Giannis Parios, Yunanistan’ın en güçlü şarkıcılarının başında geliyor. Ama şarkıcının bu ünü ve popülerliği, her niyeyse, bugüne kadar sınırı aşıp bize gelemedi. Belki de, Parios’un en iyi olduğu zamanların, artık bizim Yunan müziğine burun kıvırıyor olduğumuz 70 sonları – 80 başlarına denk geliyor olmasındandır... Yeni Türkü, 1983 yılında, (Murathan Mungan’ın yazdığı sözlerle) Manos Loizos’un şarkılarından “Telli Telli”, “Maskeli Balo” ve “Olmasa Mektubun” gibi üç ağır hit çıkardığında ise, biz dinleyiciler değil ama, müzik piyasasının içindekiler derhal ellerini bu bir zamandır ihmal edilmiş ülkeye atmış ve şarkıları alıp Türkçeleştirmek konusunda yarışır olmuştu.
Melih Kibar ismini, aşağı yukarı herkes, 1975 Eurovision elemeleri ile duydu. Herkesi çok fazla heyecanlandırmış elemelerin sinyal müziği olan “Çoban Yıldızı” nın bestecisi olarak kısa bir zamanda nam salmıştı Melih Kibar. “Çoban Yıldızı”, plak olarak da basılmış, yarışan, dereceye giren, hatta birinci olan şarkılar kadar da satmıştı. Bu başarının üzerinden çok geçmeden; Melih Kibar, daha önce yolları “Şoför Mehmet” ile kesişmiş bulunan Erol Evgin ve Çiğdem Talu ile bir araya gelmiş, bu üçlü, tıpkı Nükhet Duru – Cenk Taşkan – Mehmet Teoman takımının yaptığını yaparak, birbirinden başarılı şarkı ve plakları arka arkaya önümüze sürmeye başlamışlardı.
Ben yaşlarda olan herkes gibi, ben de, Rahmi Saltuk’u üniversite yıllarımda tanıdım. “Felsefenin Temel İlkeleri” ni okumuş ve neye uğradığını şaşırmış biri olarak üniversite üniversite (kantin kantin) gezer, her öğrenci yurdundaki her kalabalığın bir parçası olmaya çalışırdım. Şarkıları, türküleri hep bir ağızdan söylenenlerin başında gelmekteydi Rahmi Saltuk. Bu güçlü sese hepimiz tapar, söylediği her şeyi ezbere bilir, herhangi birimizin başlattığı bir marş ya da türküsüne o saniye diğerleri katılır, kantini bu türkülerle inletiyor olmaktan müthiş bir gurur duyardık. “Jandarma”, “Dağlarına Bahar Gelmiş Memleketimin” ve “Venseremos” hepimizin en sevdikleri, söylemekten hiç sıkılmadıklarıydı.
Nino (Nahman) Varon'un, 60 ve 70'lerin müzik piyasasına katkısı anlatılmayacak kadar fazla, tartışılmayacak kadar da kesindir. Bu geçmişten söz açmak için de "İtiraf" i fırsat bildim. Bize Nilüfer'i bulup getirmiş insandır Nino Varon. Nilüfer, 1970 yılında, Hafta Sonu gazetesinin düzenlediği "Altın Ses" yarışmasını (Sezen Aksu, Rezzan Yücel ve Serpil Barlas gibi kabiliyetli gençleri de sollayarak) birinci olmuş ve birinciliğin yanında bir de Nino Varon'un kartını indirmişti cebine. "Beni mutlaka arayın" demiş Nino Varon, Nilüfer ve annesine. Hala öyle midir bilmem, o zamanlar kadın şarkıcı ya da oyuncular hep anneleri ile gezerlerdi film ya da plak firmalarını.
60’lar bitmek üzereyken, bir yarışma kazanarak müzik dünyasına girmiş ve 70’li yılların büyük bir kısmını zirvede geçirmiş Esengül’ün çoğu önemli şarkısı, Uzelli’nin bu albümüyle arşivimizde – elimizin altında olacak artık. 1979 yılının Nisan ayında, tuhaf, saçma ve epeyce de ‘karanlık’ bir trafik kazası sonrasında hayata veda eden, şarkıları bütün benliği ile, kalbinin tam orta yerinden seslendiren Esengül’ü özleyen, yeniden hatırlamak isteyen herkesin derdine ilaç olacak bir albüm bu. Yeni keşfetmek isteyenlerin de; daha ağzını açtığı anda insanı hüzünlere boğan bu taçsız kraliçenin gücü, onu hiç bilmemiş, duymamış genç kuşağa da çok şey söyleyebilir.
