“Türk Pop Müziği Sanatçıları Ansiklopedisi” (Yener Süsoy ve Sami Başaran ile birlikte, Yener Yayınları) gibi paha biçilmez bir kaynak kitabın yazarlarından olan Hulusi Tunca, çok çalışkan-çok yetenekli bir yazar ve gazeteci. Aynı zamanda da, bir müzik aşığı; heyecanını her daim koruyabilmiş bir müzik tutkunu. Belki de, bu tutkudur ki, “Türk Pop Müziği…” gibi belalı mı belalı, zor mu zor bir kitabı yazmaktan-hazırlamaktan onu kimse menedememiş. Böyle bir kitap zordur çünkü, aylarca (hatta yıllarca) çalışma gerektirir.
Türk popuna oldukça bereket getirmiş 1974 yılının şarkıcılarından biri Yeşim. Ünlenmesi İlhan İrem ve Yeliz ile ayni tarihe rastlar. 'Olmaz Böyle Şey/Aşk Alfabesi' şarkılarının yer aldığı plak, şarkıcımızın ilk 45'liği... 0 dönem, genellikle yabancı şarkıların üzerine söz yazmak yaygın olmasına rağmen; Yeşim, daha sağlam bir giriş yapar Türk popuna ve bu ilk plağında Erol Tanır'dan iki şarkı söyler. Arkasında da Dün Bugün Yarın Orkestrası vardır. Zaten sağlam, 'kapı' gibi kadrolarla çalışmak, Yeşim'in hemen hemen hiç bozmadığı bir kuralı oldu.
‘Karışık albüm’ merakımız sürüyor. Hem bu işi çok sevdik, hem de ‘el mahkum’, firmaların büyük bir bölümü mecburen bu yöne kaydı. Daha evvel yapılmış-kaydedilmiş şarkıları başıboş bırakmamak, yeniden ve yeniden dolaşıma sokmak, dikkatlere sunmak gerekiyor. Hem şarkılara yeni bir tur şansı vermek demek bu; hem de israfı önlemek, dünyanın parası harcanmış işleri farklı üst başlık ya da konseptlerde tekrar kullanmak. “Albümlerin çoğunda bir, bilemedin iki iyi ya da hit şarkı var, neden para verelim ki bu albümlere?” diyen büyük çoğunluk da huzura eriyor bu çeşit albümlerle; seçme şarkılar, hit şarkılar dolu bu tip albümler ve kimse kandırıldığını, parasının sızdırıldığını kolay kolay düşünemeyecek satın aldığında.
Şanar Yurdatapan, 1974 yılının Eylül ayında, Yılmaz Güney'den bir teklif alır. Yılmaz Güney, o sıralarda çekeceği ya da çekmekte olduğu 'Arkadaş' filminin müziğini yapmasını istemiştir Şanar Yurdatapan'dan... Teklif kabul edilir, Şanar Yurdatapan müziği yapar ve Güney'e dinletir. Yılmaz Güney, ortaya çıkan şeyi o kadar sevmiştir ki, ‘Şu ana temaya bir de söz yazalım da plak olarak çıkartalım," der ve şarkıyı söylemesi için Melike Demirağ ismini ortaya atar...
Pakize Suda'ya ilk defa, 70'li yılların başında, yazlık bir gazinoda denk geldim. Çok emin değilim, Ataköy ya da Yeşilköy'de... O zamanlar öyleydi; yaz geldiğinde Ataköy ve Yeşilköy civarındaki yazlık gazinolar ve sinemalar hareketlenir, her gün epeyce sanatçıyı bir arada seyretme imkânımız olurdu. Hem de ne kadar ucuz bir fiyata. Cem Karaca'dan Nazan Şoray'a, Timur Selçuk'tan Gökben'e kadar herkes. Bu gecelerden birinde Pakize Suda sahnedeydi. O zamanlar herkesin yaptığı gibi, Ajda Pekkan şarkıları vardı repertuarında. 'Görürsün Sana Neler Edeceğim' adlı şarkıyı bangır bangır söylüyor, 'Seveceğim, Gezeceğim' diyor ve fazladan hiçbir şey yapmıyor olmasına rağmen, gerçekten söylediğini mutlaka yapacağına inandırıyordu bizi. O günden sonra, Pakize Suda'nın koyu bir hayranı oldum.
