Bu hafta Ankaralı sinemaseverlerin gündemi, Ankara Film Festivali. Biz de maratona başladık ama festival yorumları için, filmler biraz daha biriksin de haftaya başlayalım diyelim ve vizyondaki filmlere bir göz atalım. Öncelikle Scorsese ve Miyazaki ustaların yeni filmlerine bakalım, sonra da Osmanlı öven Atatürk filmi nasıl olurmuş diyelim. Son olarak, Öğretmen filmi üzerinden, Nuri Bilge Ceylan’ın filmini de anarak, haftayı kapatırken biraz da gülelim.
Bu yıl on birinci kez düzenlenen Engelsiz Filmler Festivali, 20-26 Ekim tarihleri arasında dolu bir programla Ankaralı seyirci ile buluştu. 4-5 Kasım’da da Eskişehir’de olacak. Geçtiğimiz yılların aksine, bu sene Ankara prömiyerini yapan film sayısı da epey fazlaydı. Fazla vakit kaybetmeden, festivalde izlediğim filmlerle ilgili yorumlarıma geçeyim.
Her ne kadar İstanbul’un geçtiğimiz haftaki sinema gündemi Filmekimi olsa da biz Ankaralı seyirciler vizyon filmlerini takip etmeye devam ettik. 20 Ekim itibariyle Engelsiz Filmler Festivali’nin başladığını da not olarak düşüp, haftanın menüsüne geçelim. Bu hafta, Cumhuriyetin 100. yılı dolayısıyla bolca karşımıza çıkacak Atatürk filmlerinin ilkine bir göz attık, ayrıca yeni yerli sinemadan bir melodrama ve Derviş Zaim’in yeni filmine baktık. Bir de yılın en az izlenen filmlerinden biri olacak, Martin Scorsese’ye fazlasıyla öykünen bir filmimiz var.
İki hafta üst üste Adana Altın Koza’ya odaklanmıştık. Tekrar vizyon filmlerine dönelim. Epey de film birikti doğrusu. Çok uzun bir yazı olmaması için, bir kısmını da gelecek haftaya bırakalım. Bu hafta, şeytan çıkarma ritüeline farklı yerlerden bakan iki filme, özgün bir bilim-kurgu denemesine, Nicolas Cage’in arka arkaya gelen filmlerinden bir diğerine, yerli korku filmlerinin nispeten iyi bir örneğine, Ata Demirer’in Disney+ sonrası vizyonda şans arayan filmine ve baş karakterini hiç tanımadığımız, yerli bir biyografiye göz atalım.
Geçen hafta, Adana Altın Koza izlenimlerine başlamıştık. Bu hafta da festivalin yabancı film seçkisi ile devam edelim. Festivalde 10 yabancı film izlemişim. Bunlar arasında Cannes’ın Altın Palmiyeli Bir Düşüşün Anatomisi, Almanya’nın Oscar adayı Öğretmenler Odası ve Todd Haynes’in merakla beklenen May December gibi filmleri de vardı. Bu 10 filmin bir kısmının Filmekimi’nde gösterileceğini düşünürsek, orası için de bir öneri yazısı gibi düşünülebilir.
Geçtiğimiz hafta sinema dünyasının gündemi, Altın Portakal’da yaşanan, sonucu festivalin iptaline kadar giden gelişmelerdi. Tam da Adana Altın Koza’nın kapanış töreninin olduğu gün hareketlenen tartışma hafta boyunca devam etti. Sansürün her türüne karşıyız diyelim ve her yönü ile kötü yönetilen bu süreçten ders çıkarmayı umalım. Bu hafta, Adana Altın Koza seçkisinde izlediğimiz filmlere göz atmaya başlayalım. Normalde festivalin en büyük gündemi, Ulusal Yarışma olurdu ama bu sene Nuri Bilge Ceylan’ın yeni filminin Türkiye prömiyerini Adana’da yapması ile festivalin en büyük olayı bu oldu. Bu nedenle yazımıza Kuru Otlar Üstüne ile başlayalım. Sonra da Ulusal Yarışma’daki filmlere bir göz atalım. Bu sene yarışmada, 11 film yer alıyordu. Bunların yedisini izleyebildim. Geçelim yorumlarına.
Güz festivalleri yavaş yavaş başlarken, vizyon da büyük ölçüde, ay sonundaki Kuru Otlar Üstüne filmine odaklanmışken, gösterimdeki filmlerin pek de parlak olmadığını, Harry Potter ve Yüzüklerin Efendisi serilerinin, tekrar gösterime sokulmasından ve iyi seyirci çekmelerinden anlayabiliriz. Bu hafta, ana akım sinemadan bir aksiyon ve bir korku filmine bakalım, Cage’in delice performanslarından birini daha övelim ve 20 yıl öncesinden bir modern klasiği analım.
