İlk albümünü 1979 yılında yayınlayan bu grup, kısa bir zaman sonra ortalığı inleten çizme seslerine (çoğu meslekdaşının aksine) kapılıp gitmemiş ve ağır – imha edici şartlara rağmen ‘yeni bir yol’ bulmayı başarmıştı. “Firuze”lerin bedel ödemekten söz edip ağladığı – sızladığı, Ankara’dan yola çıkan (sonraları kendilerine ‘Büyük Usta’ ünvanını uygun görecek) pop – arabeskçilerin istila ettiği, herkesin (bol merdivenli – çok kostümlü) ‘Dormen Müzikalleri’ni görmek için kuyruğa girdiği o (artık bize çok saçma ve bir o kadar da anlaşılmaz görünen) günlerde; Yeni Türkü, belki artık “Buğdayın Türküsü”nü seslendiremeyeceğini ama hem ‘söz’ hem de ‘müzikal’ açıdan daha kapalı, daha örtük bir ‘dil’ geliştirebileceğini ve ruhunu satmadan var olmayı sürdürebileceğini düşünmüş, düşünmekle kalmayıp çalışmalara başlamış ve bunu başarmıştı.
Ama öyle ya da böyle, Taner popun efendilerinden biridir. Bu nedenle de yeni ya da genç, hiçbir dalga onu tamamıyla dışarda tutmaya muktedir olamaz. O ve şarkıları usul usul bekler, yavaş yavaş tırmanır ve şartlar hazır olduğunda yüzünü gösterir. Şimdi olduğu gibi. Seyyal Taner yeniden aramızda işte; havai fişekler patlasa, konfetiler uçuşsa yeridir. Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz sevgili Seyyal Taner ve Olcayto Ahmet Tuğsuz.
1982 yılında kurulmuş olan Beş Yıl Önce On Yıl Sonra, kuruluşunu takip eden ilk günden itibaren popüler bir hale geldi ve 80'lerin bütün bir ilk yarısını en tepede geçirdiler. Ajda Pekkan şarkıları söyleyerek ünlenen grup, superstar ile birlikte Büyük Kabare'de yer aldı ve rüzgar nerden eserse oraya dönen günübirlik bir seyirci kesimince baş tacı edilerek, Superstar'dan esirgenen alkışlara boğuldu.
Hatırlayabildiğim ilk Ay-Feri plağı 'Bu Son Olsun' dur. 'Adios Amor' adlı bir şarkıya Edvard Saatçi söz yazmıştı. Edvard Saatçi, aynı zamanda şarkıcının menajerliğini de yapmaktaydı... Sonraki plakların büyük bir kısmında 'söz yazarı' olarak onun imzası yer alır ve üstelik Ay-Feri' nin yaşamını köklü bir şekilde değiştirecek 'İran Macerası' nda da onun parmağı vardır.
90’lı kuşağın önemli bir bölümü, biten bir ilişkinin ardından küfürler-hakaretler yağdırır, bütün kabahatin ‘karşı taraf’ta olduğunu belirtir ve “Bittiyse bitti, canın isterse, keyfin bilir…” der, “Canıma Minnet” çığlıkları atarken, Bendeniz, (bir gün ya da bir yıl hiç farketmez) bir zaman sürmüş bir ilişkinin nihayete ermesinin ardından ‘iki kişilik’ gözyaşı dökmüş, “Sen geber, ben başkasını hemen bugün bulurum” diyerek aşklarına-yaşadıklarına ihanet etmemişti. Böyle olduğu için de, (diyelim ki bir Serdar Ortaç’a layık görmediğimiz bir biçimde) Bendeniz’i bağrımıza bastık, hayatımızın zor ve karanlık evrelerine eşlik etmesi için onun şarkılarını tercih ettik.