"Işıkları karartılmış salonda dans edenler yerlerine oturmuşlardı. Kahkahalar sigara dumanlarına karışıyordu. Pistin kenarındaki piyanonun başına genç bir adam geçti. Parmakları bir müddet tuşlar üzerinde dolaştı. Sonra genç ve güzel bir kadını mikrofona davet etti. 'Şimdi' dedi, 'size genç şantöz Gönül Turgut'u takdim ediyoruz.' Salon önce alkışlara boğuldu. Az sonra alkışlar ve konuşmalar kesildi. Mikrofonda romantik bir parçanın sözleri, orkestranın eşliğinde yayılıyordu..." 1962 tarihli Ses dergisinin bir sayısı, Gönül Turgut'u böyle başlayan bir yazı ile okurlarına tanıtmış. Türkçe pop henüz başlamamış bile. Fecri Ebcioğlu daha sonra bir çığır açacak olan 'Bak Bir Varmış Bir Yokmuş'u henüz yazmamış.
Kolay ne demek, dünyanın en zor şeyi belki de 'iyi şarkıcı' olmak. Nilüfer 25, Hümeyra ise 28 yılın tecrübesini peşlerinde sürükleyerek söylüyorlar şarkılarını. Koltuklarının altında yılların görmüş geçirmişliği...Yoksa Nilüfer, 'Çok üşüyormuş öyle yazıyor son mektubunda' dediğinde, tüylerimiz neden diken diken olsun, neden bu kadar heyecanlanalım? Üstelik buna benzer imgeleri 'genç' şarkıcılarımız çoktan tüketip, çoktan ezip geçmişken. Hoş geldiniz kızlar; bu yaz sizin albümlerinizle daha çekilir olacak.
Bugūnkū konumuz Yasemin Kumral... Yine fakslar, e -mail'ler akacak bana: “Allah aşkına, Yasemin Kumral nereden aklınıza geldi?" diyen epeyce insan. Sanki ben her zaman böyle şeyler yazmazmışım gibi... Sanki ben de sizler gibi unutmuşum o muhteşem yılları... Geçen hafta gelen e-mail'in birinde "Yazdınız da hatırladık... Doğru, Serpil Örümcer diye biri vardı... Ne oldu sahiden o Bayan Bacak?" diyordu okurun biri...
Geçen yılki ‘Dünya Yalan Sōylüyor’ mucizesinin arkasındaki en büyük isim olan Tarkan Gōzūbüyük'ün prodüktörlüğünü yaptığı ‘Can Kırıkları’, (hem bizzat gitar da çalmış Gözübüyük'ün, hem de çok iyi bir başka gitarist olan Buket Doran'ın büyük katkısıyla) her zamankinden daha 'sert' gibi gözüküyor. Yalnızca en başta sorun yaratır gibi gözüken, albümün anlattıklarına nüfuz edebilmeyi bir parça zorlaştıran, geciktiren bu sertlik, albümün içine dalıp gidildiğinde de en önemli ‘itici’ güç haline geliyor.
Ne o dönem. ne daha sonra: hiç kimse bu tür kıyafetler giymedi. Ama Ayla Dikmen bu kıyafetler eşliğinde, kimi gün 'Aşk Defteri'ni açtı, kimi gün 'Bir-ki-üç' diye seyircilere öpücük gönderdi, kimi pazarlarsa 'Onu bunu bilmem kararlıyım, hiç yalvarma ben haklıyım' dedi kameramanın gözlerinin içine bakarak. Sonrası bu dünyaya erken bir veda, ancak sahafları gezip tozarak edinilebilecek 45'lik ve LP'Ler, bir de kötü kayıtlı bir toplama kaset. Tam bir kadir bilmezlik; yani çoğunlukla yaptığımız gibi; Ayla Dikmen'e neden daha farklı davranalım ki.
Türk popu ile yaşıt sanatçılarımızdan biri olan Özdemir Erdoğan, ilk 45'liklerini herkesten daha geç bir tarihte (1967 yılında) çıkarmış olmasına rağmen, bu piyasadaki diğer arkadaşları gibi çok çabuk "bu iş buraya kadar" demeyip günümüze kadar gelebilmiş ve sürekli olarak albüm yayımlamış ender isimlerden biri. Sanatçı, bu son firması ile, adim adım bütün geçmişini toparlayıp yayımladı. Çoğunlukla eski kayıtları kullandı, eski kayıtların bulunamadığı ya da kullanılamaz durumda olduğu durumlarda stüdyoya girip yeniden kaydetti.
Geçen yılın sonlarında saçma bir biçimde (Cihangir’deki evinde çıkan bir yangın sonucu) kaybettiğimiz Tuncay Akdoğan’ın, yaşamının son zamanlarında hazırlıklarına başladığı ve epeyce de yol aldığı albümü “Bir Nehir ki Ömrüm”, müzisyenin yakın dost ve tanıdıkları tarafından tamamlandı.