Geçen haftayı, ufak sağlık problemleri nedeniyle boş geçmiştik. O halde bu hafta, irili ufaklı, daha fazla sayıda filmle devam edelim. Bu hafta menümüzde dokuz film var. Neill Blomkamp'ın yeni filmi, DC’nin yeni süper kahraman filmi, yeni bir Drakula uyarlaması, sezonun çok sayıda izleyiciyi hedefleyen ama çok da başarılı olamayan filmleriydi. Bunlar dışında, şaşırtıcı bir seri katil filmine, Mısır’dan bir popüler sinema örneğine ve yılın en az izlenen filmlerinden olacak üç filme bir göz atalım. Ayrıca, Ankaralı seyirciler olarak, yaz boyunca, Cermodern’in açık hava sinemasında, çok sayıda film izlemiştik. Onlardan da birine bakalım.
Pan’ın Labirenti’ni Tekrar İzlemek ve Vizyondan Seçmeler Sonbahar festivallerinin ayak sesleri duyulmaya başladı. Yurtdışında, Venedik başlamak üzere, yurtiçinde de Adana, Antalya ve Filmekimi’nden ilk duyurular gelmeye başladı. Biz vizyon filmlerine devam edelim ama bu haftaya Pan’ın Labirenti filmini, yıllar sonra tekrar sinema perdesinde izleme deneyimi ile başlayalım. Ayrıca yabancı bir psikolojik gerilime, şaşırtıcı bir yerli suç filmine ve gençlere yönelik romantik filmlerden bir diğerine göz atalım.
Sinemalarda yaz sezonu, her hafta vizyona giren 10 civarında filmle devam ediyor. Ne yazık ki, bunların büyük bir kısmı, az sayıda seyirciye ulaşıp, ortadan kaybolan filmler. Bir de Barbie ve Oppenheimer etkisi halen sürdüğü için, sinemalar nefes almaya devam ediyor. Bu hafta farklı kuşakların çocukluklarındaki animasyon dizilerden uyarlanmış iki filme ve biri yabancı, biri yerli, iki korku filmine bir göz atalım. Bir de “Good” oyununun sinemalarda gösterilen kaydına bakalım.
Sinema salonlarımız, malum iki filmin etkisi ile epey hareketlenmişti ama yaz aylarında, onların yerine henüz bir yenisini ekleyebilmiş değiller. Vizyon, genelde orta karar ve zayıf filmlerle geçiyor. Bir tek Başka Sinema, izlemeye gerçekten değecek filmlerle karşımıza çıkıyor. Hatta bu hafta programlarında Jacques Tati filmleri olduğunu not olarak düşelim ve önerelim. Bu hafta göz gezdireceğimiz filmler ise, son yılların gözde oyuncusu Virginie Efira’nın oynadığı Paris Hatıraları, Resident Evil animasyon serisinin yeni filmi, orta karar olmayı başaran bir yerli korku filmi ve o standartı bile tutturamayan bir yabancı bilim-kurgu filmi.
Sinema salonlarında Barbenheimer rüzgârı devam ederken, aslında bu yoğunluk diğer filmlere pek yansımadı. Oppenheimer’a geçen hafta göz atmıştık, bu hafta da yazımıza Barbie ile başlayalım. Ardından sinema salonlarındaki az izlenen filmlere bir göz atalım. Bu haftaki menümüzde, kanser olan arkadaşının yanına gitmek için kilometrelerce yol yürümeyi göze alan bir adam, deniz kuvvetlerine katılan eşcinsel bir genç, bir köpekbalığı hikayesi, biri Türkiye’den, biri Azerbaycan’dan birer korku filmi var.
Sinemalarda Barbenheimer fırtınası devam ediyor. İlk hafta sonlarında bu iki filmin ülkemizdeki toplam seyirci sayısı, 1 milyon 350 bin civarında ki, sinemalar için çok güzel bir sayı. Bu hafta, bu ikilinin bir parçası olan Oppenheimer ve Oppenheimer’dan bir hafta önce vizyona girerek kendini baltalamış olan Mission: Impossible’ın yeni filmine bir göz atalım. Ayrıca, Fatih Akın’ın çok az konuşulan yeni filmine, Jackie Chan'in sinema salonlarına dönüşüne ve Secret Invasion dizisine de bir bakalım.
