Engelsiz Filmler Festivali ve Vizyondan Seçmeler Bu hafta, Türkiye’nin sinema gündeminde Antalya Altın Portakal Film Festivali vardı. Ne yazık ki, festivali takip etme şansımız olmadı. En azından en iyi film, kurgu ve senaryo ödüllerini kazanan Okul Tıraşı’nı bu sene başında Berlin Film Festivali’nin seçkisinde izleyip, bu satırlarda övmüştüm. Tüm ödül kazananları tebrik edip kendi gündemimize dönelim.
Önümüzdeki haftanın sinema gündemi ise, Antalya Altın Portakal Film Festivali olacak gibi duruyor. Biz de bu sene tıpkı Adana Altın Koza gibi Antalya’yı da uzaktan takip etmekle yetinecek gibi duruyoruz. Festivali takip edebilen sinema yazarlarının görüşleri ile önümüzdeki yılın öne çıkabilecek yerli filmleri hakkında ilk fikirlerimiz oluşacak.
KuirFest’in seyirci kitlesi her zaman daha farklı olmuştur ama Ankara’nın her zamanki sinefilleri de seyirciler arasında yer alırdı. Pandemi dönemindeki bir festival olması dolayısıyla Ankara sinefilleri çok fazla görülmedi. Ama 4 gün boyunca gördüğümüz, selamlaştığımız, yeni tanıştığımız arkadaşlar da oldular. İlk günlerde teknik bazı sorunlar da yaşandı ama sonradan onlar da çözüldü. Zaten Goethe-Institut’un görüntü kalitesi fena değildir ama ses biraz sıkıntılıydı genel olarak. Goethe-Institut’un en kötü tarafı ise yıllardır hiç yenilenmeyen sandalyeleri.
Sinemalar dediğimizde öncelikle yine seyirci sayısının düşüklüğünden söz etmeliyiz. Geçtiğimiz haftalarda tahmin ettiğimiz gibi Shang-Chi ve Luka, gişede belli bir hareketlilik yaratsa da devamı gelmedi gibi duruyor. Hatta geçen hafta, toplamda yaklaşık 200 bin kişi ile, sinemaların yeniden açılışından beri en düşük seyirci sayısını gördük. Bunu sinemalarda aşı ya da PCR zorunluluğuna bağlayan yayın organları da olmuş ama ben öyle düşünmüyorum. Evet, bu zorunluluktan dolayı, kaybedilen belli bir seyirci var elbette ama toplam seyirci içinde yüksek bir pay olduğunu düşünmüyorum. Seyircinin ilgisini çeken filmler vizyona girdiğinde, pandemi koşulları için iyi sayılara çıkılabildiğini görüyoruz. Geçen haftanın en çok salonda vizyona giren yeni filmi, Sir-Ayet: Ölü Doğan olunca, seyirci sayısının yükselmesini ummak da zor doğrusu. Ancak halen haftada 9-10 film vizyona giriyor. Bunun yanlış olduğunu düşündüğümü daha önce de belirtmiştim.
Geçen hafta Adana Altın Koza’yı takip edip etmeyeceğimin hala belli olmadığını yazmıştım. Festivalin başlamasına bir gün kalmasına rağmen festivalden halen bir cevap alamadığıma göre, başvurumun kabul edilmediğini varsayıyorum. Tam da bu dönemde, sosyal medyada yine yarışma filmlerinin seçimi ve festivallere çağırılan sinema yazarları ve diğer konuklar ile ilgili bir tartışma dönmeye başladı. Kişisel olarak ben de ufak da olsa bu tartışmaya dahil oldum. Madem bu yazıların başlığına “Sinefilden Notlar” dedik ve zaman zaman sinema gündemi ile ilgili yazıyorum; bu haftaki yazımın bir kısmını da bu akreditasyon meselesine ayırmak istedim.