Kalan Müzik Belkıs Özener’in “Sahibinin Sesinden” albümünü yayınlayarak ciddi bir ayıbı ortadan kaldırdı ya da tamir etti. Evet çok geç oldu olmasına ya, bu memlekette bazen bu kadarı bile olmayabiliyor. Sinema ve popüler müziğin isimsiz kahramanı Belkıs Özener, iki yıl kadar önce “Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali” yetkilileri tarafından “Bilge Olgaç Başarı Ödülü” ile taltif edilmiş ve sanatçı yüzünü nihayet (başta diğer meslektaşlarına göre daha kadir kıymet bilir gibi gözüken Beyaz’ın show’u olmak üzere) ekranlardan geniş yığınlara gösterebilme imkanını bulmuştu. Şimdi de çok vefalı Hasan Saltık’ın firması Kalan, Nilüfer Saltık’ın önderliğinde bir ‘iade-i itibar’ harekatına girişerek Özener’in filmlerde seslendirdiği ve büyük bir kısmı (belki hepsi) plak olarak yayınlanmamış, filmlerde kala kalmış o mükemmel şarkılarını “Sahibinin Sesinden” adlı albümde topladı.
Gazeteci, yazar, DJ, sunucu... hiç fark etmez, Umay Umay’dan her söz açan, onun “marjinal” olduğu konusunda birleşir. Kolay bir tespit bu. Karşı karşıya oldukları kişiyi anlamamanın, kafalarında bir yere oturtamamanın şaşkınlığı ile, telaşla altı çizilen bir özelliktir bu. Öyle dendiğinde Umay Umay’ın herkese kısa yoldan ve bir seferde anlatılacağı / tanıtılacağı varsayılır. Üstelik anlamadıkları / anlam veremedikleri bu kişiyi / işi de bir çırpıda geride bırakmış olurlar. “Marjinal” sözcüğü, Umay Umay’ı anlatır anlatmasına ya, tek başına yeterli değildir.
Yaratıcı ve üretken Mercan Dede, DJ Arkın Allen kimliği ile yayınladığı “Füzyon Canavarı”nın üzerinden çok fazla geçmemişken, bu sefer asıl bilinen kimliği ile “Su”yu yayınladı. Müzisyenin “acemilikten çıraklığa geçiş” olarak kabul ettiği bu son albüm, hem bir önceki albüm “Nar”ın devamı gibi, hem de bambaşka sulardan dalgalar savurmakta.
Müzik dünyasındaki bir dolu kişinin çok güvendiği, “Bir albüm yapsa ortalığı dağıtır!” dediği Yeşim Vatan, herkes kendisinden artık ümidi kesmişken yayınladı ilk albümünü: “Beni Arayabilir misin”. 1988 yılından beri Barış Manço, Ajda Pekkan, Nükhet Duru, Aşkın Nur Yengi, Mustafa Sandal ve Yaşar başta olmak üzere çok sayıda isme vokal yapan bu gerçekten çok güzel sesli genç şarkıcı, yıllar önce “Ay Benim Aklım” adlı (çok versiyonlu) bir single yayınlamış ve bu ‘haberci single'ın ardından da bir albüm hazırlığına girişmişti.
Hayatının baharında, daha 34 yaşındayken kaybettiğimiz Kazım Koyuncu’nun kardeşi Niyazi Koyuncu “Muço Pa!” adlı ilk albümünü geçtiğimiz günlerde yayımladı. Kazım Koyuncu’yu kaybettiğimiz günden beri unut(a)madık. Bunda vakitsiz çekip gidişi de rol oynamaktaydı ama asıl sebep, mükemmel bir insan ve daha da mükemmel bir müzisyen oluşuydu. Biz hayranları, “Daha neler neler yapacak, daha ne şarkılar, ne albümler dinleyeceğiz ondan” der ya da düşünürken kaybedivermiştik onu. Eksikliğini, o gün bugündür kimseler giderebilmiş ya da kapatabilmiş değil. Çünkü o hakikaten bambaşkaydı.
Hikayeyi herkes biliyor ama yine de özetleyelim: Yunanlıların Feyyaz Kuruş ya da Altan Çetin’i diyebileceğimiz Phoebus (ya da Fivos)’a ait bir şarkıya, 90’lı dalganın önemli şarkıcılarından biri olan Sibel Alaş söz yazar ve seslendirmesi için Dilek Budak’a verir. “Aşka Yürek Gerek” haline gelmiş bu şarkı, başında Aykut Gürel’in olduğu İrem Records tarafından yayınlanan Dilek Budak’ın “Yine Vurdu Aşk” adlı ilk albümüne konur, albüm piyasaya verilir ve hikayemiz böyle başlar. Önceleri hiçbir şey olmaz.
