Bu haftanın gündemdeki filmi elbette Matrix Resurrections. Yıllar sonra gelen devam filmi hakkında, izleyenler tarafından çok farklı yorumlar yapılmakta. Bu hafta, hem Matrix’in yeni filmine, hem de vizyon yolculuğuna halen devam eden farklı birkaç filme daha bakalım.
Filmin yorumlarına geçmeden önce biraz da izleme ortamından söz etmek isterim. Filmin vizyondaki ilk gününde ve ilk seansında, IMAX salonunda izledim. Aslında izlediğim 11.00 seansı, teknik olarak 2. seanstı, çünkü sonradan 08.00 seansını açtılar ama biletler ilk açıldığında, ilk seans buydu. Bu bilgiyi neden veriyorum? Çünkü, hızla bilet alıp salonu dolduran kitle, büyük ihtimalle, çok koyu Örümcek Adam hayranları idi ve spoiler yemek istemiyorlardı. Gerçekten de sırada, aradaki konuşmalardan spoiler yememek için kulaklık takanlara, sinema salonunda koltuğuna oturduktan sonra, reklamlar sırasında bile, “spoiler yemeden film başlasa artık” diyenlere şahit oldum.
Geçtiğimiz haftalarda, bu sayfalarda hep festivaller ile ilgili yorumlar yazmıştım. Yıl sonuna doğru, festivallerin azalması ile birlikte tekrar vizyona bir dönüş yapalım ve son haftalarda gösterime giren, belli özellikleri ile öne çıkan filmlere kısaca göz atalım.
Geçen hafta, Gezici Festival’in Ankara ayağının ilk üç gününde izlediğim filmleri yazmıştım. Bu hafta, festival ekibi Sinop ve Kastamonu’da yolculuklarına devam ederken ben de vakit kaybetmeden, Ankara ayağının kalan kısmındaki filmlere değineyim.
Bir yıldır fiziksel festivallere hasret kalmışken, bir anda hepsi arka arkaya gelmeye başladı. Bir yandan online kimi etkinlikler de devam etmekte. Vizyona da haftada 8-10 film giriyor. Biz sinemaseverler olarak yine, hangisine yetişeceğimizi şaşırmış durumdayız. Yine de tatlı bir yorgunluk diyerek, geçen sene yapılamamış olan Gezici Festival’in Ankara ayağının ilk üç gününde hangi filmleri izledik, onlara kısa kısa değinelim.
Ankara’da her yıl Kasım ayında düzenlenen Çağdaş İtalyan Filmleri Haftası, artık oturmuş bir gelenek haline gelmiş durumda. İtalyan Büyükelçiliği’nin düzenlediği etkinlik, Ankara’daki farklı ülke sinemalarına ait etkinliklerin de bir öncüsü. Yıllardır Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde düzenlenen gösterimlerde, pandemi öncesi son dönemde ilgi çok artmış, yer bulmak çok zor olmaya başlamıştı. Hatta yer kalmadığı için salondan geri döndüğümü bile hatırlıyorum kendi adıma. Geçen yıl, fiziksel gösterimlere bir de çevrimiçi seçeneği eklenerek, hem pandemi nedeniyle salona gelmek istemeyen seyircilere, hem de tüm Türkiye’ye ulaşılmış oldu. Bu yıl da aynı uygulamaya devam edildi. Daha önce de belirtmiş olduğum gibi, bu tip gösterimlerde çevrimiçi seçeneğinin önümüzdeki yıllarda da devam etmesinin, bu filmlerin daha geniş bir kitleye erişmesini sağlamak için önemli olduğunu düşünüyorum diyerek, bu yıl izlediğimiz filmlere geçelim:
32. Ankara Film Festivali, geçtiğimiz hafta içinde yapılan ödül töreni ile noktalandı. Geçen hafta da belirttiğimiz gibi, seyircinin filmlere ilgisi yoğundu. Festivalin ikinci yarısında, Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’na dahil filmler izledik çoğunlukla. Fazla vakit kaybetmeden, festivalin ikinci yarısında izlediğim filmlere bir göz atalım.
32. Ankara Film Festivali, 4 Kasım’da yapılan açılış töreni ile başladı. 5 Kasım’da başlayan film gösterimleri halen devam etmekte. Filmlere geçmeden önce, Ankara seyircisinin festivale epey ilgi gösterdiğini gözlemlediğimi söylemeliyim. Kapasite sınırının da kalkması ile seyirci sayısı, rahatlıkla geçen senenin 2-3 katı olacakmış gibi gözüküyor.
Geçtiğimiz haftalarda, üst üste seyircilerin farklı nedenlerle ilgisini çekecek filmlerin gösterime girmesiyle birlikte, sinemalarımızda pandemi döneminin seyirci rekorlarının kırıldığını gördük. Bunun, seyircinin merak ettikleri filmler gösterime girdiğinde, salonların yolunu tutacağının göstergesi olduğunu söyleyebiliriz. Pandemi döneminin başındaki tedirginlik azalmış ama seyirciler daha fazla seçici olmaya başlamış gibi duruyor. Dağıtımcıların ve sinema salonlarının bu tip filmleri yakalayıp, bunların vizyon süresini uzun tutmaları gerekiyor. Bu dönemde, festivaller nedeniyle vizyon filmlerine fazla değinememiştik. Bazılarının vizyon tarihi üzerinden biraz geçmiş olsa da seyircinin ilgisini çeken bu filmlere bir göz atalım.
Geçtiğimiz haftanın, ülkemiz sinema sektörü için en önemli gelişmesi, %50 kapasite sınırının kaldırılmış olmasıydı. Çok gündem olmadı, sessiz sedasız kaldırıldı ama özellikle Venom gibi pandemi dönemi seyirci rekoru kıran bir filmin arkasından Dune’un gösterime gireceği hafta bu kararın gelmesi, yeni bir seyirci rekorunun da habercisi gibi. Filmekimi devam ederken, henüz bu kural yürürlükteydi. %50 kapasiteli salonların, özellikle akşam seanslarında dolduğunu düşünürsek, sonraki festivallerde %100 kapasiteli salonların da dolacağını tahmin edebiliriz. O halde, geçtiğimiz hafta başladığımız Filmekimi’nin Ankara ayağının izlenimlerine, kalan 13 film hakkında kısa kısa notlarla devam edelim.
Filmekimi’nin başlaması ile birlikte, salonlara da bir bereket geldi. Çok eleştirilen bilet fiyatlarına rağmen, %50 kapasiteli salonlar, pek çok filmde doluyor. Sanki festival dışındaki filmler de fena gitmiyor gibi. Biz zaman kaybetmeden Filmekimi’nin Ankara ayağındaki ilk filmlere kısaca bir göz atalım.
Engelsiz Filmler Festivali ve Vizyondan Seçmeler Bu hafta, Türkiye’nin sinema gündeminde Antalya Altın Portakal Film Festivali vardı. Ne yazık ki, festivali takip etme şansımız olmadı. En azından en iyi film, kurgu ve senaryo ödüllerini kazanan Okul Tıraşı’nı bu sene başında Berlin Film Festivali’nin seçkisinde izleyip, bu satırlarda övmüştüm. Tüm ödül kazananları tebrik edip kendi gündemimize dönelim.
Önümüzdeki haftanın sinema gündemi ise, Antalya Altın Portakal Film Festivali olacak gibi duruyor. Biz de bu sene tıpkı Adana Altın Koza gibi Antalya’yı da uzaktan takip etmekle yetinecek gibi duruyoruz. Festivali takip edebilen sinema yazarlarının görüşleri ile önümüzdeki yılın öne çıkabilecek yerli filmleri hakkında ilk fikirlerimiz oluşacak.
KuirFest’in seyirci kitlesi her zaman daha farklı olmuştur ama Ankara’nın her zamanki sinefilleri de seyirciler arasında yer alırdı. Pandemi dönemindeki bir festival olması dolayısıyla Ankara sinefilleri çok fazla görülmedi. Ama 4 gün boyunca gördüğümüz, selamlaştığımız, yeni tanıştığımız arkadaşlar da oldular. İlk günlerde teknik bazı sorunlar da yaşandı ama sonradan onlar da çözüldü. Zaten Goethe-Institut’un görüntü kalitesi fena değildir ama ses biraz sıkıntılıydı genel olarak. Goethe-Institut’un en kötü tarafı ise yıllardır hiç yenilenmeyen sandalyeleri.
Sinemalar dediğimizde öncelikle yine seyirci sayısının düşüklüğünden söz etmeliyiz. Geçtiğimiz haftalarda tahmin ettiğimiz gibi Shang-Chi ve Luka, gişede belli bir hareketlilik yaratsa da devamı gelmedi gibi duruyor. Hatta geçen hafta, toplamda yaklaşık 200 bin kişi ile, sinemaların yeniden açılışından beri en düşük seyirci sayısını gördük. Bunu sinemalarda aşı ya da PCR zorunluluğuna bağlayan yayın organları da olmuş ama ben öyle düşünmüyorum. Evet, bu zorunluluktan dolayı, kaybedilen belli bir seyirci var elbette ama toplam seyirci içinde yüksek bir pay olduğunu düşünmüyorum. Seyircinin ilgisini çeken filmler vizyona girdiğinde, pandemi koşulları için iyi sayılara çıkılabildiğini görüyoruz. Geçen haftanın en çok salonda vizyona giren yeni filmi, Sir-Ayet: Ölü Doğan olunca, seyirci sayısının yükselmesini ummak da zor doğrusu. Ancak halen haftada 9-10 film vizyona giriyor. Bunun yanlış olduğunu düşündüğümü daha önce de belirtmiştim.
Geçen hafta Adana Altın Koza’yı takip edip etmeyeceğimin hala belli olmadığını yazmıştım. Festivalin başlamasına bir gün kalmasına rağmen festivalden halen bir cevap alamadığıma göre, başvurumun kabul edilmediğini varsayıyorum. Tam da bu dönemde, sosyal medyada yine yarışma filmlerinin seçimi ve festivallere çağırılan sinema yazarları ve diğer konuklar ile ilgili bir tartışma dönmeye başladı. Kişisel olarak ben de ufak da olsa bu tartışmaya dahil oldum. Madem bu yazıların başlığına “Sinefilden Notlar” dedik ve zaman zaman sinema gündemi ile ilgili yazıyorum; bu haftaki yazımın bir kısmını da bu akreditasyon meselesine ayırmak istedim.
Geçtiğimiz haftalarda yaklaştığını belirttiğimiz güz festivallerinden ilki, Ayvalık’ta başladı bu arada. Bu haftaki yazımı festivalde ilk izlediğim filmlere ayırmayı planlamıştım ama pandemi nedeniyle basından çok az kişiyi çağırdıklarını belirttikleri için olamadı. Kısmetse seneye diyoruz. Ayrıca geçtiğimiz hafta, Adana Altın Koza Film Festivali de ulusal yarışma filmlerini açıkladı. Festivale sadece bir hafta kalmış olmasına rağmen, onu da takip edip edemeyeceğimizi bilmiyoruz. Ona da bir kısmetse olur diyerek, geçtiğimiz haftalarda vizyona girip az sayıda seyirciye ulaşabilen birkaç filme göz atalım:
Sinemaların yeniden açılması sonrasında seyircilerin salonlara dönmeye başladığını belirtmiştik, ancak her geçen hafta seyirci sayıları düşmeye devam ediyor. Ben yine de okulların açılması ve seyircinin ilgisini çeken filmlerin gelmesi ile birlikte, bu durumun değişebileceğini umuyorum. Gelecek hafta, yeni Marvel filmi Shang-Chi’nin gösterime girmesi bir hareketlenme yaratabilir ama bir yandan da Marvel’in çok bilinmeyen kahramanlarından biri olması bir soru işareti uyandırıyor.
Sinemalarda normalleşmenin yeni döneminde aşı ya da PCR testi zorunluluğu getirilmesini beklediğimizi, yeni normalin muhtemelen bu olacağını geçtiğimiz haftalarda belirtmiştik. 6 Eylül’de bu uygulama başlıyor. Umarım kontrolü düzgün yapılır ve umarım henüz aşı yaptırmayanlara ek bir motivasyon olur. Sonbahara adım adım yaklaşırken ülkemizdeki festivallerin de ayak sesleri duyulmaya başladı. Ayvalık Film Festivali ve Filmekimi, sosyal medyadan ilk duyurularını yaptılar. Adana ve Antalya da onları takip edecektir. Biz de elimizden geldiğince yaklaşan festivalleri takip etmeye çalışacağız. Festivalleri beklerken, vizyon turuna devam edelim.
Sinemalar yeniden açıldığında seyirci sayısı fena değil demiştik ama ilk özlemin giderilmesi sonrası, sayıların giderek düştüğünü görüyoruz. Bunda yazın klasik etkisi kadar, vizyona giren filmlerin seyircilerin çok ilgisini çekmemesi ve pandemide vaka sayılarının artmasının da etkisi olabilir. Seyirci kitlesinde kalıcı bir düşüş olup olmadığını görmek için, sonbaharı beklememiz gerekecek galiba. Sinema gündeminde yeni bir şey de olmadığına göre, biz yine vizyondaki filmlere göz atmaya devam edelim.
Kasım’ın ortasındayız. Birçok şeyin ortasını çoktan geride bıraktık oysa… 35. Ankara Film Festivali’ni takip ediyorum. Neredeyse tümünde ben de vardım! Önce sinefil bir izleyici, ardından çok meraklı ve gönüllü bir takipçi ve nihayet profesyonel bir sinema yazarı olarak. Evim, ailem bu festival… Annemizi, ablamızı, festival başkanı İnci Demirkol’u, geçtiğimiz hafta festivalin açılışından bir gün önce yitirmiştik. Yürekte yer eden tarifi güç bir acı ile sürüyor hemen her şey… İnci’ye layık, son derece titiz ve iyi bir festival sürüyor... Dördü yerli yapım olmak üzere toplam beş yeni film merhaba diyor 15 Kasım vizyonuna!
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
Ridley Scott’ın 2000 tarihli başyapıtı ‘Gladyatör’ün devamı ‘Gladyatör II’ Maximus’un oğlu Lucius’un, babası gibi Roma’nın yozlaşmış iktidarına karşı verdiği mücadeleyi ve gladyatörlükten halk kahramanına dönüşüm hikâyesini anlatıyor. Kadrosunda Paul Mescal, Pedro Pascal, Connie Nielsen, Joseph Quinn, Fred Hechinger gibi isimler olan filmde en dikkat çekici performans Makyavelist Macrinus karakterini canlandıran Denzel Washington’dan geliyor. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/16.11.2024)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Bir önceki yazımızda, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin Ulusal Uzun ve Kısa film yarışmalarındaki filmlerden bahsetmiştik. Bu hafta, Uluslararası Yarışma bölümündeki filmler ağırlıklı olmak üzere, festivaldeki diğer filmlere bakalım ve Altın Portakal izlenimlerimizi bitirelim. Festival izlenimlerimiz, biraz gecikmeli de olsa, Filmekimi ve Ankara Film Festivali ile devam edecek.
Didem Dilara Duman Avar’ın sunumuyla eski eserler yeni yüzler tarafından bugün 19.00'da TRT Müzik'te ekranlara gelecek Saklı Sesler programında icra ediliyor...
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
Timur Selçuk'un Adam Sanat dergisinde yayınlanmış müzik yazılarının bir araya getirildiği Sana Dün Bir Tepeden Baktım Aziz Türkiye - Müzik Yazıları - 1 kitabı Eksik Parça Yayınları etiketiyle satışa çıktı. 256 sayfalık yapıt için Turgay Fişekçi şunları yazmış:
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık:
Popüler orkestralar ile grupların Türkiye serüvenini ‘Günlerin İçinden Canım’ / 100 Yıllık Türkiye Popüler Orkestralar ve Gruplar Tarihi (1923-2022) adlı internet sitesinde anlattım.