Her alanda olduğu gibi, müzik alanında da tuhaf bir yıl geçirdik. 2012 müzik tarihimize en insafsız yıl olarak geçecek. Kaybettiğimiz müzisyenlerin, yorumcuların sayısı çok fazlaydı. Tamamına yakını da yerleri doldurulamayacak isimlerdi. Ayten Alpman, Neşet Ertaş, Berkant, kaybettiğimiz isimlerin sadece birkaçıydı. Yılın bitimine yakın da gencecik bir müzisyeni kaybettik.
Asıl ününü 70’lerde yapan Gloria Gaynor’ı seyredebilecek olmamız inanılmaz bir şey. Şarkıcı, bizde de oldukça yaygın bir üne sahip. Ama bunun dışında da, en önemli hit’i olan “I Will Survive” ın Türkçe versiyonu olan Ajda Pekkan’ın “Bambaşka Biri” adlı şarkısı nedeni ile de hep gündemimizde olmuş biri Gloria Gaynor. Sanatçının “Never Can Say Goodbye” adlı şarkısı ile başlayan tırmanışı epeyce hit ile devam etti. “Never Can Say Goodbye”, 1974 yılında, İngiltere’de iki, Amerika’da ise dokuz numaraya kadar çıktı.1975 yılında “Reach Out I’ll Be There” ve “All I Need Is Your Sweet Lovin” i, 1976 yılında “How High The Moon” u gönderdi listelere Gloria Gaynor.
Pop ve rock, özellikle yılmadan yorulmadan dakikada 130 vuran pop ve vokal biçimini Hakkı Bulut’un gırtlağından çekip almış rock, herkesi nefessiz mi bıraktı nedir, “caz nefesler”e (eskiye oranla) daha fazla sığınır olduk. Geçtiğimiz bir iki yıl içinde, caz dünyamızın en kayda değer isimlerinden İmer Demirer ve Sarp Maden birer albüm yayınlayarak yeni bir perde aralamışlardı. Bu yıl da Ayşe Gencer, Alp Ersönmez ve Baki Duyarlar girdi devreye; Demirer ve Maden’in rüzgarını arkalarına alarak ve hatta, bunu bir fırtınaya tahvil etmeyi hayal ederek.
Dünyanın en saygın ‘world music’ dergilerinden Songlines, çok büyük bir sürpriz yaptı ve Sonbahar/Kış sayısı ile birlikte Kalan Müzik’in bugüne kadar yaptığı işlerden seçilmiş bir CD hediye etti okurlarına. “Remains of Anatolia” adı verilmiş bu CD, şu an, bütün Songlines okurlarının elinde bulunuyor artık. Kalan’ın bugüne kadar yaptığı binlerce işin arasından seçilmiş tam 17 eser var bu CD’de...
Uzun bir zaman, birilerinin “Çırpınıyor” şeklindeki asılmaları – sahiplenmeleri nedeniyle uzak durduğumuz Karadeniz’i son beş - on yıldır keşfettik. “Zümrüt yeşili” sloganlı tur ilanlarına güvenip yollara düşenler, gittiklerine hiç pişman olmadı. Gittiler, gezdiler, huzur buldular ve çantalarında o bölgeye özgü kasetler ile döndüler. Karadeniz’in müziği de, tıpkı bölgenin kendisi gibi farklıydı. Kemençe ve tulum gibi bölgeye özgü aletlere elbette yabancı değildik. Hatta bir kuşak Barış Manço’nun “Derule”si ile büyümüştü ve kemençenin büyüsü nedir zaten bilirdi.
Süperstar ile, hafta içinde, Çırağan’da yaptığı basın toplantısından hemen önce konuşma fırsatı bulduk. Kaç zaman sonra, basının önüne çıkacak olmanın heyecanı içinde olan sanatçı, (anlamlı – anlamsız) her türden sorumuza cevap vermekten imtina etmedi.
Bu aralar her taraf Zerrin Özer’le dolu. Türk popunun bu dev ismi “bir zerrin özer arşivi” adlı albümü ile fırtına gibi esmekte. Sanatçının “Gönül” sonrası en sevilen şarkısı olan “Son Mektup” a çekilen ilk klip, başta Kiss olmak üzere bütün kanallarda çok sık gösterilmekte. Radyolar ise albümü paylaşamadı, hemen hemen her şarkısı çok sık çalınmakta. Genellikle her albümden bir ya da iki şarkının üzerine giden ve hep bu şarkıları tutturan radyolar, bu sefer neye uğradıklarını şaşırdılar... “Yalan”, “Dünya Tatlısı”, “Artık Sevmeyeceğim”, “Gurur Duyarım” ve “Kar Beyaz” başta olmak üzere, albümde yer alan on dört şarkının hepsini çok seven radyolar, neredeyse yalnızca Zerrin çalmaktalar bu ara. Hakları da yok değil. 70 ortalarından beri, Türk popuna sahici bir damga vurmuş olan bu emsalsiz sanatçı, son derece parlak geçmiş bir yirmi beş yılın özeti ile çıktı hepimizin karşısına.