Geçtiğimiz haftalarda yaklaştığını belirttiğimiz güz festivallerinden ilki, Ayvalık’ta başladı bu arada. Bu haftaki yazımı festivalde ilk izlediğim filmlere ayırmayı planlamıştım ama pandemi nedeniyle basından çok az kişiyi çağırdıklarını belirttikleri için olamadı. Kısmetse seneye diyoruz. Ayrıca geçtiğimiz hafta, Adana Altın Koza Film Festivali de ulusal yarışma filmlerini açıkladı. Festivale sadece bir hafta kalmış olmasına rağmen, onu da takip edip edemeyeceğimizi bilmiyoruz. Ona da bir kısmetse olur diyerek, geçtiğimiz haftalarda vizyona girip az sayıda seyirciye ulaşabilen birkaç filme göz atalım:
Sinemaların yeniden açılması sonrasında seyircilerin salonlara dönmeye başladığını belirtmiştik, ancak her geçen hafta seyirci sayıları düşmeye devam ediyor. Ben yine de okulların açılması ve seyircinin ilgisini çeken filmlerin gelmesi ile birlikte, bu durumun değişebileceğini umuyorum. Gelecek hafta, yeni Marvel filmi Shang-Chi’nin gösterime girmesi bir hareketlenme yaratabilir ama bir yandan da Marvel’in çok bilinmeyen kahramanlarından biri olması bir soru işareti uyandırıyor.
Sinemalarda normalleşmenin yeni döneminde aşı ya da PCR testi zorunluluğu getirilmesini beklediğimizi, yeni normalin muhtemelen bu olacağını geçtiğimiz haftalarda belirtmiştik. 6 Eylül’de bu uygulama başlıyor. Umarım kontrolü düzgün yapılır ve umarım henüz aşı yaptırmayanlara ek bir motivasyon olur. Sonbahara adım adım yaklaşırken ülkemizdeki festivallerin de ayak sesleri duyulmaya başladı. Ayvalık Film Festivali ve Filmekimi, sosyal medyadan ilk duyurularını yaptılar. Adana ve Antalya da onları takip edecektir. Biz de elimizden geldiğince yaklaşan festivalleri takip etmeye çalışacağız. Festivalleri beklerken, vizyon turuna devam edelim.
Sinemalar yeniden açıldığında seyirci sayısı fena değil demiştik ama ilk özlemin giderilmesi sonrası, sayıların giderek düştüğünü görüyoruz. Bunda yazın klasik etkisi kadar, vizyona giren filmlerin seyircilerin çok ilgisini çekmemesi ve pandemide vaka sayılarının artmasının da etkisi olabilir. Seyirci kitlesinde kalıcı bir düşüş olup olmadığını görmek için, sonbaharı beklememiz gerekecek galiba. Sinema gündeminde yeni bir şey de olmadığına göre, biz yine vizyondaki filmlere göz atmaya devam edelim.
Sinema gündeminin durgun olduğu bu günlerde, geçen hafta olduğu gibi Türkiye vizyonunda olan filmler hakkında ufak yorumlara devam edelim.
Sinemaların açılması ile birlikte, çevrimiçi etkinlikler sona ermiş gibi gözüküyor. Bazılarının bir süre sonra devam edeceğini duymuştuk ama bekleyip göreceğiz. Şu aralar yeni bir festivalin ve önemli sinema haberlerinin de olmadığı durgun günlerde olduğumuza göre, geçen hafta seyirci sayıları üzerinden baktığımız yeniden açılan sinemalara, bu sefer peki filmler nasıldı diyerek, seçtiğimiz bazı filmler üzerinden bakalım.
Temmuz ayı başında sinemalar yeniden açılırken, önümüzdeki yeni dönemden beklentilerimizin ne olabileceği konusunda bir fikir jimnastiğinde bulunmuştuk. Şu ana kadar 3 haftalık bir zaman geçtiğine göre hem verilere bakarak hem de kişisel gözlemlerimiz ile belli değerlendirmelerde bulunabiliriz artık (Yazıdaki veriler, https://boxofficeturkiye.com/ adresinden alınmıştır).
Geçen haftaki yazımda, İstanbul Film Festivali’nde jüri görevim olduğu için, yarışma filmleri hakkında görüş belirtemediğimi söylemiştim. Yarışma sonuçları açıklanıp, benim de içinde bulunduğum Fipresci jürisinin, ödülü Çatlak’a verdiği duyurulduğuna göre, ulusal yarışma filmleri hakkında genel bir değerlendirme yapabilirim artık. Öncelikle bu yılki seçkinin genel olarak gayet iyi olduğunu belirtmeliyiz.
İstanbul Film Festivali’nin yaklaşık bir yıldır ara vermeden devam ettirdiği çevrimiçi seçkilerinin Haziran 2021 programı, geçtiğimiz hafta içinde sona erdi. Daha önce, Ulusal Yarışma filmlerinin bir kısmının da çevrimiçi yayınlanacağı duyurulmuş, hatta liste bile açıklanmıştı ama sanırım normalleşme başlayınca, bundan vazgeçildi. Yaz aylarında, festivalin çevrimiçi seçkisi devam etmeyecek gibi gözüküyor ama muhtemelen sonbaharda yeni bir seçki ile karşımızda olacaklar. Bu yazıda, Haziran 2021 çevrimiçi seçkisinden, daha önce bu köşede hakkında yazı yazmadığım ve yarışma bölümlerine dahil olmayan filmlere bir bakış atalım (festivalde bir jüri görevim olduğu için, bu filmler hakkında şu anda fikir belirtemiyorum).
