Geçtiğimiz hafta, 72. Berlin Film Festivali’nin (Berlinale) ana yarışma bölümünde yer alan filmlere bir göz atmıştık. Bu hafta da diğer bölümlerden izlediğim filmlere bakalım.
Bu yıl Berlin Film Festivali, geçen yılki çevrimiçi gösterim arasından sonra, festivali yine fiziksel olarak yapmaya karar vermişti. Vaka sayılarının artması ile birlikte, festivalin marketi ilgilendiren bölümü yine online olsa da, normal seyirci ve basın için, fiziksel gösterimler düzenlendi, film ekipleri söyleşi ve basın toplantıları için Berlin’e geldi, seyirci ile beraber film izledi. Bir festival ortamı yaşanmış oldu kısacası.
Bu sene Rotterdam Film Festivali’nin fiziksel olarak yapılması planlanıyordu. Ancak pandemide vaka sayılarının artması sonucunda, Hollanda belli bir süre kapanmaya gidince, festivalin geçtiğimiz yıl olduğu gibi, bu yıl da çevrimiçi olarak yapılmasına karar verildi. Bu sayede hiç planlarımızda yokken, bu festivali de takip etme fırsatı bulduk. Sundance ve Berlin Film Festivalleri arasına sıkışınca ve o arada bir de vizyon filmlerini takip etmeye çalışınca umduğum kadar fazla film izleyemedim ancak yine de festivalde izlediğim az sayıdaki filmin üzerinden kısaca geçelim.
Geçen hafta başladığımız, Sundance Film Festivali izlenimlerini, bu hafta yarışmalı bölümlerdeki filmler ile bitirelim. Sundance’de kurmaca filmler ve belgesel filmler ayrı kategorilerde yarışıyorlar. Ayrıca Amerikan Filmleri ve Dünya Sineması da ayrı kategoriler oluşturuyor. Yani toplamda 4 farklı yarışma bölümü var. Belgesel kategorilerine biraz üvey evlat gibi davrandığımı itiraf ederek, izlediğim filmlere geçeyim:
Özellikle Amerikan bağımsız filmlerinin çıkış festivali olarak görünen Sundance Film Festivali, geçen sene gösterimlerini tümüyle çevrimiçi olarak gerçekleştirmişti. Bu sene hibrid bir yapı kurduklarını duyurmuşlardı ama artan vaka sayıları ile birlikte, son anda yine tümüyle çevrimiçine döndüler. Biz de festivali takip etme fırsatı bulduk. Bu filmlerin bir kısmı mutlaka Türkiye’de bazı festivallerde gösterilecek, vizyona da girecektir. Bu hafta yarışma dışı bölümlerde gösterilen filmlere bir göz atalım, haftaya da yarışmalı bölümlere döneriz.
Yılın ilk festivalleri yavaş yavaş yaklaşırken bize de vizyon turumuza devam ediyoruz. Sinemalarda aşı şartı da kalkmışken, kalabalık salonlarda daha bir tedirginiz belki ama izlemeye de devam ediyoruz. Kişisel sosyal medya hesabımda yaptığım küçük bir anket sonucunda, ankete katılanların %33 gibi önemli bir kısmının, bu karardan sonra sinemaya gitme eylemini sonlandıracağı yönünde fikir belirtmesi dikkat çekici idi. Kararın gişeye olumlu ya da olumsuz etkisini bir süre sonra fark ederiz diyerek, haftanın filmlerine geçelim.
Sinema gündeminin sakin olduğunu bu günlerde, bir kısmı vizyondan, bir kısmı dijital platformlardan, bir kısmı da özel gösterimler olmak üzere, film maratonuna devam ettim. Bunlar arasında öne çıkanlara bir göz atalım.