Kaç yıllık Roll (13 yıllık), onca sayı (144) yayınladıktan sonra kapandı. Şaşırtıcı mı? Hayır. Asıl şaşırtıcı olan, ipliği bu kadar pazara çıkmış bir “sistem”in, bu tür bir dergiye, bu kadar yıl katlanabilmesiydi. Bunun sebebi de, bu dayanıklılık imtihanında, şifrenin “sistem” değil; Yücel Göktürk, Derya Bengi, Merve Erol, Siren İdemen, Şahan Nuhoğlu, Serkan Seymen, Erdir Zat, Özay Selmo ve onlarca “cesur” arkadaşları olmasıydı. Bu militan kadro, bir şey kazanmak ya da ceplerine para koymak bir yana, başka işlerden kazanıp ceplerine girmişleri dahi, dergi uğruna boşaltmaktan (ki, bu sık sık gerekmekteydi) hiç geri durmadılar.
Tam on iki yıllık bir grup olan Objektif'in dördüncü albümü olan "Künye" uzun bir sure önce yayımlandı.1996 yılında "Kuşkular" ı çıkaran grubun, uzun bir ara verdikten sonra yeniden aramıza döndüğü bir albümdü “Künye”; belli ki "Kuşkular" , dinleyicilerden çok grubun kendisini etkilemiş, bir dolu şey olup bitmiş ve grubun başını çeken Vecdi Yücalan, tam bir temizlik hareketine girişerek geçen dört yıl içinde grubu boydan boya yenilemişti. Grubun, hiçbir zaman, birbirine sıkı sıkıya bağlı ve hiç değişmez bir kadrosu olmadı. Grup her zaman sürekli olarak değişen bir kadroya sahip oldu ama, ilk defa da bu çapta bir değişiklik yaşamakta. Son yayımlanan "Künye" albümü ile bir önceki albüm arasında tek ortak nokta yalnızca Vecdi Yücalan. Bir de, bir parça Faruk Kavi belki…
Popüler müziğimizin yaşadığı en sıkıntılı kış mevsiminden yola çıkarak, yaz mevsiminin de bu alana bir hareket getir(e)meyeceği söyleniyordu ama öyle olmadı. Albüm yağıyor resmen! Her tür, her biçimde albüm. Bu bolluğun içinden, hem tür hem de tavırları nedeniyle iki albüm biraz daha fazla öne çıktı. Ayten Alpman’ın “Bir Başkadır…” (Ossi) ve Onno Tunç’un “…Şarkıları” (Kolaj) albümleri.
Göksel’in, kendileri için hiçbir şey ifade etmediği birileri mutlaka vardır ama şarkılardan kendisine bir örtü ya da çatı yapmak isteyenlerin de, her zaman vazgeçilmezi olmuştur. Son albümü “Bende Bi’ Aşk Var”ın da mükemmel oluşu, bu nedenle şaşırtıcı değil. Yeni Dalga filmlerinden fırlamış bir Göksel’in kapağa kurulduğu bu albüm, açılıştan (“Acıyor”) kapanışa (“Yarım Kalan Şarkı”) kadar her anı, her şarkısıyla iyi bir albüm.
Grup Yorum, önümüzdeki Pazar günü Bakırköy’de bir konser veriyor. Tam da kendilerine yakışacak bir şekilde adlandırılmış (“Ücretsiz Halk Konseri”) bu konserin ve gerçekleştiği alanın, yine düğün/bayram yerine dönüşeceğine hiç şüphe yok. Çünkü tıpkı grubun kendisi gibi, seveni ve seyircisi de hep “insan”dan ve “hayat”tan yana oldu. Kafası örümcekli olsun ya da olmasın, her türden gericinin/faşistin, her fırsatta yaymaktan vazgeçmediği gibi “kavga-gürültü” taraftarı değillerdir. Aksine, “barış”tan yanadırlar; ama ezenin/ezilenin olmadığı, sömürünün ortadan kalktığı, karınların doyduğu bir temel ya da zemin üzerine inşa edilmiş bir barıştan! Başka türlüsünün, başka bir düzen oyunu olduğunu da bilirler çünkü.
