SİNEFİLDEN NOTLAR / HASAN NADİR DERİN

HALLOWEEN'DEN RINGS OF POWER'A

23 Ekim 2022 Pazar 09:49
SİNEFİLDEN NOTLAR / HASAN NADİR DERİN

Üst üste gelen festivallerden sonra vizyona geri döndük. Bu hafta korku ve bilim-kurgu ağırlıklı bir vizyon turu yapalım. Arada son dört haftanın gişe şampiyonu filmine de bir göz atalım. Son olarak da geçtiğimiz haftalarda ilk iki bölümünü değerlendirdiğimiz Rings of Power’ın ilk sezonu nasıldı diyelim.

 

Halloween Ends (Cadılar Bayramı Sona Eriyor):
Bir Halloween filmi için, epey ilginç hikâye tercihi yapan bir film. Hikâyeyi tahmin etmediğim bir yere sürüklemeye çalışmışlar. Spoiler vermeden şöyle demeye çalışayım. Filmin büyük kısmı, afişte gördüğümüz iki karakterle de ilgili değil!
Önceki filmi, Laurie Strode'u çok kıyıda köşede bırakmışlar diye eleştirmiştik. Bu kez Michael Myers'ı da dinlendirmişler. Orijinal serinin üçüncü filmi kadar vahim bir yola gitmemişler (orada Michael hiç yoktu) ama yine de olmamış. Sanki ayrı bir senaryoya, sonradan Michael Myers eklemlenmiş. Fikir, hep aynı filmi çekmeyelim gibi bir düşünceden geliştiyse, takdir ederim ama serinin dev finali olacak iddiasındaki bir film için, üstelik üç filmdir Laurie ile Michael arasındaki son kapışma diye seyirciyi yükseltirken doğru tercih olmamış. O son kapışma var yine de ama çok yetersiz.
Üzerine oynadığı karakterler daha ilgi çekici karakterler olsa, film buradan başka bir yere gider miydi? Belki. Ama işin o kısmı da çok parlak değil. Bu yeni üçlemenin en iyisi ilkiydi. Bunu galiba ikinciden biraz daha fazla sevdim.
Peki, gerçekten bu Halloween serisinin son filmi mi? Valla, yönetmen net bir şekilde nokta koymuş evet de yapımcıların para kazandıran muslukları kapamayacağını hepimiz biliyoruz. Devam, remake, prequel vs. artık hangisini isterlerse, 3-5 yıla yeni bir Halloween mutlaka gelir.

 

Tay:
Dört haftadır box-office listesinde bir numarada olan bu film neymiş diye bakma isteğime daha fazla engel olamadım. Film, Mekke'den Medine'ye, annesini kurtarmak için yola çıkan bir tayın maceralarını anlatıyor.
Daha önce sosyal medyada da yazmıştım. Fragmanını ilk izlediğimde, herhalde Suudi Arabistan'dan gelen bir animasyon demiştim. Sonra sonunda TRT ve Kültür Bakanlığı logosunu görünce şaşırmıştım. Niye şaşırdıysam artık…
Hikâyeyi okuyunca rahatlıkla tahmin edilebileceği gibi, elbette Hz. Muhammed'in hicreti ile bir bağlantı kuruluyor. Hatta ben daha çok gönderme seviyesinde kalır diyordum ama 80 dakikalık filmin neredeyse yarım saati, hicreti, Bedir ve Uhud savaşlarını anlatıyor. Çocuklara sıkıcı gelebilecek konuları, sevimli karakterlerle anlatan, eğitim amaçlı televizyon serileri vardır ya, tam da onlardan biri aslında. Hem anlatım tarzı, hem de kalitesiyle.
Verdiği mesajlara da bir itirazım yok. Savaş kötüdür diyor, hayvanlara iyi davranalım diyor da bu filmin yeri sinema salonları mıydı, tartışılır. Gerçi geçen ay salonların yüzünü güldüren film de bu oldu. Finalde zaten belli ettiler, seneye devamı da geliyormuş.

 

Alienoid (Evrenler Savaşı) / Shin Ultraman:
Birer hafta arayla gösterime giren, bu iki film hakkında çok benzer şeyler düşündüğüm için, beraberce yazayım dedim. Öncelikle, Japonya ve Güney Kore gibi ülkelerin ana akım sinema örneklerini görmek güzel. Fakat bu filmlerden hakkıyla keyif alabilmek için, o kültürü de daha iyi bilmek, bu filmlerin yaslandığı geleneğe yakın olmak gerekli diye düşünüyorum. Zaten Ultraman, 60'lardan gelen bir karakter. Eminim ki fanları için, benim fark etmediğim binlerce detay vardır filmde.
Her iki film için de, anime olsa daha keyifli olurdu hissim oldu. Oradaki "larger than life" hali, karakterlerin abartılı tepkileri, animeye daha çok yakışıyor. Gerçek oyuncular o tepkileri verince, doğallıktan da giderek uzaklaşıyorlar.
Evrenler Savaşı, iki farklı zaman diliminde geçiyor. Günümüzde geçen kısmı daha çok beğendim. Geçmiş kısmında, özellikle mizah anlayışı bana hitap etmedi. Bir de uyarı: Filmin orijinal adında "1. Bölüm" olduğu belirtilmiş. Hikâye bitmiyor yani. Finalde, ne oldu şimdi demeyin.

Shin Ultraman'de en ilgimi çekense tuhaf kamera açıları oldu. Zaman zaman karakterleri perdenin onda biri kadar küçük bir alana sıkıştırdığı oluyor. Bu tarza alışmak zaman alıyor. Ama işte bunun da filmin ait olduğu gelenekte bir yere oturduğunu düşünüyorum.
Her iki filmi de kısıtlı bir seyirci grubuna önerebiliyorum. Onlar da kendilerini biliyordur zaten.