2022’nin ilk haftasını devirdik bile. Sinemalarda Örümcek Adam ve Matrix bereketi devam ederken, iddialı yerli filmlerden Kesişme - İyi ki Varsın Eren de 1 Ocak’ta vizyona girdi. Filmin iyiliği kötülüğü bir yana, uzun yıllardır yerli filmler tarafından domine edilen sektörün bu anlamda da normalleşebilmesi için önemli bir adım. Her ne kadar, Mustafa Uslu’nun yapımcılığını üstlendiği, pandemi öncesi filmlerle karşılaştırılabilecek bir seyirci çekmese de pandemi döneminin ilk hafta sonu yerli film seyirci rekorunu da kırdı. Bu filmi şimdilik bir kenara bırakıp, yılın ilk haftasında izlediğim filmlere bir göz atalım.
Yine geçen senenin yazısına bir dönelim. O yazıda bahsettiğimiz No Time to Die, Black Widow, Eternals, The French Dispatch, Dune ve The Matrix 4 (sonradan adı, The Matrix Resurrections oldu) geçtiğimiz yıl gösterime girdiler. Kişisel olarak hepsi de belli oranlarda hayal kırıklığı oldu benim için. Yine o yazıda, yeni Örümcek Adam filminin de 2021’de gösterime girmesinin beklendiğini, ama 2022’ye kalacağını tahmin ettiğimi söylemişim. Yanılmışım. 2021’de gösterime girdi ve gişe anlamında, yılın en büyük başarısı oldu. Bence film olarak da gayet başarılıydı. The Tragedy of Macbeth ve The Souvenir: Part II filmleri de yurtdışında seyirciyle buluşsa da henüz buralarda izleyemedik...
Bu haftanın gündemdeki filmi elbette Matrix Resurrections. Yıllar sonra gelen devam filmi hakkında, izleyenler tarafından çok farklı yorumlar yapılmakta. Bu hafta, hem Matrix’in yeni filmine, hem de vizyon yolculuğuna halen devam eden farklı birkaç filme daha bakalım.
Filmin yorumlarına geçmeden önce biraz da izleme ortamından söz etmek isterim. Filmin vizyondaki ilk gününde ve ilk seansında, IMAX salonunda izledim. Aslında izlediğim 11.00 seansı, teknik olarak 2. seanstı, çünkü sonradan 08.00 seansını açtılar ama biletler ilk açıldığında, ilk seans buydu. Bu bilgiyi neden veriyorum? Çünkü, hızla bilet alıp salonu dolduran kitle, büyük ihtimalle, çok koyu Örümcek Adam hayranları idi ve spoiler yemek istemiyorlardı. Gerçekten de sırada, aradaki konuşmalardan spoiler yememek için kulaklık takanlara, sinema salonunda koltuğuna oturduktan sonra, reklamlar sırasında bile, “spoiler yemeden film başlasa artık” diyenlere şahit oldum.
Geçtiğimiz haftalarda, bu sayfalarda hep festivaller ile ilgili yorumlar yazmıştım. Yıl sonuna doğru, festivallerin azalması ile birlikte tekrar vizyona bir dönüş yapalım ve son haftalarda gösterime giren, belli özellikleri ile öne çıkan filmlere kısaca göz atalım.
Geçen hafta, Gezici Festival’in Ankara ayağının ilk üç gününde izlediğim filmleri yazmıştım. Bu hafta, festival ekibi Sinop ve Kastamonu’da yolculuklarına devam ederken ben de vakit kaybetmeden, Ankara ayağının kalan kısmındaki filmlere değineyim.
Bir yıldır fiziksel festivallere hasret kalmışken, bir anda hepsi arka arkaya gelmeye başladı. Bir yandan online kimi etkinlikler de devam etmekte. Vizyona da haftada 8-10 film giriyor. Biz sinemaseverler olarak yine, hangisine yetişeceğimizi şaşırmış durumdayız. Yine de tatlı bir yorgunluk diyerek, geçen sene yapılamamış olan Gezici Festival’in Ankara ayağının ilk üç gününde hangi filmleri izledik, onlara kısa kısa değinelim.
