Müzik dünyasına 1973 yılında giriş yapan İlhan İrem, tam otuz yılı geride bıraktı. Her evresi büyük başarılarla dolu bu otuz yıl, geçenlerde yayınlanan “Işık Ve Sevgiyle 30 Yıl” adlı albüm ile taçlanmış oldu. Müzik dünyamızın bu en aykırı, en yenilikçi ismi, otuz yılın olağanüstü bir özetini yeni albümüne taşımış. Yürek yaralıyıcı dizelerle örülmüş ilk dönem şarkılarından, bu ülkede müziğin doruk noktaları sayılması gereken son dönem yapıtlarına kadar bütün köşe taşları bu son albümde yanyana durmakta. Yıllar yılıdır kapalı kapılar arkasında duran, çalışmalarını gözlerden uzak sürdüren İlhan İrem, sessizliğini Radikal için bozdu ve bize “30 Yıl”ı anlattı.
MFÖ elbette üç baba müzisyenin bir araya gelmesinden oluşmaktaydı. Ama yine de, işin yaratma yani şarkı yazma kısmında, her zaman bir Mazhar Alanson ağırlığı vardı ve bu sefer bunun değişebileceği söyleniyordu. Yeni albüm “Ve MFÖ”, işin stüdyo safhasında duyulmuş, Güner ve Uğur’un ağırlığı dahil, her şeyi doğruladı. Her iki müzisyenimiz de, eşit miktarda olmasa da, yeterli miktarda katkıda bulunmuşlar son albüme. Ama yine de, ağzımızı birkaç karış açıkta bırakacak bir durum var orta yerde. Bu albüm iyi değil. Aslında şu: Bu albüm, memleketin en iyi grubu MFÖ’ye yakışır/yaraşır bir albüm değil.
Gülistan Okan’ı , geçen haftalarda yayımlanan ‘Sevda Karaca’ yazımı yazarken hatırladım. Yani hep bilir ve severdim de, epeydir aklımda değildi, şarkılarını dinlemeyeli çok olmuştu. ‘Tanımazsın Beni, Aradan Çok Yıllar Geçti’ günlerini yazmak için etrafıma saçtığım Sevda Karaca plaklarını daha henüz raflardaki eski yerlerine yerleştirememişken bir de Gülistan Okan’ın plaklarını çıkarıp koydum yanlarına.
Yıllardır “Yapılacak, yapılıyor, bitmek üzere…” denilen Füsun Önal’ın ilk CD’si nihayet yayınlandı. Geç oldu ama temiz oldu. Odeon ile Sony gibi iki önemli firmanın işbirliği ve Nino Varon gibi efsanevi bir prodüktörün emeği ile tamamlanmış olan bu albüm, Füsun Önal’ın müzikal geçmişinin (eksiksiz değil ama) son derece derli toplu bir özeti. Füsun Önal’ın bir ‘best of’ yapacağı, 45’lik ve LP’ler üzerinde kalan şarkılarını, orijinal halleriyle, yani oldukları gibi diske transfer edeceği konusu tam altı yıllık bir hikaye.
Kaç zamandır havanda su dövmekteydi Ajda Pekkan. İşin konser, sahne, ekstra kanadında her şey yolunda, paralar kırmızı meşin cüzdanların içindeydi ama işin müzik tarafı yerlerde, hatta altındaydı. 2003 yılında çıkan “Sen İste” sonrası, bir türlü ama bir türlü derli toplu bir şeyler yapamadı süper star’ımız. Hep yarım yamalak şarkılar, hep içe tamamıyla sinemeyen işler, güçler.
Burcu Güneş’in son albümü “Ben Ateş Ben Su” adını taşıyor; Güneş gibi hem çok güçlü bir sese sahip, hem de çok iyi şarkı söyleyen bir yorumcuya yakışan albüm adı bu. Çok güçlü sese sahip ama bağırmayan-çağırmayan, şarkı söylemeyi bir ‘imdat çığlığı’ olarak anlamayan biri Burcu Güneş. “Şarkı Söylemek Lazım”ın jürisinde yer alan Olcayto Ahmet Tuğsuz, “Siz ve Sertab Erener çok bağırıyorsunuz, neden bağırıyorsunuz?” dedi Güneş’e ama çok da haklı sayılmazdı.