Geçmişin ardına düşmek için yeni sebeplerimiz var. Bunların bir kısmı her zamanki “yapısal” sebepler. Açız, açıktayız, borçluyuz; bugünümüz iyi değilse, düne sığınmak ilk aklımıza gelebilen şey. Daha gündelik (ve daha kalp ferahlatıcı) sebepler de var ama; pop dünyamızın en kayda değer yorumcularından Esmeray ve Füsun Önal’ın yeni albümlerinin yayınlanmış olması, gibi.
Bütün 60’lar, Adamo için şaşaa içinde geçti. Sanatçının yaptığı her plak çok fazla sattı. Bunlardan ‘La Nuit’, ‘Ton Nom’ ve ‘Inch’Allah’, hem Avrupa’da hem bizde en çok tutmuş olanları. Adamo’nun, bizim listelerimizde göründüğü son plaklarından biri (70’lerin hemen başında) ‘Mon Cinema’ oldu. Bu şarkıyı meraklıları CD üzerinde çok zor bulabiliyor, kimbilir neden, yalnızca Japonya baskısı birkaç CD’nin üzerinde bulunabiliyor bu şarkı. Ama diğer şarkılar öyle değil. Piyasada bulunabilecek onlarca Adamo diski var.
Bırakın bir albümü, kendine ait tek şarkısı olmamasına rağmen, yıllarca epeyce geniş bir hayran grubunu peşinden sürükleyen Zeynep Casalini, sonunda ilk albümünü yayınlayabildi: “Nihayet”. Zeynep, 1988 yılından beri şarkı söylüyor, müzik dünyasına adım attığı ilk günden bugüne kadar 16 -17 yıl geçmiş ve ilk albüm için bugünlerin gelmesi gerekmiş; hakikaten ‘nihayet’.
Türk Popu ile yaşıt şarkıcılarımızın başında gelmekte Alpay. Türk Popu'nu başlatan isimlerin başında gelmekte. Herkesin üzerinde birleştiği bir şey var, o da şu: Türk Popu, Fecri Ebcioğlu'nun sözlerini yazdığı "Bak Bir Varmış Bir Yokmuş" ile başlamakta. Bu şarkı Türk Popu'nun 'aranjman' akımının öncüsü. Bir iki yıl içinde her yanı saracak 'Anadolu Pop' akımında ise kıvılcımı Alpay çakıyor. Batılı formda ilk sunulan türkümüz olarak kabul edilen "Kara Tren"i de, Alpay, aynı yıl, yani 1962 yılında söylemeye başlıyor sahnelerde.
Bırakın Ajda Pekkan’ı; daha Nilüfer, Sezen Aksu, Nükhet Duru bile yokken onlar vardı. 5 diva: Ayten Alpman, Rüçhan Çamay, Tülay German, AyFeri ve Gönül Turgut... Caz’a gönül vermiş, hep caz söylemek istemiş ama Türkçe şarkı talebinin artması üzerine Türk Popu’na bir giriş yaparak temelini atmış, harcını karmış beş emsalsiz isim, beş öncü.
Evgin ve Talu’nun birlikteliğinden çıkan ilk örnekler “Tanrım Bu Hasret Bitse” ve “Şoför Mehmet” olur ve her iki şarkı da Evgin’e, o güne kadar görebildiği en büyük başarıyı getirir. Artık Evgin, bu şarkılarla birlikte başa oynayan erkek şarkıcılarımızdan biri olmuştur. Ama bu başarı devede kulaktır, ikilinin yanına Melih Kibar’ın katılmasıyla birlikte elde edilecek başarının yanında devede kulak.
