Gündoğarken’in bir albümü daha çıktı. “Gündoğarken’99” un üzerinden çok fazla bir zaman geçmemişken, grup hayranlarının önüne yepyeni bir albüm daha sürdü. “İstanbul Atina İstanbul” olarak adlandırılmış ve gerçekten bu iki şehir arasında mekik dokunarak oluşturulmuş bu albüm, her zaman bilip sevdiğimiz Gündoğarken’i bir kere daha, yine çok dokunaklı şarkılarla getiriyor önümüze.
Ajda Pekkan'ı sahnede seyretmek başka bir şeydir. Plaklar, şarkılar, albümler tamam, onları da hiçbir zaman dinlemeye doyamam edemem ama, Superstar'ı sahnede seyretmenin tadına doyulmaz. Yıllar yılıdır değişmedi bu; Ajda Pekkan'ın sahneye çıkacağını her duyduğumda yerimde duramaz olurum. İki elim kanda bile olsa gider seyrederim Ajda Pekkan'ı. Gazino, kulüp, o mekan şu sahne ayırımı yapmadan koşarım peşinden. Fuar zamanı, sırf onu seyredebilmek için İzmir'e gitmişliğim de vardır.
Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde başlayan müzik yaşamı sırasında ve sonrasında Emin Ongan ve Arif Sami Toker gibi isimlerle çalışan Şükran Ay, profesyonel müzik dünyasına da gecikmeden adım attı. 50’li yılların hemen başlarında, dönemin en önemli mekanlarından olan Çiftesaraylar’da sahneye çıkan Ay’ın (*) sahne başarısı, bir zaman sonra plaklarla da desteklendi ve Ay 60’lı yıllara ‘çok meşhur’ bir isim olarak adım attı. Ama bu ün ve popülerlik, 60’lı yılların getireceklerinin yanında fazla bir şey de sayılmazdı.
Sony&BMG, kısa bir zaman önce “Türk Halk Müziği” adlı bir dizi yayınlamaya başladı. Bu diziden Ali Ekber Çiçek, Yıldıray Çınar, Aşık Mahzuni Şerif , Muzaffer Akgün, Nuri Sesigüzel ve Neşet Ertaş gibi önemli isimlerin albümleri yayınlandı. Bir de Yıldız Tezcan’ın albümü… “Gurbet Yolu” alt başlıklı bu albümde, Tezcan’ın o yanık sesiyle söylediği ve tamamıyla da ortalığı ateşe verdiği türkülerinin önemli bir bölümü yer almakta. 2000 yılında yayınlanan ve Tezcan’ın ‘millenium’ çağını açtığı albümü “Görüş Günü”nden sonra yayınlanan ikinci Tezcan CD’si bu albüm; ama 60’ları olduğu gibi (yani orijinal versiyonlarla) günümüze taşıyan ilk CD.
Keyiften perişan olunsa yeridir. Arka arkaya olağanüstü albümler sürülüyor piyasaya; bu yazı çok derli toplu geçireceğimiz anlaşıldı. Mor ve Ötesi ile Rashit’in albümleri bu derli topluluğun uç noktası (hatta ‘ve ötesi’) mesela; dinleyecek, belki değişmemiz gerektiğine karar verecek, belki olduğumuz gibi kalmaya karar vereceğiz. Ama düşündüklerimizin, kafamızdan geçenlerin başkalarınca da paylaşıldığını, ciddiye alınıp üzerinde kafa yorulduğunu görecek ve umut etmeyi sürdüreceğiz. Kendimiz, çevremiz ve ‘yarın’ımız için bütün kapıların henüz kapanmadığını, hala bir şeylerin değişebileceğini-değiştirilebileceğini düşüneceğiz…
Bazen insanın önüne hayal ettiğinden daha fazlası çıkar; “Bu şartlar altında mümkün değil olmaz!” denilen şeyler olur, kesilmiş umutlar (bir kez daha) yeşerir. Öyle albümler (hem de arka arkaya) yayınlanır ki, bu albümlere kulak verdiğiniz sırada olanlar olur, kendinizi daha ‘iyi’ hisseder, ayaklarınızın daha ‘sağlam’ yere basmaya başladığını görürsünüz. Artık ‘insan’ olduğunuzdan utanmaz olur, bugüne olmasa bile ‘yarın’a yeniden inanmaya başlarsınız. “Boş bir hayal bu!” dersiniz çoğunlukla ama şarkılar bu boş hayali bile inandırıcı kılabilir; yürekten, büyük bir aşk ve istekle seslendirilmiş olmaları şartıyla…
12 Eylül, memleketin – hayatın her alanını olduğu gibi, popüler müziğimizi de derin bir şekilde etkiledi, değiştirdi. Bu tarih, müziğimizde ciddi bir kırılma noktasına tekabül ediyor. Marmarisli (şimdi galiba Bodrumlu) ‘ressam’ ve şürekası, “Başlıca organlarıyla işlemez duruma getirilmiş ‘Devlet’e yeniden işlerlik kazandırmak, tezat ve suskunluğa bürünmüş anayasal kuruluşlar”ı ‘o eski özlenen’ hallerine getirmek için “ülke yönetimine bütünüyle el koymuş ve bu ‘bütünüyle’ sözcüğü hemen ilk gün ile birlikte lafta kalmamıştır. ‘Müzik’ de, bu ‘bütün’ün bir parçasıdır ve ‘paşa’larımıza göre, bu alanı da hizaya sokmak şarttır!