Yakın bir zamanda tertemiz kayıtlarla yayınlanan Hümeyra’nın “Benim Şarkılarım” albümü, Ossi’nin bir plan ve program dahilinde sürmekte olan Geçmişi Temize Çekme harekatının son adımlarından biri. İkisi Esin Engin, geri kalanı Hümeyra’nın bizzat kendisine ait 11 şarkılık “Benim Şarkılarım” adlı albümle; Nazım Hikmet ve Refik Durbaş başta olmak üzere, hayat üzerine sarf edecek sözü olanların söylediklerini, anlattıklarını aktarmak istemişti Hümeyra. Mükemmel bir şekilde de yapmış, başarmıştı.
Selda Bağcan, Umay Umay, Nazan Öncel ve Sezen Aksu böyledir tabii; yeni albümleri henüz yayınlanmış İlkay Akkaya ve Şebnem Ferah da öyle. Bazen birkaç şarkılarıyla iyileştirirler sizi; bazen de tek bir dizeleriyle. Öyle kimselerin söyleyemeyeceği, yazamayacağı dizeler de değildir aslında; ama ne tuhaf, o dizeler, ancak onların ağzından/kaleminden çıkmışlarsa anlam kazanıyor, inandırıcı oluyorlar. Başkalarında gülüp geçebileceğimiz bazı sözcük ya da imgeler bile, saydığımız bu isimlerin elinde hayat kurtaran cümlelere dönüşüyorlar.
Pop müziğimizin ilk ve en büyük yıldızlarından Erol Büyükburç yeni bir albüm yayımladı; pop şarkılardan değil, tangolardan müteşekkil bir albüm. “Türk Popunun Kralı Türkçe Tangolar Söylüyor” gibi çok iddialı (ama öte yandan haklı ve karşılığı da bulunan) bir üst başlığa sahip albümün ismi “Koyutürk Tangolarıyla Erol Büyükburç”. “Koyutürk Tangolarıyla…”, Koyutürk ailesinin hala aktif bireylerinden Erdener Koyutürk’ün EKO firmasınca yayımlandı.
Yıllar yılıdır Yunanlıların göz bebeğiydi Haris Alexiou, neredeyse ilk plağından beri. Ama kaç zamandır bütün dünyanın peşinden koştuğu biri artık. Bütün Avrupa’nın, Amerika’nın, Japonların ve hatta bizlerin… Ülkemizde de hatırı sayılır miktarda hayranı var Alexiou’ nun. Bu hayranlar, kırk yılda bir tesadüfler sonucu bir araya geldiklerinde durmaksızın Alexiou’dan konuşur, sahip oldukları albümleri sıralar yarıştırır, şarkıları dillerinin döndüğünce (çoğunlukla dönmediğince) mırıldanır, perdeyi şarkıların Türkçe versiyonları ile kapatırlar.
Candan Erçetin'in ikinci albümü ‘Çapkın’ birkaç ay önce yayınlandı. Albümün açılış klibi, albümle aynı adı taşıyan şarkıydı. Şarkıyı ilk dinlediğimde ve sonra klibi seyrettiğimde, Candan Erçetin'in tastamam ‘on ikiden’ vuracağını düşünmüştüm. Çok güzel bir şarkıydı ve TransGlobal Underground da fazla olan her şeyi atmış ve çok sağlam bir mix yapmıştı. Ama öyle olmadı...
Tanju Okan’ın epeydir beklenen, çoktan beridir sözü edilen best of’u nihayet yayımlandı. Kiss Müzik’ in, Türk popunun en önemli firmalarından biri olan Odeon ile iş birliği yaparak yayımladığı bu albüme CenAjans da katkıda bulunmuş... ‘Best of / Bir Zamanlar’ adlı albüm türlü çeşitli açılardan çok çok önemli bir albüm. Ama aynı zamanda, telif konusunda ülkemizde mevcut karışıklığın da bir göstergesi gibi..
İlhan İrem: Türk popu’nun gelmiş geçmiş en önemli seslerinden biri üç. Türk Popu’nda, ilk gününden son gününe kadar, yalnız ve yalnızca kendi besteleri ve yoğunlukla kendi yazdığı sözlerle yoluna devam etmiş tek sanatçı... En popüler, en ünlü zamanlarında bile, şöhretini tehlikeye atmaktan korkmayan, elde etmiş olduklarının üzerine kapanıp başını kuma gömmeden, yılmadan yorulmadan yeni yollar arayan, deneyen, araştıran ender sayıda şarkıcılarımızdan...
Vokaliz elbette Voice Male’in izinden giden yeni bir grup. Yaptıkları müzik böyle, iddiaları da bu. Ama yine de farklılar. Farkın önde geleni, Vokaliz’in müziğini icra ederken işin içine espri-parodi katıyor oluşu. Kabul edelim ki, gitar sesi çıkarmaya çalışırken ağzını eğip büken, keman sesi çıkarmaya çalışırken yanaklarını şişirip şişirip söndüren bir ‘insan’, başka bir şey yapmasa da komiktir. Neyse ki Vokaliz de bunun farkında ve bu konuyu bile isteye ‘repertuar’ına dahil etmiş.
