NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

SU GİBİ MÜZİK GİBİ AZİZ FUAT GÜNER

05 Eylül 2021 Pazar 18:42
NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

Fuat Güner’in, on küsur yıl önce yayınlanmış “Aziz Fuat Güner” (ya da yalnızca “Aziz”) adlı albümü, EMI tarafından yeniden yayınlandı. Yeni bir kapak, yeni yazılar ve notlar ile yayınlanan albümde bu sefer, “Aziz” ismi yok. MFÖ’nün hem orta harfi hem de mihenk taşı Fuat Güner’in ikinci ismidir bu ve albüm ilk yayınlandığı sıralarda farklı okumalara, alt anlam aramalarına sebep olmuştu. Hem dolaylı, hem de dolaysız okumalar ya da alt anlam aramalarıydı bunlar ve en fazla kabul göreni (ya da herkesin birden, üzerinde anında el sıkıştığı); memleketin gelmiş geçmiş en çelebi, en bilge müzisyenlerinden Fuat Güner’i, bundan daha iyi tanımlayacak bir sıfatın olamayacağıydı. “Aziz” mertebesine layık görülen ender (hatta belki de tek) kişiydi. Dinleyicisi hayranları dışında, müzik piyasasının her kademesinden, kıdemli kıdemsiz herkes, tam olarak bu gözle bakmaktaydı müzisyenimize. O, bir rüyayı gerçek kılmışlardandı. Müthiş bir yetenekti. Çok çalışkandı. Ve bu yetenek ile çalışkanlık yıllar yılıdır hiç ara verilmeksizin, birbirinden kıymetli şarkılar yaratıp durmaktaydı.

Nurum Sarıgüzel’in grubunda başlamış Fuat Güner’in profesyonel müzik yaşamı. Yılını o dahi hatırlayamıyor; “1962 ya da 63 yılıydı” demiş, bir röportajında. Bu grubun Kalamış Sahil sinemasında verdiği bir konserine, Mazhar Alanson da geliyor dinleyici-seyirci olarak; “kader” değil, “müzik tutkusu” işte, yolları kesiştiriyor bir biçimde… Ardından (henüz Mazhar Alansonsuz) Kaygısızlar’ı kuruyor ve 1965 yılında Boğaziçi Müzik Festivali’ne katılıyor. Mazhar Alanson’un gruba katılma tarihi ise 1967… Ardından Mazhar ve Fuat ikilisi, nihayetinde de memleketin gelmiş geçmiş en iyi grubu olduğundan kimsenin şüphe duymadığı Mazhar Fuat Özkan üçlüsü, kısaca MFÖ. Aralarda da, İpucu gibi proje ya da denemeler. 60’lı yılların ikinci yarısında başlayıp, günümüze kadar gelen ve özellikle 80’lerden sonra başarılarla dolu kesintisiz bir kariyer. Kolay değil. Dünyanın hiçbir yerinde kolay değil. 

 

Adı Var Olsun

Fuat Güner, 1967 yılında Mazhar Alanson’u dahil ediyor Kaygısızlar’ın kadrosuna. Semih Oksay ve Ender Arol da, grubun diğer üyeleridir. Bu kadro değişikliğini müteakiben de, eleştirmenlerden “Üç sesli müziğin hakkını veriyor” ile özetlenebilecek övgüler aldılar. Bir zaman sonra da Barış Manço ile birleştiler, ya da güç birliği yaptılar. Barış Manço’suz da (“Şaşırdım” ve “Artık Yeter” gibi), Barış Mançolu da (“Bebek” ve “Flower Of Love” gibi) plaklar yaptılar. Barış Manço’nun, memleketin dört bir yanını saracak popülerliğinin en başta gelen unsuru/sebebi olmalarına rağmen; Manço’nun (“Bir sahnede iki star olmaz” diye düşündüğü için muhtemelen) onları hep geri planda tutmak istemesi nedeniyle, bu şaşaalı güç birliği, 60’lar bitmek üzereyken çatırdadı. Güner’in, “Barış Manço ile güç birliği yapan bir grup olarak değil, onun özel orkestrası olarak görüldüklerini ve bunun, onları rahatsız etmeye başladığını” söylediğini yazdı gazeteler. Barış Manço ile Kaygısızlar, “Ağlama Değmez Hayat”’ ve “Kağızman”ı birlikte kaydetti, ardından da yollarını “dostça” ayırdı.

