Geçtiğimiz hafta ülkemizin gündemini büyük ölçüde Euro 2024 oluşturdu. Maçlar ve tartışmalar devam ederken, her hafta 10-12 film gösterime girmeye de devam ediyor. Bunların çoğunun seyirci sayıları da oldukça düşük. Bu hafta, seyircinin ilgi göstermediği birkaç filme göz atalım. Bunların arasında en iyisi, Avustralya yapımı olsa da yönetmeni ve oyuncularını düşünerek İran sinemasının bir parçası sayabileceğimiz, Şeyda. Rusya’da gelen gençlik filmi Yüzyıl İleri de iyi bir tanıtımla, daha çok izlenebilirdi. Bu haftaki menümüzde, gündeme uygun sayılabilecek şekilde bir futbol animesi de var. Bahsedeceğimiz son film ise, az seyirci çekmeyi hak eden bir korku filmi.
Yaz sıcakları, iyiden iyiye kendini göstermişken, biz serin sinema salonlarında film izlemeye devam ediyoruz. Bu hafta, Pixar’ın nihayet seyircileri sinema salonlarına akın ettiren yeni filmi Ters Yüz 2 ile başlıyoruz. Can Evrenol’un vahşet dolu filmi Saýara, Russell Crowe’un yeni şeytan çıkarma filmi, Şeytan Ayini ve Motorcular da diğer göz atacağımız filmler. Ayrıca, Başka Sinema kapsamında gösterilen Vanya oyununun canlı kaydını da bol bol öveceğiz.
Uzunca bir süredir, bu bölümü festivallere ayırıyorduk. Yaz gelip festival sezonu bittiğine göre, vizyona geri dönelim. Önce, festivallerden sonra vizyona giren Yurt ile, yumuşak bir geçiş yapalım. Yerli sinemamız adına, farklı örnekler olan bir bilim-kurguya ve son derece sert bir filme de bakalım. Aynı derecede tartışmalı bulduğum bir film sonrasında, M. Night Shyamalan’ın kızının ilk uzun metrajı ve yeni Bad Boys filmi ile de haftayı kapatalım.
Oniki yıl önce, “Bir arada film izlemek mümkün” mottosuyla yolculuğuna başlayan Engelsiz Filmler Festivali, bu yıl 7-13 Haziran tarihleri arasında, Ankaralı sinemaseverler ile buluştu. Geçtiğimiz yıl, Ekim ayında gerçekleştirilen festival, aradan bir yıl geçmeden yeni programını oluşturdu. Bundan sonra, farklı bir gelişme olmazsa, Mayıs sonu-Haziran başına sabitlemeyi planlıyorlar. Bir süredir festival de olumlu bir değişim yaşıyor. Bu seneki programda, neredeyse tüm filmler, Ankara prömiyerini yapan filmlerden oluşuyordu. Yerli filmlere seyirci ilgisi iyiydi ama yabancı filmlere ilginin biraz düşük olduğunu gözlemledik. Başka festivallerde salonları doldurabilecek filmler, fazla seyirci çekmedi. Önümüzdeki yıllarda, ilginin artacağını umuyorum.
Bu yılki Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali izlenimlerimiz, üçüncü bölümüyle devam ediyor. Bu bölümde de ilgi çekici kurmaca ve belgesel filmler yer alıyor. Vizyon filmleri çok da bekleneni vermezken, festivaller halen farklı filmlerin kendine yer bulabildiği bir alan olarak dikkat çekiyor. Haftaya da, bir terslik olmazsa, bu hafta boyunca Ankara’da gösterimlerine devam edecek olan, Engelsiz Filmler Festivali ile yolumuza devam edeceğiz.
