70'lerin çok ünlü, çok popüler ve albümlerine 'Gülden Fırtınası' gibi isimler koymayı gerçekten hak edecek kadar fırtınalar koparmış Gülden Karaböcek'in yeni albümü 'Silemem' yayınlandı. 'Silemem' yayınlanalı birkaç ay olmasına, bilboard ve otobüs duraklarında dev afişlerle duyurulmuş olmasına, ilk klip TV kanallarında kendine iyi kötü yer bulmuş olmasına rağmen 'fırtına' koparmak bir yana, neredeyse hiç ses getirmedi. Oysa bütün 70'ler, özellikle 70'lerin ikinci yarısı, 'Gülden Karaböcek' ismi ile dolup taşmıştı ve Gülden Karaböcek'in yeni bir albümü yayınlanmışsa, 'ses getirmek' ne demek, kıyamet kopardı. Ama zaman değişti, köprülerin altından çok sular aktı ve bir zamanlar 'dişi Orhan Gencebay' ya da 'dişi Ferdi Tayfur' olarak adlandırılmış olan ülkemizin 'Hüzün Kraliçesi' artık kimsenin umurunda değil.
Herkesin Büyük bir heyecanla beklediği Tarkan'ın single'ı nihayet yayımlandı. Hem albüm hem de single, geçtiğimiz Aralık ayında olmalıydı piyasada ama sürekli olarak o tarihten bu tarihe atılıp durdu. Beş-altı aylık bir gecikme ile de nihayet single piyasada. Bunu da herhalde albüm takip edecek. Kuşlar başından beri Tarkan ve ekibinin dişe dokunur bir şey üretemediğini söylüyor, zaten bunun sıkıntısı ile projenin sürekli olarak o aydan bu aya ertelenip durduğunu kulaklara fısıldıyordu.
İlk albüm Mirkelam’ın ‘M’siymiş meğer, ya da denizin bir damlası, yaklaşmakta olan fırtınanın hafif bir esintisi. Çünkü çok çok minik bir lokma koymuştu ağzımıza Mirkelam; sonraları, diğer albümlerin çıkışıyla birlikte, kuşsütünün dahi eksik olmadığı mükellef bir ziyafete dönüşecek bir ‘sofra’dan minicik bir lokma. Her yeni albümle birlikte daha da coştu, daha da yetkinleşti. Daha o koşturma-kaçma günlerinde dahi “Tarkanvari bir seyirci ya da hayran kitlesi”ni elinin tersiyle itmişti ve sonradan da bu kararından vazgeçmedi.
80 ortalarında kurulmuş Pentagram’ın, bir efsane olduğundan kimselerin şüphesi yok. Şimdi ya da son birkaç yıldır değil, hemen hemen kuruluşuyla birlikte böyle bir kata yerleşti(rildi)... Gruba, kuruluşundan kısa bir süre sonra katılmış Tarkan Gözübüyük ve (bundan da birkaç yıl sonra) Ogün Sanlısoy, bu ülkede yapılan rock müziğini, hala ciddi bir şekilde etkilemeyi/yönlendirmeyi sürdürüyorlar. Gözübüyük, başta Mor ve Ötesi ile Şebnem Ferah olmak üzere, çok sayıda önemli isme, önemli albümler kazandırdı. Solo çalışmayı seçmiş Sanlısoy ise, işin içine (pop, rap ya da başka kılıkta) bir fesatlık karıştırmadan, olabilecek en saf haliyle rock yapıyor.
Son yılların önemli prodüktörlerinden Özgür Aras’ın büyük emeği ile ortaya çıkmış bir albüm olan Yeliz’in “Haykırdım Sessizce”si, popun gelmiş geçmiş en hoş, en farklı seslerinden birine sahip Yeliz’i 70’lerden günümüze bağlıyor. Gerçi Yeliz, hiçbir zaman müziğe tam bir ara vermemiş, her zaman şartlar elverdiğince bir şeyler yapmaya gayret etmişti. 70 ortalarında müzik dünyasına bir giriş yapıp (Selmi Andak’ın bestelediği) “Hayalimdeki Adam”, (Çiğdem Talu’nun sözlerini yazdığı) “Yaşadıkça” ve (Tuğrul Dağcı’nın şarkısı) “Bu Ne Dünya (Kardeşim)” ile taş üstünde taş bırakmayan, tepeye kurulan Yeliz, 80’lerin o boğucu atmosferinde bile yüreğini katarak söylemeye devam etti şarkılarını.