Ayrılık sonrası geçirilen bocalama devresinden sonra, grubun iki deli fişeği Mazhar ve Fuat, Kaygısızlar gibi bir grubu devam ettirmenin zorluklarını gördü, yola ikili olarak devam etmeye karar verdi. Kısa bir zaman içinde, memleketin en yaratıcı, en cesur prodüktörlerinden Ergin Bener’in (ki Hümeyra’yı da ona borçluyuz) Yonca’sı ile anlaştılar ve bir tarafında “Türküz Türkü Çağırırız” (ilk albümlerinin de ismi bu olacaktır), diğer tarafında (tarihe dikkat: 1973!) “Güllerin İçinden”in (kader kısmet işte; bu şarkı ilk yayınlandığında kimselerin umurunda olmadı; ancak 80’lerle birlikte memleketin dört bir yanını sardı) olduğu plağı yayınladılar.

 

Kendimize Mektuplar

Ardından (“Adımız Miskindir Bizim” ve “Hekimoğlu” gibi) başka plaklar geldi. Derken, mucizevi bir tanışma gerçekleşti ve Mazhar ile Fuat, Özkan’ı (Uğur) aldılar yanlarına. 80’lerin ilk yıllarında bu üçlü fırtına gibi esti, özellikle sahnelerde. Kimi zamanlar, Jeyan’ı (Erpi) da aldılar yanlarına ve başta Ajda Pekkan olmak üzere, çok sayıda star’ın sahnesine heyecan, plaklarına güzellik kattılar. Pekkan’ın “Sen Mutlu Ol” ve “Sevdim Seni” plakları özellikle, MFÖ’nün katkısının bariz biçimde görülebildiği albümlerdir. Bu plaklar ve Egemen Bostancı önderliğindeki müzikaller/konserlerde, MFÖ Ajda Pekkan’ı resmen sırtında taşımış, Superstar’ın Eurovision bozgununun sonuçlarını sıfırlamasına yardım etmiştir.

Bu sıralarda, devreye bir başka mühim prodüktör girdi; Yeşil Giresunlu! Kimselerin artık pop ya da rock müziğe yatırım yapmadığı bir çağda, grubun çoktandır hazır olduğu kulaktan kulağa yayılmış “Ele Güne Karşı…” adlı albümlerini yayınladı ve her şey nihayet tamamına erdi. O gün bugündür zaten, MFÖ tutulamıyor, hep en tepede!

Fuat Güner’in solo albümü, MFÖ sound’unu ihtiva etmekte etmesine. Ama bir yandan da, ancak Fuat Güner’in tek başına kaldığında yapabildiği denemeler/deneysellikler de barındırıyor. “Senin Adın Yok Olsun” gibi, MFÖ olarak kaydedilse bütün memleketi etkisi altına alacak şarkılar da var içinde; Fikret Kızılok’un sözlerini yazdığı çük ilginç başka şarkılar da. Hatta popüler müziğimizin en mühim isimlerinden Erdal Kızılçay’ın bir şarkısı ve dört büyüklerden Nilüfer ile bir düet (“Sen”) de.

Ama işte, (Bu Satırların Yazarı gibi) kimi eleştirmenlerin (gelmiş geçmiş)' En İyi 100 Albüm’ümüzden biri kabul ettiği bu albüm, yayınlandığı zamanın şartları nedeniyle, hak ettiği sayıda kişiye ulaşamadı. Ve belki şimdi işte, bu mümkün olabilecek. Ömrünüze/şarkılarınıza bereket (su gibi/müzik gibi aziz) Fuat Güner.

Tuna Kiremitçi ve Olcayto Ahmet Tuğsuz’a özel not: Fuat Güner, Beatles’ın hem George Harrison’u, hem de John Lennon’udur. Beatles’ın diğer yarısı, MFÖ’nün geri kalanının karşılığıdır.

Fuat Güner, Fuat Güner, EMI

NAİM DİLMENER

[email protected]



Diğer Yazılar