Bu haftanın sinema gündemi belli. Pandeminin başlangıcında, 2020’nin Mart ayında kapatılan, aynı yılın Temmuz ve Kasım ayları arasında yeniden açılan ama beklenen seyirci sayılarına ulaşamayan sinemalar, uzun bir aradan sonra tekrar açıldı. Umuyoruz ki bu sefer her şey daha iyi gider de biz sinemaseverler sinema salonlarından bir daha uzak kalmak zorunda kalmayız. Yeni dönemde ne bekleyebiliriz, geçen seneki açılma dönemindeki hayal kırıklığını tekrar yaşar mıyız, bu yazıda kısa bir fikir jimnastiği yapalım. Öncelikle, geçen seneki dönemle bugün arasında, çok önemli birkaç fark olduğundan bahsetmemiz gerekli.
Bu yıl on dokuzuncusu düzenlenen Filmmor Kadın Filmleri Festivali, geçen sene olduğu gibi yine çevrimiçi olarak seyircisi ile buluştu. Aslında geçtiğimiz Şubat ayında ekipten ayrılan bir grubun getirdiği ciddi iddialar sonrası, sosyal medyadan duyurulan “Filmmor’dan Veda” başlıklı açıklama ile yolun sonuna gelindiğini düşünmüştük ama Nisan ayında yeni bir duyuru ile festivalin yapılacağı bilgisi verildi. Bendeki bilgiler güncelse, konu yargı sürecinde olmalı notunu da düşerek, bu yazı yazıldığında halen devam etmekte olan festival programında bu yıl izlediğim filmler hakkındaki ufak notlarıma geçeyim.
Sinemaların resmen açılmasını beklerken, salonlarda film izleme sırası İstanbullu seyircilerde. İstanbul Film Festivali’nin salon gösterimlerinin başladığı bu haftada, biz Ankaralı seyirciler, yeniden evlerimizdeki küçük ekranlara döndük. Bu hafta, MUBİ’den Pazar gecesi itibarı ile ayrılacak olan bir grup Amerikan filmini izleme fırsatı buldum. Her ne kadar, bu yazı yayımlandığında filmleri izlemek için fazla vaktiniz olmayacak olsa da, bu haftaki yazımı bu filmlere ayırmaya karar verdim. Filmlerin bir kısmı “public domain” olduğu, yani üzerlerinde bir telif hakkı olmadığı için, yasal yollardan da kolayla ulaşılabilecek filmler.
Bu sene, Uçan Süpürge, son yıllardaki en iyi programı ile karşımızdaydı. Oscarların flaş filmleri Nomadland ve Yetenekli Genç Kadın, yine geçen sene adını sıkça duyduğumuz Derisini Satan Adam, Nereye Gidiyorsun Aida? ve Bir Daha Asla Kar Yağmayacak, Céline Sciamma’nın merakla beklenen filmi Küçük Anne, Josephine Decker’ın Shirley’si Nisan Dağ’ın yeni filmi Bir Nefes Daha. Bunların hepsi seyircileri salonlara çekecek filmlerdi. Pandeminin bir cilvesi olarak, bu filmlerin bazılarının Türkiye prömiyeri de Uçan Süpürge’ye nasip oldu.
Geçen yıl tümüyle çevrimiçi olarak düzenlenen Uçan Süpürge, bu yıl programını ikiye ayırdı. İlk hafta çevrimiçi gösterimler yapıldı, 5 Haziran itibariyle de fiziksel gösterimler başladı. Evet, sinema salonları 1 Temmuz’a kadar kapanmış olabilir ama Ankaralı sinemaseverler, salonda film izleme özlemlerini Cermodern ve Çağdaş Sanatlar Merkezi’nin kapalı salonlarında giderebilirler. Elbette şiddeti azalmış gözükse de pandemi devam ediyor, bu nedenle kapalı salonlara girip girmemek, herkesin kendi kararı ama kapasitenin %50’ye düşürüldüğünü hatırlatalım. Ne yazık ki gece yasakları 22.00’da başladığı için planlanan açık hava gösterimleri de kapalı salonlara alınmak durumunda kalındı. Bunu da önlemlerin doğurduğu çelişkili bir sonuç olarak görebiliriz. Eminim ki, şu anda kapalı salonda film izlemeyi düşünmeyen bazı seyirciler açık havaya gelecekti.
