Özellikle Amerikan bağımsız filmlerinin çıkış festivali olarak görünen Sundance Film Festivali, geçen sene gösterimlerini tümüyle çevrimiçi olarak gerçekleştirmişti. Bu sene hibrid bir yapı kurduklarını duyurmuşlardı ama artan vaka sayıları ile birlikte, son anda yine tümüyle çevrimiçine döndüler. Biz de festivali takip etme fırsatı bulduk. Bu filmlerin bir kısmı mutlaka Türkiye’de bazı festivallerde gösterilecek, vizyona da girecektir. Bu hafta yarışma dışı bölümlerde gösterilen filmlere bir göz atalım, haftaya da yarışmalı bölümlere döneriz.
Yılın ilk festivalleri yavaş yavaş yaklaşırken bize de vizyon turumuza devam ediyoruz. Sinemalarda aşı şartı da kalkmışken, kalabalık salonlarda daha bir tedirginiz belki ama izlemeye de devam ediyoruz. Kişisel sosyal medya hesabımda yaptığım küçük bir anket sonucunda, ankete katılanların %33 gibi önemli bir kısmının, bu karardan sonra sinemaya gitme eylemini sonlandıracağı yönünde fikir belirtmesi dikkat çekici idi. Kararın gişeye olumlu ya da olumsuz etkisini bir süre sonra fark ederiz diyerek, haftanın filmlerine geçelim.
Sinema gündeminin sakin olduğunu bu günlerde, bir kısmı vizyondan, bir kısmı dijital platformlardan, bir kısmı da özel gösterimler olmak üzere, film maratonuna devam ettim. Bunlar arasında öne çıkanlara bir göz atalım.
2022’nin ilk haftasını devirdik bile. Sinemalarda Örümcek Adam ve Matrix bereketi devam ederken, iddialı yerli filmlerden Kesişme - İyi ki Varsın Eren de 1 Ocak’ta vizyona girdi. Filmin iyiliği kötülüğü bir yana, uzun yıllardır yerli filmler tarafından domine edilen sektörün bu anlamda da normalleşebilmesi için önemli bir adım. Her ne kadar, Mustafa Uslu’nun yapımcılığını üstlendiği, pandemi öncesi filmlerle karşılaştırılabilecek bir seyirci çekmese de pandemi döneminin ilk hafta sonu yerli film seyirci rekorunu da kırdı. Bu filmi şimdilik bir kenara bırakıp, yılın ilk haftasında izlediğim filmlere bir göz atalım.
Yine geçen senenin yazısına bir dönelim. O yazıda bahsettiğimiz No Time to Die, Black Widow, Eternals, The French Dispatch, Dune ve The Matrix 4 (sonradan adı, The Matrix Resurrections oldu) geçtiğimiz yıl gösterime girdiler. Kişisel olarak hepsi de belli oranlarda hayal kırıklığı oldu benim için. Yine o yazıda, yeni Örümcek Adam filminin de 2021’de gösterime girmesinin beklendiğini, ama 2022’ye kalacağını tahmin ettiğimi söylemişim. Yanılmışım. 2021’de gösterime girdi ve gişe anlamında, yılın en büyük başarısı oldu. Bence film olarak da gayet başarılıydı. The Tragedy of Macbeth ve The Souvenir: Part II filmleri de yurtdışında seyirciyle buluşsa da henüz buralarda izleyemedik...
Bu haftanın gündemdeki filmi elbette Matrix Resurrections. Yıllar sonra gelen devam filmi hakkında, izleyenler tarafından çok farklı yorumlar yapılmakta. Bu hafta, hem Matrix’in yeni filmine, hem de vizyon yolculuğuna halen devam eden farklı birkaç filme daha bakalım.