Odeon, geçen hafta Türk Müziğinin ‘diva’sı Müzeyyen Senar’ın yeni bir albümünü yayınladı; “Odeon Yılları” olarak adlandırılmış bu albümün repertuarı, albümün danışmanı da olan (“İnleyen Nağmeler”in yaratıcısı) Zeynettin Maraş tarafından seçildi. Son birkaç yıldır, arşivini genel kullanıma açan Odeon’dan yine hazine değerinde bir başka albüm bu da.
Geç de olsa da oldu işte, yeniden 90’ların peşindeyiz. Albümler, partiler, müzikaller, filan; yeniden o Özallı günlerin tam ortasındayız. Evet geç kaldık. Dışardakiler, 90’ları en az iki kere elden geçirdiler bugüne kadar. Almanya gibi “nostalji esiri” ülkelerde ise, üç hatta dört etti turların sayısı. Biz ise hep arkadan geliriz ya, bu sefer de öyle oldu. Gerçi erken uyanan radyocular, DJ’ler olmadı değil. Ahmet Kamil Taşkın ve Cüneyt Asi Duru mesela; 90’ların şarkılarından radyo programları, partiler yapmayı, 2000’lerin ilk yıllarında akıl etmiş, planlamışlardı. Ama işte, tekil istek ya da öngörüler çok da para etmiyor bizde; bir şeyin “ciddi bir hareket” haline gelebilmesi için, ille de herkesin birden işin içine atlaması, karışması gerekiyor.
Universal’in bir odasında karşı karşıya geldim ve bu yazıya ancak binde biri sızabilmiş uzun bir görüşme yaptım. Tam beklediğim gibi biriydi Norayr Demirci. Tombul, şeker bir adam. Kendisi ile barışık, hayattan artık çok şey beklemeyen biri. Bu albümü ile kuş kondurmadığını o da biliyor. Tek istediği, artık çok uzak olduğu bu topraklara yeni bir iz bırakmak.
Hikaye İzmir’de başlar. 1965 yılında, grubu Los Alcorson ile İzmir’e gelir Juanito. O sırada inanılmaz bir ‘los’ akını vardır memlekete. Çalışılıp para kazanılabilecek bütün mekanları ‘los’ takısı almış gruplar parsellemiştir. Öyle bir hegemonya kurmuşlardır ki bizim buralarda, İlham Gencer bile, kurduğu orkestraya bir dönem ‘Los Çatikos’ demek durumunda kalır. Bu rüzgardan Juanito’nun grubu da sebeplenir elbette. Hatta devamını da getirmeye karar verir.
O günlerden bugüne çok şey değişti; bir zamanlar “dişi Orhan Gencebay“ ya da “dişi Ferdi Tayfur“ olarak adlandırılmış olan ülkemizin “hüzün kraliçesi“ eski günlerinden artık çok uzak. Uğruna her yeri, her şeyi devirmiş hayranları da öyle, köprülerin altından çok şarkı, çok şarkıcı aktı. Ama her durumda, Gülden Karaböcek’in, o kendine özgü sound’una kulak vermek isteyen birileri çıkacaktır. Herhangi bir kategoriye kolaylıkla sokulamayacak, yalnızca Gülden Karaböcek’in temsilcisi olduğu; pop olmayan, arabesk olmayan, halk ya da Türk müziği de olmayan, ama belki de hepsinin hoş bir toplamı sayılabilecek bir kılık biçmişti kendisine Gülden Karaböcek.
O zamanlar ‘Sevim’ den bol bir şey yoktu. Sevim Tuna, Sevim Şengül, Sevim Tanürek ve elbette Sevim Çağlayan... ‘Şahane Kadın’ Sevim Çağlayan, ‘Sevim’ lerin en ünlüsü demeyelim ama en gözönünde olanıydı: Oturması, kalkması, girmesi çıkması hep ‘olay’ olur, gazetelerin en makbul sayfalarında yer alırdı. Her zaman gazetecilere sunacak bir şeyleri vardı; ya evlenmiş ya ayrılmış olurdu, ya yeni bir aşkın kollarında salınır ya da terketmiş / terkedilmiş olurdu...
