Popüler müziğimizin yaşadığı en sıkıntılı kış mevsiminden yola çıkarak, yaz mevsiminin de bu alana bir hareket getir(e)meyeceği söyleniyordu ama öyle olmadı. Albüm yağıyor resmen! Her tür, her biçimde albüm. Bu bolluğun içinden, hem tür hem de tavırları nedeniyle iki albüm biraz daha fazla öne çıktı. Ayten Alpman’ın “Bir Başkadır…” (Ossi) ve Onno Tunç’un “…Şarkıları” (Kolaj) albümleri.
Göksel’in, kendileri için hiçbir şey ifade etmediği birileri mutlaka vardır ama şarkılardan kendisine bir örtü ya da çatı yapmak isteyenlerin de, her zaman vazgeçilmezi olmuştur. Son albümü “Bende Bi’ Aşk Var”ın da mükemmel oluşu, bu nedenle şaşırtıcı değil. Yeni Dalga filmlerinden fırlamış bir Göksel’in kapağa kurulduğu bu albüm, açılıştan (“Acıyor”) kapanışa (“Yarım Kalan Şarkı”) kadar her anı, her şarkısıyla iyi bir albüm.
Grup Yorum, önümüzdeki Pazar günü Bakırköy’de bir konser veriyor. Tam da kendilerine yakışacak bir şekilde adlandırılmış (“Ücretsiz Halk Konseri”) bu konserin ve gerçekleştiği alanın, yine düğün/bayram yerine dönüşeceğine hiç şüphe yok. Çünkü tıpkı grubun kendisi gibi, seveni ve seyircisi de hep “insan”dan ve “hayat”tan yana oldu. Kafası örümcekli olsun ya da olmasın, her türden gericinin/faşistin, her fırsatta yaymaktan vazgeçmediği gibi “kavga-gürültü” taraftarı değillerdir. Aksine, “barış”tan yanadırlar; ama ezenin/ezilenin olmadığı, sömürünün ortadan kalktığı, karınların doyduğu bir temel ya da zemin üzerine inşa edilmiş bir barıştan! Başka türlüsünün, başka bir düzen oyunu olduğunu da bilirler çünkü.
2000’lerin en önemli seslerinden, yorumcularından Funda Arar da, genç kuşak müzisyenlerimizin en yaratıcı isimlerinden biri olan Febyo Taşel’in yazdıkları-yaptıkları-emekleri sonucu, ortaya yine kapı gibi bir albüm yaptı. Arar şarkısını söylerken tastamam insanın yüreğine dokunuyor. İnsan anlattıklarına-katlandıklarına-çektiklerine inanıyor, şarkılara kendini kolayca teslim ediveriyor. Funda Arar ve Febyo Taşel’in (onları bir ‘takım’ ya da bir ‘ikili’ olarak anmak daha doğru olur) yaptığı müzikte her zaman popüler müziğimizin geçmişinden, özellikle Türk Müziğinden izler mevcut oldu.
Yunan müziğinin ülkemizdeki bilirkişisi Michael (Kuyucu) mükemmel bir işe daha imza attı: Haris Alexiou’dan “The Best Of”. Karşı kıyının ülkemizde de epeyce yaygın bir üne sahip süperstar’ı Haris Alexiouo’nun, kendi ülkesinde yayınlanmış çok sayıda ‘best of’ ya da derleme albümü var. Ama Michael’ın seçtiği şarkılardan oluşan bu albüm bütün bu daha önce yayınlanmışlardan farklı. Tamamen farklı ve tamamen bize özgü.
