Uzunca bir süredir, bu köşede çeşitli festivallere yer veriyoruz. Vizyon filmlerini biraz ihmal ettik. Bu hafta da planım, İnsan Hakları Film Günleri ile ilgili yazı hazırlamaktı ama haftanın yoğunluğu, oradan istediğim kadar film izlememe müsaade etmedi. O zaman bazılarının üzerinden biraz vakit geçmiş olsa da önce geçtiğimiz haftalardan kalan vizyon filmlerine bir göz atalım, sonra da İnsan Hakları Film Günleri’nde izlediğim birkaç filme kısaca bakalım.
Gezici Festival, Sinop ve Kastamonu yollarındayken biz de vakit kaybetmeden, Ankara ayağında izlediğimiz filmlere bakmaya devam edelim.
Gezici Festival, 1995 yılından beri, bıkıp usanmadan yolculuğuna devam ediyor. Bu süre içinde, sinema salonu olmayan şehirleri yılın önemli filmleri ile tanıştırdı, buralarda sinema tarihinin önemli filmlerini gösterdi. Aradan geçen sürede, dijital platformların ortaya çıkması ile filmlere ulaşmak kolaylaşsa da, oralarda pek bulunmayacak filmleri karşımıza çıkarmaya, seyirci ile sinemacıları bir araya getirme misyonuna devam ediyor. Ankara Sinema Derneği’nin düzenlediği festival, bu yıl da Ankara’dan yola çıktı. Sırada Sinop ve Kastamonu var. Biz de yine Ankara ayağını takipteyiz. Programdaki filmlerin bir kısmını önceden izlemiştim notunu düşerek, ilk kez bu festivalde izlediğim filmlere bakmaya başlayalım.
Geçtiğimiz hafta Ankara’da Çağdaş İtalyan Filmleri Haftası düzenlendi. Pandemi döneminde çevrimiçi yapılmakta olan, geçen sene hem çevrimiçi hem de fiziksel olarak düzenlenen etkinlik, bu sene sadece fiziksel olarak düzenlendi ve gösterimler, Çankaya Belediyesi’nin Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde yapıldı. Programdaki filmlerin bazılarını önceden izlemiş ve yorumlarını yazmıştım. Bu hafta kapsamında, ilk kez izlediğim filmlerin yorumlarına, vakit kaybetmeden geçeyim.
Geçen hafta, Ankara Film Festivali’nin yarışmalı bölümünde izlediğimiz filmlere bir göz atmıştık. Bu hafta sıra, yarışma dışı bölümlerde. Her ne kadar bu kısımda pek çok alt bölüm yer alsa da, bu defa bu ayrıma girmeden, önce yabancı filmlerden, sonra “Yakın Tarih” bölümündeki, orta metrajlı iki belgeselden bahsedelim.
3-11 Kasım 2022 tarihleri arasında düzenlenen 33. Ankara Film Festivali’ne, bu yıl seyirci büyük ilgi gösterdi. Ulusal uzun kurmaca film yarışmasındaki çoğu filmin biletleri hızla tükendi. Kısa filmler ve belgesellerin bir kısmı da dolu dolu salonlara oynadı. Belli ki Ankara seyircisi, festivalini özlemiş. Bu yıl kendi adıma, geçirdiğim bir rahatsızlıktan dolayı, festival öncesinde planladığım kadar fazla film izleyemedim. Ancak daha önce Adana ve Antalya film festivallerini takip edebildiğim için, ulusal uzun bölümünden sadece bir eksiğim vardı zaten. Onu da izledim. Kısa film yarışmasını tümüyle, belgesel yarışmasını da dört filme takip edebildim. O halde bu kez festivalin biraz kıyıda köşede kalan bu bölümleri ile başlayalım.
Ankara Film Festivali’nin başlamasını beklerken, bu hafta yine bir vizyon turu atalım. Geçen haftaki gibi, bir de son haftaların gündemdeki dizilerinden House of the Dragon hakkında da birkaç yorum yapalım.
Üst üste gelen festivallerden sonra vizyona geri döndük. Bu hafta korku ve bilim-kurgu ağırlıklı bir vizyon turu yapalım. Arada son dört haftanın gişe şampiyonu filmine de bir göz atalım. Son olarak da geçtiğimiz haftalarda ilk iki bölümünü değerlendirdiğimiz Rings of Power’ın ilk sezonu nasıldı diyelim.
Geçen hafta, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin Ulusal Uzun Metraj Kurmaca Film Yarışması’ndaki filmlere bir göz atmıştık. Bu hafta da diğer bölümlerden izlediğimiz filmlere bir bakalım.
Bu sene, 59. Antalya Altın Portakal Film Festivali’ni takip etme olanağı bulduk. Tıpkı Adana Altın Koza için yaptığımız gibi bu hafta, sıcağı sıcağına Ulusal Uzun Metraj Kurmaca Film Yarışması’nı yorumlayalım. Haftaya da diğer bölümlerdeki filmlere bir göz atarız. Yarışmadaki 10 filmden 9’unu izledim. Gösterimlerin ilk günündeki Bir Umut filmini, uçağımın rötar yapması nedeniyle izleyemediğim notunu düşeyim. İzlediğim sırayla, yorumlarım şu şekilde:
Güz festivalleri birer birer başlarken, sinemalar seyirci açısından halen umduğunu bulabilmiş değil. Önümüzdeki haftalarda, seyirci çekebilecek birkaç yerli film geliyor. Onların iyi seyirci çekeceğini umalım diyerek Adana Altın Koza ve Antalya Altın Portakal arasında, vizyonda neler izledik, bir bakalım:
Geçtiğimiz hafta, Adana Altın Koza Film Festivali’ndeki ulusal uzun metraj kurmaca film yarışmasındaki filmlere bir bakış atmıştık. Bu hafta da festivaldeki diğer filmlerden izleyebildiklerimize bir bakalım. Bu filmlerin hemen hepsinin Filmekimi’nde ve ilerleyen aylarda muhtemelen Başka Sinema’da karşımıza çıkacağı notunu da düşelim.
Geçtiğimiz hafta, 29. Adana Altın Koza Film Festivali’ni takip etme olanağı bulduk. Festivalin Ulusal Uzun Metraj Kurmaca film yarışmasında sekiz film yarıştı. Bunların altısını izledim. Bu hafta bu filmlere, izlediğim sırayla, ufak bir bakış atalım, haftaya da festivaldeki diğer filmlere göz gezdiririz.
Bu hafta yine vizyon filmlerinden bir derleme yapalım. Öncelikle, tekrar vizyona giren Örümcek Adam’a bir bakış atalım. Sonra da vizyonun yenilerine bir bakalım. Haftaya, belki, bir ihtimal, kesinlikle, sanki Adana Altın Koza Film Festivali izlenimleri ile karşınızda olabilirim.
Zaman su gibi akıp geçti, Eylül ayına geldik bile. Vizyonda hafif bir kımıldanma olsa da, iyi filmler güz festivalleri sonrası genel izleyicinin karşısına çıkacak gibi görünüyor. Bu arada, biri televizyondan, biri sinemadan gelen iki büyük serinin, Game of Thrones ve Lord of the Rings’in, her ikisi de izlediğimiz olaylardan nesiller öncesini anlatan spin-off denebilecek dizileri de karşımıza çıktı. Aslında son 2 haftanın asıl gündemi de buydu. Hem vizyon filmlerine, hem de bu iki diziye ufak bir bakış atarken, kulağımızın Venedik Film Festivali’nden gelen yorumlarda olduğunu da ekleyelim. Büyük ihtimalle, ülkemizdeki güz festivallerine, oradan da film gelecektir.
Güz festivalleri yavaş yavaş ufakta belirmeye başlamışken, vizyonun da Eylül ayında biraz daha hareketlenmesini, en azından film kalitesinin biraz daha artmasını bekliyoruz. Başka Sinema’nın toplu gösterileri bitirip, yeni filmlerle karşımıza çıkması bile, bir hareket yaratacaktır. Yanlış, anlaşılmasın. O toplu gösterilerde de harika filmler izledik ama artık yeni filmlerin zamanı gelmişti.
Bu hafta, burada pek konu etmediğimiz, farklı temada filmlerden bir seçki ile notlarımıza başlayalım. Geçtiğimiz hafta MUBİ’den ayrılacak filmler listesinde, 60’ların sonu, 70’lerin başından bir grup İsveç erotik filmi yer alıyordu. Dijital platformlardaki izleme deneyimim, çoğunlukla, platformdan ayrılacak filmleri izlemek şeklinde geliştiği için radarıma girdiler ve sonrasında bu filmlerden birkaçını izledim. Genelde çok iyi filmler oldukları söylenemez ama farklı açılardan ilginç yönleri vardı. Bu filmlerden söze başlayıp, sinemada izlediğim birkaç filme de göz atayım.
Bu hafta, yine vizyonda ve online platformlarda izlediğim bir grup film için yaptığım yorumları toparladım. Fazla vakit kaybetmeden filmlere geçelim.
Geçen hafta yazılarımıza zorunlu bir Covid arası vermiştik. Aslında, sinema ve tiyatro gibi kapalı ortamlara çok sık girip çıkan biri olarak, şimdiye kadar iyi dayandığımı da söyleyebiliriz. Ama çok yakın zamana kadar, maske konusunda çok titiz olduğumu, salonda benden başka bir kişi bile olsa, hemen maskemi taktığımı belirtmek isterim. Son iki ayda maske olayını biraz saldıktan sonra, hastalığın gelip beni de yakalaması, tesadüf değildir diye düşünüyorum. Bu hastalığı geçiren pek çok kişinin söylediği gibi, öyle çok da rahat geçmiyor bilgisini de vermeli. Özellikle hastalığın ilk döneminde yakalananalar ya da yüksek yaş grubu kadar ağır geçirmemişimdir mutlaka ama, bir gül bahçesi de değil. Aşımıza ve önlemlerimize dikkat etmeye devam edelim uyarısını yaptıktan sonra, hastalık döneminin hemen öncesinde sinemalarda ve hastalık sırasında evde izlediğim filmlerden bir karma olan bu haftaki film notlarımıza geçelim.
