Ne güzel, Universal bir “karışık” albüm daha yayımladı... Her albümün, her ismin peşine düşüp toplamak istemeyenler için biçilmiş kaftan bu tür albümler. Bir dolu insan, bir sürü farklı ses ve şarkı aynı albümde ulaşıyor size. Dışarda bin yıldır yapılan bir şeydi bu, onlar bu tür albümlerin çok sattığını epey önce keşfetmişler. Biz ise yeni yeni uyandık... Bünyesinde ülkemizin en çok satan starlarını barındıran Universal, bu duruma el atmaya geçen yıl karar vermiş ve yılın sonlarına doğru “Mega Hits 2000” adlı albümü yayımlamıştı ilk olarak. Bu albümün üzerinden çok fazla geçmeden de “Aşk Şarkıları” nı yayımladı aynı firma. İlk albümde “hızlı” şarkılar bir araya getirilmişti, bunda ise (benim pek sevmediğim bir sözcük olan) “slow” şarkılar bir araya getirilmiş. Albümde yer alan isimler aşağı yukarı aynı...
Kalan’ın epey bir zaman önce yayınladığı, ama herkes tarafından “bir başka Kalan toplaması” muamelesi görüp üzerinde pek durulmayan çalışmalarından biri de, Seha Okuş’un “Hasretinle Yandı Gönlüm” olarak adlandırılmış albümü oldu... İstanbul Radyosu’nun bir başka sanatçısı olan ama Seha Okuş’tan farklı olarak uzun ve başarılı sahne çalışmaları nedeniyle çok daha yaygın bir üne erişen Muzaffer Akgün’ün “Türk Halk Müziğinde Büyük Yorumcular ve Unutulmayan Türküler Arşivi 1: Muzaffer Akgün” adlı albümü ise, bu alanda henüz aktif hale gelmiş firmalarımızdan Özmüziksan tarafından yayınlandı.
Kalan Müzik ve Çınar yayınları, ülkemizde pek başvurulmamış bir şey yaparak, Türk Popu'nun öncülerinden Tülay German'ın '62 - '87 Burçak Tarlası' adlı albümü ile 'Düşmemiş Bir Uçağın Kara Kutusu' adlı kitabını aynı anda yayımladılar. Doğrusunu söylemek gerekirse, hem albüm hem de kitap mükemmel ve her ikisinde de her şey dört başı mamur bir şekilde bir araya getirilmiş.
Herkesin yaptığını yapmayarak kendine farklı bir kimlik biçen sanatçılarımızın başında gelir Esin Afşar, tıpkı Ayla Algan gibi... Esin Afşar; Türk popuna, diğer meslekdaşları gibi başlamış, yüz binlerce satan, listelerin tepesine kurulan plaklar yapmış olmasına rağmen, daha sonra bambaşka bir yolda yürümüştür. Belki her şey kendiliğinden öyle gelişmiştir, belki 70’lerdeki her “yurt dışında ülkemizi temsil etme” aktivitesine kendisi seçilip gönderildiği için devamı böyle gelmiştir, ama sonuçta değişen bir şey olmamıştır.
Sevda Karaca 1952 Istanbul doğumlu ... Çamlıca Kız Lisesi’nden mezun olduktan sonra Güzel Sanatlar Akademisi’nde iki yıl kadar iç mimari eğitimi görüyor. 1971 yılında ise hayatını değiştirecek olan bir yarışmaya katılıyor ve “Türkiye Sinema Güzeli” seçiliyor. Arkasından da “Avrupa Televizyon Güzeli”... O zaman da tıpkı şimdiki gibiydi. Düzenleyenlerin, yarışanların, unvanların birbirine karıştığı onlarca ‘müsabaka’ vardı. Sevda Karaca’nın girdiği yarışmalar derli toplu da olsa, onlarca sıradan yarışmanın biri de olsa, sonuçta pek bir şey değişmedi sanatçının hesabına. Bu yarışmalar ve birincilikler sonucu; kendisini önce sinemada arkasından da sahnede buldu. Üç beş yıl sonra da stüdyolarda...
Ali Kocatepe çıktı işte. Bu unutulmaz tarihten kırka yakın şarkıyı ve ismi yeniden gündemin baş köşesine oturttu. Ali Kocatepe'nin, Türk Popu'nun başlangıç noktası olarak gördüğü Erol Büyükburç'un "Little Lucy" sinden, Nilüfer'in 80 ortalarında yeniden hayat verdiği "Her Yerde Kar Var" ına kadar kırka yakın şarkı, biri double olmak üzere iki ayrı albümde bir araya getirildi. Bunlardan "40 Yılın Listebaşı Şarkıları" adlı olanı Kiss Müzik tarafından yayımlandı ve bir süredir yok satıyor. YKY Müzik tarafından, geçtiğimiz yıl sonu, hatırlı müşterilere hediye olarak gönderilmiş "Kaç Yıl Geçti Aradan" adlı oldukça geniş kapsamlı albüm ise, "40 Yılın…" albümünün gördüğü büyük ilgi üzerine olsa gerek, yalnızca "şık bir hediye" olarak kalmaktan kurtulup satışa sunuldu.
