Kutlanacak olan Ayten Alpman’ın “50. Sanat Yılı” ama, aslında sanatçının müziğe girişinin üzerinden çok daha fazlası geçmiş. Yatılı okulda, sınıf arkadaşlarına söylenen şarkıları, İlham Gencer ile buluşulup aileden gizli yapılan çalışmaları saymasak bile böyle bu. Dile kolay: Tamamen müziğe adanmış elli küsur yıl. Bir tıp balosunda sahneye çağrılması, arkasından İlham Gencer ile İstanbul Radyosu’nda başlayan programlar, başta KervanSaray olmak üzere dönemin en önemli gece kulüplerinde başlayan showlar derken, Ayten Alpman, neredeyse tek başına, şu memlekette, Batılı bir müzik rüzgarı estirebilmek için gayret harcamış. Başarmış da.
Nihayet Ayla Dikmen ve şarkıları da CD yüzü görebildi; son albümünün üzerinden 26, bu dünyadan ayrılışının üzerinden 16 yıl kadar bir zaman geçtikten sonra. Buna da şükür. İşimiz plak firmalarına kalsaydı yanmıştık; onlar Dikmen ve şarkılarına dijital çağ’ı çok görebilir, bu kapıyı asla açmayabilirlerdi. “Seninle Sonsuza Kadar” adlı albümü, sanatçının vefakar yeğeni Meltem Çelebioğlu’na borçluyuz. Çelebioğlu, çocukluğunun her anına eşlik edip durmuş bu şarkıların bir albümde toplanmasını yıllardan beri istemekteydi; kısmet bugüneymiş işte, yapıldı-bitti ve Ayla Dikmen yıllar yıllar sonra yeniden bizimle; ya da biz yeniden onunlayız.
Ve Esengül. Albüm bu efsanevi şarkıcının muhteşem şarkısı ile kapanıyor. Esengül’ün uzun yıllar boyunca birlikte çalıştığı ve popüler müziğin bir başka anıt ismi olan Orhan Akdeniz’e ait olan “Taht Kurmuşsun Kalbimde” inanılmaz güzellikte bir şarkı. Çok genç yaşında bir trafik kazası sonucu kaybettiğimiz Esengül’ü sevenler bu albümü hiçbir şekilde kaçırmayacaklar.
Bazı yorumcu ya da müzisyenler, diğer meslekdaşlarından farklı olarak, müzik ve şarkılar ile daha sağlam bir ilişki kurarlar. Müzik onlar için de var olmanın yegane sebeplerinden biridir elbette; ama bu kadar değildir, daha fazlasıdır. Onlar, doğanın bu eşsiz armağanını, hayatlarımızı değiştirecek-dönüştürecek bir şekilde yoğurmayı-kullanmayı da çok önemserler. Ahmet Kaya böyleydi mesela; Kızılırmak’ın güzel ve naif kızı İlkay Akkaya da öyle. Bu nedenle “Gelmedin Diye” albümünde, yollarının kesişmiş olması şaşırtıcı değil; kesişme noktasının “Acılara Tutunmak” olması da gayet olağan. Çünkü bu tür çelebi yorumcu ve müzisyenler -kolaylıkla tahmin edileceği gibi- bu çaba ve mücadelelerinin karşılığında takdir değil, tekdir alırlar.
Sezen Aksu için, ülkenin en önemli müzisyenleri bir araya gelmiş, saymakla bitmez: Bülent Ortaçgil, Gürol Ağırbaş, Arto Tunçboyacı, İsmail Soyberk, Erdinç Şenyaylar, Ercan Irmak, Erdem Sökmen, Aykut Gürel, Demir Demirkan, Erkan Oğur, Armen Donelian ve hatta Ara Dinkjian... Vokal kadrosu ise başlı başına bir yıldızlar topluluğu zaten. Hiç şaşırtıcı değil ama. Sezen Aksu’nun albümü bu ve Sezen Aksu çağırdı mı, iki eliniz kanda da olsa gidiyorsunuz. Önünüze serdiği imkanlar başkalarının serdikleri ile karşılaştırılmayacak kadar fazla, üstelik sonsuz bir özgürlük içinde yapmaktasınız her şeyi. Üstelik çok seviliyor da. Bu son saydığım sebep dışında, başka hangi sebep Bülent Ortaçgil gibi bir devi başkasının albümü için stüdyoya sokabilirdi ki...