Kalan Müzik, Nilüfer Saltık’ın projesi olan “Yeşilçam Şarkıları”nın ilk basamağı olan Belkıs Özener’in “Sahibinin Sesinden” albümüyle büyük bir sürpriz yaptı. Piyasanın tüm olumsuz şartlarına rağmen bu albüm çok sattı, Belkıs Özener’e hak ettiği şöhreti getirdi ve ‘o eski günler’e duyulan alakanın seviyesini tepelere çıkardı. Bu düşük bütçeli albümün, büyük paralar sarf edilmiş albümlerin her birini sırayla saf dışı bırakması hemen hemen herkese ‘mucize’ gibi göründü.
‘Eurovision Kraliçesi’ olarak da kabul edilen Helena Paparizou’nun son albümü “Iparhi Logos”u ise (bu sefer Şemsettin Göktaş farkıyla) Sony&BMG sundu piyasaya. Double bir albüm bu ama tek disk fiyatına satın alınabilmekte. “Gigolo” ile açılıp, albüme ismini veren “Iparhi Logos”un bir remix’i ile kapanan albüm, Antigue adlı grup ile kendini gösterebilme imkanını bulmuş Paparizou’nun, ülkesinde neden ‘pop kraliçesi’ olarak genel kabul gördüğünü çok iyi bir şekilde gösteriyor.
Ajda Pekkan sevgisinin, yalnızca şarkı ve albümlerle sınırlı kalması mümkün değil elbette; sayısı epeyce olan filmler de, her Ajda Pekkan hayranının ilgi alanına giriyor. Benim de öyle. Televizyonda denk geldiğinde hiç kaçırmam bu filmleri, defalarca seyretmiş olsam bile bir daha bakarım. Eşi benzeri olmayan bir eğlence sunmakta bu filmler; üstelik Superstar, büyük bir kısmında şarkı söylemeyi de ihmal etmemiş, çoğunlukla plak haline gelmemiş şarkılar...
Müzik dünyamızın küçük ama çok önemli-farklı firmalarından Anadolu Müzik, kapılarını bu toprakların en ‘dört dörtlük’ müzisyenlerinden Ali Ekber Çiçek’e bir zaman önce açmış ve “Yolumuz Gurbete Düştü” adlı olağanüstü güzellikte ‘arşiv’ albümü yayınlamıştı. Daha çocuk yaşta ‘bağlama’ya gönül veren, geçen zaman ile birlikte bu ‘sihirli’ enstrümanın üstadlarından, bilir kişilerinden biri haline gelen Ali Ekber Çiçek, yıllar yılıdır bütün benliği-gücüyle yalnızca ‘müzik’ için çalışmakta, çabalamakta.
