VİZYON TURUNA DEVAM
Sinema gündeminin durgun olduğu bu günlerde, geçen hafta olduğu gibi Türkiye vizyonunda olan filmler hakkında ufak yorumlara devam edelim.
Jungle Cruise:
Sinemaların seyirci çekmesi için ihtiyacı olan film türlerinden biri, geniş izleyici kitlesine hitap edebilecek olan eğlencelik filmler. Sinemalar yeniden açıldığından beri bu konuda bir eksiklik vardı. Her ne kadar bizde çok fazla gişe yapamayacak gibi görünse de yurtdışında hiç fena gitmeyen Jungle Cruise bu eksikliği giderebilecek, gayet eğlenceli, izlemesi keyifli bir aksiyon filmi. Tam olarak, eskiden avantür film denen türün, tipik bir örneği. Çok özgün değil belki ama öyle bir derdi de yok zaten. Biraz Mummy (Brendan Fraser'lı Mummy), biraz Karayip Korsanları esintileri var ama bunların başarılı yanlarını toparlamışlar. Dwayne Johnson'ın bu tip filmlerdeki personasını seviyorum zaten. Emily Blunt'la da iyi bir ikili olmuşlar. Mumya’daki John Hannah’ın karakterini fazlasıyla andıran Jack Whitehall, biraz klişe bir gay tiplemesi olsa da bazı anlarda karaktere bir derinlik katabiliyor. Bu arada Disney’in, muhtemelen yaş sınırını yükseltmemek için, konunun etrafında dönüp dolaşmasına rağmen, karaktere net bir şekilde gay dememesi de rahatsız edici. Bunu yakın zamanda birkaç filmde daha yapmışlardı. Yan karakterlerin biraz fazlaca karikatürize olduğunu kabul etmemiz gerekli. Özellikle Jesse Plemons'ın karakteri.
Filmin görsel atmosferi ve 3D efektleri de güzel. Hatta izlerken, IMAX salonunda çok daha görkemli olurdu diye düşündüm. The Suicide Squad ile aynı hafta gösterime girmiş olması, o açıdan talihsiz olmuş. Filmi izlemeye "Nothing Else Matters" t-shirtüm ile gidip, daha en başta bu şarkının notalarını duymam da beklemediğim, hoş bir tesadüf oldu.
Space Jam: A New Legacy (Space Jam: Yeni Efsane):
Yıllardır Space Jam’in yeni filmi gelecek mi, gelmeyecek mi, Michael Jordan'ın yerini kim doldurabilir soruları etrafta dönüp dururdu. Kâğıt üzerinde LeBron James ismi fena değildi. Ancak filmi Amerika’da ilk izleyen eleştirmenlerden çok kötü yorumlar gelmeye başlamıştı. Buraya gelince gördük ki, gerçekten büyük fiyasko. Büyük ihtimalle ilk filmi bugün izlesem de o zamanki, o yaştaki etkiyi vermez ama herhalde bu filmdeki gibi bir karmaşa bombası da değildi. Kötü karakter olan algoritmanın adını, Al G. Rhythm koymak gibi muhteşem(!) bir buluşla başlaması, filmin kötülüğüne dair ilk işaretleri veriyordu ama bir yerden sonra, Warner Bros. kataloğunu üzerimize saçan bir şeye dönüştü. Mesela, Ready Player One'da gayet organik şekilde hikâyenin içine yedirilerek gelişen göndermeler silsilesi, burada hikâyeyi unutturup, tek amaç haline geliyor. Bir yerlerde bir maç mı vardı, neydi, diyorsunuz. Hadi Matrix'i, Casablanca'yı anlamış olalım da Clockwork Orange karakterlerini bu filme koymak, hangi algoritmanın fikriydi acaba? Kubrick ve Burgess, mezarlarından çıkıp kovalasa yeridir.
LeBron James'in basketbol yeteneğine laf etmek haddimize değil, çarpılırız ama ekran personası, Michael Jordan'ın gerisinde. Filmi sürükleyememiş ama filmin kötü olmasında en az sorumlu olan kişi LeBron olabilir. Kısacası, olmamış diyor ve geçiyoruz.