Geçtiğimiz hafta Uçan Süpürge Kadın Filmleri yorumlarımıza başlamıştık. Bu hafta, kaldığımız yerden devam edelim. Aslında iki bölümde bitirmeyi planlamıştım ama izlediğim filmlerin sayısı biraz fazla olduğunu için yetişmedi. Haftaya bu festivali kapatıp, önümüzdeki festivallere bakacağız. Ankaralı sinemaseverler için, Engelsiz Filmler Festivali’nin yaklaştığını da not olarak düşelim.
Sinefilden Notlar bölümümüze, bazı özel sebeplerden dolayı bir süre ara vermek zorunda kalmıştık. Festivallerden, vizyon filmlerinden izlenimlerimizle geri dönüyoruz. Bu zor süreçte yanımda olan herkese tekrar teşekkürler. Artık eskisi gibi, daha düzenli bir periyod tutturmaya çalışacağım. Geri dönüşümüz, çok sevdiğimiz festivallerden biriyle, Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali ile olsun.
Berlin Film Festivali izlenimlerinden sonra, yazılarımıza biraz ara vermek durumunda kalmıştık. Bu arada vizyona giren bir grup filmle yorumlarımıza devam edelim. Senenin şu ana kadar en çok ses getiren filmi olarak Dune’un ikinci bölümünü atlamayalım, onunla başlayalım. Vizyonda çok ses getirmese de Reha Erdem’in yeni filmine ve Demir Pençe’ye de bir göz atalım. Sonra da Köylüler’e, Hayalet Avcıları serisinin yeni filmine bakarak devam edelim. Menümüzde, birkaç yıldır vizyon sırasını bekleyen Eflatun ve enteresan bir yabancı korku filmi de var.
Önceki hafta, Berlin Film Festivali izlenimlerimize başlamıştık. Vakit kaybetmeden, kalan filmlere geçelim. Bu filmlerin bir kısmının İstanbul Film Festivali’nde de gösterileceğini de hatırlatalım.
Bu sene Berlinale, programındaki filmlerden çok, sergilediği politik tutumla ilgili tartışma konusu oldu. Festival öncesi, aşırı sağ parti AfD’nin açılış törenine çağırılması, geçtiğimiz yıllarda politik kimliğini ve dünyada yaşanan olaylara karşı duyarlılığını net bir şekilde dillendiren festivalin, Filistin konusunda suya sabuna dokunmaması çok eleştirilmişti. Festival sırasında da bu eleştiriler devam ederken, ödül töreninde yapılan bazı konuşmalara verilen tepkiler, işi daha da can sıkıcı bir noktaya taşıdı.
Sundance Film Festivali izlenimlerimize geçen hafta başlamıştık. Bu hafta, yarışmalı bölümlerle devam edelim. Festivalde Amerikan yapımı filmler ve Dünya Sineması, ayrı kategorilerde yer alıyor. Bunlar da kendi içlerinde, kurmaca ve belgesel olarak ayrılıyorlar. Yani toplam dört yarışmalı bölüm mevcut. Ödüller verildikten sonra da filmleri izlemek için birkaç günümüz kalmıştı. Bu nedenle, bu bölümlerde genellikle ödül alan filmleri izledim.
Amerika’da bağımsızların kalesi olarak bilinen Sundance Film Festivali, pandemiden beri programını, uluslararası basına online olarak da sunuyor. Gerçi bu sene, yarışmalı bölümler dışındaki online seçkiyi biraz kısıtlı tuttular. Sanırım tüm filmler buna izin vermedi. Ayrıca, filmleri izleyebileceğimiz günlerin sayısı da azaldı. Yine de epeyce film izleme fırsatını bulduk.
Bu hafta da vizyondaki filmlere bakmaya devam edelim. Öncelikle dizi olarak planlandıktan sonra, türlü tartışmalarla sinema filmine dönüşen Atatürk filminin 2. bölümüne bir göz atalım. Çok tanıdık gelen bir toksit ilişki filmi ve Gaffar Okan’ı hatırlamadan izlemenin mümkün olmadığı bir filmden sonra, dini temaları ağır basan iki animasyona bakalım. Yıllar öncesinden gelen, Queen konser filmini de unutmayalım.