1970 ortalarında epeyce insan ünlendi. Bir anda... Kimi ilk 45' likleri ile, kimi ilk Eurovision elemeleri ile. Yeliz de bunlardan biriydi. 1975' te yapılan ilk elemelere bir Selmi Andak bestesi ile katılmış ve birinciliği paylaşan Semiha Yankı ve Cici Kızlar' ın ardından da ikinci olmuştu. Bu elemelere gelene kadar, Yeliz' in yalnızca bir 45' liği yayınlanmıştı (Sen Olsan Yeter/Hoşgeldin Bahar) ve iyi kötü tanınıyordu artık, ama asıl şan ve şöhret bu Eurovision elemelerinden sonra geldi. Hem yarıştığı şarkı hem sonra diğer çıkan 45' likler ile Yeliz Türk Popu'nun en sevilen en vazgeçilmez şarkıcılarından biri oldu…
Ama Gence’nin baş yapıtı Ajda Pekkan’dı elbette. Yeşilçam’ı arkasında bırakıp müziğe geri dönmeye karar vermiş Pekkan, (bir gazeteci yalanı olmasına rağmen) “Adana ve domates” haberlerinin altında, daha başlamadan yok olmaya yüz tutmuş müzik kariyerini, Durul Gence ile çalışmaya başladıktan sonra kurtardı ve işi tamamına erdirdi.
Herkes gibi Selda’ da; çeşitli imtihanlardan geçerek, zorluklarla mücadele ederek, ortalığın tozduman olduğu günler ve yıllardan geçerek bugüne kadar gelebildi. Her zaman kendisini deli gibi takip eden bayağı geniş bir hayran kitlesini hiç kaybetmeden... Belki de bu ‘Türkülerimiz’ serisi daha çok, bu asla Selda’ dan vazgeçmemiş hayranları sevindirmek, onları keyiften deliye çevirmek içindir. Bu böyle oluyor zaten, hem de serinin ilk albümünden beri.
Aylin Aslım’ın ilk albümü “Gel Git”in üzerinden beş yıla yakın bir zaman geçti. O albümle birlikte Aslım’ın peşine takılanlar, onu hayatlarının ‘ses’i yapanlar yeni şarkılar için çok beklemek zorunda kaldı. Ama Aslım, çok beklettiğine değecek bir biçimde çıktı karşımıza.
“Sahnelerden Canlı Kayıtlar” adlı bu albüm, Özdemir Erdoğan’ın, bir bölümü yurt dışında gerçekleşmiş konser ya da performanslarından seçilmiş 12 şarkıdan oluşmakta ve bir kısmı İngilizce, bir kısmı ise Fransızca seslendirilmiş. Biz de, ‘canlı’ kayıtlardan oluşan albüm yayınlama geleneği hiç olmamıştır; yorumcuların yabancı bir dilde şarkı söylemesi de (hiç yok değil ama) pek fazla değildir. Özdemir Erdoğan, bu albümüyle, alışılmadık bir tavır sergileyerek, İngilizce – Fransızca şarkıların canlı versiyonlarını gün yüzüne çıkarmış oluyor. Büyük bir cesaret örneği…
Birbirinden çok farklı şarkı yazarının yarattıkları, yine birbirine benzemez aranjörlerin tezgahından geçip önümüze gelmiş olmasına rağmen, şarkılar birbirinden yeterince farklı kılınamamış. Aşkın Nur Yengi gibi, artık diğer genç kuşak şarkıcılardan çok daha farklı yerde durması gereken bir isim, ne yazık ki bu albümüyle de, günün ‘standart sound’unun müdavimi olmaya devam etmiş.
Ayşegül Aldinç, hem çok güzel hem de insanı o saniye etkileyen bir ses rengine sahipti ve herkesin ondan çok daha fazlasını beklemesine de şaşmamak gerekirdi. O ise ağırdan aldı, bayağı ağırdan. Sinemaya verdi bütün gücünü. Sıra dışı bir şey yapmak isteyen her yönetmenin mutlaka kapısını çaldığı biri oldu bütün 80’lerin ilk yarısında. Müziğe sıra geldiğinde ise 80’lerin bitmesine sadece bir-iki yıl kalmıştı. İlk albüm 80’lerin sonu ya da 90’ların hemen başında yayımlanmış olmasına rağmen, çok daha öncesi başlanmış bir hazırlanma sürecine sahip.
