Yunanların ünlü sanatçısı George (yani Yorgo) Dalaras, geçtiğimiz Pazar akşamı Rumelihisarı sahnesinde olmalı, bir konser vermeliydi. Fener Rum Patrikhanesi’nin düzenlediği “2. Uluslararası Ortodoks Gençliği Konferansı” çerçevesinde olacaktı bu konser; konferansa katılan gençlere bir tür hediye, bir çeşit ikramiye babında. Hediye ya da ikramiye yalnızca “Ortodoks gençler”e mi isabet edecekti? Hayır; sayısı azımsanmayacak miktarda çok Dalaras hayranı da bu fırsatı kullanacak ve ünü bütün dünyayı çoktandır sarmış bu dev müzisyeni-şarkıcıyı nihayet canlı canlı dinleyip, seyredecekti. Olmadı ama. Tam anlamıyla “sudan bahane”lerle Dalaras’a, “Dur! Olmaz!” dendi. “Gerekli evrak tamamlanmadığı için Valilikçe izin verilmemiştir…” gibi bir açıklama yapıldı; ne evrakıydı, nasıldı-niçindi, tamamlanamaz mıydı, süre yok muydu… belli bile değildi. “Evrak eksikse konser yok!”tu işte…
Bir terslik ya da bir “son dakika yasağı” olmazsa eğer, Yunanlıların efsane müzisyeni/yorumcusu George Dalaras, 26 Haziran Cumartesi akşamı, İKSV’nin önderliğinde ve sanatçının “Encore Tour” adı verilmiş Avrupa turnesi kapsamında, Açıkhava’da olacak. “Son dakika…” deme sebebimiz de, ilan edilmiş bir önceki konserinin, bizzat bizim buralardaki işgüzar yöneticiler tarafından ve üstelik açıklamaktan hicap duymadıkları (tam anlamıyla) sudan bahanelerle yasaklanmış olmasıydı. “İkametgah/nüfus sureti/vesikalık fotoğraf/vize…” demişti, Dalaras’ın herhangi bir biçimde ne ifade ettiğinin farkında olmayan “memur” kesimi; ya da buna benzer sebepler yığını sıralanmıştı. Bazı kırtasiye eksiklikleri, şu bu.
Şu internet bambaşka bir şey… Hemen hemen her gün, hepimiz, bunu kendi kendimize ya da birilerine söyleyip duruyoruz. Yaklaşık bir yıldır internet bağlantım var ve hala duruma alışıp “ehh, varsa var” diyemedim. Günde en azından bir kaç saatimi (bazen bütün bir günümü ve gecemi) makinanın başında geçiriyor olmama rağmen her seferinde şaşıracak, “ bak sen şu işe” diyecek bir şeyler buluyorum. Bir kaç gün önce yine öyle oldu… e-mail’ i çok sık kullanıyor, neredeyse her türlü işimi böyle hallediyor olmama rağmen, gelen bir mail ile önce şaşırıp sonra da havalara uçtum. Mail Hümeyra’ dan geliyordu…
Despina Vandi; Giorgos Dalaras, Giannis Parios, Haris Alexiou, Anna Vissi, Glykeria, Keti Garbi ve Angela Dimitriou’dan sonra bir başka dünya çapında ünlenen Yunanlı yıldız olma yolunda. Şarkıcının kendi ülkesindeki emsalsiz başarısı, geçen yılın sonlarında çıkardığı “Gia” adlı albümle yurt dışına da taşmıştı. Mega Müzik, Vandi’yi, Harem ile destekleyerek, oldukça şık bir proje olarak sundu bize. Hem kendisi hem de şarkıları oldukça çekici olan Vandi’nin, bizde de tutmaması için hiçbir sebep yok. Kulaklar Yunan müziğne zaten artık epeyce aşina. Bunun da üzerine sıkı şarkılar eklenince, Vandi, Vissi ve Dimitrou sonrası yeni Yunanlı yıldızımız olacak gibi gözükmekte.