Ünlüler ünlüsü Yulduz Usmanova’nın son albümü, bir süre önce bizde de, aşağı yukarı Avrupa ile aynı zaman içerisinde piyasaya verildi. Avrupa'da ,sanatçının son beş yıl içinde elde ettiği ünün büyüklüğüne güvenerek yalnızca ‘Yulduz’ olarak isimlendirilmiş bu albüm, bizde ‘Yıldız Usmanova’ adı ile yayımlandı...
Ossi ve Sony&BMG ortak çalışması iki olağanüstü albüm daha kazandırdı bize; Çiğdem Talu’nun, Melih Kibar’sız yazdığı şarkıların toplandığı “Söz: Çiğdem Talu” ve Gönül Yazar’ın, ‘pop şarkılar’ından oluşan, “En İyileriyle Gönül Yazar” albümlerini… Çiğdem Talu, (popüler müziğimizin ‘rüya takım’larından biri haline gelecek olan) Talu-Kibar ortak çalışması öncesi, (genellikle soyadını kullanmadan, yalnızca ‘Çiğdem’ olarak imza attığı) epeyce yabancı şarkı ve bizden besteye söz yazdı.
Yapı ve Kredi Bankası’ nın, muhtelif zamanlarda çok az sayıda bastığı ve hiçbir şekilde satışa sunmayıp yalnızca ‘hatırlı’ müşterilerine gönderdiği albümleri nihayet makul şekilde dağıtıp satışa sunmaya başladı. Epeyce hoş şeyler çıktı bu paketten... Epeyce sürpriz, epeyce “Aaa, bunlar ne zaman yapılmıştı ki?” dedirtecek albüm... Bunların arasında Modern Folk Üçlüsü’ nün de albümü var. Şu ara piyasaya verilmiş olan albüm, grubun ‘best of’ u niteliğinde. ‘Müziğimizde Bir Doğru Nota Öyküsü’ gibi oldukça iddialı bir ismi olan bu albümde grubun bildik şarkılarının büyük bir kısmı yer almakta. Bu albüm grubun tam otuzuncu yılına denk geldi. Yıllar ne çabuk geçmiş...
Nil (Karaibrahimgil ya da ‘özgür kız’) “Tek Taşımı Kendim Aldım” diye çıktı ortaya bu sefer de ve (başta ‘yuva yaşında’ çocuklar olmak üzere) herkesin diline dolandı yeniden. Çoğu insan, ilkokul günlerinin o (“beş-pa-ra-ver-beş-pa-ra-yok-sa-on-para-ver” tempolu) ‘trampet’li günlerine döner gibi oldu. Apansız, birden bire… O uzun ve sıkıcı ‘yürüyüş’lerin, kutlamaların, şiirlerin, günün anlam ve önemini belirten bunaltıcı ‘müdür’ya da öğretmen konuşmalarının hepsi birden sökün etti.
“Prodüktör” denilen unvan ya da kurumun, popüler müziğimize (Batılı anlamda) katılmasına sebep olmuşlardandır Nino Varon. Bu unvan ve sorumluluğa sahip olanların yapmaları gereken her ama her şey, hem de fazlasıyla yapılagelmiştir onun tarafından. O sırada, kimin single ya da albümü yapılıyor olursa olsun fark etmez, işe sıfırdan başlar ve ince ince her şeyi planlar. Popüler müziğimizin “mutfak” tarafı, pek az yansımıştır basına. Genellikle ilgilenilmemiş, anlatılmamış, aktarılmamıştır. Ama olduğu kadarıyla dahi, Nino Varon hakkında çok az şey söyler bu sayfalar.
DMC’nin, Selmi Andak albümünü yayımlamasının üzerinden çok geçmemişken, bu sefer de Ada, Bülent Ortaçgil’in ‘tribute’ albümünü yayımladı. “Şarkılar Bir Oyundur” üst ve “Bülent Ortaçgil İçin Söylenmiş Bülent Ortaçgil Şarkıları” alt başlığı ile yayımlanan bu ikili albüm, Selmi Andak albümü ile birlikte, ülkemizde hiç başvurulmamış bir yol olan bu tür ‘saygı’ albümlerinin kapısını açacak gibi gözüküyor. Bülent Ortaçgil’in albümünün çok iyi satıyor olduğunu duydum. Bu belki de, diğer firmaları da heyecanlandıracaktır. Biliyorsunuz, bizde, her türlü yenilik ve gelişme, ‘satıyor olması’ şartı ile takip edilir.
Mesela Mehtap Meral ve Sema; biri tangonun, diğeri ise kantonun baş köşede olduğu birer albüm yaptı. Sema’nın değil ama Mehtap Meral’in henüz ilk albümü üstelik. Her ikisi için de genel kabul görenin, yani para edenin, yani üç kuruş etmez o tek tip ritmlerin peşinden gitmek çocuk oyuncağı olabilecekken, bundan imtina ediyor ve zor olan yola sapıyorlar. Neden? Hiç mi akılları yok? Var. Hatta herkesten daha fazla var ve sorun tam da bu işte; fazla akıl, insana en akıl almaz şeyleri yaptırabiliyor.