Ankara’da her yıl Kasım ayında düzenlenen Çağdaş İtalyan Filmleri Haftası, artık oturmuş bir gelenek haline gelmiş durumda. İtalyan Büyükelçiliği’nin düzenlediği etkinlik, Ankara’daki farklı ülke sinemalarına ait etkinliklerin de bir öncüsü. Yıllardır Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde düzenlenen gösterimlerde, pandemi öncesi son dönemde ilgi çok artmış, yer bulmak çok zor olmaya başlamıştı. Hatta yer kalmadığı için salondan geri döndüğümü bile hatırlıyorum kendi adıma. Geçen yıl, fiziksel gösterimlere bir de çevrimiçi seçeneği eklenerek, hem pandemi nedeniyle salona gelmek istemeyen seyircilere, hem de tüm Türkiye’ye ulaşılmış oldu. Bu yıl da aynı uygulamaya devam edildi. Daha önce de belirtmiş olduğum gibi, bu tip gösterimlerde çevrimiçi seçeneğinin önümüzdeki yıllarda da devam etmesinin, bu filmlerin daha geniş bir kitleye erişmesini sağlamak için önemli olduğunu düşünüyorum diyerek, bu yıl izlediğimiz filmlere geçelim:
32. Ankara Film Festivali, geçtiğimiz hafta içinde yapılan ödül töreni ile noktalandı. Geçen hafta da belirttiğimiz gibi, seyircinin filmlere ilgisi yoğundu. Festivalin ikinci yarısında, Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’na dahil filmler izledik çoğunlukla. Fazla vakit kaybetmeden, festivalin ikinci yarısında izlediğim filmlere bir göz atalım.
32. Ankara Film Festivali, 4 Kasım’da yapılan açılış töreni ile başladı. 5 Kasım’da başlayan film gösterimleri halen devam etmekte. Filmlere geçmeden önce, Ankara seyircisinin festivale epey ilgi gösterdiğini gözlemlediğimi söylemeliyim. Kapasite sınırının da kalkması ile seyirci sayısı, rahatlıkla geçen senenin 2-3 katı olacakmış gibi gözüküyor.
Geçtiğimiz haftalarda, üst üste seyircilerin farklı nedenlerle ilgisini çekecek filmlerin gösterime girmesiyle birlikte, sinemalarımızda pandemi döneminin seyirci rekorlarının kırıldığını gördük. Bunun, seyircinin merak ettikleri filmler gösterime girdiğinde, salonların yolunu tutacağının göstergesi olduğunu söyleyebiliriz. Pandemi döneminin başındaki tedirginlik azalmış ama seyirciler daha fazla seçici olmaya başlamış gibi duruyor. Dağıtımcıların ve sinema salonlarının bu tip filmleri yakalayıp, bunların vizyon süresini uzun tutmaları gerekiyor. Bu dönemde, festivaller nedeniyle vizyon filmlerine fazla değinememiştik. Bazılarının vizyon tarihi üzerinden biraz geçmiş olsa da seyircinin ilgisini çeken bu filmlere bir göz atalım.
Geçtiğimiz haftanın, ülkemiz sinema sektörü için en önemli gelişmesi, %50 kapasite sınırının kaldırılmış olmasıydı. Çok gündem olmadı, sessiz sedasız kaldırıldı ama özellikle Venom gibi pandemi dönemi seyirci rekoru kıran bir filmin arkasından Dune’un gösterime gireceği hafta bu kararın gelmesi, yeni bir seyirci rekorunun da habercisi gibi. Filmekimi devam ederken, henüz bu kural yürürlükteydi. %50 kapasiteli salonların, özellikle akşam seanslarında dolduğunu düşünürsek, sonraki festivallerde %100 kapasiteli salonların da dolacağını tahmin edebiliriz. O halde, geçtiğimiz hafta başladığımız Filmekimi’nin Ankara ayağının izlenimlerine, kalan 13 film hakkında kısa kısa notlarla devam edelim.
Filmekimi’nin başlaması ile birlikte, salonlara da bir bereket geldi. Çok eleştirilen bilet fiyatlarına rağmen, %50 kapasiteli salonlar, pek çok filmde doluyor. Sanki festival dışındaki filmler de fena gitmiyor gibi. Biz zaman kaybetmeden Filmekimi’nin Ankara ayağındaki ilk filmlere kısaca bir göz atalım.
Çoğunluğu yerli yapım olmak üzere yedi, sekizden aşağı pek düşmüyor haftanın yeni film sayısı. Her sezon olduğu gibi yerli filmlerde başı yine korku ve animasyon türleri çekiyor!.. Beşi yerli yapım olmak üzere toplam sekiz yeni filme ev sahipliği yapıyor Mart ayının son vizyon haftası! İstanbul dışında bulunduğumdan ötürü kimi filmler adına düzenlenen basın gösterimlerine katılamadığımdan, haftanın yeni filmlerine yapım notlarına değinerek yer vereceğim.
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
Yedi tepeli şehir için baharın müjdecilerinden biridir İstanbul Film Festivali. Bu yıl 44’üncü kez düzenlenecek bu kültür şenliği 11 Nisan’da başlayıp 22 Nisan’da sona erecek. Organizasyon dahilinde 139 uzun metraj ve 15 kısa film izleyiciyle buluşacak. Festivale ilişkin bir rehber olması amacıyla kaçırılmaması gereken 10 filmlik bir liste hazırladık. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/29/03/2025)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Geçen hafta, Berlin Film Festivali (Berlinale) izlenimlerimize başlamıştık. Kaldığımız yerden devam edelim. Bu hafta bahsedeceğimiz filmler arasında, festivalden Altın Ayı ile dönen ve İstanbul Film Festivali’nde de gösterilecek olan Drømmer, Radu Jude’nin yeni filmi Kontinental ’25, tümüyle yapay zeka ile oluşturulmuş görseller ile yapılmış bir animasyon ve festivalden Teddy ödülü ile dönen, Lesbian Space Princess de var. Haftaya, Berlinale notlarımızın üçüncü bölümü ile devam edeceğiz.
TRT İstanbul Radyosu ses sanatçısı Ayşen Birgör, gökteki yıldızlar misali ışıl ışıl şarkıları bugün 19.00'da TRT Müzik'te ekranlara gelecek Yıldızlar Altında programında seslendiriyor.
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
İletişim yayınları etiketiyle satışa çıkan kitapta müzik yazarı, eleştirmen, programcı Murat Beşer, Türk müziğinin zarif sesi Nesrin Sipahi’nin yaşamı ve sanat serüvenini ayrıntılarıyla anlatıyor. Kitap, Yeşilköy’de başlayan çocukluğun, radyolardan plak kayıtlarına, turnelerden gazinolara uzanan başarı öyküsüne dönüşümü kadar Sipahi’nin bilinmeyen yönlerini de ortaya koyuyor. Nesrin Sipahi-Sahnelerin, Radyoların, Plakların Hanımefendisi aynı zamanda bir dönemin kültürel portresi.
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık:
Hemen her öğretmenin, okul müdürünün maratona benzettiği hayatın henüz başında biri Lezzet. Başka bir deyişle; böğürtlenli, limonlu, çilekli, çikolatalı, vişneli, karamelli, karadutlu dondurmalardan henüz tatmadı, sadece vanilyalının tadını biliyor. Onunla tanışmak için sayfaları çevirmen yeterli. Çelişki Bilmez Lezzet’in Geçmiş Zaman Maceraları Uğur Vardan’ın çocukluk anılarından yola çıkarak yazdığı öykülerden oluşuyor.
Popüler orkestralar ile grupların Türkiye serüvenini ‘Günlerin İçinden Canım’ / 100 Yıllık Türkiye Popüler Orkestralar ve Gruplar Tarihi (1923-2022) adlı internet sitesinde anlattım.
50. yaşını kutlayan albümlerin, yayınlandığı dönemde yarattıkları heyecan, uzunçaların kulaklardaki doygunluğu, yeni yeni piyasaya çıkan kasetlerin sunduğu kolaylık, bugünün dijital ortamında unutulmuş plakların önemi müzik camiasının en tatlı muhabbetlerden biri bu yıl. Doğum günü pastaları 50 mumla adeta yangın yerine dönmüş, eskimeyen, çoğu klasikleşen albümler arasında gezintiye ne dersiniz?