Seyircilerin ve sinema salonlarının nicedir beklediği hafta sonu geldi. Barbenheimer hafta sonu, ilk beklentilerden de daha iyi geçecek gibi gözüküyor. Salonlarda ek seanslar açıldığını, her seansın dolup taştığını duyuyoruz. Her iki filmin de agresif tanıtım kampanyası bir yana, bir kez daha görüyoruz ki, bir şekilde seyircinin ilgisini çekecek film yaptığınızda, bilet fiyatları da, platformda nasıl olsa izlerim etkisi de ikinci planda kalıyor. Herkes bu iki filmi konuşurken biz, sinema salonlarımızda geçen haftalarda gösterime girmiş ama seyirciyi yakalayamamış bazı filmlere göz atalım. Bakalım aralarında ilgiye değer yapımlar var mı?
Yaz sezonu devam ederken, sinema gündemi Hollywood’da halen devam etmekte olan yazarlar grevinden sonra, oyuncuların da greve gitmesi ile şekillendi. Grev sonuna kadar oyuncular, rol aldıkları filmlerin tanıtım kampanyalarına bile katılamayacaklar. Gelecek hafta gösterime girecek olan Oppenheimer ve Barbie’nin yoğun tanıtım kampanyalarında bunun da etkisi vardı muhtemelen. Stüdyolar, grev başlamadan, oyuncuları yoğun şekilde kullanmak istediler. Hatta bu nedenle, Oppenheimer’ın İngiltere galası biraz erkene alındı. Buna rağmen, oyuncular galaya katılmış olsalar da, grevin başlangıç saatinde, törenden ayrıldılar. Şu an Hollywood’da neredeyse bütün setler durmuş durumda. Kısa sürede anlaşma sağlanamazsa, etkisi büyük olacak. Biz ülkemizde gösterimde olan filmlere bir göz atalım. Bu hafta Indiana Jones’un son filmine, çevre aktivisti gençlerin eylemlerini anlatan bağımsız bir filme, DreamWorks’ün bekleneni veremeyen yeni animasyonuna ve yerli sinemamızdan iki filme bir bakalım.
Bizde yaz sezonu zaten geleneksel olarak seyirci sayılarının düştüğü bir dönemdir ama bu sene Amerika’da pek çok büyük bütçeli film, bekleneni veremedi. Geçen hafta The Flash’dan bahsetmiştik, bu hafta yeni bir hayal kırıklığı olarak Elemental’a bakalım. Ayrıca, Pakistan’ın geçen seneki şaşırtıcı Oscar adayına, Jennifer Lawrence'ın muzır komedisine, Alper Mesçti’nin yeni korku filmine bir göz gezdirelim. Bir canlı tiyatro kaydı olsa da, seyircilerin salonları tıklım tıklım doldurduğu Fleabag’dan bahsetmeden de geçmeyelim.
Yaz aylarının sıcak günleri nihayet yüzünü göstermişken, sinema salonları güzel bir alternatif olmaya devam ediyor. Bu hafta, gişede umduğunu bulamayan The Flash’a, Wes Anderson’un ve Robert Rodriguez’in yeni filmlerine, bizde yeni gösterime girse de geçen yılın önemli filmlerinden sayılan Saint Omer’e, sinemamızdan süper kahramanlar ile Yeşilçam’ı birleştiren bir filme ve yine sinemamızdan yeni bir gizem filmine bir göz atalım.
Son iki haftada festival izlenimleri yazınca, vizyonu biraz ihmal ettik. O halde bu hafta, Haziran ayı başında vizyona giren filmlere bir bakalım, yavaş yavaş güncele doğru geliriz. Bu haftaki menümüzde, büyük bütçeli filmlerden Örümcek Adam ve Transformers’ın yeni filmleri, Ari Aster’in üç saatlik deliliği, sinemamızda çok sık görmediğimiz türde bir film olan Maske, yeni Robert de Niro komedisi ve Mahsun Kırmızıgül’ün kendi geçmişine baktığı film var.
Geçen hafta, Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali izlenimlerine başlamıştık. Bu hafta kaldığımız yerden devam edelim. Geçen hafta da belirttiğimiz gibi, hem programdaki filmlerin kalitesi ile, hem de bilet fiyatlarının uygunluğunun etkisi ile Ankaralı sinemaseverlerin çok ilgi gösterdiği bir festival ve güzel bir sezon kapanışı oldu. Filmler ve tüm hafta boyunca yardımları için başta festival direktörü Nil Kural olmak üzere, tüm Uçan Süpürge ekibine, gönüllülere ve Büyülü Fener Sineması ekibine bir kez daha teşekkür edip, filmlere geçelim.