Yazdığı-söylediği her ama her satır ile, dinleyicisinin ruhuna sızabilmiş bir ozandır da; bu nedenle, dinleyicisi Ferah’ın daima peşindedir; O neredeyse onlar da oradadır. Giderler, dev pankartlar açarlar, tezahürat yaparlar; her ama her şarkıya haykırırcasına eşlik ederler. Ve bu son albüm de, bütün bunları rahatlıkla yapabilecekleri şarkılarla kaynıyor. Şimdiden net bir biçimde görülebiliyor; Ferah’ın ilk konserinde, salonu tıklım tıklım dolduranlar hep bir ağızdan şöyle haykırıyor olacaklar: “Benim adım orman, örtü yaptım yapraklardan, serdim herkesin üstüne, biz hepimiz uyuduk bittik yalnızlıktan…”
Yeni albümde Mirkelam’da alıştığımız, sevdiğimiz ne varsa mevcut. Ama Mirkelam bu, onda hiç kendini tekrar edecek göz var mı, onda alıştığımız ve sevdiklerimizin hepsini bambaşka bir yapının içine tek tek, ince ince yerleştirmiş. Bir hikaye anlatıyor bu sefer, hem de “giriş-gelişme-sonuç” gibi klasik bir yapıya bağlı kalarak. Hikayenin yapısı klasik ama içi/içeriği ancak Mirkelam’dan beklenebilecek kadar farklı; esprili, şakalı, başta kendisiyle olmak üzere herkesle kafa bulmalı, bazen vur patlasın çal oynasınlı, ama aynı zamanda (bir yerlerinde ambülans talep edecek kadar) kavgalı/gürültülü.
Ülkemizin en köklü firmalarından Odeon, “Ve Tanju Okan Sahnede” adlı bir albüm yayınlayarak sanatçıyı ölümünün 15. yılında anıyor. 1996 yılının Mayıs ayında kaybettiğimiz Tanju Okan, (kimselerin şüphe etmediği gibi) memleketin gelmiş geçmiş en güçlü seslerinden biriydi. Pop müziğimizin emekleme döneminde müzik piyasasına dahil olmuş ve büyük bir kafa karışıklığının yaşandığı o yıllarda, güçlü sesine ilaveten sağlam sezgileriyle de bu akımın yükselmesine katkıda bulunmuş Tanju Okan’ın son yayınlanan albümü, stüdyo değil “canlı” kayıtlardan müteşekkil.
Türk popunun 90’lı yıllarının ikinci yarısının Mete Özgencil imzası ile dolu olduğu rahatlıkla söylenebilir. Genellikle basitliğin, bayağılığın, laçkalığın hakim olduğu bu piyasayı, elden geldiğince daha üst bir noktaya taşımak isteyen çok az sayıda insandan biri oldu Mete Özgencil. Bu az sayıda insanın da en şanslılarından biriydi ama. Beş parmağında on beş marifet olanlardandı sanatçı, bu nedenle de, birden fazla alanda düşündüklerini gerçekleştirebildi. Beste yaptı, söz yazdı, klip çekti, proje üretti, başkalarınca üretilmiş projelere el atıp derleyip toparladı, akıl verdi fikir verdi...
Tıpkı Belkıs Özener gibi Handan Kara da, şarkı söylermiş gibi yapan ama aslında söyle(ye)meyen Yeşilçam’ın star’larının yerine şarkı söyledi. Onlar sahnede afili afili durur ve her türden ışık onları aydınlatırken, Kara ve az sayıda benzeri onlara ses, aslında “hayat”, hatta “can” verdi. Az sayıda star ama çok sayıda iyi ses ya da iyi şarkıcı varken, Yeşilçam’ın dönüp dolaşıp neden Handan Kara, Belkıs Özener ve bir iki başka isme takılı kaldığı merak edilebilir. Cevap bir muamma ya da belirsizlik değildir. Cevabın mühim bir bölümü, “alçakgönüllülük” ile ilgilidir. Öyle ya; ortada yaygın miktarda şan/şöhret, çokça para ve mebzul miktarda kamera/ışık/neon varken, kim ya da kaç kişi bunların tamamına aldırmaksızın stüdyolara koşturur ve sessiz sedasız şarkılarını söyleyip çıkabilirdi ki?
Alexiou’nun Türkiye konserlerini büyük bir başarıyla organize etmiş (ve aynı konserleri önümüzdeki yaz mevsiminde de tekrarlayacak olan) Mustafa Oğuz (Most Production) “Sen erken gel” demişti bana toplantıyı haber verdiği gün, “Toplantı öncesi Haris ile özel bir sohbet yaparsın!”. Mustafa Ağabey, Haris Alexiou’ya ne kadar düşkün olduğumu biliyor. Ağzım kulaklarımda gittim Pera Palas’a, taptığım bir star’ı bir kere daha görecek, üstelik işi bu kadarla bırakmayarak onunla özel bir röportaj da yapacaktım.
