SİNEFİLDEN NOTLAR / HASAN NADİR DERİN

VİZYONDAN SESSİZCE GEÇENLER (ŞEYDA VE DİĞERLERİ)

07 Temmuz 2024 Pazar 23:48
SİNEFİLDEN NOTLAR / HASAN NADİR DERİN

Geçtiğimiz hafta ülkemizin gündemini büyük ölçüde Euro 2024 oluşturdu. Maçlar ve tartışmalar devam ederken, her hafta 10-12 film gösterime girmeye de devam ediyor. Bunların çoğunun seyirci sayıları da oldukça düşük. Bu hafta, seyircinin ilgi göstermediği birkaç filme göz atalım. Bunların arasında en iyisi, Avustralya yapımı olsa da yönetmeni ve oyuncularını düşünerek İran sinemasının bir parçası sayabileceğimiz, Şeyda. Rusya’da gelen gençlik filmi Yüzyıl İleri de iyi bir tanıtımla, daha çok izlenebilirdi. Bu haftaki menümüzde, gündeme uygun sayılabilecek şekilde bir futbol animesi de var. Bahsedeceğimiz son film ise, az seyirci çekmeyi hak eden bir korku filmi.

Shayda (Şeyda):
Başka Sinema standartları için epey az izlenmiş (ilk haftada 495 seyirci), ikinci haftada da salon sayısı çok azalmış ama fena film değil. Aslında hedef kitlesinin de epey seveceği bir filmdi bence.
Filmimiz, Avustralya'da kızı ile birlikte, bir sığınma evinde yaşayan, İranlı bir kadını anlatıyor. Zaten bir tedirginlik hali var ama boşanma aşamasındaki kocası, kızıyla yalnız görüşme hakkını alınca, işler iyice karışıyor. Avustralya'da yaşadıkları ve oranın kanunlarına tabii oldukları için, adam "hoşgörülü" davranıyor ama o yüzün her an değişebileceğini hissediyorsunuz. Şeyda bir yandan, kızıyla birlikte kendisine yeni bir hayat kurmaya çalışırken, bir yandan da kocası ile, çevresindeki İranlı grup ile iletişimi devam ettirmek durumunda. Burada, hem sığınma evindeki kadınlarla, hem de İranlı diğer kadınların bazılarıyla olan dayanışma, iyi verilmiş.
Aslında film, bilmediğimiz pek bir şey anlatmıyor, bunu da düz bir sinema ile yapıyor. Hatta bu tip filmlerde çok kullanılan numaralarla, seyircide duygu yaratmaya çalışıyor. Özellikle sevimli kız çocuğu unsuru mesela. Hemen kanınız kaynıyor zaten. Geçen sene, Sundance'de seyirci ödülü alması da seyirci dostu olduğunu gösteriyor. Bildik numaraları kullanıyor dedim ama bunu iyi yapıyor. Zaten o yüzden, bizde de daha fazla seyirciye ulaşmasını beklerdim. Platformlara geldiğinde, daha çok izlenip sevileceğini tahmin ediyorum.
Bu arada filmin sonundaki gerçek görüntülerden anlıyoruz ki, o sevimli kız, yönetmenin kendisi, Şeyda da annesi. Elbette değiştirdiği şeyler olmuştur ama ilk filminde, annesinin hikayesini anlatmış. Bu anlamda, çok da kişisel bir film.

Guest From the Future (Yüzyıl İleri):
Rusya sinemasından gelen, eğlencelik bir gençlik bilim-kurgu filmi. 1978 tarihli bir romanın uyarlamasıymış. Hatta aynı romanın, 85'te de bir televizyon dizisi de varmış. 2024 ve 2124 yıllarında, aynı okulda, aynı sınıfta okuyan iki gencin, kesişen hayatlarını izliyoruz.
2024 yılında, dünyamızda uzaylılarla ilk temas sağlanmış. Bu temas sonrası dünya hızla gelişmiş, farklı gezegenlerden canlılarla entegre olmuşuz, mutlu mesut yaşıyoruz. Ama elbette bir de kötü adamlar var. Onların en büyük gücü de geçmişe gidip, olayları istedikleri şekilde değiştirmek. 2124 yılındaki genç kız kahramanımızın annesi de kötü adamları engellemek için günümüze gelmiş ve burada sıkışmış. O da günümüzdeki kahramanımızın fizik öğretmeni olmuş. Şimdi böyle yazınca, komik gibi gözüktü de, filmde bu hikaye işliyor açıkçası.
Ama hikâye ilerleyip, zaman yolculuğu olayı girift hale geldikçe, soru işaretleri ve tutarsızlıklar çoğaldı. Bazı detayları tam anlamamış da olabilirim gerçi. Ama üzerinde çok da düşünmeye gerek yok. Dediğim gibi, eğlencelik bir film.
Özel efektler, bazı yerlerde çok yapay duruyorlar, bilgisayar efektiyim diye bağırıyor adeta. Ama iyileri de olduğu için, bilinçli bir tercih gibi algıladım. Yine de daha doğal gözükmelerini tercih ederdim. Oyuncular da, böyle bir film için, üzerlerine düşenleri yapıyorlar. Zaten öyle, çok sağlam bir oyunculuk da gerektirmiyor. Perdede iyi ve karizmatik gözüksünler yeterli. Bunu da başarıyorlar.
Gençlik filmi dedim ama birkaç sert sahnesi nedeniyle herhalde, bizde 13+ sınırı ile gösterime girdi. Bana sorsanız, biraz daha düşük yaş sınırı alabilir derdim. Ruslar, bizi bozmaz diyerek, 6+ verip geçmişler zaten.