Geçen yazımızda, 2023’den kalan filmlerden bahsettikten sonra, bu hafta yeni yılın yeni filmlerine bakmaya başlayalım. Öncelikle Jason Statham’ın ve Taika Waititi'nin yeni filmlerine bir göz atalım. Mesaj kaygılı ama başarısız bir yerli komediden sonra, bir Disney filminde fazlaca esinlenmiş bir animasyona bakalım. Ve yazımızı, geçen seneden bu seneye sarkan bir korku filmi ile tamamlayalım.
2024’ün ilk filmlerini izlemeye başladık bile. Ama henüz 2023’de gösterime giren ve hakkında iki çift laf etmemiz gereken filmler bitmedi. Öncelikle Zeki Demirkubuz’un yeni filmine ve bu seneki hayal kırıklığı yaratan çizgi roman uyarlamaları serisini devam ettiren Aquaman’e bakalım. Sonra da Ölümlü Dünya’nın devam filmin, ilki kadar iyi olup olmadığını irdeleyelim. Yılın sürprizlerinden Wonka, yılın son ayında vizyona giren bazı yerli yapımlar ve anime hayranlarının bile çok ilgi göstermediği Demon Slayer filmleri ile de yazımızı tamamlayalım.
Yılın sonuna yaklaşırken, vizyondaki filmlere bakmaya devam ediyoruz. Bu hafta, aksiyon sinemasının ustası John Woo’nun yeni filmine, Disney’in yüzüncü yılındaki hayal kırıklıklarından birine, Eli Roth’un yeni filmine ve vizyona girmesi çok şaşırtıcı olan bir filme göz atalım.
Bu hafta da birkaç haftadır vizyonda olan filmlerle sinema yolculuğumuza devam edelim. Öncelikle, Ridley Scott’ın uzun zamandır beklenen Napoleon filminin beklentileri karşılayıp karşılamadığına bir göz atalım. Sonra Açlık Oyunları’nın geri gelmesine gerek var mıydı diyelim. Son olarak da yerli sinemamızdan iki filme bakalım.
Bir süredir vizyondan uzak kalmıştık. Yavaş yavaş eksiklerimizi tamamlamaya başlayalım. Bu hafta, uzun zamandır beklenen Atatürk filmine bir göz attıktan sonra, Marvel’in gişede en kötü performans gösteren filmine, Taylor Swift’in konser filmine ve sinemamızdan gelen bir fantastik-aksiyon örneğine bakalım.
Ankara Film Festivali’nin üzerinden biraz zaman geçti ama festival yorumlarının ikinci bölümü, ancak yetişti. Ancak bu filmlerin bir kısmı vizyon takvimini beklediği, bir kısmı da muhtemelen dijital platformlarda karşımıza çıkacağı için, geç kalmış sayılmayız. Zaten iyi film eskimez diyerek, festivalin değerlendirmesinde ikinci bölüme geçelim. Bu kez önümüzde epeyce film var.
Ankaralı sinemaseverler olarak, geçen haftamız, Ankara Film Festivali ile geçti. Gerçekten güzel bir hafta, güzel bir programdı. Filmlerin çoğunun biletlerinin tükendiğini ya da çok büyük oranda satıldığını da söylemekte fayda var. Festivalde yine pek çok film izledim. Vakit kaybetmeden, filmlere geçerken, programın önemli filmlerinden bir kısmını önceki festivallerde izlediğim ve o festivaller ile ilgili yazılarda bahsettiğim için, bu yazıda kendilerine yer bulamayacaklarını tekrar hatırlatayım.