“Şimdi Ve Sonra” adlı (kapak tasarımı da bir sanat eseri seviyesinde olan) yeni albümleri ise, bütün bu bildiğimiz durumun ötesine taşıyor. Sözcüğün mutlak anlamıyla “yeni”, yepyeni şarkılarla çıktılar karşımıza. Bir yandan, o paha biçilmez sound’larına hala çok sadıklar. Ama bir yandan da, (hepimiz ya da çoğumuz gibi) yeni çağın basiretsizliğini, kaypaklığını, sentetikliğini kavramış ve karşısında nasıl durulabileceğini keşfetmişler.
1973 yılından beri bizi değişmeye zorlayan, her şeyi olduğu ya da göründüğü gibi değil de sağını, solunu, altını, üstünü kurcalayarak kavramamızı öğütleyen İlhan İrem “Cennet İlahileri” ile yeni bir tepe noktasında!.. Yola 1973 yılında “bütün ellerin birleşmesi,” gibi naif ötesi bir duygu ile yola çıkmış, geçen zaman içinde hem kendisi değişmiş hem de dinleyicisini eğitmiş ve değiştirmiş (ve bir ‘bilge adam’ olarak kabul edilip bağırlara basılmış) sanatçı, artık bir parça daha ‘sakin’. İlhan İrem’in müzikal yaşamının kırılma noktası, 80’li yılların başına denk gelir. İrem o yıllarda, yeni bir başlangıç yapmak için eski defterleri dürmek gerektiğini düşünmüş ve hesabı “Bezgin” albümünün üzerinden görmüş, halletmişti.
Anna Vissi, geçtiğimiz yaz iki single ile yokladı ortalığı. Her zamanki gibi, yalnızca Yunanistan için yapılan “Agapi Ipervoliki”, Temmuz ortalarında yayımlandı ve deli gibi bekleyen Anna Vissi hayranları tarafından kapışıldı. Avrupa için yapılan ve 16 Kasım’da satışa sunulmuş olan “Everything I Am” adlı İngilizce albümün ilk ‘single’ı olan aynı adlı şarkı da, bu Yunanca ‘single’dan yalnızca bir-iki hafta sonra piyasaya verildi.
2024 sinema sezonunun sondan bir önceki haftasındayız! Kalabalık bir hafta yine. Henüz sezonun ilk haftasından bu yana on filmden aşağı düşmüyor pek vizyon... Beşi yerli yapım olmak üzere toplam dokuz yeni filme ev sahipliği yapıyor 20 Aralık haftası! Ceylan Özgün Özçelik imzalı dram ‘On Saniye’ ve korku gerilim türündeki, yönetmeninin ilk uzun metraj kurmacası ‘Last Straw / Katliam Gecesi’ haftanın notlarımız arasında geniş olarak yer alan yenileri.
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
‘Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri’ kendisine küfreden işverenini öldürmek için yola çıkan ama hayatın akışı içinde öfkesi eriyen Eyüp’ün öyküsünü anlatıyor. Murat Fıratoğlu’nun bu ilk uzun metrajı Adana Altın Koza’da Nuri Bilge Ceylan başkanlığındaki jüriden En İyi Film Ödülü’nü, Venedik’te de Orizzonti Jüri Özel Ödülü’nü aldı. Ankara Film Festivali’nde de En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Kurgu ödüllerine uzandı. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/14.12.2024)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Ekim ayındaki bir festivalin izlenim yazısı, Aralık’ın ilk gününde geliyor. Biraz geciktik, farkındayım ama üst üste festivaller, özel gösterimler ve vizyonda çok sayıda film olunca, böyle oldu. Ama bu filmlerin büyük çoğunluğu halen vizyon tarihini ya da platformlarda gösterilecekleri zamanı bekliyor. O anlamda gecikmiş sayılmayız. O halde, Filmekimi’nin Ankara ayağında izlediğim 15 filme buyurunuz.
Ercan Polat, bugün 19.00'da TRT Müzik'te yayınlanacak Sandıktaki Türküler programında konuklarıyla Türk Halk müziği mirasımızı geleceğe taşıyor...
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
Timur Selçuk'un Adam Sanat dergisinde yayınlanmış müzik yazılarının bir araya getirildiği Sana Dün Bir Tepeden Baktım Aziz Türkiye - Müzik Yazıları - 1 kitabı Eksik Parça Yayınları etiketiyle satışa çıktı. 256 sayfalık yapıt için Turgay Fişekçi şunları yazmış:
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık:
Popüler orkestralar ile grupların Türkiye serüvenini ‘Günlerin İçinden Canım’ / 100 Yıllık Türkiye Popüler Orkestralar ve Gruplar Tarihi (1923-2022) adlı internet sitesinde anlattım.