Ossi, müzik dünyamıza fırtına gibi girdi. Sony-BMG’nin desteğini de alan bu yeni firma, koleksiyon dünyasının en önemli isimlerinden biri olan Hakan Eren tarafından kuruldu. Eren, “Keşke şöyle albümler olsa-böyle işler yapılsa…” diye düşünmekten-hayal etmekten sıkıldı ve düşlerini süsleyen albümleri çıkarmak için kendi firmasını kurdu. Firmanın bir ay gibi kısa bir zaman içinde yaptıklarına bakılırsa da, bu firma popun geçmişi ile ilgili albümler yayınlama işinde kısa bir zaman içinde en tepeye kurulacak.
Popüler müziğimizin ilk önemli starlarından biri Gönül Yazar. 1932 İzmir doğumlu olan sanatçı, 1952 yılında düzenlenen bir ses yarışmasında “Ses Kraliçesi” seçilerek başlıyor işe. O zamanlar da ( tıpkı şimdiki gibi) çok fazla yarışma yapılıyor, çok fazla “unvan” dağıtılıyor olsa da, bu ses kraliçeliği epeyce yaramış Gönül Yazar’ın işine. Aynı yıl gazinolarda çalışmaya başlamış, her gazino ile birlikte ünü çok fazla artmış, tekliflerin ardı arkası kesilmemiş, önce “Taş Bebek” sonra da as solist olmuş...
İlhan İrem, nihayet yeni şarkılardan oluşan bir albüm yaptı. 90 ortalarından beri yeni bir şarkı dinleyememiştik sanatçıdan. Sayıları yüz binleri bulan çok sıkı hayran kitlesini hiçbir zaman ihmal etmemiş, hiç boş bırakmamıştı İlhan İrem, ama yepyeni bir albüm için de bu kadar zaman geçmesi gerekmişti işte. Bu ara dönemde, İlhan İrem; emsalsiz ilk dönem yapıtlarını tam üç albüm halinde yayımlamış, geçen yıl da, LP'lerin üzerinde kalmış ve artık hiç bulunamıyor olan "Bezgin" ile "Pencere… Köprü… Ve Ötesi" üçlemesini elden geçirilmiş kayıtlarla yeniden piyasaya sunmuştu. Bunun sonucunda da, İlhan İrem, her dönemi ve (aşağı yukarı) her şarkısı CD'ye aktarılmış tek sanatçımız haline gelmişti. Sahiden tek sanatçımız…
Artık her şey iyice ‘aleni’ durumda; kim neyi niye yapıyor artık çok belli. Şifre yok, anahtar yok! Birilerinin albümünüzü alması, filminizi görmesi, programınızı seyretmesi için yapmanız gerekenler artık belli. Siz bunu görmez ya da bilmezseniz bile birileri sizi uyarıyor, yol yordam gösteriyor: “Şöyle yapacak, böyle davranacaksınız; kavga edecek, saldıracaksınız, bağırıp çağıracaksınız da…” Sessiz sedasız oturup, albümünüzün-filminizin-programınızın başarısını tesadüflere bırakmayacaksınız.
Derya Köroğlu; her şeye rağmen Yeni Türkü’ yü sürdürmeye kararlı. Bütün olup bitenlere, tartışmalara, gidip gelen laflara rağmen; Derya Köroğlu, etrafına yeni insanlar toplayabilecek, çalışacak ve bir albüm çıkartabilecek morali bulabilmiş. Son derece sade ama tam da olup biteni ve yapılmak isteneni açıklayabilecek bir şekilde “Yeni” olarak isimlendirilmiş bu albüm, bize yine taptaze Yeni Türkü şarkıları getiriyor.
Fuat Güner’in, on küsur yıl önce yayınlanmış “Aziz Fuat Güner” (ya da yalnızca “Aziz”) adlı albümü, EMI tarafından yeniden yayınlandı. Yeni bir kapak, yeni yazılar ve notlar ile yayınlanan albümde bu sefer, “Aziz” ismi yok. MFÖ’nün hem orta harfi hem de mihenk taşı Fuat Güner’in ikinci ismidir bu ve albüm ilk yayınlandığı sıralarda farklı okumalara, alt anlam aramalarına sebep olmuştu. Hem dolaylı hem de dolaysız okumalar ya da alt anlam aramalarıydı bunlar ve en fazla kabul göreni (ya da herkesin birden, üzerinde anında el sıkıştığı); memleketin gelmiş geçmiş en çelebi, en bilge müzisyenlerinden Fuat Güner’i, bundan daha iyi tanımlayacak bir sıfatın olamayacağıydı.