Çoğunluğu yerli yapım olmak üzere yedi, sekizden aşağı pek düşmüyor haftanın yeni film sayısı. Her sezon olduğu gibi yerli filmlerde başı yine korku ve animasyon türleri çekiyor!.. Beşi yerli yapım olmak üzere toplam sekiz yeni filme ev sahipliği yapıyor Mart ayının son vizyon haftası! İstanbul dışında bulunduğumdan ötürü kimi filmler adına düzenlenen basın gösterimlerine katılamadığımdan, haftanın yeni filmlerine yapım notlarına değinerek yer vereceğim.
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
Yedi tepeli şehir için baharın müjdecilerinden biridir İstanbul Film Festivali. Bu yıl 44’üncü kez düzenlenecek bu kültür şenliği 11 Nisan’da başlayıp 22 Nisan’da sona erecek. Organizasyon dahilinde 139 uzun metraj ve 15 kısa film izleyiciyle buluşacak. Festivale ilişkin bir rehber olması amacıyla kaçırılmaması gereken 10 filmlik bir liste hazırladık. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/29/03/2025)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Geçen hafta, Berlin Film Festivali (Berlinale) izlenimlerimize başlamıştık. Kaldığımız yerden devam edelim. Bu hafta bahsedeceğimiz filmler arasında, festivalden Altın Ayı ile dönen ve İstanbul Film Festivali’nde de gösterilecek olan Drømmer, Radu Jude’nin yeni filmi Kontinental ’25, tümüyle yapay zeka ile oluşturulmuş görseller ile yapılmış bir animasyon ve festivalden Teddy ödülü ile dönen, Lesbian Space Princess de var. Haftaya, Berlinale notlarımızın üçüncü bölümü ile devam edeceğiz.
TRT İstanbul Radyosu ses sanatçısı Ayşen Birgör, gökteki yıldızlar misali ışıl ışıl şarkıları bugün 19.00'da TRT Müzik'te ekranlara gelecek Yıldızlar Altında programında seslendiriyor.
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
İletişim yayınları etiketiyle satışa çıkan kitapta müzik yazarı, eleştirmen, programcı Murat Beşer, Türk müziğinin zarif sesi Nesrin Sipahi’nin yaşamı ve sanat serüvenini ayrıntılarıyla anlatıyor. Kitap, Yeşilköy’de başlayan çocukluğun, radyolardan plak kayıtlarına, turnelerden gazinolara uzanan başarı öyküsüne dönüşümü kadar Sipahi’nin bilinmeyen yönlerini de ortaya koyuyor. Nesrin Sipahi-Sahnelerin, Radyoların, Plakların Hanımefendisi aynı zamanda bir dönemin kültürel portresi.
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık:
Hemen her öğretmenin, okul müdürünün maratona benzettiği hayatın henüz başında biri Lezzet. Başka bir deyişle; böğürtlenli, limonlu, çilekli, çikolatalı, vişneli, karamelli, karadutlu dondurmalardan henüz tatmadı, sadece vanilyalının tadını biliyor. Onunla tanışmak için sayfaları çevirmen yeterli. Çelişki Bilmez Lezzet’in Geçmiş Zaman Maceraları Uğur Vardan’ın çocukluk anılarından yola çıkarak yazdığı öykülerden oluşuyor.
Popüler orkestralar ile grupların Türkiye serüvenini ‘Günlerin İçinden Canım’ / 100 Yıllık Türkiye Popüler Orkestralar ve Gruplar Tarihi (1923-2022) adlı internet sitesinde anlattım.
50. yaşını kutlayan albümlerin, yayınlandığı dönemde yarattıkları heyecan, uzunçaların kulaklardaki doygunluğu, yeni yeni piyasaya çıkan kasetlerin sunduğu kolaylık, bugünün dijital ortamında unutulmuş plakların önemi müzik camiasının en tatlı muhabbetlerden biri bu yıl. Doğum günü pastaları 50 mumla adeta yangın yerine dönmüş, eskimeyen, çoğu klasikleşen albümler arasında gezintiye ne dersiniz?