayı 26 Temmuz haftasının filmlerine yapım notlarıyla değineceğim.
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
Tarihi bir yapımın seçmeleri için gittiği Cinecittà Stüdyoları’nda filmin yıldızı tarafından beğenilen ve bir gün içinde farklı bir dünyanın içinde gezinen genç bir kız. Saverio Costanzo imzalı ‘Şafak Sökerken’, 50’ler İtalya’sında geçen ve sinema dünyasındaki yıldızların parlak görünen ama gerçekte ikiyüzlü, sorunlu hayatlarına ayna tutan bir çalışma. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/20.07.2024)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Sinema salonlarımızı halen animasyonlar domine ederken, bir yandan da Deadpool & Wolverine filmi bekleniyor. Bu arada, sinemalara her hafta 10-12 film gelmeye devam etse de, bunların çok azı, iyi bir seyirci sayısına ulaşıyor. Biz bu hafta yine vizyondan dört filme bakalım. Önce Yorgos Lanthimos'un, Poor Things’den çok kısa bir süre sonra yaptığı ve yine Emma Stone ile çalıştığı Merhamet Hikayeleri’ne bakalım. Sonra iyi bir popüler sinema örneğine ve ümit verici bir şekilde başlayıp, sonunu getiremeyen bir filme bakalım. Son olarak da 15 dakikalık after credits sahneleriyle, sinema tarihine geçebilecek(!) bir yerli korkuyu ele alalım.
Birbirinden güzel eserlerin icra edildiği bir TRT klasiği "Akşam Sefası" programı, bugün 21.00'de TRT Müzik'te.
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
Sinema yazarı ve eleştirmen Olcay Bağır'ın 'Sinesözlük-Sinemaya Giriş' kitabı Kara Karya yayınları etiketiyle satışa çıktı. 344 sayfalık yapıt basın bülteninde şöyle özetleniyor:
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık:
Popüler orkestralar ile grupların Türkiye serüvenini ‘Günlerin İçinden Canım’ / 100 Yıllık Türkiye Popüler Orkestralar ve Gruplar Tarihi (1923-2022) adlı internet sitesinde anlattım.