Memleketin gelmiş geçmiş en büyük, en popüler star’larından Ajda Pekkan’dan, o çok parlak, o başarılarla dolu kariyerini temize çekecek, bilemediniz özetleyecek bir disk kutusu beklenmiyor değildi. Sıkı ya da vasat her türden hayranın, yıllardır hayalini kurduğu bir şeydi bu: “Bir Ajda Pekkan kutusu çıksa, içinde ilk şarkılarından başlayarak her şey olsa. Hatta daha önce hiç yayınlanmamış, kenarda köşede kalmış şarkıları da bulunsa…”
51. Sanremo Festivali'nin finali, geçen cumartesi (3 Mart) günü yapıldı. 80'li yılların ortasından sonra, herkes gibi benim de unutmuş olduğum bu festival, kablolu yayının İtalyan kanallarını da dağıtmaya başladığı 90'lı yılların ikinci yarısında yeniden merakımı uyandırmıştı. Bilinen hikayeler nedeni ile, İtalyan olan her şeyin boykot edildiği günlerde İtalyan kanalları kablolu yayının programından çıkartılınca da yeniden unutmaya niyetlenmiştim ama, Digitürk yayın programına RaiUno'yu aldı ve buna (zaten çok istekli değildim) yani unutmama gerek kalmadı, ben de sevdiklerime bir kere daha kavuştum.
Bir tarafta Ayten Alpman, bir tarafta Fikret Şeneş. Türk Popu’nun iki önemli ismi yok yere bir kargaşanın içinde buldular kendilerini. Sebep; sözlerini Fikret Şeneş’in yazdığı “Memleketim” in Fikret Şeneş’e danışılmadan Ayten Alpman tarafından bir halı reklamında yeniden söylenmesi... “Memleket” yerine “halı” konarak sözler değiştirilmiş ve stüdyoya girilerek yeniden kaydedilmiş şarkı. Öyle olunca, reklamı ilk gördüğü anda çığlığı bastı Fikret Şeneş, “Benim şarkıma bunu nasıl yaparlar” diye...
70'lerin çok ünlü, çok popüler ve albümlerine 'Gülden Fırtınası' gibi isimler koymayı gerçekten hak edecek kadar fırtınalar koparmış Gülden Karaböcek'in yeni albümü 'Silemem' yayınlandı. 'Silemem' yayınlanalı birkaç ay olmasına, bilboard ve otobüs duraklarında dev afişlerle duyurulmuş olmasına, ilk klip TV kanallarında kendine iyi kötü yer bulmuş olmasına rağmen 'fırtına' koparmak bir yana, neredeyse hiç ses getirmedi. Oysa bütün 70'ler, özellikle 70'lerin ikinci yarısı, 'Gülden Karaböcek' ismi ile dolup taşmıştı ve Gülden Karaböcek'in yeni bir albümü yayınlanmışsa, 'ses getirmek' ne demek, kıyamet kopardı. Ama zaman değişti, köprülerin altından çok sular aktı ve bir zamanlar 'dişi Orhan Gencebay' ya da 'dişi Ferdi Tayfur' olarak adlandırılmış olan ülkemizin 'Hüzün Kraliçesi' artık kimsenin umurunda değil.
Herkesin Büyük bir heyecanla beklediği Tarkan'ın single'ı nihayet yayımlandı. Hem albüm hem de single, geçtiğimiz Aralık ayında olmalıydı piyasada ama sürekli olarak o tarihten bu tarihe atılıp durdu. Beş-altı aylık bir gecikme ile de nihayet single piyasada. Bunu da herhalde albüm takip edecek. Kuşlar başından beri Tarkan ve ekibinin dişe dokunur bir şey üretemediğini söylüyor, zaten bunun sıkıntısı ile projenin sürekli olarak o aydan bu aya ertelenip durduğunu kulaklara fısıldıyordu.
İlk albüm Mirkelam’ın ‘M’siymiş meğer, ya da denizin bir damlası, yaklaşmakta olan fırtınanın hafif bir esintisi. Çünkü çok çok minik bir lokma koymuştu ağzımıza Mirkelam; sonraları, diğer albümlerin çıkışıyla birlikte, kuşsütünün dahi eksik olmadığı mükellef bir ziyafete dönüşecek bir ‘sofra’dan minicik bir lokma. Her yeni albümle birlikte daha da coştu, daha da yetkinleşti. Daha o koşturma-kaçma günlerinde dahi “Tarkanvari bir seyirci ya da hayran kitlesi”ni elinin tersiyle itmişti ve sonradan da bu kararından vazgeçmedi.
