Yaklaşık bir yıldır çevrimiçi gösterimlerine devam eden İstanbul Film Festivali, Mayıs ayını iki bölüme ayırdı. Ayın ilk yarısında uluslararası festivallerde gösterilmiş filmler yer alırken, ikinci yarısında ise ulusal kısa ve belgesel yarışmasındaki filmler gösteriliyor. Bu yazıda ilk bölümdeki filmleri ele alacağız. Kısa ve belgesel yarışması ise, ayrı bir yazının konusu olur. Mayıs ayının ilk bölümündeki seçki ağırlıklı olarak, bu yılın ilk aylarında çevrimiçi olarak düzenlenen Sundance ve Berlin film festivallerindeki yapımlardan oluşuyordu. Bu filmlerin bazılarını söz konusu festivallerde izleyim yorumlama fırsatımız olmuştu. Onlarla ilgili yorumlarım, o zaman yaptığım sosyal medya paylaşımlarının tekrar gözden geçirilmesi şekilde olacak.
Günlerdir, haftalardır, aylardır sinemalar yeniden ne zaman açılacak diye bekleyerek evlerimizde film izlemeye devam ediyoruz. Bu yazı yazılırken çıkan yeni genelge ile, sinemaların açılışına izin verilecek tarih, bu sefer de 1 Haziran’a çekildi. Bu dördüncü ya da beşinci uzatma sanırım. 1 Haziran’da ne olur, gerçekten izin verilir mi, izin verilirse hangi sinemalar açar bilemiyoruz ama zaten yazın Hızlı ve Öfkeli 9 dışında bir film de geniş kitleyi sinemalara çekebilecek gibi durmuyor. Biz sinemaların açılmasını beklerken bir yandan festivaller de yeni duyurular yapıyorlar. İstanbul Film Festivali, bu ayın ikinci yarısında, ulusal kısa ve belgesel yarışmalarındaki filmleri çevrimiçi olarak gösterecek. Önümüzdeki ay, ulusal uzun metraj yarışmasını hibrid olarak yapmayı planlıyorlar ama zaman ne gösterecek göreceğiz.
İstanbul Film Festivali, geçen yılın ortalarından beri her ay çevrimiçi olarak, yeni bir film seçkisi ile karşımıza çıkmaya devam ediyor. Her ne kadar arada boş geçtikleri bir ay olmasa da Nisan 2021 itibari ile festivalin 40. yılını resmi olarak açtılar. Görünen o ki, bir süre daha böyle devam edecekler. Festival filmleri ile sinema salonlarında buluşmayı özledik ama her şey normalleştiğinde, şu anki gibi, haftada 4 film şeklinde olmasa da seçkinin vizyon şansı bulamayacak filmlerden oluşacak bir bölümünü, çevrimiçi olarak sunmaları güzel olur diyerek, Nisan seçkisindeki 20 filmden öne çıkanlar ile ilgili kısa notlarımızı verelim.
Geçtiğimiz iki hafta boyunca Oscar tahminleri yaptıktan sonra, bir bilançosunu çıkarmamak olmazdı. Ödüllerden önce genel olarak törene bir bakalım. Covid önlemlerinden dolayı tören nasıl olacak diye uzun süredir konuşuluyordu. Akademi, benzer törenlerde olduğu gibi insanların zoom ile evlerinden bağlanmaları yoluna gitmeyeceğini ama törenin tek bir mekânda da olmayacağını, farklı ülkelere bağlantılar yapılacağını açıklamıştı. Nitekim Amerika’da büyük bir istasyonu, sosyal mesafe kurallarına dikkat edilen bir stüdyo haline dönüştürmekle birlikte, İngiltere’den de geniş kapsamlı denebilecek bir katılım vardı.
Geçtiğimiz hafta, bu yılki Oscar ödüllerinin tahminlerine başlamıştık. Lafı fazla uzatmadan kalan kategorilere geçelim.
Bu sene Oscar adaylarında kaçınılmaz olarak online platformların ağırlığı hissedildi. Filmler çok zayıf yorumları yapıldı ama hemen her sene bu yorumlar gelir zaten. Oscar’ı ne kadar önemsemeliyiz konusu apayrı bir yazı konusu ama biz yine de sinema dünyasının büyük bir kısmının gözünü diktiği bu ödüllere yönelik tahminlerimizi yapalım. İki haftaya ayıracağımız tahminlerimde ufak açıklamalar ile birlikte tek bir tahmin yapacağım. Başlayalım bakalım.