Evet ben Emrah’ı çok severek dinliyorum ve her albümünü de büyük bir merakla bekliyorum. Emel Sayın’ı da... Özellikle “Başrolde Emel Sayın” albümünden sonra çıkaracağı albümü heyecanla beklemekteydim. Saner döneminin en gırgır, en şamata, en kitsch şarkılarını (‘Feride’, ‘Gülizar’, ‘Mavi Boncuk’, ‘Feryat’...) bu albümde toplamıştı Emel Sayın ve üstelik albümün sonuna bir ‘Mavi Boncuk Remix’ eklemeyi de unutmamıştı. Artık kendi fikri miydi, etrafındaki kadronun mu Allah bilir ama hoş ve çok derli toplu bir projeydi bu albüm. Tıpkı bu son albümünde olduğu gibi... “Ah Bu Şarkılar” adlı son albüm çok ama çok şık bir kapak ile sunuldu piyasaya.
Yunanların efsanevi sanatçısı George Dalaras bir süredir bizde de tanınıyor artık. Sanatçının ününe, popülerliğine yakışır miktarda değil ama, bu da hiç yoktan iyidir. Ne de olsa tuhaflıklarla dolu bir memlekette yaşıyoruz ve George Dalaras ismi hiçbir şekilde bilinmeyebilir, duyulmayabilirdi de. Sanatçının Kasım’97'de İsrail Filarmoni Orkestrası ile verdiği konserin kayıtlarından oluşmuş albümünü EMI bir süre önce piyasaya verdi.
İlginç bir albüm yayınlandı geçtiğimiz günlerde; bir konsept albüm, hatta daha çok bir proje. Aslında bir karma albümdü bu, bildiğimiz karma albümlerin herhangi biri gibiydi. Çok sayıda ismin, tamamen farklı zamanlarda ve muhtelif stüdyolarda yaptıkları kayıtları bir araya getiren bir albümdü bu. Yani “albüm” dediğimiz formatın/mecranın temel özelliklerini dikkate aldığımızda, bu albümün bir “karma albüm” olduğundan şüphe duyulmazdı. Haris Alexiou ve George Dalaras albümleri gibi, “şık bir kitap” biçiminde yayınladığı bu albümün, firmanın her zaman yapmayı sevdiği gibi parçalı (ya da uzun) bir ismi var: “Superstar Ajda Pekkan’s Greek Songs”. Yani bu karma albümde, aslında her şarkı Ajda Pekkan’a çıkıyor.
Ne güzel, Universal bir “karışık” albüm daha yayımladı... Her albümün, her ismin peşine düşüp toplamak istemeyenler için biçilmiş kaftan bu tür albümler. Bir dolu insan, bir sürü farklı ses ve şarkı aynı albümde ulaşıyor size. Dışarda bin yıldır yapılan bir şeydi bu, onlar bu tür albümlerin çok sattığını epey önce keşfetmişler. Biz ise yeni yeni uyandık... Bünyesinde ülkemizin en çok satan starlarını barındıran Universal, bu duruma el atmaya geçen yıl karar vermiş ve yılın sonlarına doğru “Mega Hits 2000” adlı albümü yayımlamıştı ilk olarak. Bu albümün üzerinden çok fazla geçmeden de “Aşk Şarkıları” nı yayımladı aynı firma. İlk albümde “hızlı” şarkılar bir araya getirilmişti, bunda ise (benim pek sevmediğim bir sözcük olan) “slow” şarkılar bir araya getirilmiş. Albümde yer alan isimler aşağı yukarı aynı...
Kalan’ın epey bir zaman önce yayınladığı, ama herkes tarafından “bir başka Kalan toplaması” muamelesi görüp üzerinde pek durulmayan çalışmalarından biri de, Seha Okuş’un “Hasretinle Yandı Gönlüm” olarak adlandırılmış albümü oldu... İstanbul Radyosu’nun bir başka sanatçısı olan ama Seha Okuş’tan farklı olarak uzun ve başarılı sahne çalışmaları nedeniyle çok daha yaygın bir üne erişen Muzaffer Akgün’ün “Türk Halk Müziğinde Büyük Yorumcular ve Unutulmayan Türküler Arşivi 1: Muzaffer Akgün” adlı albümü ise, bu alanda henüz aktif hale gelmiş firmalarımızdan Özmüziksan tarafından yayınlandı.