Filmin yorumlarına geçmeden önce biraz da izleme ortamından söz etmek isterim. Filmin vizyondaki ilk gününde ve ilk seansında, IMAX salonunda izledim. Aslında izlediğim 11.00 seansı, teknik olarak 2. seanstı, çünkü sonradan 08.00 seansını açtılar ama biletler ilk açıldığında, ilk seans buydu. Bu bilgiyi neden veriyorum? Çünkü, hızla bilet alıp salonu dolduran kitle, büyük ihtimalle, çok koyu Örümcek Adam hayranları idi ve spoiler yemek istemiyorlardı. Gerçekten de sırada, aradaki konuşmalardan spoiler yememek için kulaklık takanlara, sinema salonunda koltuğuna oturduktan sonra, reklamlar sırasında bile, “spoiler yemeden film başlasa artık” diyenlere şahit oldum.
Geçtiğimiz haftalarda, bu sayfalarda hep festivaller ile ilgili yorumlar yazmıştım. Yıl sonuna doğru, festivallerin azalması ile birlikte tekrar vizyona bir dönüş yapalım ve son haftalarda gösterime giren, belli özellikleri ile öne çıkan filmlere kısaca göz atalım.
Geçen hafta, Gezici Festival’in Ankara ayağının ilk üç gününde izlediğim filmleri yazmıştım. Bu hafta, festival ekibi Sinop ve Kastamonu’da yolculuklarına devam ederken ben de vakit kaybetmeden, Ankara ayağının kalan kısmındaki filmlere değineyim.
Bir yıldır fiziksel festivallere hasret kalmışken, bir anda hepsi arka arkaya gelmeye başladı. Bir yandan online kimi etkinlikler de devam etmekte. Vizyona da haftada 8-10 film giriyor. Biz sinemaseverler olarak yine, hangisine yetişeceğimizi şaşırmış durumdayız. Yine de tatlı bir yorgunluk diyerek, geçen sene yapılamamış olan Gezici Festival’in Ankara ayağının ilk üç gününde hangi filmleri izledik, onlara kısa kısa değinelim.
Ankara’da her yıl Kasım ayında düzenlenen Çağdaş İtalyan Filmleri Haftası, artık oturmuş bir gelenek haline gelmiş durumda. İtalyan Büyükelçiliği’nin düzenlediği etkinlik, Ankara’daki farklı ülke sinemalarına ait etkinliklerin de bir öncüsü. Yıllardır Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde düzenlenen gösterimlerde, pandemi öncesi son dönemde ilgi çok artmış, yer bulmak çok zor olmaya başlamıştı. Hatta yer kalmadığı için salondan geri döndüğümü bile hatırlıyorum kendi adıma. Geçen yıl, fiziksel gösterimlere bir de çevrimiçi seçeneği eklenerek, hem pandemi nedeniyle salona gelmek istemeyen seyircilere, hem de tüm Türkiye’ye ulaşılmış oldu. Bu yıl da aynı uygulamaya devam edildi. Daha önce de belirtmiş olduğum gibi, bu tip gösterimlerde çevrimiçi seçeneğinin önümüzdeki yıllarda da devam etmesinin, bu filmlerin daha geniş bir kitleye erişmesini sağlamak için önemli olduğunu düşünüyorum diyerek, bu yıl izlediğimiz filmlere geçelim:
32. Ankara Film Festivali, geçtiğimiz hafta içinde yapılan ödül töreni ile noktalandı. Geçen hafta da belirttiğimiz gibi, seyircinin filmlere ilgisi yoğundu. Festivalin ikinci yarısında, Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’na dahil filmler izledik çoğunlukla. Fazla vakit kaybetmeden, festivalin ikinci yarısında izlediğim filmlere bir göz atalım.
32. Ankara Film Festivali, 4 Kasım’da yapılan açılış töreni ile başladı. 5 Kasım’da başlayan film gösterimleri halen devam etmekte. Filmlere geçmeden önce, Ankara seyircisinin festivale epey ilgi gösterdiğini gözlemlediğimi söylemeliyim. Kapasite sınırının da kalkması ile seyirci sayısı, rahatlıkla geçen senenin 2-3 katı olacakmış gibi gözüküyor.