Çevrimiçi olarak acaba hangi festivaller, hangi etkinlikler varmış diye araştırırken, geçtiğimiz hafta farklı bir etkinlik karşımıza çıktı. 7 Nisan Dünya Sağlık Günü kapsamında, Dünya Sağlık Örgütü Türkiye Ofisi tarafından gerçekleştirilen etkinlik, sağlık emekçilerinin hayatımızdaki rolünü daha iyi anladığımız bir yılı geride bıraktığımız için, çok daha ilgi çekiciydi. Ancak doğrudan covid salgını ile ilgili olan filmler henüz çok fazla olmadığı için, etkinliğin alt başlığı “Mülteciler/Göçmenler & Sağlık” olarak belirlenmiş. Etkinlik önümüzdeki yıllarda devam ederse, covid konusu da ele alınabilir.
1 Nisan’da sinemaların açılmasına izin verilecek mi, izin verilse de sinemaların açma niyeti var mı derken, pandemide vaka sayılarının giderek artması ile açılışa izin verilen tarih, 12 Mayıs’a ertelendi. Bekleyip neler olacağını görelim derken bir senedir olduğu gibi, evlerimizde film izlemeye devam ediyoruz. Geçen bir senede dijital platformlar, abone sayılarını ve etkilerini giderek arttırdılar. Netflix genellikle ana akım seyircilerin ilgi gösterdiği bir platform olmuşken, MUBİ de festival takipçilerinin favorisi olmuş gibi gözüküyor. Fakat her platform, belli filmleri ön plana çıkartırken, bazı filmler gözlerden kaçıyor. O halde, bu hafta MUBİ seçkisinde gözlerden kaçan, ne yazık ki bu yazı yazıldığı sırada seçkiden ayrılmış olsa da belki yeniden gelirler diye umduğumuz bazı filmlere bakalım. Çünkü, sinefillik bunu gerektirir.
Evde film izleme deneyimine devam ederken bu hafta, İstanbul Film Festivali’nin Mart ayı seçkisinde izlediğimiz filmlerden bir kısmına göz atalım.
Tüm dünyada aynı anda gösterime girip herkes tarafından konuşulan süper kahraman filmlerine hasret kalmıştık. Her ne kadar Wonder Woman 1984, Aralık sonunda Amerika’da vizyona çıksa ve aynı anda HBO Max’de yayınlansa da HBO Max olmayan ülkelerde, film yasal olarak izlenemediği için etkisi daha düşük oldu. Nicedir beklenen Zack Snyder's Justice League ise HBO Max olmayan ülkelerde de farklı platformlarla anlaşılarak yayınlandı ve evlerimizin salonlarında da olsa tüm dünyada aynı anda izlenime açıldı. Madem öyle, biz de filmi detaylı olarak değerlendirelim.
Geçen hafta, bu yıl dijital ortamda yapılan Berlinale ile ilgili izlenimlerimize başlamıştık. Bu hafta, kaldığımız yerden devam ediyor, geçen haftaki yazıda kendine yer bulamayan filmleri irdeliyoruz.
Berlin Film Festivali (Berlinale) de dijital ortamda yapılan festivaller arasında yerini aldı. Her şey yolunda giderse, Haziran ayında fiziksel olarak, açık havada ve mümküne salonlarda da gerçekleştirilmesi planlanan festivalin ilk ayağı, sadece endüstri ve basın mensuplarına açık olacak şekilde, 1-5 Mart arasında gerçekleştirildi. Toplamda yüzden fazla filmin gösterildiği festivali elden geldiğince takip etmeye çalıştım. 1-5 Mart dedik ama bu yazının toparlandığı gün itibariyle ödül alan filmlerin gösterimleri halen devam ediyor. Bu nedenle filmleri iki bölüm halinde ele alacağız.
Günlerimizin, gecelerimizin giderek birbirine benzediği şu günlerde, geçen haftamız da çeşitli platformlardan film izleyerek geçti. Çoğu az çok bilinen kült filmler ve ikinci ya da üçüncü kez izlediğim Türkiye filmleri idi. Bu filmlerin konularından bahsetmeye de çok ihtiyaçları olmadığını düşünerek, bu hafta köşemizin adına uygun olarak yazımı tümüyle kısa kısa notlardan kurayım dedim. Buyurunuz:
Pandemide aşı süreci devam ediyor. Biz de normalleşmeyi, sinemaların açılmasını beklemeye devam ediyoruz. Sinemaların açılması için verilen tarih 1 Mart’tı ama henüz normalleşme konusunda illere göre alınacak yeni kararların detayları belli olmadı. Çevrede de öyle 1 Mart’ta sinemalar açılacak gibi bir hava yok. Sanki kapatılma bir süre daha uzayacakmış gibi ama haftaya durum biraz daha netleşir sanırım. Bu arada ekranlarımızdan film izlemeye devam. Bu hafta biraz yenilerden, biraz eskilerden, ortaya karışık bir film seçkisi yaptım.