Ajda Pekkan dendi mi akan sular duruyordu; her zaman, her yaptığı ile ağzımızı üç karış açıkta bırakabilme gücüne sahipti o. Şarkılarıyla, ‘tip’iyle, değişme gücüyle, söyledikleri ya da söyleyemedikleriyle. Biz aslında, onu zaten hiç ‘cool kadın’ diye bilmedik, öyle olduğunu düşünmedik. O her türden kötü ya da orta halli şarkıyı bile ayaklandıran, yürüten mucizevi bir şarkıcıydı. Şarkılar onun sesiyle kanatlanıyor, uçuyordu hatta…
Superstar’ımızın keyfi yerinde. Güne, her sabah bir ‘prozac’ alarak başlıyor ve çoğu şey ona dokunamadan geçip gidiyor yanından... Her zaman bir sinir harbi halinde geçmiş olan toplantılar, koturmacalar, görüşmeler artık daha kolay altından kalkılabilir olmuş... “Tamamen ‘boşver’ci oldum” diyor Ajda Pekkan. Çok haklı da gözüküyor...
Remix’in hayat kurtardığını artık herkes kabul etti. İki albüm arası boş zamanı olanların, binbir emekle piyasaya sürüdüğü albümden umduğunu elde edememişlerin, piyasayı rakiplerine kaptırmak istemeyenlerin ya da şarkılarına bir DJ eli değsin isteyenlerin hep birden rüzgarına kapıldıkları bir şey oldu remix: “Re re re ra ra ra remix remix çok yaşa...”
Odeon’un “Bak Bir Varmış Bir Yokmus” serisi dördüncü ayağında. Albümde yer alan Juanito’nun şarkısına gönderme yapılarak “Bir Başka Masal” sloganı ile tanıtılmakta olan albüm, hit’ler, iyi bilinen-az bilinen şarkılar, tarihi öneme haiz denemeler dahil tam 20 şarkı getiriyor önümüze; zengin Odeon arşivinden seçilmiş bir başka 20 şarkı… Serinin ilk iki albümü (şimdi Ossi adlı kendi firmasıyla harikalar yaratan) Hakan Eren tarafından hazırlanmıştı.
Dijital çağın şanslı isimlerindendir Sezen Aksu; CD’nin gündelik yaşamımıza girişi ile birlikte, fazla beklemeye gerek kalmaksızın, çoğu şarkısı-albümü disklere transfer edilmiş, raflara çıkmış, oradan da dinleyicisine-hayranına ulaşmıştır. Hiç şüphesiz böyle olmasının sebebi, Aksu’nun 90’lı yılların hemen başıyla birlikte müzik dünyamızda üstlendiği roldür. O tarihlerde Aksu, yalnızca bir yorumcu ve şarkı yazarı olarak değil, yaptıkları ve sunduklarıyla piyasayı etkileyici-belirleyici bir konuma ulaşmış ve bu da, Aksu’yu piyasanın en kıymetli, en vazgeçilmez isimlerinden biri haline getirmişti ve aynı zamanda, en tanınan, en çok satan isimlerinden biri...
MSR Production, supervizorlüğünü M.Nuri Karadeniz, sanat danışmanlığını ise çok önemli müzisyenlerimizden Yücel Arzen’in yaptığı bir dizi albüm yayınladı. Bu firma, “Arşiv Serisi” başlığı altında, Nezahat Bayram, Muzaffer Akgün, Yıldız Tezcan ve Gülden Karaböcek gibi, popüler müziğimizin çok önemli isimlerinin albümlerini raflara çıkardı. Bayram dışındakilerin şarkıları-türküleri daha önce CD yüzü görmüştü; Nezahat Bayram ise, ilk defa bu firmanın yaptıkları sayesinde CD yüzü görebildi, dijital çağa kenetlendi.
Gündoğarken’in yakışıklılarından Burhan Şeşen bir solo albüm daha yayınladı: “Bir İki Üç Tıp”. İlk solo albüm “Bir Düş Gördüm”ün üzerinden yıllar geçtikten sonra yayınlanan bu albüm, her zaman tek derdi müzik olmuş bir müzisyenin, günün hakim olan renklerine-eğilimlerine yüz vermeden yapabildiklerinin bir belgesi. Son yıllarda Türk popu, iki temel eğilimin etkisine girdi. Birinci eğilim bin yıldır yapılagelenlerin (sözde) çağdaş bir versiyonu. (Hande Yener’in yaptıkları ile özetlenebilecek) bu müzikal tür (deyim yerindeyse) ‘fişek’ gibi olmayı her şeyden önemli sayıyor ve müziğin ‘hız’ı her türlü standartın önüne geçiyor.