Evet döndüler; Müzeyyen Senar, Hamiyet Yüceses, Behiye Aksoy, Mediha Şen, Emel Sayın, Muazzez Abacı, Seçil Heper ve Yüksel Uzel gazinolarını-sahnelerini seçti, kadrolarını oluşturdu. Ses ve ışık ayarları tamam, solistlerimiz gösterişli-ışıltılı kostümlerini giydi, gösteri yeniden başlıyor… “Bir gazino nostaljisi” oluşturmaya gayret eden ya da bu dalganın yaklaşmakta olduğunu görüp hazırlıklara başlayan ilk firma Ossi oldu; Hakan Eren’in Ossi’si.
Müzik direktörlüğünü Bülent Ortaçgil’in yaptığı albümdeki şarkıların düzenlemeleri Baki Duyarlar ve Gürol Ağırbaş’a ait. “Başucu Şarkıları” olarak adlandırılmış albümde, Türk Popu’nun farklı zaman ve safhalarından seçilmiş tam on iki şarkı yer almakta. Birbirine çok yakışan iki isim olan Bülent Ortaçgil ve Zuhal Olcay, kafa kafaya verip; yepyeni bir şekil ve ruh verebilecekleri şarkıları seçerek oluşturmuşlar bu albümü. 70’ler, 80’ler, hatta 90’lardan seçilmiş şarkılar; çok sağlam şekilde harmanlanmış, iç içe geçmiş, yepyeni bir bileşimin parçası olmuşlar.
İlk albümünü 1979 yılında yayınlayan bu grup, kısa bir zaman sonra ortalığı inleten çizme seslerine (çoğu meslekdaşının aksine) kapılıp gitmemiş ve ağır – imha edici şartlara rağmen ‘yeni bir yol’ bulmayı başarmıştı. “Firuze”lerin bedel ödemekten söz edip ağladığı – sızladığı, Ankara’dan yola çıkan (sonraları kendilerine ‘Büyük Usta’ ünvanını uygun görecek) pop – arabeskçilerin istila ettiği, herkesin (bol merdivenli – çok kostümlü) ‘Dormen Müzikalleri’ni görmek için kuyruğa girdiği o (artık bize çok saçma ve bir o kadar da anlaşılmaz görünen) günlerde; Yeni Türkü, belki artık “Buğdayın Türküsü”nü seslendiremeyeceğini ama hem ‘söz’ hem de ‘müzikal’ açıdan daha kapalı, daha örtük bir ‘dil’ geliştirebileceğini ve ruhunu satmadan var olmayı sürdürebileceğini düşünmüş, düşünmekle kalmayıp çalışmalara başlamış ve bunu başarmıştı.
Ama öyle ya da böyle, Taner popun efendilerinden biridir. Bu nedenle de yeni ya da genç, hiçbir dalga onu tamamıyla dışarda tutmaya muktedir olamaz. O ve şarkıları usul usul bekler, yavaş yavaş tırmanır ve şartlar hazır olduğunda yüzünü gösterir. Şimdi olduğu gibi. Seyyal Taner yeniden aramızda işte; havai fişekler patlasa, konfetiler uçuşsa yeridir. Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz sevgili Seyyal Taner ve Olcayto Ahmet Tuğsuz.
1982 yılında kurulmuş olan Beş Yıl Önce On Yıl Sonra, kuruluşunu takip eden ilk günden itibaren popüler bir hale geldi ve 80'lerin bütün bir ilk yarısını en tepede geçirdiler. Ajda Pekkan şarkıları söyleyerek ünlenen grup, superstar ile birlikte Büyük Kabare'de yer aldı ve rüzgar nerden eserse oraya dönen günübirlik bir seyirci kesimince baş tacı edilerek, Superstar'dan esirgenen alkışlara boğuldu.
Hatırlayabildiğim ilk Ay-Feri plağı 'Bu Son Olsun' dur. 'Adios Amor' adlı bir şarkıya Edvard Saatçi söz yazmıştı. Edvard Saatçi, aynı zamanda şarkıcının menajerliğini de yapmaktaydı... Sonraki plakların büyük bir kısmında 'söz yazarı' olarak onun imzası yer alır ve üstelik Ay-Feri' nin yaşamını köklü bir şekilde değiştirecek 'İran Macerası' nda da onun parmağı vardır.