Online film festivalleri tüm hızıyla devam ediyor. Bir yandan normal günlere dönmeyi beklerken, bir yandan da günümüzdeki şartların bize sağladığı ek fırsatlardan yararlanmaya devam ediyoruz. IFFR olarak kısaltılan, “International Film Festival Rotterdam” da Şubat ayında online olarak düzenlenen festivallerden biriydi. Her şey yolunda giderse, Haziran ayında da fiziksel ayağı da olacak. Ancak bugünlerde özel bir durum olarak karşılaştığımız bazı uygulamalar, ilerde kalıcı da olabilir. Festival sonrasında bizlere gönderilen anket formunda, ileriki yıllarda Covid kısıtlamaları bitse de festivalin online bir kısmının olmasını ister misiniz sorusu dikkatleri çekiyordu. IFFR’ın özellikle ana yarışmasının seyirciyi zorlayacak filmlerden oluştuğunu hatırlatarak festivalde ödül alan filmler başta olmak üzere, belli açılardan ilginç diğer filmlere bir göz atalım.
Geçen hafta, online olarak takip ettiğim Sundance Film Festivali’nden bir grup filmler ilgili yorumlarımı toparlamıştım. Ödül alan filmler ve öncelikli olarak bir grup filmle daha devam edelim. Not: ABD Kurmaca Filmler bölümünde 4 ödül alan CODA, Dünya Sineması Belgesel bölümünde büyük ödülü alan Flee ve NEXT bölümünde ödül kazanan Cryptozoo filmleri ile ilgili yorumlarımı, geçen haftaki yazımda bulabilirsiniz.
İçinden geçtiğimiz bu dönem, hepimizin farklı deneyimler yaşamasına da olanak sağlıyor. Festivallerin online olması ile, bu yıl ilk kez Sundance Film Festivali’ni takip etme fırsatı buldum. İlerde fiziksel olarak gitme şansı bulur muyum bilinmez ama bir kısmı yıl içinde çokça adında söz ettirecek, bazıları unutulup gidecek bu filmlerin çoğunun dünya prömiyerlerinde izlemek güzel bir duyguydu. Festival devam etmekteyken, şimdiye kadar izlediğim filmlerle ilgili sosyal medyada yazdığım yorumları toparlayıp buraya alıyorum. Şimdilik bu filmleri başka yerde bulma şansınız olmasa da yıl içinde karşınıza çıkacaktır.
İlkbaharda gösterime girmesi planlanan büyük bütçeli filmler, birer birer ertelenirken evde film izleme deneyimlerimiz devam ediyor. Geçen hafta başladığımız İstanbul Film Festivali Ocak seçkisi izlenimlerine ara verip, çeşitli dijital platformlardan ve Oscar sezonunun gelmesi ile birlikte yapılan gösterimlerden izlediğim, farklı coğrafyalardan kadınların hikayelerini anlatan filmlerden bir seçki ile devam edelim.
Sinemalar kapalıyken, film izleme deneyimlerimiz evlerimizdeki ekranlardan devam ediyor. Geçen ay üst üste gelen online festivaller, bu ay hızını biraz azalttı ama İstanbul Film Festivali bizi filmsiz bırakmamaya kararlı. Ocak ayında, 15 filmlik bir seçki ile karşımıza çıktı. Bu kez Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri birer film olmak üzere haftada üç filmi gösterime açıyorlar. Filmlerin 5’er gün gösterimde kaldığını da hatırlatalım. Bu hafta, bazılarını önceden izlediğim, ilk iki haftanın filmlerine bir göz atalım. Önümüzdeki haftalarda, bir ya da iki bölüm daha yaparız.
Geçen hafta, sinema dünyasında nasıl bir 2020 yılı geçirmiştik, ona bakmıştık. Bu hafta da nasıl bir 2021 yılı bekliyoruz, kısmetse hangi filmleri izleyeceğiz onlara bir göz atalım. Öncelikle elbette en fazla istediğimiz şey, 2020’nin neredeyse tümünde başımıza bela olan pandeminin, 2021’de azalarak bitmesi ve sinema salonlarının açılması. Elbette sadece sinema salonlarının açılması da yetmiyor, kendimizi o salonlarda güvenli hissetmemiz, festivallerde ve popüler filmlerde tümüyle dolu salonlarda film izlemekten çekinmeyeceğimiz bir noktaya gelmemiz gerekiyor. Ülkemizde şu an sinemalar Mart başına kadar kapalı. Umuyorum ki, o tarihte aşılama belli bir noktaya ulaşmış olur ve sinemalar açılır.