Bu sene Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali yine Ankara’da, 31 Mayıs–7 Haziran tarihleri arasında düzenlenmekte. Geçtiğimiz sene olduğu gibi, bu sene de festival direktörlüğünü Nil Kural üstleniyor ki, gerçekten yine çok iyi bir program hazırlamış. Festival bir ara duraklama dönemine girmişti, salonları çok dolduramıyor, çarpıcı filmler getiremiyordu. Pandemi sonrası, önce Azize Tan’ın, sonrasında Nil Kural’ın yaptığı programlara bu dönemden çıktığı ve tekrar parladığı söylenebilir. Bu yıl neredeyse her seansta, salonlar tıklım tıklım dolu. Ankara’da delicesine yağmur yağdığı günlerde bile seyirciler salonlara ulaştılar.
Çoğunluğu yerli yapım olmak üzere yedi, sekizden aşağı pek düşmüyor haftanın yeni film sayısı. Her sezon olduğu gibi yerli filmlerde başı yine korku ve animasyon türleri çekiyor!.. Beşi yerli yapım olmak üzere toplam sekiz yeni filme ev sahipliği yapıyor Mart ayının son vizyon haftası! İstanbul dışında bulunduğumdan ötürü kimi filmler adına düzenlenen basın gösterimlerine katılamadığımdan, haftanın yeni filmlerine yapım notlarına değinerek yer vereceğim.
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
Yedi tepeli şehir için baharın müjdecilerinden biridir İstanbul Film Festivali. Bu yıl 44’üncü kez düzenlenecek bu kültür şenliği 11 Nisan’da başlayıp 22 Nisan’da sona erecek. Organizasyon dahilinde 139 uzun metraj ve 15 kısa film izleyiciyle buluşacak. Festivale ilişkin bir rehber olması amacıyla kaçırılmaması gereken 10 filmlik bir liste hazırladık. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/29/03/2025)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Geçen hafta, Berlin Film Festivali (Berlinale) izlenimlerimize başlamıştık. Kaldığımız yerden devam edelim. Bu hafta bahsedeceğimiz filmler arasında, festivalden Altın Ayı ile dönen ve İstanbul Film Festivali’nde de gösterilecek olan Drømmer, Radu Jude’nin yeni filmi Kontinental ’25, tümüyle yapay zeka ile oluşturulmuş görseller ile yapılmış bir animasyon ve festivalden Teddy ödülü ile dönen, Lesbian Space Princess de var. Haftaya, Berlinale notlarımızın üçüncü bölümü ile devam edeceğiz.
TRT İstanbul Radyosu ses sanatçısı Ayşen Birgör, gökteki yıldızlar misali ışıl ışıl şarkıları bugün 19.00'da TRT Müzik'te ekranlara gelecek Yıldızlar Altında programında seslendiriyor.
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
İletişim yayınları etiketiyle satışa çıkan kitapta müzik yazarı, eleştirmen, programcı Murat Beşer, Türk müziğinin zarif sesi Nesrin Sipahi’nin yaşamı ve sanat serüvenini ayrıntılarıyla anlatıyor. Kitap, Yeşilköy’de başlayan çocukluğun, radyolardan plak kayıtlarına, turnelerden gazinolara uzanan başarı öyküsüne dönüşümü kadar Sipahi’nin bilinmeyen yönlerini de ortaya koyuyor. Nesrin Sipahi-Sahnelerin, Radyoların, Plakların Hanımefendisi aynı zamanda bir dönemin kültürel portresi.
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık:
Hemen her öğretmenin, okul müdürünün maratona benzettiği hayatın henüz başında biri Lezzet. Başka bir deyişle; böğürtlenli, limonlu, çilekli, çikolatalı, vişneli, karamelli, karadutlu dondurmalardan henüz tatmadı, sadece vanilyalının tadını biliyor. Onunla tanışmak için sayfaları çevirmen yeterli. Çelişki Bilmez Lezzet’in Geçmiş Zaman Maceraları Uğur Vardan’ın çocukluk anılarından yola çıkarak yazdığı öykülerden oluşuyor.
Popüler orkestralar ile grupların Türkiye serüvenini ‘Günlerin İçinden Canım’ / 100 Yıllık Türkiye Popüler Orkestralar ve Gruplar Tarihi (1923-2022) adlı internet sitesinde anlattım.
50. yaşını kutlayan albümlerin, yayınlandığı dönemde yarattıkları heyecan, uzunçaların kulaklardaki doygunluğu, yeni yeni piyasaya çıkan kasetlerin sunduğu kolaylık, bugünün dijital ortamında unutulmuş plakların önemi müzik camiasının en tatlı muhabbetlerden biri bu yıl. Doğum günü pastaları 50 mumla adeta yangın yerine dönmüş, eskimeyen, çoğu klasikleşen albümler arasında gezintiye ne dersiniz?