Geçtiğimiz haftalarda, üst üste seyircilerin farklı nedenlerle ilgisini çekecek filmlerin gösterime girmesiyle birlikte, sinemalarımızda pandemi döneminin seyirci rekorlarının kırıldığını gördük. Bunun, seyircinin merak ettikleri filmler gösterime girdiğinde, salonların yolunu tutacağının göstergesi olduğunu söyleyebiliriz. Pandemi döneminin başındaki tedirginlik azalmış ama seyirciler daha fazla seçici olmaya başlamış gibi duruyor. Dağıtımcıların ve sinema salonlarının bu tip filmleri yakalayıp, bunların vizyon süresini uzun tutmaları gerekiyor. Bu dönemde, festivaller nedeniyle vizyon filmlerine fazla değinememiştik. Bazılarının vizyon tarihi üzerinden biraz geçmiş olsa da seyircinin ilgisini çeken bu filmlere bir göz atalım.
Geçtiğimiz haftanın, ülkemiz sinema sektörü için en önemli gelişmesi, %50 kapasite sınırının kaldırılmış olmasıydı. Çok gündem olmadı, sessiz sedasız kaldırıldı ama özellikle Venom gibi pandemi dönemi seyirci rekoru kıran bir filmin arkasından Dune’un gösterime gireceği hafta bu kararın gelmesi, yeni bir seyirci rekorunun da habercisi gibi. Filmekimi devam ederken, henüz bu kural yürürlükteydi. %50 kapasiteli salonların, özellikle akşam seanslarında dolduğunu düşünürsek, sonraki festivallerde %100 kapasiteli salonların da dolacağını tahmin edebiliriz. O halde, geçtiğimiz hafta başladığımız Filmekimi’nin Ankara ayağının izlenimlerine, kalan 13 film hakkında kısa kısa notlarla devam edelim.
Filmekimi’nin başlaması ile birlikte, salonlara da bir bereket geldi. Çok eleştirilen bilet fiyatlarına rağmen, %50 kapasiteli salonlar, pek çok filmde doluyor. Sanki festival dışındaki filmler de fena gitmiyor gibi. Biz zaman kaybetmeden Filmekimi’nin Ankara ayağındaki ilk filmlere kısaca bir göz atalım.
Engelsiz Filmler Festivali ve Vizyondan Seçmeler Bu hafta, Türkiye’nin sinema gündeminde Antalya Altın Portakal Film Festivali vardı. Ne yazık ki, festivali takip etme şansımız olmadı. En azından en iyi film, kurgu ve senaryo ödüllerini kazanan Okul Tıraşı’nı bu sene başında Berlin Film Festivali’nin seçkisinde izleyip, bu satırlarda övmüştüm. Tüm ödül kazananları tebrik edip kendi gündemimize dönelim.
Önümüzdeki haftanın sinema gündemi ise, Antalya Altın Portakal Film Festivali olacak gibi duruyor. Biz de bu sene tıpkı Adana Altın Koza gibi Antalya’yı da uzaktan takip etmekle yetinecek gibi duruyoruz. Festivali takip edebilen sinema yazarlarının görüşleri ile önümüzdeki yılın öne çıkabilecek yerli filmleri hakkında ilk fikirlerimiz oluşacak.
KuirFest’in seyirci kitlesi her zaman daha farklı olmuştur ama Ankara’nın her zamanki sinefilleri de seyirciler arasında yer alırdı. Pandemi dönemindeki bir festival olması dolayısıyla Ankara sinefilleri çok fazla görülmedi. Ama 4 gün boyunca gördüğümüz, selamlaştığımız, yeni tanıştığımız arkadaşlar da oldular. İlk günlerde teknik bazı sorunlar da yaşandı ama sonradan onlar da çözüldü. Zaten Goethe-Institut’un görüntü kalitesi fena değildir ama ses biraz sıkıntılıydı genel olarak. Goethe-Institut’un en kötü tarafı ise yıllardır hiç yenilenmeyen sandalyeleri.