80 ortalarında kurulmuş Pentagram’ın, bir efsane olduğundan kimselerin şüphesi yok. Şimdi ya da son birkaç yıldır değil, hemen hemen kuruluşuyla birlikte böyle bir kata yerleşti(rildi)... Gruba, kuruluşundan kısa bir süre sonra katılmış Tarkan Gözübüyük ve (bundan da birkaç yıl sonra) Ogün Sanlısoy, bu ülkede yapılan rock müziğini, hala ciddi bir şekilde etkilemeyi/yönlendirmeyi sürdürüyorlar. Gözübüyük, başta Mor ve Ötesi ile Şebnem Ferah olmak üzere, çok sayıda önemli isme, önemli albümler kazandırdı. Solo çalışmayı seçmiş Sanlısoy ise, işin içine (pop, rap ya da başka kılıkta) bir fesatlık karıştırmadan, olabilecek en saf haliyle rock yapıyor.
Son yılların önemli prodüktörlerinden Özgür Aras’ın büyük emeği ile ortaya çıkmış bir albüm olan Yeliz’in “Haykırdım Sessizce”si, popun gelmiş geçmiş en hoş, en farklı seslerinden birine sahip Yeliz’i 70’lerden günümüze bağlıyor. Gerçi Yeliz, hiçbir zaman müziğe tam bir ara vermemiş, her zaman şartlar elverdiğince bir şeyler yapmaya gayret etmişti. 70 ortalarında müzik dünyasına bir giriş yapıp (Selmi Andak’ın bestelediği) “Hayalimdeki Adam”, (Çiğdem Talu’nun sözlerini yazdığı) “Yaşadıkça” ve (Tuğrul Dağcı’nın şarkısı) “Bu Ne Dünya (Kardeşim)” ile taş üstünde taş bırakmayan, tepeye kurulan Yeliz, 80’lerin o boğucu atmosferinde bile yüreğini katarak söylemeye devam etti şarkılarını.
Ünlüler ünlüsü Yulduz Usmanova’nın son albümü, bir süre önce bizde de, aşağı yukarı Avrupa ile aynı zaman içerisinde piyasaya verildi. Avrupa'da ,sanatçının son beş yıl içinde elde ettiği ünün büyüklüğüne güvenerek yalnızca ‘Yulduz’ olarak isimlendirilmiş bu albüm, bizde ‘Yıldız Usmanova’ adı ile yayımlandı...
Ossi ve Sony&BMG ortak çalışması iki olağanüstü albüm daha kazandırdı bize; Çiğdem Talu’nun, Melih Kibar’sız yazdığı şarkıların toplandığı “Söz: Çiğdem Talu” ve Gönül Yazar’ın, ‘pop şarkılar’ından oluşan, “En İyileriyle Gönül Yazar” albümlerini… Çiğdem Talu, (popüler müziğimizin ‘rüya takım’larından biri haline gelecek olan) Talu-Kibar ortak çalışması öncesi, (genellikle soyadını kullanmadan, yalnızca ‘Çiğdem’ olarak imza attığı) epeyce yabancı şarkı ve bizden besteye söz yazdı.
Yapı ve Kredi Bankası’ nın, muhtelif zamanlarda çok az sayıda bastığı ve hiçbir şekilde satışa sunmayıp yalnızca ‘hatırlı’ müşterilerine gönderdiği albümleri nihayet makul şekilde dağıtıp satışa sunmaya başladı. Epeyce hoş şeyler çıktı bu paketten... Epeyce sürpriz, epeyce “Aaa, bunlar ne zaman yapılmıştı ki?” dedirtecek albüm... Bunların arasında Modern Folk Üçlüsü’ nün de albümü var. Şu ara piyasaya verilmiş olan albüm, grubun ‘best of’ u niteliğinde. ‘Müziğimizde Bir Doğru Nota Öyküsü’ gibi oldukça iddialı bir ismi olan bu albümde grubun bildik şarkılarının büyük bir kısmı yer almakta. Bu albüm grubun tam otuzuncu yılına denk geldi. Yıllar ne çabuk geçmiş...