Bu sefer 'Gönül' sayfasını açtı Kayahan. Hem sanatçı, hem firması Universal; "Gönül Sayfam" ın yeni bir sayfa olduğunu söylüyor ama, aslında Kayahan, bir önceki albümde kaldığı yerden devam etmiş. Aynı şarkılar, aynı dünya, aynı hava… Hep aynı şarkıyı yazıyor ve söylüyor Kayahan. Ama her seferinde de, bu şarkılar dinleyicisini buluyor. Dinleyici de; her yeni albümle birlikte, her yeni şarkı eşliğinde; artık çekip gitmiş ama her an döneceği umulan 'sevgili' için yeniden göz yaşı döküyor, dünya yıkılsa beklemekten vazgeçmeyeceği konusunda bileniyor…
Gündoğarken’in bir albümü daha çıktı. “Gündoğarken’99” un üzerinden çok fazla bir zaman geçmemişken, grup hayranlarının önüne yepyeni bir albüm daha sürdü. “İstanbul Atina İstanbul” olarak adlandırılmış ve gerçekten bu iki şehir arasında mekik dokunarak oluşturulmuş bu albüm, her zaman bilip sevdiğimiz Gündoğarken’i bir kere daha, yine çok dokunaklı şarkılarla getiriyor önümüze.
Ajda Pekkan'ı sahnede seyretmek başka bir şeydir. Plaklar, şarkılar, albümler tamam, onları da hiçbir zaman dinlemeye doyamam edemem ama, Superstar'ı sahnede seyretmenin tadına doyulmaz. Yıllar yılıdır değişmedi bu; Ajda Pekkan'ın sahneye çıkacağını her duyduğumda yerimde duramaz olurum. İki elim kanda bile olsa gider seyrederim Ajda Pekkan'ı. Gazino, kulüp, o mekan şu sahne ayırımı yapmadan koşarım peşinden. Fuar zamanı, sırf onu seyredebilmek için İzmir'e gitmişliğim de vardır.
Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde başlayan müzik yaşamı sırasında ve sonrasında Emin Ongan ve Arif Sami Toker gibi isimlerle çalışan Şükran Ay, profesyonel müzik dünyasına da gecikmeden adım attı. 50’li yılların hemen başlarında, dönemin en önemli mekanlarından olan Çiftesaraylar’da sahneye çıkan Ay’ın (*) sahne başarısı, bir zaman sonra plaklarla da desteklendi ve Ay 60’lı yıllara ‘çok meşhur’ bir isim olarak adım attı. Ama bu ün ve popülerlik, 60’lı yılların getireceklerinin yanında fazla bir şey de sayılmazdı.
Sony&BMG, kısa bir zaman önce “Türk Halk Müziği” adlı bir dizi yayınlamaya başladı. Bu diziden Ali Ekber Çiçek, Yıldıray Çınar, Aşık Mahzuni Şerif , Muzaffer Akgün, Nuri Sesigüzel ve Neşet Ertaş gibi önemli isimlerin albümleri yayınlandı. Bir de Yıldız Tezcan’ın albümü… “Gurbet Yolu” alt başlıklı bu albümde, Tezcan’ın o yanık sesiyle söylediği ve tamamıyla da ortalığı ateşe verdiği türkülerinin önemli bir bölümü yer almakta. 2000 yılında yayınlanan ve Tezcan’ın ‘millenium’ çağını açtığı albümü “Görüş Günü”nden sonra yayınlanan ikinci Tezcan CD’si bu albüm; ama 60’ları olduğu gibi (yani orijinal versiyonlarla) günümüze taşıyan ilk CD.