90’lı kuşağın önemli bir bölümü, biten bir ilişkinin ardından küfürler-hakaretler yağdırır, bütün kabahatin ‘karşı taraf’ta olduğunu belirtir ve “Bittiyse bitti, canın isterse, keyfin bilir…” der, “Canıma Minnet” çığlıkları atarken, Bendeniz, (bir gün ya da bir yıl hiç farketmez) bir zaman sürmüş bir ilişkinin nihayete ermesinin ardından ‘iki kişilik’ gözyaşı dökmüş, “Sen geber, ben başkasını hemen bugün bulurum” diyerek aşklarına-yaşadıklarına ihanet etmemişti. Böyle olduğu için de, (diyelim ki bir Serdar Ortaç’a layık görmediğimiz bir biçimde) Bendeniz’i bağrımıza bastık, hayatımızın zor ve karanlık evrelerine eşlik etmesi için onun şarkılarını tercih ettik.
Geçmişin ardına düşmek için yeni sebeplerimiz var. Bunların bir kısmı her zamanki “yapısal” sebepler. Açız, açıktayız, borçluyuz; bugünümüz iyi değilse, düne sığınmak ilk aklımıza gelebilen şey. Daha gündelik (ve daha kalp ferahlatıcı) sebepler de var ama; pop dünyamızın en kayda değer yorumcularından Esmeray ve Füsun Önal’ın yeni albümlerinin yayınlanmış olması, gibi.
Bütün 60’lar, Adamo için şaşaa içinde geçti. Sanatçının yaptığı her plak çok fazla sattı. Bunlardan ‘La Nuit’, ‘Ton Nom’ ve ‘Inch’Allah’, hem Avrupa’da hem bizde en çok tutmuş olanları. Adamo’nun, bizim listelerimizde göründüğü son plaklarından biri (70’lerin hemen başında) ‘Mon Cinema’ oldu. Bu şarkıyı meraklıları CD üzerinde çok zor bulabiliyor, kimbilir neden, yalnızca Japonya baskısı birkaç CD’nin üzerinde bulunabiliyor bu şarkı. Ama diğer şarkılar öyle değil. Piyasada bulunabilecek onlarca Adamo diski var.
2024 sinema sezonunun sondan bir önceki haftasındayız! Kalabalık bir hafta yine. Henüz sezonun ilk haftasından bu yana on filmden aşağı düşmüyor pek vizyon... Beşi yerli yapım olmak üzere toplam dokuz yeni filme ev sahipliği yapıyor 20 Aralık haftası! Ceylan Özgün Özçelik imzalı dram ‘On Saniye’ ve korku gerilim türündeki, yönetmeninin ilk uzun metraj kurmacası ‘Last Straw / Katliam Gecesi’ haftanın notlarımız arasında geniş olarak yer alan yenileri.
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
‘Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri’ kendisine küfreden işverenini öldürmek için yola çıkan ama hayatın akışı içinde öfkesi eriyen Eyüp’ün öyküsünü anlatıyor. Murat Fıratoğlu’nun bu ilk uzun metrajı Adana Altın Koza’da Nuri Bilge Ceylan başkanlığındaki jüriden En İyi Film Ödülü’nü, Venedik’te de Orizzonti Jüri Özel Ödülü’nü aldı. Ankara Film Festivali’nde de En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Kurgu ödüllerine uzandı. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/14.12.2024)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Ekim ayındaki bir festivalin izlenim yazısı, Aralık’ın ilk gününde geliyor. Biraz geciktik, farkındayım ama üst üste festivaller, özel gösterimler ve vizyonda çok sayıda film olunca, böyle oldu. Ama bu filmlerin büyük çoğunluğu halen vizyon tarihini ya da platformlarda gösterilecekleri zamanı bekliyor. O anlamda gecikmiş sayılmayız. O halde, Filmekimi’nin Ankara ayağında izlediğim 15 filme buyurunuz.
Ercan Polat, bugün 19.00'da TRT Müzik'te yayınlanacak Sandıktaki Türküler programında konuklarıyla Türk Halk müziği mirasımızı geleceğe taşıyor...
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
Timur Selçuk'un Adam Sanat dergisinde yayınlanmış müzik yazılarının bir araya getirildiği Sana Dün Bir Tepeden Baktım Aziz Türkiye - Müzik Yazıları - 1 kitabı Eksik Parça Yayınları etiketiyle satışa çıktı. 256 sayfalık yapıt için Turgay Fişekçi şunları yazmış:
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık:
Popüler orkestralar ile grupların Türkiye serüvenini ‘Günlerin İçinden Canım’ / 100 Yıllık Türkiye Popüler Orkestralar ve Gruplar Tarihi (1923-2022) adlı internet sitesinde anlattım.