Kalan Müzik ve Çınar yayınları, ülkemizde pek başvurulmamış bir şey yaparak, Türk Popu'nun öncülerinden Tülay German'ın '62 - '87 Burçak Tarlası' adlı albümü ile 'Düşmemiş Bir Uçağın Kara Kutusu' adlı kitabını aynı anda yayımladılar. Doğrusunu söylemek gerekirse, hem albüm hem de kitap mükemmel ve her ikisinde de her şey dört başı mamur bir şekilde bir araya getirilmiş.
Herkesin yaptığını yapmayarak kendine farklı bir kimlik biçen sanatçılarımızın başında gelir Esin Afşar, tıpkı Ayla Algan gibi... Esin Afşar; Türk popuna, diğer meslekdaşları gibi başlamış, yüz binlerce satan, listelerin tepesine kurulan plaklar yapmış olmasına rağmen, daha sonra bambaşka bir yolda yürümüştür. Belki her şey kendiliğinden öyle gelişmiştir, belki 70’lerdeki her “yurt dışında ülkemizi temsil etme” aktivitesine kendisi seçilip gönderildiği için devamı böyle gelmiştir, ama sonuçta değişen bir şey olmamıştır.
Sevda Karaca 1952 Istanbul doğumlu ... Çamlıca Kız Lisesi’nden mezun olduktan sonra Güzel Sanatlar Akademisi’nde iki yıl kadar iç mimari eğitimi görüyor. 1971 yılında ise hayatını değiştirecek olan bir yarışmaya katılıyor ve “Türkiye Sinema Güzeli” seçiliyor. Arkasından da “Avrupa Televizyon Güzeli”... O zaman da tıpkı şimdiki gibiydi. Düzenleyenlerin, yarışanların, unvanların birbirine karıştığı onlarca ‘müsabaka’ vardı. Sevda Karaca’nın girdiği yarışmalar derli toplu da olsa, onlarca sıradan yarışmanın biri de olsa, sonuçta pek bir şey değişmedi sanatçının hesabına. Bu yarışmalar ve birincilikler sonucu; kendisini önce sinemada arkasından da sahnede buldu. Üç beş yıl sonra da stüdyolarda...
Ali Kocatepe çıktı işte. Bu unutulmaz tarihten kırka yakın şarkıyı ve ismi yeniden gündemin baş köşesine oturttu. Ali Kocatepe'nin, Türk Popu'nun başlangıç noktası olarak gördüğü Erol Büyükburç'un "Little Lucy" sinden, Nilüfer'in 80 ortalarında yeniden hayat verdiği "Her Yerde Kar Var" ına kadar kırka yakın şarkı, biri double olmak üzere iki ayrı albümde bir araya getirildi. Bunlardan "40 Yılın Listebaşı Şarkıları" adlı olanı Kiss Müzik tarafından yayımlandı ve bir süredir yok satıyor. YKY Müzik tarafından, geçtiğimiz yıl sonu, hatırlı müşterilere hediye olarak gönderilmiş "Kaç Yıl Geçti Aradan" adlı oldukça geniş kapsamlı albüm ise, "40 Yılın…" albümünün gördüğü büyük ilgi üzerine olsa gerek, yalnızca "şık bir hediye" olarak kalmaktan kurtulup satışa sunuldu.
Ossi, müzik dünyamıza fırtına gibi girdi. Sony-BMG’nin desteğini de alan bu yeni firma, koleksiyon dünyasının en önemli isimlerinden biri olan Hakan Eren tarafından kuruldu. Eren, “Keşke şöyle albümler olsa-böyle işler yapılsa…” diye düşünmekten-hayal etmekten sıkıldı ve düşlerini süsleyen albümleri çıkarmak için kendi firmasını kurdu. Firmanın bir ay gibi kısa bir zaman içinde yaptıklarına bakılırsa da, bu firma popun geçmişi ile ilgili albümler yayınlama işinde kısa bir zaman içinde en tepeye kurulacak.