Blue Lock The Movie -Episode Nagi-:
Madem haftanın gündemi futboldu bir de futbol animesine bakalım. Blue Lock serisinin manga ve animesini bilmediğim için, karakterlere hakim değilim ama filmi anlamak için çok da gerek yoktu. Bir Tsubasa değil, ama keyifli filmdi.
Filmde Nagi ve Mikage karakterlerine ve onların gelişimlerini odaklanılmış. Sanırım diğer karakterlerin hikayeleri, animede daha detaylı anlatılıyor. Ama burada Nagi'nin hiçbir şeyi umursamayan bir gençken, giderek futbolu hayatının bir parçası yapması ve zengin bir ailenin, her istediği yapılmış çocuğu olarak Mikage'nin, sporda her zaman her istediğinin olmayışı ile yüzleşmesi, güzel verilmiş. Futbol sahneleri, gayet heyecanlı. Tabii ki, çok abartılı hareketler var da, anime izliyoruz, ne olacaktı?
Anime sevenlere, gönül rahatlığıyla önerebilirim. Bu arada, uzunca Japonca jenerik sonrası, bir son sahne var. Hatta ve hatta, bu da bitti dedikten sonra, uzatma dakikaları diyerek, bir sahne daha geldi. Çok kritik sahneler değil ama yine de uyarmış olayım.

Terror Trips (Kabusa Yolculuk):
Seyirci sayıları azaldıkça, her nedense daha çok film gösterime girer oldu. Yine kimsenin bilmediği, duymadığı bir korku filmi. Aslında severim böyle filmleri. Arada küçük cevherler çıkar ama bu pek öyle değil. Afişleri güzel ama. Yazının sonunda, ikisini de görebilirsiniz.
Çekimleriyle, oyunculuklarıyla, diyaloglarıyla epey amatör bir iş. Ama fikrin ve ilk kısmın hoşuma gittiğini söyleyebilirim. Bir grup arkadaş, ünlü korku filmlerinin çekildiği yerlere turlar düzenliyorlar. Filmin giriş jeneriğinde, bu turlardan görüntüler izliyoruz. Sanıyorum bu kısımlar gerçek lokasyonlarda çekilmiş. En azından Dawn of the Dead kısmı. Film için, George A. Romero büstü yaptıklarını hiç zannetmiyorum çünkü. Bu kısımlardaki diğer referansları da sevdim. Ama filmin en sevdiğim kısmının afişleri ve 3-5 dakikalık giriş jeneriği olması, film adına pek olumlu değil tabii.
Sonrasında, işi Amerika dışına taşıyıp, Black Volga isimli eski bir Polonya korku filminin çekildiği mekâna gitmeye karar veriyorlar ve olaylar gelişiyor. Açıkçası bundan sonrası, çok klasik korku filmleri yapısına yaslanıyor ve dediğim gibi, pek de iyi çekilmemiş. Baştaki orijinal fikri, daha farklı bir şekilde genişletseler, filmin tüm acemi taraflarına karşın bir çekiciliği olurdu. Olamamış.
Bu arada Black Volga, gerçek bir film mi, o kısmı şüpheli. IMDB ve Letterboxd sayfaları var ama tamamen bu film için de oluşturulmuş olabilir. Bakın, bunu yaptılarsa, filmin puanını bir yarım puan yukarı çekerim.
Son olarak, filmdeki Rusça konuşmaların da altyazısı olsa mıydı acaba? Toplamda 10-15 dakika vardır herhalde, hiç anlamadık. Anlamadık derken, salonda tektim gerçi.
Haftaya görüşmek üzere.

HASAN NADİR DERİN

GALERİ


Diğer Yazılar