Çoğunluğu yerli yapım olmak üzere yedi, sekizden aşağı pek düşmüyor haftanın yeni film sayısı. Her sezon olduğu gibi yerli filmlerde başı yine korku ve animasyon türleri çekiyor!.. Beşi yerli yapım olmak üzere toplam sekiz yeni filme ev sahipliği yapıyor Mart ayının son vizyon haftası! İstanbul dışında bulunduğumdan ötürü kimi filmler adına düzenlenen basın gösterimlerine katılamadığımdan, haftanın yeni filmlerine yapım notlarına değinerek yer vereceğim.
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
Yedi tepeli şehir için baharın müjdecilerinden biridir İstanbul Film Festivali. Bu yıl 44’üncü kez düzenlenecek bu kültür şenliği 11 Nisan’da başlayıp 22 Nisan’da sona erecek. Organizasyon dahilinde 139 uzun metraj ve 15 kısa film izleyiciyle buluşacak. Festivale ilişkin bir rehber olması amacıyla kaçırılmaması gereken 10 filmlik bir liste hazırladık. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/29/03/2025)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Geçen hafta, Berlin Film Festivali (Berlinale) izlenimlerimize başlamıştık. Kaldığımız yerden devam edelim. Bu hafta bahsedeceğimiz filmler arasında, festivalden Altın Ayı ile dönen ve İstanbul Film Festivali’nde de gösterilecek olan Drømmer, Radu Jude’nin yeni filmi Kontinental ’25, tümüyle yapay zeka ile oluşturulmuş görseller ile yapılmış bir animasyon ve festivalden Teddy ödülü ile dönen, Lesbian Space Princess de var. Haftaya, Berlinale notlarımızın üçüncü bölümü ile devam edeceğiz.
TRT İstanbul Radyosu ses sanatçısı Ayşen Birgör, gökteki yıldızlar misali ışıl ışıl şarkıları bugün 19.00'da TRT Müzik'te ekranlara gelecek Yıldızlar Altında programında seslendiriyor.
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
İletişim yayınları etiketiyle satışa çıkan kitapta müzik yazarı, eleştirmen, programcı Murat Beşer, Türk müziğinin zarif sesi Nesrin Sipahi’nin yaşamı ve sanat serüvenini ayrıntılarıyla anlatıyor. Kitap, Yeşilköy’de başlayan çocukluğun, radyolardan plak kayıtlarına, turnelerden gazinolara uzanan başarı öyküsüne dönüşümü kadar Sipahi’nin bilinmeyen yönlerini de ortaya koyuyor. Nesrin Sipahi-Sahnelerin, Radyoların, Plakların Hanımefendisi aynı zamanda bir dönemin kültürel portresi.
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık:
Hemen her öğretmenin, okul müdürünün maratona benzettiği hayatın henüz başında biri Lezzet. Başka bir deyişle; böğürtlenli, limonlu, çilekli, çikolatalı, vişneli, karamelli, karadutlu dondurmalardan henüz tatmadı, sadece vanilyalının tadını biliyor. Onunla tanışmak için sayfaları çevirmen yeterli. Çelişki Bilmez Lezzet’in Geçmiş Zaman Maceraları Uğur Vardan’ın çocukluk anılarından yola çıkarak yazdığı öykülerden oluşuyor.
Popüler orkestralar ile grupların Türkiye serüvenini ‘Günlerin İçinden Canım’ / 100 Yıllık Türkiye Popüler Orkestralar ve Gruplar Tarihi (1923-2022) adlı internet sitesinde anlattım.
50. yaşını kutlayan albümlerin, yayınlandığı dönemde yarattıkları heyecan, uzunçaların kulaklardaki doygunluğu, yeni yeni piyasaya çıkan kasetlerin sunduğu kolaylık, bugünün dijital ortamında unutulmuş plakların önemi müzik camiasının en tatlı muhabbetlerden biri bu yıl. Doğum günü pastaları 50 mumla adeta yangın yerine dönmüş, eskimeyen, çoğu klasikleşen albümler arasında gezintiye ne dersiniz?