 

Deinfluencer (Etkileyici):
Dağıtımcılarımız sağolsunlar, geçen hafta kötü yerli korku filmi olmayınca, bu eksikliği hemen yabancı bir kötü korku filmiyle dolduralım demişler. Bir sosyal medya fenomeninin kaçırılıp, sınırlı zamanda belli sayıda like almaya zorlanmasını anlatıyor film. Bu görevleri başaramaz ya da oyunu oynamak istemezse, kendisine ya da çevresindekilere zarar verilecek. O da "sex sells" diyerek, sosyal medya sınırları içinde, giderek daha ileri gitmeye çalışıyor.
Zaten çok şahane bir konu değil ama senaryo o kadar kötü yazılmış ki, nereden tutsan elinde kalıyor. En başından itibaren, zerre kadar inandırıcı değil. Finaldeki sürprizlerin geleceği de çok önceden fark ediliyor zaten. Fenomenimizi kaçıran abimiz, her yeri kameralar ile dolu olan odada, bazen her şeyi duyuyor, bazen hiçbir şey duymuyor. Bunu da, adam bazen uyumak zorunda diye açıklamaya çalışmışlar da, sen o odada kapalıyken adamın ne zaman uyuduğunu nasıl anlıyorsun acaba? Hele bir de "senin tek böbreğini aldım" olayı var ki, evlere şenlik. Hiç oraya girmeyeyim. Oyunculuklar da çok amatörce.
Film kötü ama asıl kötü olan şey, halen bizim yerli cin filmlerinin çoğundan iyi olması En azından kötü de olsa, bir film izliyorum hissi oluyor.

 

The Lord of the Rings: The Rings of Power – Birinci Sezon:
Madem ilk sezon bitti, bir de dizi yorumu yazalım. İlk 2 bölüm sonrası diziye bayağı yükselmiştim, beni dizi izlemeye döndüren serilerden biri demiştim. Dizi ilerledikçe yükseklerden aşağı indim ama çoğunluk kadar da olumsuz değilim. Hâlâ görsel olarak çok iyi bir Orta Dünya kurduklarını düşünüyorum. Bu da beni belli bir yere kadar tavlamaya yetiyor.
Fakat en başta hikâyenin çatısı doğru yerden kurulmamış bence. Son bölümü iki gün geç izlediğim için, dev spoiler'ı yedim ama umurumda da olmadı. Neden? Çünkü, Sauron'un kim olduğu umurumda değildi. Bir LOTR dizisinden beklentim beni gizemlerle meşgul edip, finalde twist'i çakması değil ki. Orta Dünya içinde yolculuklar, farklı türlerin kültürlerini görmek, iyiyle kötünün mücadelesini izlemek vs. vs.
Hatta ben, bu gizemin dizinin de çok umurunda olmadığını düşünmüştüm bir süre. Sauron kim, meteor adam Gandalf mı sorularını fanlar büyüttü, dizi bunlara o kadar da önem vermeyecek diyordum ama baktık ki, ilk sezonun tüm yatırımını bu sorular üstüne kurmuşlar. Şimdi bu gizemleri aradan çıkardığımıza göre, umarım ikinci sezonda yeni bir gizem daha kuralım yoluna gitmezler de bize daha fazla macera duygusu yaşatırlar.
İlk sezon en beğendiğim karakter Adar oldu sanırım. Hem gizemini, hem karizmasını korumayı başardı. Kılayaklar'ın ve Cüceler'in hikayeleri de izlemekten en keyif aldığım kısımlar oldu. Filmin duygusunu en fazla aldığım bölümler buralardı. Onların gelenekleri, yaşayışları, atışmaları, Númenor'da harcadığımız süreden, çok çok daha iyiydi. Adar gelene kadar favori karakterim olan Arondir'i ise çok kötü bir hikâyenin içine sıkıştırdılar. O hikâyeyi tekrar ilgi çekici bir yere götürecek potansiyel de şimdilik görünmüyor.
Dizinin başrolü diyebileceğimiz Galadriel ile ilgili de başta daha olumluydum, giderek düştüm, finalde geldiğimiz noktada emin değilim. En büyük vicdan muhasebesini yapacak karakter o olmalı. Umarım bu kısım, ikinci sezonda iyi yazılır.
Halbrand mı? Eeeee, spoilersız ne desem? Zayıf bir karakter olarak görüyordum, oyucuyu da çok güçlü bulmamıştım ama çok kilit bir konuma getirdiler. İlerideki sezonlara yönelik en büyük soru işaretlerimden biri bu karakteri nasıl ele alacakları.
Tek tek bölüm incelemesi yapmadığım için, sezonun ortalarında neredeyse her bölümde olan bazı mantıksızlıklara hiç girmeyeceğim ama gerçekten can sıkıcıydı ve özensiz bir senaryonun göstergesiydi.
İkinci sezondan beklentim: Öncelikle, yazarların mantıklı eleştirileri dikkate alıp (bir sürü mantıksız eleştiri de var çünkü), daha özenli senaryolar çıkarmaları. Gizemden çok macera duygusunu önemsemeleri. Gerekiyorsa, yazar kadrosuna 1-2 ek yapmaları. Senaryo toparlarsa, mevcut teknik kadro ile dizinin de toparlayacağını düşünüyorum ama ilk iki bölümü çeken J. A. Bayona kalibresinde yönetmenler ile çalışmak, elbette daha iyi olacaktır.

Haftaya görüşmek üzere.

HASAN NADİR DERİN

GALERİ


Diğer Yazılar