2000’lerin en önemli seslerinden, yorumcularından Funda Arar da, genç kuşak müzisyenlerimizin en yaratıcı isimlerinden biri olan Febyo Taşel’in yazdıkları-yaptıkları-emekleri sonucu, ortaya yine kapı gibi bir albüm yaptı. Arar şarkısını söylerken tastamam insanın yüreğine dokunuyor. İnsan anlattıklarına-katlandıklarına-çektiklerine inanıyor, şarkılara kendini kolayca teslim ediveriyor. Funda Arar ve Febyo Taşel’in (onları bir ‘takım’ ya da bir ‘ikili’ olarak anmak daha doğru olur) yaptığı müzikte her zaman popüler müziğimizin geçmişinden, özellikle Türk Müziğinden izler mevcut oldu.
Yunan müziğinin ülkemizdeki bilirkişisi Michael (Kuyucu) mükemmel bir işe daha imza attı: Haris Alexiou’dan “The Best Of”. Karşı kıyının ülkemizde de epeyce yaygın bir üne sahip süperstar’ı Haris Alexiouo’nun, kendi ülkesinde yayınlanmış çok sayıda ‘best of’ ya da derleme albümü var. Ama Michael’ın seçtiği şarkılardan oluşan bu albüm bütün bu daha önce yayınlanmışlardan farklı. Tamamen farklı ve tamamen bize özgü.
Memleketin gelmiş geçmiş en büyük, en popüler star’larından Ajda Pekkan’dan, o çok parlak, o başarılarla dolu kariyerini temize çekecek, bilemediniz özetleyecek bir disk kutusu beklenmiyor değildi. Sıkı ya da vasat her türden hayranın, yıllardır hayalini kurduğu bir şeydi bu: “Bir Ajda Pekkan kutusu çıksa, içinde ilk şarkılarından başlayarak her şey olsa. Hatta daha önce hiç yayınlanmamış, kenarda köşede kalmış şarkıları da bulunsa…”
51. Sanremo Festivali'nin finali, geçen cumartesi (3 Mart) günü yapıldı. 80'li yılların ortasından sonra, herkes gibi benim de unutmuş olduğum bu festival, kablolu yayının İtalyan kanallarını da dağıtmaya başladığı 90'lı yılların ikinci yarısında yeniden merakımı uyandırmıştı. Bilinen hikayeler nedeni ile, İtalyan olan her şeyin boykot edildiği günlerde İtalyan kanalları kablolu yayının programından çıkartılınca da yeniden unutmaya niyetlenmiştim ama, Digitürk yayın programına RaiUno'yu aldı ve buna (zaten çok istekli değildim) yani unutmama gerek kalmadı, ben de sevdiklerime bir kere daha kavuştum.
Bir tarafta Ayten Alpman, bir tarafta Fikret Şeneş. Türk Popu’nun iki önemli ismi yok yere bir kargaşanın içinde buldular kendilerini. Sebep; sözlerini Fikret Şeneş’in yazdığı “Memleketim” in Fikret Şeneş’e danışılmadan Ayten Alpman tarafından bir halı reklamında yeniden söylenmesi... “Memleket” yerine “halı” konarak sözler değiştirilmiş ve stüdyoya girilerek yeniden kaydedilmiş şarkı. Öyle olunca, reklamı ilk gördüğü anda çığlığı bastı Fikret Şeneş, “Benim şarkıma bunu nasıl yaparlar” diye...
70'lerin çok ünlü, çok popüler ve albümlerine 'Gülden Fırtınası' gibi isimler koymayı gerçekten hak edecek kadar fırtınalar koparmış Gülden Karaböcek'in yeni albümü 'Silemem' yayınlandı. 'Silemem' yayınlanalı birkaç ay olmasına, bilboard ve otobüs duraklarında dev afişlerle duyurulmuş olmasına, ilk klip TV kanallarında kendine iyi kötü yer bulmuş olmasına rağmen 'fırtına' koparmak bir yana, neredeyse hiç ses getirmedi. Oysa bütün 70'ler, özellikle 70'lerin ikinci yarısı, 'Gülden Karaböcek' ismi ile dolup taşmıştı ve Gülden Karaböcek'in yeni bir albümü yayınlanmışsa, 'ses getirmek' ne demek, kıyamet kopardı. Ama zaman değişti, köprülerin altından çok sular aktı ve bir zamanlar 'dişi Orhan Gencebay' ya da 'dişi Ferdi Tayfur' olarak adlandırılmış olan ülkemizin 'Hüzün Kraliçesi' artık kimsenin umurunda değil.