Geçtiğimiz haftalarda İstanbul Film Festivali’nin ulusal kısa ve belgesel film yarışmalarının, ayrı bir yazının konusu olacağından bahsetmiştik. Bu hafta kısa film yarışmasına bir göz atalım.
Çoğunluğu yerli yapım olmak üzere yedi, sekizden aşağı pek düşmüyor haftanın yeni film sayısı. Her sezon olduğu gibi yerli filmlerde başı yine korku ve animasyon türleri çekiyor!.. Beşi yerli yapım olmak üzere toplam sekiz yeni filme ev sahipliği yapıyor Mart ayının son vizyon haftası! İstanbul dışında bulunduğumdan ötürü kimi filmler adına düzenlenen basın gösterimlerine katılamadığımdan, haftanın yeni filmlerine yapım notlarına değinerek yer vereceğim.
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
Yedi tepeli şehir için baharın müjdecilerinden biridir İstanbul Film Festivali. Bu yıl 44’üncü kez düzenlenecek bu kültür şenliği 11 Nisan’da başlayıp 22 Nisan’da sona erecek. Organizasyon dahilinde 139 uzun metraj ve 15 kısa film izleyiciyle buluşacak. Festivale ilişkin bir rehber olması amacıyla kaçırılmaması gereken 10 filmlik bir liste hazırladık. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/29/03/2025)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Geçen hafta, Berlin Film Festivali (Berlinale) izlenimlerimize başlamıştık. Kaldığımız yerden devam edelim. Bu hafta bahsedeceğimiz filmler arasında, festivalden Altın Ayı ile dönen ve İstanbul Film Festivali’nde de gösterilecek olan Drømmer, Radu Jude’nin yeni filmi Kontinental ’25, tümüyle yapay zeka ile oluşturulmuş görseller ile yapılmış bir animasyon ve festivalden Teddy ödülü ile dönen, Lesbian Space Princess de var. Haftaya, Berlinale notlarımızın üçüncü bölümü ile devam edeceğiz.
TRT İstanbul Radyosu ses sanatçısı Ayşen Birgör, gökteki yıldızlar misali ışıl ışıl şarkıları bugün 19.00'da TRT Müzik'te ekranlara gelecek Yıldızlar Altında programında seslendiriyor.
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
İletişim yayınları etiketiyle satışa çıkan kitapta müzik yazarı, eleştirmen, programcı Murat Beşer, Türk müziğinin zarif sesi Nesrin Sipahi’nin yaşamı ve sanat serüvenini ayrıntılarıyla anlatıyor. Kitap, Yeşilköy’de başlayan çocukluğun, radyolardan plak kayıtlarına, turnelerden gazinolara uzanan başarı öyküsüne dönüşümü kadar Sipahi’nin bilinmeyen yönlerini de ortaya koyuyor. Nesrin Sipahi-Sahnelerin, Radyoların, Plakların Hanımefendisi aynı zamanda bir dönemin kültürel portresi.
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık:
Hemen her öğretmenin, okul müdürünün maratona benzettiği hayatın henüz başında biri Lezzet. Başka bir deyişle; böğürtlenli, limonlu, çilekli, çikolatalı, vişneli, karamelli, karadutlu dondurmalardan henüz tatmadı, sadece vanilyalının tadını biliyor. Onunla tanışmak için sayfaları çevirmen yeterli. Çelişki Bilmez Lezzet’in Geçmiş Zaman Maceraları Uğur Vardan’ın çocukluk anılarından yola çıkarak yazdığı öykülerden oluşuyor.
Popüler orkestralar ile grupların Türkiye serüvenini ‘Günlerin İçinden Canım’ / 100 Yıllık Türkiye Popüler Orkestralar ve Gruplar Tarihi (1923-2022) adlı internet sitesinde anlattım.
50. yaşını kutlayan albümlerin, yayınlandığı dönemde yarattıkları heyecan, uzunçaların kulaklardaki doygunluğu, yeni yeni piyasaya çıkan kasetlerin sunduğu kolaylık, bugünün dijital ortamında unutulmuş plakların önemi müzik camiasının en tatlı muhabbetlerden biri bu yıl. Doğum günü pastaları 50 mumla adeta yangın yerine dönmüş, eskimeyen, çoğu klasikleşen albümler arasında gezintiye ne dersiniz?