Popüler müziğimizin ilk önemli starlarından biri Gönül Yazar. 1932 İzmir doğumlu olan sanatçı, 1952 yılında düzenlenen bir ses yarışmasında “Ses Kraliçesi” seçilerek başlıyor işe. O zamanlar da ( tıpkı şimdiki gibi) çok fazla yarışma yapılıyor, çok fazla “unvan” dağıtılıyor olsa da, bu ses kraliçeliği epeyce yaramış Gönül Yazar’ın işine. Aynı yıl gazinolarda çalışmaya başlamış, her gazino ile birlikte ünü çok fazla artmış, tekliflerin ardı arkası kesilmemiş, önce “Taş Bebek” sonra da as solist olmuş...
İlhan İrem, nihayet yeni şarkılardan oluşan bir albüm yaptı. 90 ortalarından beri yeni bir şarkı dinleyememiştik sanatçıdan. Sayıları yüz binleri bulan çok sıkı hayran kitlesini hiçbir zaman ihmal etmemiş, hiç boş bırakmamıştı İlhan İrem, ama yepyeni bir albüm için de bu kadar zaman geçmesi gerekmişti işte. Bu ara dönemde, İlhan İrem; emsalsiz ilk dönem yapıtlarını tam üç albüm halinde yayımlamış, geçen yıl da, LP'lerin üzerinde kalmış ve artık hiç bulunamıyor olan "Bezgin" ile "Pencere… Köprü… Ve Ötesi" üçlemesini elden geçirilmiş kayıtlarla yeniden piyasaya sunmuştu. Bunun sonucunda da, İlhan İrem, her dönemi ve (aşağı yukarı) her şarkısı CD'ye aktarılmış tek sanatçımız haline gelmişti. Sahiden tek sanatçımız…
Artık her şey iyice ‘aleni’ durumda; kim neyi niye yapıyor artık çok belli. Şifre yok, anahtar yok! Birilerinin albümünüzü alması, filminizi görmesi, programınızı seyretmesi için yapmanız gerekenler artık belli. Siz bunu görmez ya da bilmezseniz bile birileri sizi uyarıyor, yol yordam gösteriyor: “Şöyle yapacak, böyle davranacaksınız; kavga edecek, saldıracaksınız, bağırıp çağıracaksınız da…” Sessiz sedasız oturup, albümünüzün-filminizin-programınızın başarısını tesadüflere bırakmayacaksınız.
Derya Köroğlu; her şeye rağmen Yeni Türkü’ yü sürdürmeye kararlı. Bütün olup bitenlere, tartışmalara, gidip gelen laflara rağmen; Derya Köroğlu, etrafına yeni insanlar toplayabilecek, çalışacak ve bir albüm çıkartabilecek morali bulabilmiş. Son derece sade ama tam da olup biteni ve yapılmak isteneni açıklayabilecek bir şekilde “Yeni” olarak isimlendirilmiş bu albüm, bize yine taptaze Yeni Türkü şarkıları getiriyor.
Fuat Güner’in, on küsur yıl önce yayınlanmış “Aziz Fuat Güner” (ya da yalnızca “Aziz”) adlı albümü, EMI tarafından yeniden yayınlandı. Yeni bir kapak, yeni yazılar ve notlar ile yayınlanan albümde bu sefer, “Aziz” ismi yok. MFÖ’nün hem orta harfi hem de mihenk taşı Fuat Güner’in ikinci ismidir bu ve albüm ilk yayınlandığı sıralarda farklı okumalara, alt anlam aramalarına sebep olmuştu. Hem dolaylı hem de dolaysız okumalar ya da alt anlam aramalarıydı bunlar ve en fazla kabul göreni (ya da herkesin birden, üzerinde anında el sıkıştığı); memleketin gelmiş geçmiş en çelebi, en bilge müzisyenlerinden Fuat Güner’i, bundan daha iyi tanımlayacak bir sıfatın olamayacağıydı.
