JOHN WOO VE ELI ROTH'UN YENİ FİLMLERİ VE DISNEY'İN 100. YIL DİLEĞİ
Yılın sonuna yaklaşırken, vizyondaki filmlere bakmaya devam ediyoruz. Bu hafta, aksiyon sinemasının ustası John Woo’nun yeni filmine, Disney’in yüzüncü yılındaki hayal kırıklıklarından birine, Eli Roth’un yeni filmine ve vizyona girmesi çok şaşırtıcı olan bir filme göz atalım.
Silent Night (Sessiz Gece):
Sinemada bir John Woo filmi izlemeyeli, çok uzun zaman olmuştu. Türün klasiklerinden birkaçına imza atmış bu yönetmenin en iyi filmlerinden biri değil, onunla özdeşleşmiş numaralar da çok az ama olsun. Yine de keyifliydi.
Ayrıca, ilerlemiş yaşına rağmen, yine bir yenilik peşinde. Bu kez, bir hikâyeyi hiç diyalog kullanmadan nasıl anlatırım diyerek, saf aksiyonun peşine düşmüş. Ana karakterin konuşamamasının bir nedeni var. Filmin başında, boğazından vuruluyor. Diğer karakterlerin böyle bir durumu yok ama onlardan da en fazla birer kelimelik onaylama ve ret nidaları duyuyoruz. Bir tek radyo ya da telsizden gelen konuşmalar var. Bu durum bazen biraz zorlama olmuş ama filmin konsepti bunun üzerine kurulu diyerek, kabul ediyoruz.
Bir sessiz film gibi diyebiliriz ama burada ara yazılar da olmadığı için, anlatıcının işi daha da zor. Tamamen görselliğe yaslanmak durumunda. Bu nedenle, çok basit ve klişe bir intikam hikayesi seçilmiş. Oğlunun intikamını almak isteyen baba, mafyaya tek başına savaş açar. Aslında bu hikâyeyi anlatırken gayet iyi kurulan aksiyon sahneleri de var. Ama türün günümüzde geldiği noktayı, mesela afişte yapımcı üzerinden referans verilen John Wick gibi örnekleri düşünürsek, biraz zayıf kaldığını itiraf etmek lazım.
Bir de Joel Kinnaman faktörü var. Sevenleri vardır muhakkak da, ben bir türlü ısınamadım kendisine. Bu rolde daha karizma bir aktör olsa, filmi daha çok sevebilirdim. Eskiden olsa, Bruce Willis'i hiç konuşmadığı, kendisi ile özdeşleşmiş şakalarını yapmadığı bu rolde oynatmak, bayağı ilginç olabilirdi.
Wish (Dilek):
Wish belli ki, Disney'in 100. yılı için görkemli bir kapanış olarak planlanmış. Filmde, Disney tarihindeki klasik animasyonlara onlarca gönderme var, sondaki yazılarda arka planda, doğrudan o yüz yıldan karakterler, post credits sahnesinde de Disney'in simge şarkılarından biri var. Kamera arkasına da Disney'in son yıllardaki en başarılı filmlerinden biri olan Frozen'ın yönetmeni konulmuş. Belli ki çok güvendikleri bir projeymiş ama evdeki hesaplar çarşıya uymadı, film sevilmedi. İlerde dijitalde bir rüzgâr yakalamazsa, unutulup gidecek filmlerden biri olacak gibi.
Bunun en büyük nedeni, hikâyenin ve karakterlerin, seyirciyi yakalayıp sürükleyecek özelliklerde olmayışı. Kötü kralın neden kötü olduğu bile, tam olarak anlaşılamıyor. Özellikle filmin ilk yarısı, çok zorlama ilerliyor. İkinci kısım daha başarılı ama film, o zamana kadar seyircisini elinde tutabilirse. Özellikle Disney'in hedef kitlesi olan çocukların ilgisi kopuyor gibi gözlemledim. Benim gittiğim seansta, ikinci yarıda salonda tek kişi kalmıştım (gerçi ilk yarı da çok kalabalık değildi).