Herkesin Büyük bir heyecanla beklediği Tarkan'ın single'ı nihayet yayımlandı. Hem albüm hem de single, geçtiğimiz Aralık ayında olmalıydı piyasada ama sürekli olarak o tarihten bu tarihe atılıp durdu. Beş-altı aylık bir gecikme ile de nihayet single piyasada. Bunu da herhalde albüm takip edecek. Kuşlar başından beri Tarkan ve ekibinin dişe dokunur bir şey üretemediğini söylüyor, zaten bunun sıkıntısı ile projenin sürekli olarak o aydan bu aya ertelenip durduğunu kulaklara fısıldıyordu.
İlk albüm Mirkelam’ın ‘M’siymiş meğer, ya da denizin bir damlası, yaklaşmakta olan fırtınanın hafif bir esintisi. Çünkü çok çok minik bir lokma koymuştu ağzımıza Mirkelam; sonraları, diğer albümlerin çıkışıyla birlikte, kuşsütünün dahi eksik olmadığı mükellef bir ziyafete dönüşecek bir ‘sofra’dan minicik bir lokma. Her yeni albümle birlikte daha da coştu, daha da yetkinleşti. Daha o koşturma-kaçma günlerinde dahi “Tarkanvari bir seyirci ya da hayran kitlesi”ni elinin tersiyle itmişti ve sonradan da bu kararından vazgeçmedi.
Eski yıla hoşça kal, yeni yıla merhaba derken, yeni sezonun üçüncü haftasına geldik bile… Zamanın hızı ürkütücü! Animasyonu bol bir hafta yaşayacağız... Otuz sene sonra yeniden vizyona giren David Fincher klasiği 1995 tarihli kült ‘Se7en / Yedi’ dahil olmak üzere, ikisi yerli yapım, toplam altı yeni film merhaba diyor 17 Ocak haftasına! Haftanın notlarımız arasında geniş olarak yer alan tek yenisi Cannes’den ‘Jüri Büyük Ödülü’ ile dönen duygu yüklü dram ‘All We Imagine as Light / Aydınlık Hayallerimiz’.
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
İran’da rejime hizmet eden bir baba ve Mahsa Amini’nin ölümüyle patlak veren olaylar esnasında, sistemin vatandaşlarına yönelik şiddetine başkaldıran kızlarıyla zamanla onların safına geçen eşi... Mohammad Rasoulof’un sekiz yıl hapis cezasına çarptırılmasına ve nihayetinde ülkesinden kaçarak Almanya’ya yerleşmesine neden olan yapıtı ‘Kutsal İncirin Tohumu’ politik sinema tarihine geçecek son derece çarpıcı bir film. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/ 11.01.2025)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Ülkemizin önemli film dağıtımcı şirketlerinden Bir Film, bu seneye yeni bir etkinlikle giriş yaptı: Bir Film Hadisesi. Bu etkinlikte, Türkiye hakları kendilerine ait olan, 11 filmi, 4 farklı şehirde gösterdiler. Bu filmlerin bir kısmının vizyon tarihleri belirlenmiş durumda. En popülerleri de onlar oldu sanırım ama ben onları vizyona erteleyerek, kalan 7 filmi izledim. Bu filmlerin de Türkiye hakları alınmış olduğuna göre, ileride gösterime girmesi beklenebilir. En kötü ihtimalle, dijital platformlara geleceklerine, kesin gözüyle bakabiliriz.
Göksel Baktagir, Çiğdem Gürdal ve Şennur Dinleyen'le ince sazın aşkı bugün 20.00'de TRT Müzik'te ekranlara gelecek Ahenk programında.
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
Timur Selçuk'un Adam Sanat dergisinde yayınlanmış müzik yazılarının bir araya getirildiği Sana Dün Bir Tepeden Baktım Aziz Türkiye - Müzik Yazıları - 1 kitabı Eksik Parça Yayınları etiketiyle satışa çıktı. 256 sayfalık yapıt için Turgay Fişekçi şunları yazmış:
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık:
Popüler orkestralar ile grupların Türkiye serüvenini ‘Günlerin İçinden Canım’ / 100 Yıllık Türkiye Popüler Orkestralar ve Gruplar Tarihi (1923-2022) adlı internet sitesinde anlattım.