Nil (Karaibrahimgil ya da ‘özgür kız’) “Tek Taşımı Kendim Aldım” diye çıktı ortaya bu sefer de ve (başta ‘yuva yaşında’ çocuklar olmak üzere) herkesin diline dolandı yeniden. Çoğu insan, ilkokul günlerinin o (“beş-pa-ra-ver-beş-pa-ra-yok-sa-on-para-ver” tempolu) ‘trampet’li günlerine döner gibi oldu. Apansız, birden bire… O uzun ve sıkıcı ‘yürüyüş’lerin, kutlamaların, şiirlerin, günün anlam ve önemini belirten bunaltıcı ‘müdür’ya da öğretmen konuşmalarının hepsi birden sökün etti.
“Prodüktör” denilen unvan ya da kurumun, popüler müziğimize (Batılı anlamda) katılmasına sebep olmuşlardandır Nino Varon. Bu unvan ve sorumluluğa sahip olanların yapmaları gereken her ama her şey, hem de fazlasıyla yapılagelmiştir onun tarafından. O sırada, kimin single ya da albümü yapılıyor olursa olsun fark etmez, işe sıfırdan başlar ve ince ince her şeyi planlar. Popüler müziğimizin “mutfak” tarafı, pek az yansımıştır basına. Genellikle ilgilenilmemiş, anlatılmamış, aktarılmamıştır. Ama olduğu kadarıyla dahi, Nino Varon hakkında çok az şey söyler bu sayfalar.
DMC’nin, Selmi Andak albümünü yayımlamasının üzerinden çok geçmemişken, bu sefer de Ada, Bülent Ortaçgil’in ‘tribute’ albümünü yayımladı. “Şarkılar Bir Oyundur” üst ve “Bülent Ortaçgil İçin Söylenmiş Bülent Ortaçgil Şarkıları” alt başlığı ile yayımlanan bu ikili albüm, Selmi Andak albümü ile birlikte, ülkemizde hiç başvurulmamış bir yol olan bu tür ‘saygı’ albümlerinin kapısını açacak gibi gözüküyor. Bülent Ortaçgil’in albümünün çok iyi satıyor olduğunu duydum. Bu belki de, diğer firmaları da heyecanlandıracaktır. Biliyorsunuz, bizde, her türlü yenilik ve gelişme, ‘satıyor olması’ şartı ile takip edilir.
Mesela Mehtap Meral ve Sema; biri tangonun, diğeri ise kantonun baş köşede olduğu birer albüm yaptı. Sema’nın değil ama Mehtap Meral’in henüz ilk albümü üstelik. Her ikisi için de genel kabul görenin, yani para edenin, yani üç kuruş etmez o tek tip ritmlerin peşinden gitmek çocuk oyuncağı olabilecekken, bundan imtina ediyor ve zor olan yola sapıyorlar. Neden? Hiç mi akılları yok? Var. Hatta herkesten daha fazla var ve sorun tam da bu işte; fazla akıl, insana en akıl almaz şeyleri yaptırabiliyor.
11 Nisan… Bahar, devam eden soğuklara inat sürerken, vizyon filmleri de hız kesmiyor! Bu arada baharın şehirdeki müjdecilerinden olan İstanbul Film Festivali 11-22 Nisan tarihleri arasında 44. kez perdelerini açıyor! Kapsamlı seçki, 139 uzun metrajlı ve 15 kısa filmden oluşuyor. Dünya sinemasının en nitelikli örnekleri, kült yapıtlar, usta yönetmenler ve genç yeteneklerin son filmlerinden oluşan festival seçkisinde dünya, uluslararası, Balkan ve Türkiye prömiyerlerini yapan filmler de bulunmakta!.. Üçü yerli, biri üçüncü kez vizyon gören yapım olmak üzere toplam sekiz yeni filme ev sahipliği yapıyor 11 Nisan haftası!
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
CIA’de masa başı bir görevi olan Charles Heller’ın eşi, iş dolayısıyla gittiği Londra’da terörist saldırısı sonucu öldürülür. Bu durumda intikam almak için yola çıkan kocasıysa geniş kaslara ya da silah kullanma becerisine sahip olmasa da zekâsı ve yanında taşıdığı laptop’la hedefine ulaşmaya çalışır. Eski bir romanın sinemadaki yeni uyarlaması olan ve kimi bölümleri İstanbul’da çekilen ‘Amatör’ün başrolünde ‘Bohemian Rhapsody’de canlandırdığı Freddie Mercury rolüyle Oscar kazanan Rami Malek var. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/12.04.2025)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Geçen hafta, Berlin Film Festivali (Berlinale) izlenimlerimize başlamıştık. Kaldığımız yerden devam edelim. Bu hafta bahsedeceğimiz filmler arasında, festivalden Altın Ayı ile dönen ve İstanbul Film Festivali’nde de gösterilecek olan Drømmer, Radu Jude’nin yeni filmi Kontinental ’25, tümüyle yapay zeka ile oluşturulmuş görseller ile yapılmış bir animasyon ve festivalden Teddy ödülü ile dönen, Lesbian Space Princess de var. Haftaya, Berlinale notlarımızın üçüncü bölümü ile devam edeceğiz.
Esra İçöz ile İhsan Güvenç, müzik tarihimizde iz bırakmış eserleri bugün 20.30’da TRT Müzik’te yayınlanacak Senin Şarkın programında icra ediyor...
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
İletişim yayınları etiketiyle satışa çıkan kitapta müzik yazarı, eleştirmen, programcı Murat Beşer, Türk müziğinin zarif sesi Nesrin Sipahi’nin yaşamı ve sanat serüvenini ayrıntılarıyla anlatıyor. Kitap, Yeşilköy’de başlayan çocukluğun, radyolardan plak kayıtlarına, turnelerden gazinolara uzanan başarı öyküsüne dönüşümü kadar Sipahi’nin bilinmeyen yönlerini de ortaya koyuyor. Nesrin Sipahi-Sahnelerin, Radyoların, Plakların Hanımefendisi aynı zamanda bir dönemin kültürel portresi.
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık:
Hemen her öğretmenin, okul müdürünün maratona benzettiği hayatın henüz başında biri Lezzet. Başka bir deyişle; böğürtlenli, limonlu, çilekli, çikolatalı, vişneli, karamelli, karadutlu dondurmalardan henüz tatmadı, sadece vanilyalının tadını biliyor. Onunla tanışmak için sayfaları çevirmen yeterli. Çelişki Bilmez Lezzet’in Geçmiş Zaman Maceraları Uğur Vardan’ın çocukluk anılarından yola çıkarak yazdığı öykülerden oluşuyor.
Popüler orkestralar ile grupların Türkiye serüvenini ‘Günlerin İçinden Canım’ / 100 Yıllık Türkiye Popüler Orkestralar ve Gruplar Tarihi (1923-2022) adlı internet sitesinde anlattım.
50. yaşını kutlayan albümlerin, yayınlandığı dönemde yarattıkları heyecan, uzunçaların kulaklardaki doygunluğu, yeni yeni piyasaya çıkan kasetlerin sunduğu kolaylık, bugünün dijital ortamında unutulmuş plakların önemi müzik camiasının en tatlı muhabbetlerden biri bu yıl. Doğum günü pastaları 50 mumla adeta yangın yerine dönmüş, eskimeyen, çoğu klasikleşen albümler arasında gezintiye ne dersiniz?