Akbayram’ı hiç bilmemiş-duymamış genç kuşak da bu emsalsiz müzisyeni keşfetmeye bu albüm ile başlayabilir. Bu keşif tamamen kendi menfaatleri için: “Bir elli yıl, bir yüz yıl sonra dünya hala (keyfince, layıkınca) yaşanacak bir yer olsun!” diyenler için daha doğrusu. Oraya bakıyor, bununla ilgileniyor, derken parça parça oluyor ve ardımıza bakmaktan korkar bir hale geliyoruz. Akbayram ve şarkıları, her bir parçamızı dikkatle yerine oturtma, parçalanmamızı (ya da kayıp gitmemizi) durdurma gücüne gerçekten sahip! Siz karar verin ve kendinizi onun kollarına bırakın yeter ki…
Son bir, iki yıldır, Yeşil Giresunlu’nun başlattığı bir hareket sonucu, MFÖ’nün albümleri bir, bir disklere aktarılmaya başlandı. “Ele Güne Karşı…” ve “Peki Peki Anladık” albümleri yayınlandı önce. Ardından Ossi Müzik (emsalsiz “Ali Desidero” ve “Mecburen”li) “Geldiler” ve “Vak the Rock”u yayınladı. Ve nihayet Bonus ile Avrupa Müzik, hakları henüz kendilerine geçen (grubun tamamen telef olmuş albümü) “Agannaga Rüşvet” ve (albüme baş harflerini veren “Mazeretim Var Asabiyim ben” ile açılan) “M.V.A.B”i kattı arşivlerimize.
Kış başlıyor… Resmi olarak üç ay boyunca bizle kalacak ağırbaşlı, mesafeli, karizmatik ve zorlu mevsim… Aralık vizyonunda beş hafta var. 1-8-15-22-29 Aralıkta, anlık plan doğrultuşunda kırk yeni film buluşacak izleyiciyle. İdeal bir sinema sezonudur kış. Üçü yerli yapım olmak üzere toplam altı yeni filme ev sahipliği yapıyor kış mevsiminin ilk vizyon haftası. İstanbul dışında bulunduğumdan dolayı bu haftanın filmlerine yapım notlarına yer vererek değineceğim.
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
2019 tarihli ‘Captain Marvel’ın bir tür devamı niteliğindeki ‘The Marvels’ filminde ‘süper kadın kahramanlar’ın sayısı 1’den 3’e çıkıyor. Film vasatı pek aşamıyor belki ama tarihsel bir özelliğe sahip: Öyküsünde ‘Marvel Sinematik Evreni’ndeki ‘İlk Müslüman süper kahraman’ı, Kamala Khan’ı barındırıyor. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/ 11.11.2023)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Ankaralı sinemaseverler olarak, geçen haftamız, Ankara Film Festivali ile geçti. Gerçekten güzel bir hafta, güzel bir programdı. Filmlerin çoğunun biletlerinin tükendiğini ya da çok büyük oranda satıldığını da söylemekte fayda var. Festivalde yine pek çok film izledim. Vakit kaybetmeden, filmlere geçerken, programın önemli filmlerinden bir kısmını önceki festivallerde izlediğim ve o festivaller ile ilgili yazılarda bahsettiğim için, bu yazıda kendilerine yer bulamayacaklarını tekrar hatırlatayım.
Birbirinden güzel eserlerin icra edildiği bir TRT klasiği "Akşam Sefası" programı, bugün 21.00'de TRT Müzik'te.
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
Yerli popa birçok hit parça kazandıran, en değerli bestecilerimizden Ali Kocatepe, yapıtlarının yaratı sürecini Nereden Geldi Bu İlham Perileri adlı kitapta topladı. Kocatepe kitabını şöyle özetledi:
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık: