SİNEFİLDEN NOTLAR / HASAN NADİR DERİN

ADANA ALTIN KOZA FİLM FESTİVALİ

25 Eylül 2020 Cuma 20:58
SİNEFİLDEN NOTLAR / HASAN NADİR DERİN

Bu yılın özel şartlarında Adana Altın Koza Film Festivali’ndeki filmleri Ankara’daki evimizden izleme şansımız oldu. Adana’da da sınırlı sayıda seyirci ile gösterimler yapıldı ama galiba film ekipleri gösterimlere katılmadı. Evimizin rahatlığında filmleri izlemek güzeldi belki ama Adana’da prömiyer yapılan salondaki ses ve görüntü sorunlarını bile özlediğimi fark ettim.

Yarışmadaki filmlerin büyük kısmını, diğer festivallerde izlemiştik ama yine de şöyle bir üstünden geçelim. Ana jürinin en iyi film, senaryo, kurgu ve yardımcı kadın oyuncu ödülünü verdiği Nasipse Adayız, yarışmanın açık ara en iyi filmiydi. Ercan Kesal, kendisinin belediye başkanlığı aday adaylığı döneminde yaşadıklarını güçlü gözlem gücü ile başarılı bir senaryoya dönüştürmüş, ilk yönetmenlik denemesinin altından da başarıyla kalkmıştı. Üstelik filmin tüm sahnelerinde kendisi de yer alıyordu.

Ankara’da en iyi film seçilen Bilmemek ise Adana’da ikincilik ödülü sayılabilecek olan Yılmaz Güney ödülünün yanında, Leyla Yılmaz’a en iyi yönetmen, Senan Kara’ya en iyi kadın oyuncu, Emir Özden’e ise en iyi umut veren erkek oyuncu ödüllerini kazandırdı. Bir gencin eşcinsel olması ihtimalinin bile arkadaşları arasında dışlanmasına, onun üzerinde yarattığı baskıya odaklanan film, senaryodaki kimi fazlalıklara rağmen yarışmanın başarılı filmlerinden biriydi gerçekten de. Senan Kara ve Emir Özden’in Ankara jürisinden yardımcı oyuncu kategorisinde ödüller aldıklarını da ilginç bir not olarak belirtelim. Kişisel fikrim, Emir Özden kesinlikle başroldeydi, Senan Kara için başrol diyene de itiraz etmem, yardımcı rol diyene de.

Festivaldeki dikkate değer filmlerden bir diğeri de Onur Ünlü’nün yeni stil denemesi, Topal Şükran’ın maceraları idi. Adana jürisi filmi çok sevmemiş olacak ki, sadece en iyi sanat yönetmeni ödülü verdi. Onur Ünlü’nün her stil denemesinin çok başarılı olmadığını kabul ediyorum ama bu kez, biçim ve içeriği uyumlu bir film yapmıştı. Diyalogsuz ama bol gürültülü, final sekansında fazlaca ölçüsüz filmi yine de Ünlü’nün son dönemdeki en iyi filmiydi. Burada Demet Evgar’a bir ödül getirmesini bekliyordum ama yine olmadı. Ödülü üç kere Selen Uçer’e kaptıran Evgar, bu kez de Senan Kara’yı geçemedi.

Altın Koza’da ilk kez izlediğimiz filmlerden Yeniden Leyla, festivalin güzel sürprizlerinden biriydi. Dilsiz bir gencin annesi ile ilişkisini anlatıyormuş gibi görünen film ortasından itibaren bambaşka bir yola giriyor ama ilerledikçe filmin iki yarısı arasında güçlü bağlantılar da kuruyordu. Film henüz çok taze olduğu için sürprizlerinden bahsetmiyorum ama yönetmen Barış Hancıoğulları’nı takibe aldığımı söylemeliyim. Jürinin umut veren erkek oyuncu ödülünü verdiği, Ahmet Melih Yılmaz da gerçekten çok iyi bir oyunculuk sergiliyordu.

Festivalin yeni filmlerinden bir diğeri ise Ben Bir Denizim idi. Deniz adında bir gencin, babası ile olan ilişkisini ve ilk aşkını anlatan film, yapay diyalogları, inandırıcı olmayan karakterleri ve hikâye örgüsü ile festivalin zayıf filmlerinden biriydi. Bir tek Serkan Keskin, doğal oyunculuğu ile filmi toparlamaya çalışıyordu. Umut veren kadın oyuncu ödülü alan Sitare Akbaş da fena değildi.

Daha önceki festivallerde izlediğimiz filmlerden Ceviz Ağacı’nın başarılı bir yönetimi ve oyunculukları vardı ama senaryo, özellikle kadın temsilleri açısından son derece sorunluydu. Serdar Orçin’in en iyi erkek oyuncu ve Payam Azadi’nin en iyi müzik ödüllerine bir itirazım yok. Hatta görüntü yönetmeni ödülü almasına da itirazım olmazdı ama fazlası, fazla olurdu.

Fazla uzatılmış bir kısa film izlenimi veren Plaza ise hem senaryosu hem de özellikle yan oyuncuları ile zayıf bir filmdi ama jüri en azından oyuncularını beğenmiş olmalı ki, Onur Berk Arslanoğlu’na en iyi erkek oyuncu, Deniz Altan’a da umut veren kadın oyuncu ödüllerini verdiler. Filmin en iyi yanlarının onlar olduğunu kabul etmek lazım ama Deniz Altan’ın karakteri de kadın temsili açısından sorunlu bir karakterdi.

Festivalin ödül almayan iki filmi ise Körleşme ve Kuyudaki Taş idi. Körleşme ele aldığı konunun içini dolduramayan, bir kez daha yaratıcılık bunalımındaki bir adam ve onun anlayışsız karısı temasında dolaşan zayıf bir filmdi. Kuyudaki Taş ise Adana’nın son yıllarda ana yarışmaya belgesel film alma yaklaşımının bu yılki örneğiydi. Ankara Film Festivali’nin belgesel bölümünde yer alan bu film, gerçekten de başarılı bir yapımdı. Deli olarak nitelediğimiz insanların kafalarından geçenleri karışımıza getiren, “deli” ve “normal” arasındaki çizginin ne kadar ince olduğunu gösteren film, başarılı bir kurguya da sahipti. Bir tek, gerçek karakterlerin arasına ünlü oyuncuları serpiştirmesini gereksiz bulmuştum. Ancak, geçen yılki Kraliçe Lear gibi örnekler dışında belgesellerin kurmacalar ile beraber yarışıp ödül kazanması çok zor. Bazı uluslararası festivallerde de bu uygulama var ama üzerine biraz daha tartışılmalı diye düşünüyorum.

Not: Mavzer filmi online olarak gösterime açılmadığı için izleme şansım olmadı. Ama izleyen sinema yazarı arkadaşlardan ve jürinin verdiği, görüntü yönetmeni ve yardımcı oyuncu ödüllerinden anladığım kadarıyla, festivalin iyi filmlerinden biriymiş.

Ayvalık Film Festivali’nin de online olarak devam ettiğini, vizyona girmesi beklenen Hollywood filmlerinin birer ikişer ertelenmeye devam ederken çok ucuz bir takım korku, komedi ve aksiyon filmlerinin her nasılsa vizyona girdiğini, haftanın izlemeye değer filmlerinin Sekiz Yüz ve David Copperfield'ın Çok Kişisel Hikayesi olduğunu da belirtelim.

Ankara’dan etkinlikler:

  • Fransız Film Günleri: Mülkiyeliler Birliği, Fransız Film Günleri’ne bir Jean-Luc Godard klasiği ile son veriyor. 27 Eylül Pazar günü, Pierrot le Fou filmi, açık havada izlenebilecek.
  • ODTÜ Mezunları Derneği Açık Hava Gösterimleri: Vişnelik’te 25 Eylül akşamı, Akira Kurosawa’nın Rashomon filmi gösterilecek.

Haftaya görüşmek üzere.

HASAN NADİR DERİN

GALERİ


Diğer Yazılar