The Forever Purge (Arınma Gecesi: Sonsuza Dek):
İlki neredeyse tümüyle bir evin içinde geçen ve tek mekân gerilimi türüne dahil edilebilecek The Purge serisi, giderek ölçeğini büyütmüş ve bir aksiyon serisine dönüşmüştü. Özellikle ikinci film bu açıdan hiç de fena işlemiyordu. Ancak dördüncü filmle birlikte (arada, iki sezonda iptal edilen bir dizisi de var) etkisini iyiden iyiye yitirmiş gibi gözüküyor. Bu kez, yılda bir kez olan Arıma Gecesi’ni tüm yıla yaymak isteyen manyaklar var karşımızda. Hikâye, ana karakterlerimizle (ki hepsini ilk kez bu filmde tanıyoruz), Arıma Gecesi yanlılarını karşı karşıya getirip bazısı iyi, bazısı sıradan aksiyon sekansları yaratıyor.
Yine de ilk filmden beri ırkçılık meselesini gündeme getiren serinin bu kez Amerika’yı suçun merkezi olarak gösterip, Meksika’yı güvenli bölge yapması güzel bir detay. Ayrıca, filmin başrolünde olduğunu söyleyebileceğimiz Ana de la Reguera’yı da övebiliriz.
Voyagers (Gezginler):
Aslında bu film vizyondan kalktı ama genel olarak olumsuz yorumlar yapıldığını gördüğüm ve az sayıda seveninden biri olduğum için, farklı bir görüş olarak buraya almak istedim. Nasıl olsa, online platformlara da yakın zamanda gelecektir.
İnsanlığı uzak bir gezegene taşımak için çıkılan uzay yolcuğunda, gençlerin bir yerden sonra birbirine düşmesini anlatan bu filmde, pek çok kişinin dediği gibi, uzayda geçen Sineklerin Tanrısı havası var. Çok sevdiğim, High Life'ı da sıkça hatırlattı. Hatta bir ara, Lily-Rose Depp o filmde de oynamıyor muydu ya, dedim kendi kendime. Mia Goth ile karıştırmışım. Hem fiziksel olarak, hem de karakterlerinin halleri benziyor çünkü. Elbette bu film, High Life'ın gittiği kadar uç noktaya gitmiyor.
Medeniyetin boka sarma sebebinin, hep ergen kalan erkeklerin hormonları ve sidik yarışı olduğunu pek güzel anlatmış. Daha da güzeli, iktidara giden yolda, kendilerine olmayan bir düşman yaratan ve kendilerine karşı çıkanları, düşmanla işbirliği yapmakla suçlayan karakterler. Bir yerlerden tanıdık geldi mi, acaba?
Kusursuz bir film demeyeceğim tabii. Oyunculuklar çok iyi değil. Yine spoilera girmeden söylemeye çalışayım. Final fazlasıyla naif bir yere doğru ilerliyor. Halbuki bu tema, çok daha karanlık bir yere gitmeliydi. Yine de Neil Burger'ın Illusionist'den sonraki en iyi filmi diyesim var ama azınlıkta olduğumu bir kez daha belirterek tavsiyemi yapayım.
Ankara’dan Etkinlikler:
Geçtiğimiz haftalardaki gibi, Ankara’daki vizyon dışı etkinliklerini, Cermodern’in açık hava sineması sürüklüyor. Bu hafta Mülkiyeliler Birliği’ndeki gösterimler de başlıyor. Ankara’da yağmurlu havalar yavaştan kendini göstermeye başladı. Geçen hafta bir erteleme durumu olmuştu. Gitmeden önce programın kontrol edilmesinde fayda var.
Cermodern programı:
8 Ağustos Pazar: Unorthodox
9 Ağustos Pazartesi: An Israeli Love Story (İsrail’e Özgü Bir Aşk Hikayesi)
13 Ağustos Cuma: Michelangelo – Infinito
14 Ağustos Cumartesi: Collective
Mülkiyeliler Birliği programı:
8 Ağustos Pazar: Nail V.
Haftaya görüşmek üzere.
Hasan Nadir Derin