Müzik dünyasına 1973 yılında giriş yapan İlhan İrem, tam otuz yılı geride bıraktı. Her evresi büyük başarılarla dolu bu otuz yıl, geçenlerde yayınlanan “Işık Ve Sevgiyle 30 Yıl” adlı albüm ile taçlanmış oldu. Müzik dünyamızın bu en aykırı, en yenilikçi ismi, otuz yılın olağanüstü bir özetini yeni albümüne taşımış. Yürek yaralıyıcı dizelerle örülmüş ilk dönem şarkılarından, bu ülkede müziğin doruk noktaları sayılması gereken son dönem yapıtlarına kadar bütün köşe taşları bu son albümde yanyana durmakta. Yıllar yılıdır kapalı kapılar arkasında duran, çalışmalarını gözlerden uzak sürdüren İlhan İrem, sessizliğini Radikal için bozdu ve bize “30 Yıl”ı anlattı.
MFÖ elbette üç baba müzisyenin bir araya gelmesinden oluşmaktaydı. Ama yine de, işin yaratma yani şarkı yazma kısmında, her zaman bir Mazhar Alanson ağırlığı vardı ve bu sefer bunun değişebileceği söyleniyordu. Yeni albüm “Ve MFÖ”, işin stüdyo safhasında duyulmuş, Güner ve Uğur’un ağırlığı dahil, her şeyi doğruladı. Her iki müzisyenimiz de, eşit miktarda olmasa da, yeterli miktarda katkıda bulunmuşlar son albüme. Ama yine de, ağzımızı birkaç karış açıkta bırakacak bir durum var orta yerde. Bu albüm iyi değil. Aslında şu: Bu albüm, memleketin en iyi grubu MFÖ’ye yakışır/yaraşır bir albüm değil.
Gülistan Okan’ı , geçen haftalarda yayımlanan ‘Sevda Karaca’ yazımı yazarken hatırladım. Yani hep bilir ve severdim de, epeydir aklımda değildi, şarkılarını dinlemeyeli çok olmuştu. ‘Tanımazsın Beni, Aradan Çok Yıllar Geçti’ günlerini yazmak için etrafıma saçtığım Sevda Karaca plaklarını daha henüz raflardaki eski yerlerine yerleştirememişken bir de Gülistan Okan’ın plaklarını çıkarıp koydum yanlarına.
Yıllardır “Yapılacak, yapılıyor, bitmek üzere…” denilen Füsun Önal’ın ilk CD’si nihayet yayınlandı. Geç oldu ama temiz oldu. Odeon ile Sony gibi iki önemli firmanın işbirliği ve Nino Varon gibi efsanevi bir prodüktörün emeği ile tamamlanmış olan bu albüm, Füsun Önal’ın müzikal geçmişinin (eksiksiz değil ama) son derece derli toplu bir özeti. Füsun Önal’ın bir ‘best of’ yapacağı, 45’lik ve LP’ler üzerinde kalan şarkılarını, orijinal halleriyle, yani oldukları gibi diske transfer edeceği konusu tam altı yıllık bir hikaye.
Kaç zamandır havanda su dövmekteydi Ajda Pekkan. İşin konser, sahne, ekstra kanadında her şey yolunda, paralar kırmızı meşin cüzdanların içindeydi ama işin müzik tarafı yerlerde, hatta altındaydı. 2003 yılında çıkan “Sen İste” sonrası, bir türlü ama bir türlü derli toplu bir şeyler yapamadı süper star’ımız. Hep yarım yamalak şarkılar, hep içe tamamıyla sinemeyen işler, güçler.
Burcu Güneş’in son albümü “Ben Ateş Ben Su” adını taşıyor; Güneş gibi hem çok güçlü bir sese sahip, hem de çok iyi şarkı söyleyen bir yorumcuya yakışan albüm adı bu. Çok güçlü sese sahip ama bağırmayan-çağırmayan, şarkı söylemeyi bir ‘imdat çığlığı’ olarak anlamayan biri Burcu Güneş. “Şarkı Söylemek Lazım”ın jürisinde yer alan Olcayto Ahmet Tuğsuz, “Siz ve Sertab Erener çok bağırıyorsunuz, neden bağırıyorsunuz?” dedi Güneş’e ama çok da haklı sayılmazdı.