Yazımızın başlığını Galatasaray Liseli müzisyen ve sanatçıların bir araya gelerek yaptığı albümden aldık. Aralarında herhangi bir benzerlik ya da paralellik bulunmayan, üstelik bir kısmı gerçekten ‘karışık’ (ya da ‘derleme’, ya da ‘karma’) olan birkaç albümden söz edecek bir yazı için oldukça iyi bir başlık bu… (Geliri Galatasaray Eğitim Vakfı’na bırakılacak olan) “Karmakarışık” albümünde, Candan Erçetin’den Bora Ayanoğlu’na, Tuna Kiremitçi’den Dağhan Baydur’a uzanan epeyce zengin bir şarkıcı ve müzisyen desteği var. ‘En meşhur Galatasaraylı’ olan Erçetin’in “Bu Sabah”ı ile açılan albüm, Fikret Kızılok’un yıllar önce ilk yayınlandığı sıralarda epeyce tartışılmış – eleştirilmiş şarkısı “Why High One Why”ı (ya da, nasıl okuduğunuza bağlı olarak “Vay hayvan vay”) ile sona eriyor
Bir zaman önce, Türk Müziği dünyasının üstadlarından Zeynettin Maraş’ın danışmanlığında yayınlanan “Evvel Zaman İçinde”nin ikincisi, Odeon’un müzik tutkunlarına çektiği son kıyak oldu. Başta Nesrin Sipahi, Sevim Tuna, Sevim Çağlayan ve Sevim Şengül olmak üzere, tam 16 büyük ismin, 16 popüler şarkısı yer almakta bu albümde; hepsi de tarihi kıymete haiz şarkılar bunlar.
1990’lı yılların en yaratıcı isimlerinden biri olan Ümit Sayın, uzun bir ara sonrası “Mai” adlı albümü ile yeniden aramızda. Plakçı vitrinlerinde – raflarında, Candan Erçetin’in pembeli albümü ile özellikle yan yana tutulan maviler içerisindeki bu albüm, hem bir ‘şarkıcı’ hem de bir ‘şarkı yazarı’ olarak mükemmel işler çıkarmış Ümit Sayın’ın (çok genç yaşına rağmen) bir olgunluk dönemi çalışması.
“Harika Çocuk” İlhan Erşahin, bu sefer de prodüktör kimliği ile karşımızda. Erşahin’in, “Müziğin bağımsızlığını korumak amacıyla” giriştiği “Nublu” projesi kapsamında açtığı mekanda; Norah Jones ve Bebel Gilberto gibi sonraları ünleri alıp yürüyecek isimleri ilk kez dinleyiciye sunmuş ve hem yenilikçi tavrı hem de geleceği görme konusundaki isabetli kararları ile dikkatleri çekmişti. Erşahin’in huzurlara çıkardığı Norah Jones, şimdi sekiz Grammy’li bir star.
Universal, fırtınalar koparmak ve kopacak bu fırtınalarla Ebru Gündeş ile Süha Yavuz'u birleştirmek için olsa gerek, şık ama çok şık siyah bir kadife kutu içinde gönderdi Ebru Gündeş'in son albümünü. "Hayat, Kadere İnat Seni Sil Baştan Yaşayacağım, Ahdım Olsun" gibi uzun bir isim verilmiş ama piyasanın yalnızca "Ahdım Olsun" olarak anmaya gayret ettiği bu albüm, bir mücevher kutusu görüntüsü verilmiş, sağ yanından siyah kurdelelerle fiyonk atılmış siyah bir kadife paketin içinde gönderildi 'hatırlı' kişilere. Hatırlı kişilerin başında, biliyorsunuz müzik eleştirmenleri geliyor.