Sinemalar dediğimizde öncelikle yine seyirci sayısının düşüklüğünden söz etmeliyiz. Geçtiğimiz haftalarda tahmin ettiğimiz gibi Shang-Chi ve Luka, gişede belli bir hareketlilik yaratsa da devamı gelmedi gibi duruyor. Hatta geçen hafta, toplamda yaklaşık 200 bin kişi ile, sinemaların yeniden açılışından beri en düşük seyirci sayısını gördük. Bunu sinemalarda aşı ya da PCR zorunluluğuna bağlayan yayın organları da olmuş ama ben öyle düşünmüyorum. Evet, bu zorunluluktan dolayı, kaybedilen belli bir seyirci var elbette ama toplam seyirci içinde yüksek bir pay olduğunu düşünmüyorum. Seyircinin ilgisini çeken filmler vizyona girdiğinde, pandemi koşulları için iyi sayılara çıkılabildiğini görüyoruz. Geçen haftanın en çok salonda vizyona giren yeni filmi, Sir-Ayet: Ölü Doğan olunca, seyirci sayısının yükselmesini ummak da zor doğrusu. Ancak halen haftada 9-10 film vizyona giriyor. Bunun yanlış olduğunu düşündüğümü daha önce de belirtmiştim.
2020 Mart ayından bu güne, artık hayatta olmayan canım ‘Sinema’ dergisindeki ‘Sinemadan Çıkmış İnsan’ adlı köşemde, geçmiş sayılarda yayınlanmış eski yazılarımı paylaştım. 5 Mart 2021’den itibarense, sinema salonları perdelerini açana dek, her yeni hafta, o tarihe ait eski ‘sinemadan çıkmış insan / vizyonda bu hafta köşeleri’ni sizlerle buluşturdum. Sizlere her hafta sinema tarihinden 5 klasik film önerdiğim ‘Önce Tavsiyeler’ adlı bölüm ve geçmiş vizyon haftalarını anımsadığımız ‘Tarihte Bu Hafta’ adlı bölümler devam edecek! İkisi yerli yapım olmak üzere toplam altı yeni filme ev sahipliği yapıyor Haziran ayının son vizyon haftası! İstanbul dışında bulunduğumdan dolayı bu haftaki basın gösterimlerine katılamadığımdan; yeni filmlere sadece yapım notlarıyla değineceğiz.
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
Evliliği, ayrılma fikriyle ‘şiddet’li bir noktaya gelen Harper için her şey çok kötü gelişir... ‘Ex Machina’ ve ‘Annihilation’ gibi yönettiği filmlerin yanı sıra ‘Kumsal’, ‘28 Gün Sonra’, ‘Günışığı’, ‘Beni Asla Bırakma’ gibi yapımlardan da yazar kimliğiyle tanıdığımız Alex Garland, genel olarak eserlerinde ‘cennet’ metaforunu öne çıkarıyor. Onun karakterleri ruhlarındaki acıları dindirmek için gittikleri yerde problemlerinden kurtulmuyor, aksine çok daha zor denklemlerin içinde boğuşuyorlar... UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/03.06.2022)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Bu yılki Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali’nde çok fazla sayıda film izlediğimi yazmıştım. Fazla vakit kaybetmeden, festival izlenimlerinin üçüncü bölümüne başlayalım. Yolumuz uzun.
Bu ara plaklar popüler. Kimi albümler yeniden basılıyor, döneminde plak olarak yayımlanmamış albümler plağa kaydediliyor. Sadece bunlar değil, yeni albümler de plaklar aracılığıyla dinleyiciye ulaştırılıyor. Ekseriyetle 33’lük plaklar bunlar ama benim gibi 45’lik sevdalılarını sevindiren hamleler de yok değil. MURAT MERİÇ (gazeteduvar.com.tr/03.10/2021)
TRT sanatçıları tarafından, birbirinden güzel eserlerin icra edildiği Akşam Sefası programı bugün 21.00'de TRT Müzik'te.
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
Bir süre önce Netflix'te İyi ki Yapmışım adlı belgeseli yayınlanan Metin Akpınar'ın yaşamı bu kez de kitaba konu oldu. Mundi etiketiyle satışa sunulan 'Sahneye Adanmış Bir Ömür: Metin Akpınar' adı yapıtın yazarı ise Zeynep Miraç.
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık: