Yıl sonlarında, o yılın genel bir değerlendirmesi yapılırken genellikle hangi filmler öne çıktı, büyük festivallerde kimler ödül aldı, seneye Oscar yarışında kimler öne çıkıyor gibi konulardan bahsederdik. 2020’de sinema dediğimizde ise öne çıkan gündem maddesi, pandemi sektörü nasıl etkiledi, bundan sonra neler değişecek oluyor. Bu nedenle bu yazıda, genel olarak bunlara değinmeye çalışacağım.
Sinemalar kapalı olduğu için online festival ve platformlardan film izlemeye devam. Bu hafta, çok fazla kişinin dikkatini çekmeyen bir film seçkisinden bahsetmek istiyorum. Yaz aylarında MUBİ’nin kütüphanesini açması sonrasında, dikkatlerden kaçmış pek çok filme erişebilir duruma geldik. Kendi adıma genellikle seçkiden yakın zamanda ayrılacak olan filmleri takip etmeye çalışıyorum. İki hafta önce, 7 Arjantin filminin seçkiden ayrılacağını fark ettim. Filmlerin hiçbirini izlememiştim. Son dönemde Arjantin sineması yükselişte olduğu için, bu filmleri izleme planıma dahil ettim ve kendi adıma çok güzel bir sürprizle karşılaştım.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 10 Aralık 1948 tarihinde imzalanmış olması nedeniyle, Aralık ayında insan hakları ile ilgili pek çok etkinlik düzenleniyor. Eski güzel günlerde, bu konu ile ilgili filmleri, sinema salonlarında ya da kültür merkezlerinde izlerdik. Bu sene mecburen onlar da dijital ortamlara taşındı. Geçtiğimiz hafta, Avrupa Birliği İnsan Hakları Film Günleri ve TİHV İnsan Hakları Belgesel Film Günleri düzenlendi. İstanbul Film Festivali’nin Aralık seçkisi de insan hakları konusunu temel alıyordu (geçen haftaki yazımda bahsettiğim Ağlayan Kadın ve Vitalina Varela da bu seçkidendi). Aslında bir de Hangi İnsan Hakları Film Festivali olacaktı ama onlar “pek çok festivalin aynı günlerde çevrimiçi gerçekleşeceğini göz önünde tutarak” bu sene pas geçmeyi tercih ettiler. Doğru bir karar olabilir, çünkü hepsine yetişmemiz mümkün olmadı. Bu hafta, insan hakları ile ilgili filmlerden yetişebildiklerim arasından, öne çıkanlara değineceğim.
Sinemaların kapalı olduğu bu dönemde online festivaller ve etkinlikler, yine büyük bir hızla devam ediyor. Sokağa çıkma yasakları ile birlikte evlerde film izleme deneyimlerimiz tekrar artarken, sinemalarla buluşacağımız günleri de iple çekiyoruz. Bu hafta da geçtiğimiz günlerde izlediğim filmlerden bir seçki yapmaya çalıştım. Buyurunuz:
Geçtiğimiz iki hafta içinde o kadar fazla online festival ve sinema etkinliği oldu ki, sinemaseverler olarak hangi birine yetişeceğimizi şaşırdık, belki de normal dönemde bir festivalde izleyeceğimizden daha fazla sayıda film izledik. Bu hafta, bu etkinliklerde izlediğim, farklı nedenlerle öne çıkan ve farklı izleyicilere hitap edebilecek filmlere bir göz atacağım. Önümüzdeki hafta da böyle karma bir seçkiyle devam ederiz kısmetse.
Geçtiğimiz haftalarda, sinema salonlarının geleceği hakkında bir fikir jimnastiği yapmıştık. Sinema salonlarının geçici olarak tekrar kapanması sonrasında online gösterimlerle baş başa kaldık. Üstelik hangisine yetişeğimizi bilemediğimiz kadar fazla gösterim olmaya başladı. Bu dönemde online festivallere de çok alıştık. Madem öyle, umarız ki yakın bir gelecekte, pandemi bitip “normal” günlere döndüğümüzde online gösterimler olmaya devam edecek mi, etmeli mi konusunda bir fikir jimnastiği yapalım.
Sinemaların tekrar kapanması ile yine online festivallere ve dijital platformlara döndük. Umarım söylendiği gibi, 1 Ocak 2021 tarihinde sinemalar yeniden açılır ve o günler, salgını da biraz olsun azalttığımız günler olur. Bu ortamda, geçtiğimiz hafta içinde Ankara’da 10 yıldır düzenlenmekte olan Çağdaş İtalyan Filmleri Haftası’nın onbirincisi düzenlendi. Fiziksel gösterimlerden vazgeçmediler ama bu sene online bir alternatif de sundular. Bu etkinlik, Ankara’da çok ilgi çeken bir etkinlikti. Geçtiğimiz yıllarda, Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde yer kalmadığı için izleyemeden geri döndüğüm filmler olurdu. Aslında ne de güzel günlermiş…
Vizyonda iyi film sayısı çok azken, farklı ülkelerin kültür merkezleri ve elçiliklerinin düzenlediği etkinlikler imdadımıza yetişiyor. Geçen yıl ilki düzenlenen Polonya Filmleri Festivali, bu yıl yapılmaz herhalde diye düşünürken bir anda karşımıza çıktı. Klasik gösterimden vazgeçmeyen bu ufak festival, 5-8 Kasım tarihleri arasında, Ankara Büyülü Fener Sineması’nda düzenlendi. Ücretsiz olmasına rağmen, pandemi dönemi olduğu için seyirci sayısı çok da fazla değildi. Hatta hemen her seansta, aynı kişileri gördüğümüzü söyleyebiliriz. 65 yaş üstü olmasına rağmen fiziksel festivallerden vazgeçmeyen, bu festivalde de her filmi izleyen bir sinefil ablamızın söylemi ile, Polonya’dan kötü film çıkmaz diyerek filmlere geçelim.
Şu aralar sinema gündemi vizyondaki filmlerden ziyade, ertelenen filmlere ve online platformlardaki filmlere ve festivallere kaymış durumda. Bir diğer gündem ise bu durumda sinema salonlarının önümüzdeki dönemde durumunun ne olacağı. Avrupa’da pandeminin ilerlemesi ile birlikte, pek çok ülke sinema salonlarını, en azından bir ay süre için, tekrar kapama kararı aldı. Bizde henüz tümüyle bir kapanma söz konusu değil, ancak farklı sektörlerde olduğu gibi, sinemaların da 22.00’a kapanmasına karar verildi.
Bu yıl, İstanbul Film Festivali’nin Ulusal Belgesel Yarışması, geçtiğimiz yıllara göre daha çok dikkat çekti. Bunda seçkinin çok iyi olmasının yanında, bu yılki koşulların da etkisi ile filmlerin ayrı bir zamanda gösterilmesi, diğer filmlerle çakışmamasının da etkisi vardı bana göre. Çünkü genellikle, İstanbul Film Festivali’nde, hatta diğer büyük festivallerde de, gösterilen onlarca film içinde belgesel filmler biraz üvey evlat muamelesi görürler ve çok özel bir konu işlemiyorsa, belgesel meraklıları dışında çok fazla kişi izlemez. Bu seneki koşullar, bu durumu değiştirdi.
Geçtiğimiz hafta, İstanbul Film Festivali’nin Uluslararası Yarışma Bölümü’ndeki filmlerin altısı hakkındaki yorumlarımı yazmıştım. Bu hafta içinde ödüller de verildi. Bunların da ışığında, kalan 6 filmden de kısa kısa bahsedelim.
Bu haftanın sinema gündemi festivaller ama online festivaller. Bir yandan İstanbul Film Festivali, bir yandan Engelsiz Filmler Festivali online olarak devam etmekte. İstanbul’da festival fiziksel olarak da düzenleniyor ama giden arkadaşlardan duyduğumuz ve Film Twitter’dan anladığımız kadarıyla çok fazla ilgi yok. O halde biz de geçen hafta, bu iki festivalde online olarak izlediğimiz filmlere bir göz atalım.
Bu hafta İstanbul Film Festivali de başlıyor ama biz daha az sözü edilen bir festivale bakalım. Engelsiz Filmler Festivali, 2013 yılından beri düzenlenen, engelli bireylerin de film izleme deneyimini yaşayabilmelerini ve beraber film izlemenin mümkün olduğunu savunan bir festival. Filmleri sesli betimleme ve ayrıntılı altyazı seçenekleri ile sunarak tüm izleyicilere ulaştırmayı hedefliyor. Geçmiş yıllarda farklı illerde düzenlenen festival, bu yıl malum şartlar nedeniyle online olarak düzenleniyor.
Başka Sinema’nın düzenlediği Ayvalık Film Festivali, üçüncü kez gerçekleştirildi. Daha öncekilere gitme imkânım olmamıştı ama bu yılki özel durumda online düzenlenen festivalde, Ayvalık sadece festivalin adında kalınca ve evinizin salonundaki film festivali haline gelince festivaldeki filmleri izleme şansım oldu. Festivalde 6 film gösterildi. Bunların bir kısmı vizyon şansı da bulacak gibi gözüküyor. En kötü ihtimalle, bir süre sonra online platformlara gelecektir. O halde bu filmlere kısaca bir göz atalım.
Bu yılın özel şartlarında Adana Altın Koza Film Festivali’ndeki filmleri Ankara’daki evimizden izleme şansımız oldu. Adana’da da sınırlı sayıda seyirci ile gösterimler yapıldı ama galiba film ekipleri gösterimlere katılmadı. Evimizin rahatlığında filmleri izlemek güzeldi belki ama Adana’da prömiyer yapılan salondaki ses ve görüntü sorunlarını bile özlediğimi fark ettim.
Adana Altın Koza Film Festivali online olarak devam ediyor, Ayvalık Film Festivali online olarak başlamaya hazırlanıyor. Haftaya onlara bakarız. Peki sinema gündeminde ne var? Büyük filmlerin erteleme haberleri var, yeni erteleme haberleri de geliyor. Peki bu ortamda Türkiye’deki sinema salonlarında neler var, sinemalara seyirci çekebilirler mi? Bu hafta, onlara kısa bir bakış atalım.
Geçtiğimiz hafta, başlıyor dediğimiz 31. Ankara Film Festivali, dün gece yapılan mütevazı kapanış töreni ile sona erdi. Bu sene festivalde, ister istemez filmlerden çok korona konuştuk. Festivali takip edenler, takip etmeyenler ya da edemeyenler, gelen konuklar ve jüriler, gelemeyen konuklar ve jüriler, salonların ne kadar kalabalık ve güvenli olduğu, hep konuşulan konular arasındaydı.
Geçen hafta, ülkemizde sinemaların yeniden açılması sonrasındaki, klasik anlamda kapalı salonlarda yapılacak olan ilk festivalin, Ankara Film Festivali olacağından bahsetmiştik. 3 Eylül tarihinde açılışı yapılan festivalde film gösterimleri 4 Eylül Cuma günü başlıyor ve bir hafta sürecek. Pandemi koşullarından dolayı, 2 salonda, günde 3’er seans olarak film gösterimleri yapılacağı için, festivalde alışık olduğumuz film sayısı biraz azalmış durumda. Festivalde bakanlığın sinemalar için uygun bulduğu tüm kuralların yanında ek önlemlerin de alındığı notunu düşelim ve programa bir göz atalım.
Önümüzdeki hafta, Ankara Film Festivali, bu ülkemizde bu süreçte düzenlenecek olan, klasik şekilde kapalı salonlarda yapılan ilk festival olmaya hazırlanıyor. Elbette yeni normal kuralları kapsamında. Seyirciler arasında birer koltuk boşluk bırakılarak salonların kapasiteleri düşürülecek, salonlarda yeme-içmeye izin verilmeyecek, seans aralıkları uzun tutulacak ve buna bağlı olarak günlük seans sayısı düşecek. Seans sayıları azaldığı için festival programı da normalde alışık olduğumuzdan daha küçük bir program olacak gibi gözüyor.
Tam yazıyı bitirdim derken, Warner Bros’dan, Tenet’in gişe rakamlarının açıklanmayacağı bilgisi geldi. Büyük ihtimalle Avrupa ya da Asya gişesi kötü olursa, bunun Amerika’ya olumsuz yansımaması için. Hâlbuki Tenet’in seyirci sayısı, pek çok konuda belirleyici olacaktı. Özellikle seyircinin gerçekten merakla beklediği bir filme ne kadar ilgi gösterdiğini görebilecektik...