Geçtiğimiz günlerde Ankara’da, Fransız Kültür’ün düzenlediği “Fransız Sinema Haftası” kapsamında 5 film izleme fırsatı bulduk. Beşi de farklı türlerde olan bu filmleri, CerModern’in açık hava sinemasında izledik. Etkinliğin web sitesinde, aynı filmlerin, önümüzdeki günlerde Türkiye’nin farklı şehirlerinde de gösterileceği belirtilmiş. Şu an için on şehirde gösterim planlanmış ama sayı daha da artabilir deniyor. Vizyon takvimi hala zayıf giderken, bu filmlere bir göz atalım:
Çoğunluğu yerli yapım olmak üzere yedi, sekizden aşağı pek düşmüyor haftanın yeni film sayısı. Her sezon olduğu gibi yerli filmlerde başı yine korku ve animasyon türleri çekiyor!.. Beşi yerli yapım olmak üzere toplam sekiz yeni filme ev sahipliği yapıyor Mart ayının son vizyon haftası! İstanbul dışında bulunduğumdan ötürü kimi filmler adına düzenlenen basın gösterimlerine katılamadığımdan, haftanın yeni filmlerine yapım notlarına değinerek yer vereceğim.
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
Yedi tepeli şehir için baharın müjdecilerinden biridir İstanbul Film Festivali. Bu yıl 44’üncü kez düzenlenecek bu kültür şenliği 11 Nisan’da başlayıp 22 Nisan’da sona erecek. Organizasyon dahilinde 139 uzun metraj ve 15 kısa film izleyiciyle buluşacak. Festivale ilişkin bir rehber olması amacıyla kaçırılmaması gereken 10 filmlik bir liste hazırladık. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/29/03/2025)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Geçen hafta, Berlin Film Festivali (Berlinale) izlenimlerimize başlamıştık. Kaldığımız yerden devam edelim. Bu hafta bahsedeceğimiz filmler arasında, festivalden Altın Ayı ile dönen ve İstanbul Film Festivali’nde de gösterilecek olan Drømmer, Radu Jude’nin yeni filmi Kontinental ’25, tümüyle yapay zeka ile oluşturulmuş görseller ile yapılmış bir animasyon ve festivalden Teddy ödülü ile dönen, Lesbian Space Princess de var. Haftaya, Berlinale notlarımızın üçüncü bölümü ile devam edeceğiz.
TRT İstanbul Radyosu ses sanatçısı Ayşen Birgör, gökteki yıldızlar misali ışıl ışıl şarkıları bugün 19.00'da TRT Müzik'te ekranlara gelecek Yıldızlar Altında programında seslendiriyor.
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
İletişim yayınları etiketiyle satışa çıkan kitapta müzik yazarı, eleştirmen, programcı Murat Beşer, Türk müziğinin zarif sesi Nesrin Sipahi’nin yaşamı ve sanat serüvenini ayrıntılarıyla anlatıyor. Kitap, Yeşilköy’de başlayan çocukluğun, radyolardan plak kayıtlarına, turnelerden gazinolara uzanan başarı öyküsüne dönüşümü kadar Sipahi’nin bilinmeyen yönlerini de ortaya koyuyor. Nesrin Sipahi-Sahnelerin, Radyoların, Plakların Hanımefendisi aynı zamanda bir dönemin kültürel portresi.
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık:
Hemen her öğretmenin, okul müdürünün maratona benzettiği hayatın henüz başında biri Lezzet. Başka bir deyişle; böğürtlenli, limonlu, çilekli, çikolatalı, vişneli, karamelli, karadutlu dondurmalardan henüz tatmadı, sadece vanilyalının tadını biliyor. Onunla tanışmak için sayfaları çevirmen yeterli. Çelişki Bilmez Lezzet’in Geçmiş Zaman Maceraları Uğur Vardan’ın çocukluk anılarından yola çıkarak yazdığı öykülerden oluşuyor.
Popüler orkestralar ile grupların Türkiye serüvenini ‘Günlerin İçinden Canım’ / 100 Yıllık Türkiye Popüler Orkestralar ve Gruplar Tarihi (1923-2022) adlı internet sitesinde anlattım.
50. yaşını kutlayan albümlerin, yayınlandığı dönemde yarattıkları heyecan, uzunçaların kulaklardaki doygunluğu, yeni yeni piyasaya çıkan kasetlerin sunduğu kolaylık, bugünün dijital ortamında unutulmuş plakların önemi müzik camiasının en tatlı muhabbetlerden biri bu yıl. Doğum günü pastaları 50 mumla adeta yangın yerine dönmüş, eskimeyen, çoğu klasikleşen albümler arasında gezintiye ne dersiniz?