Şarkının böyle dediğine bakmayın siz; bu şarkıyı söyleyen Nermin Candan’ın da, plağı çıkartan Elif Plak’ın da hayatı bu plak sonrası epeyce değişmiş ve paraya para demez olmuşlardı 70'lerin ilk yarısında. Elif Plak; plakların çok satıyor olduğu o muhteşem dönemde arka arkaya bir dolu 45'lik çıkartmış plak şirketlerinden biri. Diğerlerinden tek farkı çok fazla şarkıcıyla çalışmamış olmaları. Onlara bağlı sanatçılar da ömrü billah onlara bağlı kaldı: Kerem Güney, Leyla Nur, Nermin Candan ve birkaç kişi daha. Şirketin temel taşı sayılan Kerem Güney' in "Aldırma Gönül" adlı 45' liği ortalığı kırıp geçirince, her şeyin önü açılmış ve oluşturulan Elif Stüdyo Orkestrası eşliğinde plaklar sık aralıklarla kaydedilip verilmişti piyasaya...
Şubat ayının ikinci vizyon haftasındayız… Yine kalabalık bir sinema gündemi mevcut. Kapitalist eğlence geleneğinin önemli bir parçası olan 14 Şubat Sevgililer Günü dolayısıyla vizyonda romantik filmler daha fazla göze çarpıyor... Beşi yerli yapım olmak üzere toplam on bir yeni film merhaba diyor 14 Şubat vizyonuna…
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
Büyük bir tufan sonrası, ortada insan kalmamış... Bir kedi öncülüğünde; üyeleri arasında bir kapibara, bir lemur, bir köpek ve bir sekreterkuşu olan teknedeki ‘yolcular’ hayatta kalma mücadelesine soyunur. Gints Zilbalodis imzalı ‘Flow: Bir Kedinin Yolculuğu’ her yaştan seyircisini içine alan, enfes bir animasyon. UĞUR VARDAN (25.01.2025)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Sinema salonlarımızda, korku filmleri eksik olmuyor. Bu hafta bunlardan üçüne bir göz atalım. Biri, son haftaların sürpriz filmlerinden, diğerleri ise vasat filmler. Ayrıca bir de romantik gençlik filmimiz var. Bu hafta filmlere biraz da mizahi yaklaştık. Vasat filmleri eleştirirken, güzel bir yok bence. Yönetmenleri kusura bakmasın (gerçi bu yazıyı okuma ihtimalleri, milyarda bir falan ama, olsun).
Esra İçöz ile İhsan Güvenç, müzik tarihimizde iz bırakmış eserleri bugün 20.30’da TRT Müzik’te yayınlanacak Senin Şarkın programında icra ediyor...
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
Timur Selçuk'un Adam Sanat dergisinde yayınlanmış müzik yazılarının bir araya getirildiği Sana Dün Bir Tepeden Baktım Aziz Türkiye - Müzik Yazıları - 1 kitabı Eksik Parça Yayınları etiketiyle satışa çıktı. 256 sayfalık yapıt için Turgay Fişekçi şunları yazmış:
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık:
Hemen her öğretmenin, okul müdürünün maratona benzettiği hayatın henüz başında biri Lezzet. Başka bir deyişle; böğürtlenli, limonlu, çilekli, çikolatalı, vişneli, karamelli, karadutlu dondurmalardan henüz tatmadı, sadece vanilyalının tadını biliyor. Onunla tanışmak için sayfaları çevirmen yeterli. Çelişki Bilmez Lezzet’in Geçmiş Zaman Maceraları Uğur Vardan’ın çocukluk anılarından yola çıkarak yazdığı öykülerden oluşuyor.
Popüler orkestralar ile grupların Türkiye serüvenini ‘Günlerin İçinden Canım’ / 100 Yıllık Türkiye Popüler Orkestralar ve Gruplar Tarihi (1923-2022) adlı internet sitesinde anlattım.
50. yaşını kutlayan albümlerin, yayınlandığı dönemde yarattıkları heyecan, uzunçaların kulaklardaki doygunluğu, yeni yeni piyasaya çıkan kasetlerin sunduğu kolaylık, bugünün dijital ortamında unutulmuş plakların önemi müzik camiasının en tatlı muhabbetlerden biri bu yıl. Doğum günü pastaları 50 mumla adeta yangın yerine dönmüş, eskimeyen, çoğu klasikleşen albümler arasında gezintiye ne dersiniz?