Hakan Tuna; Barış Manço’nun yaptıklarını taklit ederek değil, “Barış Manço 2004 yılında neyi nasıl yapardı?” konusunda kafa patlatarak yaratmış müziğini. Müzisyenin, “Aslında rock dediğimiz çok da sulandırmaya gelmez” diye düşündüğü de belli gibi. Hem Londra’da Barış Manço şarkıları dinleyerek geçirilmiş çocukluğun izlerini müziğinize aktarmak isteyecek, hem saf bir rock yapmakta inat edecek hem de herkesten farklı ve çağdaş olacaksınız… Tam bir ‘ütopya’ gibi gözüküyor aslında. Ama Hakan Tuna, her nasıl yaptıysa başarmış bunu.
Aslına bakarsanız, George Dallaras’ ın ülkemizdeki macerası 90’ların başında başlıyor. Sanatçının en önemli albümlerinden biri olan “Mi Milas Kindinevi Ellas” adlı albümü ülkemizde “Mi Milas” adı ile Kent tarafından yayımlanmıştı. O dönemler, farklı olan her şeye büyük ilgi gösteren İstiklal Caddesi dükkanları bu albümü de epeyce sahiplenmiş ve yeri göğü inleterek çalıp durmuşlardı bütün şarkıları. Ama bu albüme olan ilgi bu kadarla kalmış ve George Dalaras’ ı tanıma fırsatını elbirliği ile kaçırmıştık. Bizim kaçırdığımızı, ülkenin en fazla “etek çekiştirip bacak kapatan” kızı Aylin Livaneli kaçırmamış ve bu albümün isim parçası olan “Mi Milas” ı, “as / az” gibi zeka eseri bir buluşla “Gül Biraz” olarak Türkçe söylemişti.
2024 sinema sezonunun sondan bir önceki haftasındayız! Kalabalık bir hafta yine. Henüz sezonun ilk haftasından bu yana on filmden aşağı düşmüyor pek vizyon... Beşi yerli yapım olmak üzere toplam dokuz yeni filme ev sahipliği yapıyor 20 Aralık haftası! Ceylan Özgün Özçelik imzalı dram ‘On Saniye’ ve korku gerilim türündeki, yönetmeninin ilk uzun metraj kurmacası ‘Last Straw / Katliam Gecesi’ haftanın notlarımız arasında geniş olarak yer alan yenileri.
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
‘Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri’ kendisine küfreden işverenini öldürmek için yola çıkan ama hayatın akışı içinde öfkesi eriyen Eyüp’ün öyküsünü anlatıyor. Murat Fıratoğlu’nun bu ilk uzun metrajı Adana Altın Koza’da Nuri Bilge Ceylan başkanlığındaki jüriden En İyi Film Ödülü’nü, Venedik’te de Orizzonti Jüri Özel Ödülü’nü aldı. Ankara Film Festivali’nde de En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Kurgu ödüllerine uzandı. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/14.12.2024)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Ekim ayındaki bir festivalin izlenim yazısı, Aralık’ın ilk gününde geliyor. Biraz geciktik, farkındayım ama üst üste festivaller, özel gösterimler ve vizyonda çok sayıda film olunca, böyle oldu. Ama bu filmlerin büyük çoğunluğu halen vizyon tarihini ya da platformlarda gösterilecekleri zamanı bekliyor. O anlamda gecikmiş sayılmayız. O halde, Filmekimi’nin Ankara ayağında izlediğim 15 filme buyurunuz.
Ercan Polat, bugün 19.00'da TRT Müzik'te yayınlanacak Sandıktaki Türküler programında konuklarıyla Türk Halk müziği mirasımızı geleceğe taşıyor...
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
Timur Selçuk'un Adam Sanat dergisinde yayınlanmış müzik yazılarının bir araya getirildiği Sana Dün Bir Tepeden Baktım Aziz Türkiye - Müzik Yazıları - 1 kitabı Eksik Parça Yayınları etiketiyle satışa çıktı. 256 sayfalık yapıt için Turgay Fişekçi şunları yazmış:
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık:
Popüler orkestralar ile grupların Türkiye serüvenini ‘Günlerin İçinden Canım’ / 100 Yıllık Türkiye Popüler Orkestralar ve Gruplar Tarihi (1923-2022) adlı internet sitesinde anlattım.