Keyiften perişan olunsa yeridir. Arka arkaya olağanüstü albümler sürülüyor piyasaya; bu yazı çok derli toplu geçireceğimiz anlaşıldı. Mor ve Ötesi ile Rashit’in albümleri bu derli topluluğun uç noktası (hatta ‘ve ötesi’) mesela; dinleyecek, belki değişmemiz gerektiğine karar verecek, belki olduğumuz gibi kalmaya karar vereceğiz. Ama düşündüklerimizin, kafamızdan geçenlerin başkalarınca da paylaşıldığını, ciddiye alınıp üzerinde kafa yorulduğunu görecek ve umut etmeyi sürdüreceğiz. Kendimiz, çevremiz ve ‘yarın’ımız için bütün kapıların henüz kapanmadığını, hala bir şeylerin değişebileceğini-değiştirilebileceğini düşüneceğiz…
11 Nisan… Bahar, devam eden soğuklara inat sürerken, vizyon filmleri de hız kesmiyor! Bu arada baharın şehirdeki müjdecilerinden olan İstanbul Film Festivali 11-22 Nisan tarihleri arasında 44. kez perdelerini açıyor! Kapsamlı seçki, 139 uzun metrajlı ve 15 kısa filmden oluşuyor. Dünya sinemasının en nitelikli örnekleri, kült yapıtlar, usta yönetmenler ve genç yeteneklerin son filmlerinden oluşan festival seçkisinde dünya, uluslararası, Balkan ve Türkiye prömiyerlerini yapan filmler de bulunmakta!.. Üçü yerli, biri üçüncü kez vizyon gören yapım olmak üzere toplam sekiz yeni filme ev sahipliği yapıyor 11 Nisan haftası!
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
CIA’de masa başı bir görevi olan Charles Heller’ın eşi, iş dolayısıyla gittiği Londra’da terörist saldırısı sonucu öldürülür. Bu durumda intikam almak için yola çıkan kocasıysa geniş kaslara ya da silah kullanma becerisine sahip olmasa da zekâsı ve yanında taşıdığı laptop’la hedefine ulaşmaya çalışır. Eski bir romanın sinemadaki yeni uyarlaması olan ve kimi bölümleri İstanbul’da çekilen ‘Amatör’ün başrolünde ‘Bohemian Rhapsody’de canlandırdığı Freddie Mercury rolüyle Oscar kazanan Rami Malek var. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/12.04.2025)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Geçen hafta, Berlin Film Festivali (Berlinale) izlenimlerimize başlamıştık. Kaldığımız yerden devam edelim. Bu hafta bahsedeceğimiz filmler arasında, festivalden Altın Ayı ile dönen ve İstanbul Film Festivali’nde de gösterilecek olan Drømmer, Radu Jude’nin yeni filmi Kontinental ’25, tümüyle yapay zeka ile oluşturulmuş görseller ile yapılmış bir animasyon ve festivalden Teddy ödülü ile dönen, Lesbian Space Princess de var. Haftaya, Berlinale notlarımızın üçüncü bölümü ile devam edeceğiz.
Esra İçöz ile İhsan Güvenç, müzik tarihimizde iz bırakmış eserleri bugün 20.30’da TRT Müzik’te yayınlanacak Senin Şarkın programında icra ediyor...
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
İletişim yayınları etiketiyle satışa çıkan kitapta müzik yazarı, eleştirmen, programcı Murat Beşer, Türk müziğinin zarif sesi Nesrin Sipahi’nin yaşamı ve sanat serüvenini ayrıntılarıyla anlatıyor. Kitap, Yeşilköy’de başlayan çocukluğun, radyolardan plak kayıtlarına, turnelerden gazinolara uzanan başarı öyküsüne dönüşümü kadar Sipahi’nin bilinmeyen yönlerini de ortaya koyuyor. Nesrin Sipahi-Sahnelerin, Radyoların, Plakların Hanımefendisi aynı zamanda bir dönemin kültürel portresi.
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık:
Hemen her öğretmenin, okul müdürünün maratona benzettiği hayatın henüz başında biri Lezzet. Başka bir deyişle; böğürtlenli, limonlu, çilekli, çikolatalı, vişneli, karamelli, karadutlu dondurmalardan henüz tatmadı, sadece vanilyalının tadını biliyor. Onunla tanışmak için sayfaları çevirmen yeterli. Çelişki Bilmez Lezzet’in Geçmiş Zaman Maceraları Uğur Vardan’ın çocukluk anılarından yola çıkarak yazdığı öykülerden oluşuyor.
Popüler orkestralar ile grupların Türkiye serüvenini ‘Günlerin İçinden Canım’ / 100 Yıllık Türkiye Popüler Orkestralar ve Gruplar Tarihi (1923-2022) adlı internet sitesinde anlattım.
50. yaşını kutlayan albümlerin, yayınlandığı dönemde yarattıkları heyecan, uzunçaların kulaklardaki doygunluğu, yeni yeni piyasaya çıkan kasetlerin sunduğu kolaylık, bugünün dijital ortamında unutulmuş plakların önemi müzik camiasının en tatlı muhabbetlerden biri bu yıl. Doğum günü pastaları 50 mumla adeta yangın yerine dönmüş, eskimeyen, çoğu klasikleşen albümler arasında gezintiye ne dersiniz?