Çoğunluğu yerli yapım olmak üzere yedi, sekizden aşağı pek düşmüyor haftanın yeni film sayısı. Her sezon olduğu gibi yerli filmlerde başı yine korku ve animasyon türleri çekiyor!.. Beşi yerli yapım olmak üzere toplam sekiz yeni filme ev sahipliği yapıyor Mart ayının son vizyon haftası! İstanbul dışında bulunduğumdan ötürü kimi filmler adına düzenlenen basın gösterimlerine katılamadığımdan, haftanın yeni filmlerine yapım notlarına değinerek yer vereceğim.
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
Yedi tepeli şehir için baharın müjdecilerinden biridir İstanbul Film Festivali. Bu yıl 44’üncü kez düzenlenecek bu kültür şenliği 11 Nisan’da başlayıp 22 Nisan’da sona erecek. Organizasyon dahilinde 139 uzun metraj ve 15 kısa film izleyiciyle buluşacak. Festivale ilişkin bir rehber olması amacıyla kaçırılmaması gereken 10 filmlik bir liste hazırladık. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/29/03/2025)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Geçen hafta, Berlin Film Festivali (Berlinale) izlenimlerimize başlamıştık. Kaldığımız yerden devam edelim. Bu hafta bahsedeceğimiz filmler arasında, festivalden Altın Ayı ile dönen ve İstanbul Film Festivali’nde de gösterilecek olan Drømmer, Radu Jude’nin yeni filmi Kontinental ’25, tümüyle yapay zeka ile oluşturulmuş görseller ile yapılmış bir animasyon ve festivalden Teddy ödülü ile dönen, Lesbian Space Princess de var. Haftaya, Berlinale notlarımızın üçüncü bölümü ile devam edeceğiz.
TRT İstanbul Radyosu ses sanatçısı Ayşen Birgör, gökteki yıldızlar misali ışıl ışıl şarkıları bugün 19.00'da TRT Müzik'te ekranlara gelecek Yıldızlar Altında programında seslendiriyor.
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
İletişim yayınları etiketiyle satışa çıkan kitapta müzik yazarı, eleştirmen, programcı Murat Beşer, Türk müziğinin zarif sesi Nesrin Sipahi’nin yaşamı ve sanat serüvenini ayrıntılarıyla anlatıyor. Kitap, Yeşilköy’de başlayan çocukluğun, radyolardan plak kayıtlarına, turnelerden gazinolara uzanan başarı öyküsüne dönüşümü kadar Sipahi’nin bilinmeyen yönlerini de ortaya koyuyor. Nesrin Sipahi-Sahnelerin, Radyoların, Plakların Hanımefendisi aynı zamanda bir dönemin kültürel portresi.
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık:
Hemen her öğretmenin, okul müdürünün maratona benzettiği hayatın henüz başında biri Lezzet. Başka bir deyişle; böğürtlenli, limonlu, çilekli, çikolatalı, vişneli, karamelli, karadutlu dondurmalardan henüz tatmadı, sadece vanilyalının tadını biliyor. Onunla tanışmak için sayfaları çevirmen yeterli. Çelişki Bilmez Lezzet’in Geçmiş Zaman Maceraları Uğur Vardan’ın çocukluk anılarından yola çıkarak yazdığı öykülerden oluşuyor.
Popüler orkestralar ile grupların Türkiye serüvenini ‘Günlerin İçinden Canım’ / 100 Yıllık Türkiye Popüler Orkestralar ve Gruplar Tarihi (1923-2022) adlı internet sitesinde anlattım.
50. yaşını kutlayan albümlerin, yayınlandığı dönemde yarattıkları heyecan, uzunçaların kulaklardaki doygunluğu, yeni yeni piyasaya çıkan kasetlerin sunduğu kolaylık, bugünün dijital ortamında unutulmuş plakların önemi müzik camiasının en tatlı muhabbetlerden biri bu yıl. Doğum günü pastaları 50 mumla adeta yangın yerine dönmüş, eskimeyen, çoğu klasikleşen albümler arasında gezintiye ne dersiniz?