Şarkılar da çok akılda kalıcı değil. Gerçi biz Türkçe versiyonlarını dinledik. Müzikal animasyonlarda, hem anlamı tutturmak, hem müziğe uygun kelimeler bulmak, her zaman zor iş. Orijinalin tadını hiçbir zaman vermiyor ama Amerika'da da tutan bir şarkısı olmadı gibi.
Film hakkında geç yazmanın avantajını kullanayım. Geçtiğimiz günlerde açıklanan Oscar kısa listelerinde, Wish'den hiçbir şarkı yok mesela. Bildiğin, fiyosko. Ben Türkçe olarak en sevdiğim şarkıyı belirtwyim yine de: "Bi teşekkür etsene" (Orijinali: This is the Thanks I Get)
Neticede, Disney'in yüzüncü yılındaki hayal kırıklıklarından biri oldu. Bu aralar, duraklama döneminde gibiler ama Disney tarihinde bunlar da var, bir yerde tekrar bir patlama yapacaktır.
Thanksgiving (Kara Cuma):
Eli Roth'u bir ara korku sinemasının yeni ustası diye selamlıyorduk ama yıldızı çabuk söndü. Bu film fena eleştiriler almamış aslında ama bana yeni bir şey vermedi. Biraz Scream, biraz Halloween karması, tamam işte.
Film, yıllar önce Grindhouse projesi için, yine Eli Roth'un çektiği bir fragmandan uyarlama (evet, yanlış yazmadım, tam olarak böyle). Fragmandan bazı sahneler aynen var ama o daha çılgın ve eğlenceli bir film vaat ediyordu. Bu daha ciddi olmuş ama maalesef filmin ciddiye alınacak bir tarafı yok.
Katil kim kısmına hiç gerek yokmuş belki de. En güvenilir gösterilen, şüpheleri üzerinde toplamayan kişilerden birini katil yapmak da artık bir klişeye dönüştü. Halbuki korku filmlerinin, katil kim gizemi oluşturmasına gerek yok aslında. Bu gizemi kuruyorsan da altını iyi doldurmak lazım. Scream bu konuda iyi bir örnekti ama bu filmde senaryo çok sağlam değil.
Peki filmin başındaki, Kara Cuma'da ölümlere neden olan olaylar, bir kapitalizm eleştirisi olarak okunabilir mi? Eeeee, hayır. Yani, zorlasak olur tabii de, film bunu kanlı sahneler için bir bahane olarak kullanıyor. Korku filminde sistem eleştirisi için bkz.: George A. Romero ve John Carpenter.
Backstage Wiener Staatsoper (Viyana Operası Sahne Arkası):
2019 yapımı, Avusturya ve Kanada dışında hiçbir yerde vizyona girmemiş, bazı ülkelerde tv'de gösterilmiş bu filmin yolu, 2023 yılında Türkiye vizyonuna nasıl düştü, merak içindeyim.
Film, Viyana Operası'nda, Samson ile Dalila eserinin sahnelenme sürecini anlatıyor. Görüldüğü üzere, çok spesifik bir seyirci kitlesi var. O seyirci kitlesinin de kaçının haberi olacak da, film vizyondayken yakalayacak? Sonuçta 152 kişi izlemiş zaten.
Saçma sapan korku filmlerini, kimsenin duymadığı animasyonları falan yine anlıyorum. Belli bir seyirci kitlesi, gözü kapalı gider diye düşünülüyor ama bu filmin vizyona girmesi, 2023 vizyonunun en büyük gizemi bence. Başka bir filmin yanında, paketten mi çıktı acaba?
Bu arada söylediklerim filmin kalitesiyle ilgili değil tabii ki. Vizyona girmesi çok şaşırtıcı geldi sadece. Aslında ben de o spesifik hedef kitlede değilim ama izledim. Opera meraklılarının, daha keyifle izleyeceğine eminim. Belgesel sinema olarak bakarsak, tipik bir televizyon belgeseli tadı verdi bana.
Haftaya görüşmek üzere.
HASAN NADİR DERİN