Yakın bir zamanda tertemiz kayıtlarla yayınlanan Hümeyra’nın “Benim Şarkılarım” albümü, Ossi’nin bir plan ve program dahilinde sürmekte olan Geçmişi Temize Çekme harekatının son adımlarından biri. İkisi Esin Engin, geri kalanı Hümeyra’nın bizzat kendisine ait 11 şarkılık “Benim Şarkılarım” adlı albümle; Nazım Hikmet ve Refik Durbaş başta olmak üzere, hayat üzerine sarf edecek sözü olanların söylediklerini, anlattıklarını aktarmak istemişti Hümeyra. Mükemmel bir şekilde de yapmış, başarmıştı.
Selda Bağcan, Umay Umay, Nazan Öncel ve Sezen Aksu böyledir tabii; yeni albümleri henüz yayınlanmış İlkay Akkaya ve Şebnem Ferah da öyle. Bazen birkaç şarkılarıyla iyileştirirler sizi; bazen de tek bir dizeleriyle. Öyle kimselerin söyleyemeyeceği, yazamayacağı dizeler de değildir aslında; ama ne tuhaf, o dizeler, ancak onların ağzından/kaleminden çıkmışlarsa anlam kazanıyor, inandırıcı oluyorlar. Başkalarında gülüp geçebileceğimiz bazı sözcük ya da imgeler bile, saydığımız bu isimlerin elinde hayat kurtaran cümlelere dönüşüyorlar.
Şubat ayının ikinci vizyon haftasındayız… Yine kalabalık bir sinema gündemi mevcut. Kapitalist eğlence geleneğinin önemli bir parçası olan 14 Şubat Sevgililer Günü dolayısıyla vizyonda romantik filmler daha fazla göze çarpıyor... Beşi yerli yapım olmak üzere toplam on bir yeni film merhaba diyor 14 Şubat vizyonuna…
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
Büyük bir tufan sonrası, ortada insan kalmamış... Bir kedi öncülüğünde; üyeleri arasında bir kapibara, bir lemur, bir köpek ve bir sekreterkuşu olan teknedeki ‘yolcular’ hayatta kalma mücadelesine soyunur. Gints Zilbalodis imzalı ‘Flow: Bir Kedinin Yolculuğu’ her yaştan seyircisini içine alan, enfes bir animasyon. UĞUR VARDAN (25.01.2025)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Sinema salonlarımızda, korku filmleri eksik olmuyor. Bu hafta bunlardan üçüne bir göz atalım. Biri, son haftaların sürpriz filmlerinden, diğerleri ise vasat filmler. Ayrıca bir de romantik gençlik filmimiz var. Bu hafta filmlere biraz da mizahi yaklaştık. Vasat filmleri eleştirirken, güzel bir yok bence. Yönetmenleri kusura bakmasın (gerçi bu yazıyı okuma ihtimalleri, milyarda bir falan ama, olsun).
Esra İçöz ile İhsan Güvenç, müzik tarihimizde iz bırakmış eserleri bugün 20.30’da TRT Müzik’te yayınlanacak Senin Şarkın programında icra ediyor...
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
Timur Selçuk'un Adam Sanat dergisinde yayınlanmış müzik yazılarının bir araya getirildiği Sana Dün Bir Tepeden Baktım Aziz Türkiye - Müzik Yazıları - 1 kitabı Eksik Parça Yayınları etiketiyle satışa çıktı. 256 sayfalık yapıt için Turgay Fişekçi şunları yazmış:
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık:
Hemen her öğretmenin, okul müdürünün maratona benzettiği hayatın henüz başında biri Lezzet. Başka bir deyişle; böğürtlenli, limonlu, çilekli, çikolatalı, vişneli, karamelli, karadutlu dondurmalardan henüz tatmadı, sadece vanilyalının tadını biliyor. Onunla tanışmak için sayfaları çevirmen yeterli. Çelişki Bilmez Lezzet’in Geçmiş Zaman Maceraları Uğur Vardan’ın çocukluk anılarından yola çıkarak yazdığı öykülerden oluşuyor.
Popüler orkestralar ile grupların Türkiye serüvenini ‘Günlerin İçinden Canım’ / 100 Yıllık Türkiye Popüler Orkestralar ve Gruplar Tarihi (1923-2022) adlı internet sitesinde anlattım.
50. yaşını kutlayan albümlerin, yayınlandığı dönemde yarattıkları heyecan, uzunçaların kulaklardaki doygunluğu, yeni yeni piyasaya çıkan kasetlerin sunduğu kolaylık, bugünün dijital ortamında unutulmuş plakların önemi müzik camiasının en tatlı muhabbetlerden biri bu yıl. Doğum günü pastaları 50 mumla adeta yangın yerine dönmüş, eskimeyen, çoğu klasikleşen albümler arasında gezintiye ne dersiniz?