Ülkemizde de hatırı sayılır bir hayran kitlesine sahip Haris Alexiou’nun yeni bir albümü yayınlandı: “The Best Of…” Aslında eski bir albümdü ama albümü yayınlayan ajs, işi fazlasıyla sıkı tutmuş, fazlasıyla özenmişti bu sefer; hem de şu kriz ortamında. Kimsenin aklından dahi geçirmeyeceği riskleri üstlenmiş ve parlak bir tanıtım kampanyası ile pazarlamıştı albümü. Afişler ilanlar da mükemmeldi, bizzat albümün sunuluş biçimi de. Bir kitap gibi tasarlanmış bir kapağın içine gömülmüştü CD; internet üzerinden yarım yamalak bir biçimde Alexiou şarkıları indirecek gerçek tutkunlara, “Ben ne yapıyorum yahu, olacak şey mi şu?” dedirtecek bir kapakla. Bu kadar değil, LP de vardı işin içinde;
90’lı kuşağın harika çocuklarından Mirkelam ile aynı kuşağın mühim gruplarından Kargo’nun yollarını kesiştiren, ya da isimlerini bir ‘yıldız’ ile birbirine bağlayan şey, yalnızca bir tesadüf gibi görülebilir ama değil. Tesadüflere pek prim vermeyen ve farklı işlere, projelere imza atmak için fazladan çalışılması gerektiğini bilen bir isim var bu “mutlu beraberliğin” arkasında.
Her alanda olduğu gibi, müzik alanında da tuhaf bir yıl geçirdik. 2012 müzik tarihimize en insafsız yıl olarak geçecek. Kaybettiğimiz müzisyenlerin, yorumcuların sayısı çok fazlaydı. Tamamına yakını da yerleri doldurulamayacak isimlerdi. Ayten Alpman, Neşet Ertaş, Berkant, kaybettiğimiz isimlerin sadece birkaçıydı. Yılın bitimine yakın da gencecik bir müzisyeni kaybettik.
Asıl ününü 70’lerde yapan Gloria Gaynor’ı seyredebilecek olmamız inanılmaz bir şey. Şarkıcı, bizde de oldukça yaygın bir üne sahip. Ama bunun dışında da, en önemli hit’i olan “I Will Survive” ın Türkçe versiyonu olan Ajda Pekkan’ın “Bambaşka Biri” adlı şarkısı nedeni ile de hep gündemimizde olmuş biri Gloria Gaynor. Sanatçının “Never Can Say Goodbye” adlı şarkısı ile başlayan tırmanışı epeyce hit ile devam etti. “Never Can Say Goodbye”, 1974 yılında, İngiltere’de iki, Amerika’da ise dokuz numaraya kadar çıktı.1975 yılında “Reach Out I’ll Be There” ve “All I Need Is Your Sweet Lovin” i, 1976 yılında “How High The Moon” u gönderdi listelere Gloria Gaynor.
Pop ve rock, özellikle yılmadan yorulmadan dakikada 130 vuran pop ve vokal biçimini Hakkı Bulut’un gırtlağından çekip almış rock, herkesi nefessiz mi bıraktı nedir, “caz nefesler”e (eskiye oranla) daha fazla sığınır olduk. Geçtiğimiz bir iki yıl içinde, caz dünyamızın en kayda değer isimlerinden İmer Demirer ve Sarp Maden birer albüm yayınlayarak yeni bir perde aralamışlardı. Bu yıl da Ayşe Gencer, Alp Ersönmez ve Baki Duyarlar girdi devreye; Demirer ve Maden’in rüzgarını arkalarına alarak ve hatta, bunu bir fırtınaya tahvil etmeyi hayal ederek.
Dünyanın en saygın ‘world music’ dergilerinden Songlines, çok büyük bir sürpriz yaptı ve Sonbahar/Kış sayısı ile birlikte Kalan Müzik’in bugüne kadar yaptığı işlerden seçilmiş bir CD hediye etti okurlarına. “Remains of Anatolia” adı verilmiş bu CD, şu an, bütün Songlines okurlarının elinde bulunuyor artık. Kalan’ın bugüne kadar yaptığı binlerce işin arasından seçilmiş tam 17 eser var bu CD’de...
Uzun bir zaman, birilerinin “Çırpınıyor” şeklindeki asılmaları – sahiplenmeleri nedeniyle uzak durduğumuz Karadeniz’i son beş - on yıldır keşfettik. “Zümrüt yeşili” sloganlı tur ilanlarına güvenip yollara düşenler, gittiklerine hiç pişman olmadı. Gittiler, gezdiler, huzur buldular ve çantalarında o bölgeye özgü kasetler ile döndüler. Karadeniz’in müziği de, tıpkı bölgenin kendisi gibi farklıydı. Kemençe ve tulum gibi bölgeye özgü aletlere elbette yabancı değildik. Hatta bir kuşak Barış Manço’nun “Derule”si ile büyümüştü ve kemençenin büyüsü nedir zaten bilirdi.