11 Nisan… Bahar, devam eden soğuklara inat sürerken, vizyon filmleri de hız kesmiyor! Bu arada baharın şehirdeki müjdecilerinden olan İstanbul Film Festivali 11-22 Nisan tarihleri arasında 44. kez perdelerini açıyor! Kapsamlı seçki, 139 uzun metrajlı ve 15 kısa filmden oluşuyor. Dünya sinemasının en nitelikli örnekleri, kült yapıtlar, usta yönetmenler ve genç yeteneklerin son filmlerinden oluşan festival seçkisinde dünya, uluslararası, Balkan ve Türkiye prömiyerlerini yapan filmler de bulunmakta!.. Üçü yerli, biri üçüncü kez vizyon gören yapım olmak üzere toplam sekiz yeni filme ev sahipliği yapıyor 11 Nisan haftası!
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
CIA’de masa başı bir görevi olan Charles Heller’ın eşi, iş dolayısıyla gittiği Londra’da terörist saldırısı sonucu öldürülür. Bu durumda intikam almak için yola çıkan kocasıysa geniş kaslara ya da silah kullanma becerisine sahip olmasa da zekâsı ve yanında taşıdığı laptop’la hedefine ulaşmaya çalışır. Eski bir romanın sinemadaki yeni uyarlaması olan ve kimi bölümleri İstanbul’da çekilen ‘Amatör’ün başrolünde ‘Bohemian Rhapsody’de canlandırdığı Freddie Mercury rolüyle Oscar kazanan Rami Malek var. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/12.04.2025)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Geçen hafta, Berlin Film Festivali (Berlinale) izlenimlerimize başlamıştık. Kaldığımız yerden devam edelim. Bu hafta bahsedeceğimiz filmler arasında, festivalden Altın Ayı ile dönen ve İstanbul Film Festivali’nde de gösterilecek olan Drømmer, Radu Jude’nin yeni filmi Kontinental ’25, tümüyle yapay zeka ile oluşturulmuş görseller ile yapılmış bir animasyon ve festivalden Teddy ödülü ile dönen, Lesbian Space Princess de var. Haftaya, Berlinale notlarımızın üçüncü bölümü ile devam edeceğiz.
Esra İçöz ile İhsan Güvenç, müzik tarihimizde iz bırakmış eserleri bugün 20.30’da TRT Müzik’te yayınlanacak Senin Şarkın programında icra ediyor...
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
İletişim yayınları etiketiyle satışa çıkan kitapta müzik yazarı, eleştirmen, programcı Murat Beşer, Türk müziğinin zarif sesi Nesrin Sipahi’nin yaşamı ve sanat serüvenini ayrıntılarıyla anlatıyor. Kitap, Yeşilköy’de başlayan çocukluğun, radyolardan plak kayıtlarına, turnelerden gazinolara uzanan başarı öyküsüne dönüşümü kadar Sipahi’nin bilinmeyen yönlerini de ortaya koyuyor. Nesrin Sipahi-Sahnelerin, Radyoların, Plakların Hanımefendisi aynı zamanda bir dönemin kültürel portresi.
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık:
Hemen her öğretmenin, okul müdürünün maratona benzettiği hayatın henüz başında biri Lezzet. Başka bir deyişle; böğürtlenli, limonlu, çilekli, çikolatalı, vişneli, karamelli, karadutlu dondurmalardan henüz tatmadı, sadece vanilyalının tadını biliyor. Onunla tanışmak için sayfaları çevirmen yeterli. Çelişki Bilmez Lezzet’in Geçmiş Zaman Maceraları Uğur Vardan’ın çocukluk anılarından yola çıkarak yazdığı öykülerden oluşuyor.
Popüler orkestralar ile grupların Türkiye serüvenini ‘Günlerin İçinden Canım’ / 100 Yıllık Türkiye Popüler Orkestralar ve Gruplar Tarihi (1923-2022) adlı internet sitesinde anlattım.
50. yaşını kutlayan albümlerin, yayınlandığı dönemde yarattıkları heyecan, uzunçaların kulaklardaki doygunluğu, yeni yeni piyasaya çıkan kasetlerin sunduğu kolaylık, bugünün dijital ortamında unutulmuş plakların önemi müzik camiasının en tatlı muhabbetlerden biri bu yıl. Doğum günü pastaları 50 mumla adeta yangın yerine dönmüş, eskimeyen, çoğu klasikleşen albümler arasında gezintiye ne dersiniz?