Süperstar ile, hafta içinde, Çırağan’da yaptığı basın toplantısından hemen önce konuşma fırsatı bulduk. Kaç zaman sonra, basının önüne çıkacak olmanın heyecanı içinde olan sanatçı, (anlamlı – anlamsız) her türden sorumuza cevap vermekten imtina etmedi.
Bu aralar her taraf Zerrin Özer’le dolu. Türk popunun bu dev ismi “bir zerrin özer arşivi” adlı albümü ile fırtına gibi esmekte. Sanatçının “Gönül” sonrası en sevilen şarkısı olan “Son Mektup” a çekilen ilk klip, başta Kiss olmak üzere bütün kanallarda çok sık gösterilmekte. Radyolar ise albümü paylaşamadı, hemen hemen her şarkısı çok sık çalınmakta. Genellikle her albümden bir ya da iki şarkının üzerine giden ve hep bu şarkıları tutturan radyolar, bu sefer neye uğradıklarını şaşırdılar... “Yalan”, “Dünya Tatlısı”, “Artık Sevmeyeceğim”, “Gurur Duyarım” ve “Kar Beyaz” başta olmak üzere, albümde yer alan on dört şarkının hepsini çok seven radyolar, neredeyse yalnızca Zerrin çalmaktalar bu ara. Hakları da yok değil. 70 ortalarından beri, Türk popuna sahici bir damga vurmuş olan bu emsalsiz sanatçı, son derece parlak geçmiş bir yirmi beş yılın özeti ile çıktı hepimizin karşısına.
Kaç yıllık Roll (13 yıllık), onca sayı (144) yayınladıktan sonra kapandı. Şaşırtıcı mı? Hayır. Asıl şaşırtıcı olan, ipliği bu kadar pazara çıkmış bir “sistem”in, bu tür bir dergiye, bu kadar yıl katlanabilmesiydi. Bunun sebebi de, bu dayanıklılık imtihanında, şifrenin “sistem” değil; Yücel Göktürk, Derya Bengi, Merve Erol, Siren İdemen, Şahan Nuhoğlu, Serkan Seymen, Erdir Zat, Özay Selmo ve onlarca “cesur” arkadaşları olmasıydı. Bu militan kadro, bir şey kazanmak ya da ceplerine para koymak bir yana, başka işlerden kazanıp ceplerine girmişleri dahi, dergi uğruna boşaltmaktan (ki, bu sık sık gerekmekteydi) hiç geri durmadılar.
Tam on iki yıllık bir grup olan Objektif'in dördüncü albümü olan "Künye" uzun bir sure önce yayımlandı.1996 yılında "Kuşkular" ı çıkaran grubun, uzun bir ara verdikten sonra yeniden aramıza döndüğü bir albümdü “Künye”; belli ki "Kuşkular" , dinleyicilerden çok grubun kendisini etkilemiş, bir dolu şey olup bitmiş ve grubun başını çeken Vecdi Yücalan, tam bir temizlik hareketine girişerek geçen dört yıl içinde grubu boydan boya yenilemişti. Grubun, hiçbir zaman, birbirine sıkı sıkıya bağlı ve hiç değişmez bir kadrosu olmadı. Grup her zaman sürekli olarak değişen bir kadroya sahip oldu ama, ilk defa da bu çapta bir değişiklik yaşamakta. Son yayımlanan "Künye" albümü ile bir önceki albüm arasında tek ortak nokta yalnızca Vecdi Yücalan. Bir de, bir parça Faruk Kavi belki…
11 Nisan… Bahar, devam eden soğuklara inat sürerken, vizyon filmleri de hız kesmiyor! Bu arada baharın şehirdeki müjdecilerinden olan İstanbul Film Festivali 11-22 Nisan tarihleri arasında 44. kez perdelerini açıyor! Kapsamlı seçki, 139 uzun metrajlı ve 15 kısa filmden oluşuyor. Dünya sinemasının en nitelikli örnekleri, kült yapıtlar, usta yönetmenler ve genç yeteneklerin son filmlerinden oluşan festival seçkisinde dünya, uluslararası, Balkan ve Türkiye prömiyerlerini yapan filmler de bulunmakta!.. Üçü yerli, biri üçüncü kez vizyon gören yapım olmak üzere toplam sekiz yeni filme ev sahipliği yapıyor 11 Nisan haftası!
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
CIA’de masa başı bir görevi olan Charles Heller’ın eşi, iş dolayısıyla gittiği Londra’da terörist saldırısı sonucu öldürülür. Bu durumda intikam almak için yola çıkan kocasıysa geniş kaslara ya da silah kullanma becerisine sahip olmasa da zekâsı ve yanında taşıdığı laptop’la hedefine ulaşmaya çalışır. Eski bir romanın sinemadaki yeni uyarlaması olan ve kimi bölümleri İstanbul’da çekilen ‘Amatör’ün başrolünde ‘Bohemian Rhapsody’de canlandırdığı Freddie Mercury rolüyle Oscar kazanan Rami Malek var. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/12.04.2025)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Geçen hafta, Berlin Film Festivali (Berlinale) izlenimlerimize başlamıştık. Kaldığımız yerden devam edelim. Bu hafta bahsedeceğimiz filmler arasında, festivalden Altın Ayı ile dönen ve İstanbul Film Festivali’nde de gösterilecek olan Drømmer, Radu Jude’nin yeni filmi Kontinental ’25, tümüyle yapay zeka ile oluşturulmuş görseller ile yapılmış bir animasyon ve festivalden Teddy ödülü ile dönen, Lesbian Space Princess de var. Haftaya, Berlinale notlarımızın üçüncü bölümü ile devam edeceğiz.
Esra İçöz ile İhsan Güvenç, müzik tarihimizde iz bırakmış eserleri bugün 20.30’da TRT Müzik’te yayınlanacak Senin Şarkın programında icra ediyor...
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
İletişim yayınları etiketiyle satışa çıkan kitapta müzik yazarı, eleştirmen, programcı Murat Beşer, Türk müziğinin zarif sesi Nesrin Sipahi’nin yaşamı ve sanat serüvenini ayrıntılarıyla anlatıyor. Kitap, Yeşilköy’de başlayan çocukluğun, radyolardan plak kayıtlarına, turnelerden gazinolara uzanan başarı öyküsüne dönüşümü kadar Sipahi’nin bilinmeyen yönlerini de ortaya koyuyor. Nesrin Sipahi-Sahnelerin, Radyoların, Plakların Hanımefendisi aynı zamanda bir dönemin kültürel portresi.
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık:
Hemen her öğretmenin, okul müdürünün maratona benzettiği hayatın henüz başında biri Lezzet. Başka bir deyişle; böğürtlenli, limonlu, çilekli, çikolatalı, vişneli, karamelli, karadutlu dondurmalardan henüz tatmadı, sadece vanilyalının tadını biliyor. Onunla tanışmak için sayfaları çevirmen yeterli. Çelişki Bilmez Lezzet’in Geçmiş Zaman Maceraları Uğur Vardan’ın çocukluk anılarından yola çıkarak yazdığı öykülerden oluşuyor.
Popüler orkestralar ile grupların Türkiye serüvenini ‘Günlerin İçinden Canım’ / 100 Yıllık Türkiye Popüler Orkestralar ve Gruplar Tarihi (1923-2022) adlı internet sitesinde anlattım.
50. yaşını kutlayan albümlerin, yayınlandığı dönemde yarattıkları heyecan, uzunçaların kulaklardaki doygunluğu, yeni yeni piyasaya çıkan kasetlerin sunduğu kolaylık, bugünün dijital ortamında unutulmuş plakların önemi müzik camiasının en tatlı muhabbetlerden biri bu yıl. Doğum günü pastaları 50 mumla adeta yangın yerine dönmüş, eskimeyen, çoğu klasikleşen albümler arasında gezintiye ne dersiniz?