NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

O GİDERSE BEN VARIM

27 Haziran 2021 Pazar 20:25
NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

Televizyon dizisi “Aliye”, Ayten Alpman’ın, Ada Müzik tarafından birkaç yıl önce yayınlanan “Best of…”unu listelerin en üst sıralarına çıkardı. Çıktığı zamanlar büyük ilgi görmüş ancak üzerinden zaman geçince de bir kenarda kalmış olan bu albüm şimdi yeniden gözde. Her gazetenin başka bir kaynağa dayanarak yaptığı “En Çok Satan Albüm” listelerinde bu albüm mutlaka var. D&R ve MegaVizyon gibi büyük zincirlerin satış verilerine göre yapılmış listelerin ise ilk üçünde yer almakta. Yani listenin kaynağı ne olursa olsun farketmiyor, Ayten Alpman kendisine mutlaka yer buluyor. Türlü açılardan şaşırtıcı bir gelişme bu. Müzik endüstrisinin kaleleri olan Amerika ve İngiltere gibi yerlerde bu tür şeylerin olması kimse için şaşırtıcı değil. Bu ülkelerde, herhengi bir nedenle gündeme gelen kişi ya da grubun yeni ya da eski albümlerinin çok satmaya başlamasına, listelerin üst sıralarına taşınmasına kimse şaşırmıyor. Televizyon reklamlarında kullanılan şarkılar mesela, mutlaka sahiplerine yeni bir dönem açıyor, (bir kere daha) popülerlik getiriyor. Müzik ile ilgili olarak yapılan belgeseller de aynı sonucu veriyor.

80’lerle ilgili bir belgesel o yılların müziğine, Culture Club ya da Duran Duran ile ilgili bir belgesel bu grupların bizzat kendilerine olan talebi artırıyor. Yani televizyonda görünmek – olmak, bu ve benzeri ülkelerde yeniden popülerleşme ihtimali anlamına geliyor. Başka türlü gelişmeler de buna yol açabiliyor. Erasure’in Abba şarkılarına el atıp yorumlaması, şarkıların orijinallerini de yeniden gündeme getirebiliyor mesela. Erasure’in “Abbaesque” E.P.’si, şarkıların orijinaline yeni bir talep yaratmıştı. Çark, hep tahmin edildiği gibi dönüyor buralarda: Bir şarkı ya da şarkıcı, herhangi bir sebeple yeniden ‘görünür’ olduğunda bir kısım insan buna kayıtsız kalmıyor ve ilgi gösteriyor.

Ama Ayten Alpman örneğine kadar (Kral TV’nin ‘tuhaf’ listeleri dışında pek fazla listenin olmaması da bir sebepti) bizde pek örneği yoktu bunun. Bu nedenle bu gelişme çok sevindirici. Gündelik gelişmelerin satışlara–listelere hemen yansıması anlamına geliyor ki bu, müzik piyasası belki de bundan sonra başka türlü çalışmaya–dönmeye başlayacak. Belki de bundan sonra, televizyon kanalları, yalnızca ‘konuk’ almaya, klip yayınlamaya yarayan yerler olarak görülmeyecek. ‘Kişi’ ve ‘şarkı’ların bu kanallarda daha ‘saklı’ bir biçimde yer alması bile çoğu firma ya da kişiye yeterli gelecek…

Yani müzik ve televizyon dünyasının işbirliği bundan sonra daha sıkı ve daha farklı olabilir. Ayten Alpman örneği tamamen tesadüfi. Dizinin senaristlerinden Mehmet Bilal Dede’nin Alpman’a olan özel sevgisi – tutkusu bu gelişmelere yol açtı. Dede, bin başka şarkının uyabileceği bir yere Ayten Alpman’ın “Ben Varım”ını seçti ve her şey son derece hızlı gelişti. Şarkı birkaç kere dönmeye başladıktan sonra ezberlendi-sevildi ve plakçılarda aranmaya–sorulmaya başlandı. Hem şarkının hem de şarkıcının popülerliği hala sürmekte. Bir–iki hafta önce başka bir gelişme de oldu, Ayten Alpman’ın bizzat kendisi diziye sızdı; kaç hafta sürer bilinmez ama Ayten Alpman artık “Aliye”nin oyuncularından biri.

ZAMAN DURDU SANKİ

Zamanında, bir dizide konuk oyuncu olmaktan çok daha ciddi bir biçimde oyunculukla–sinemayla işi olmuş Ayten Alpman’ın asıl tutkusu her zaman müzikti. Hem de 40’lı yılların ikinci yarısından itibaren… Bir tıp balosunda sahneye çağrılması, arkasından İlham Gencer ile birlikte İstanbul Radyosu’nda başlayan programlar, başta KervanSaray olmak üzere dönemin en önemli gece kulüplerinde başlayan show’lar derken, Ayten Alpman, yıllarca, ‘Batılı’ bir müzik rüzgarı estirebilmek için gayret harcamış. Başarmış da. 50’lerin ikinci yarısından itibaren ortalık hareketlenmiş; Erkin Koray, Alpay, Barış Manço, Erkut Taçkın, Sevinç Tevs, Rüçhan Çamay, Ay-Feri, Erol Büyükburç… gibi isimler bu alana el atmış ve hepsi birlikte türlü denemelerle, 1961 yılında resmen başlayacak olan Türk popunun önündeki engelleri bir bir kaldırmaya gayret etmişer. Kaldırabilmişler de.

1961 yılına gelindiğinde; Fecri Ebcioğlu, İlham Gencer’e “Bak Bir Varmış Bir Yokmuş”u söyletecek, Doruk Onatkut “Kara Tren” türküsünü batılı sazlara uyarlayıp Alpay’a verecek, sonrasında da Türk popunu kimse tutamayacaktır… Yolunu açmaya gayret ettiği bu yeni müziğin tam başlangıcında Ayten Alpman buralarda değildir ama. Caz eğitimi için İsveç’e gitmiştir. Sanatçı İsveç’ten döndüğünde, Türkçe şarkıların her yanı sardığını görür. Önceleri caz söylemekte ısrar eder. İsmet Sıral, “Türkçe şarkı söylemenin gelip geçici bir heves olduğunu” söylese bile durum böyle değildir. Yeni bir dönem başlamıştır ve bu dönemde şarkılar artık ‘Türkçe’ söylenecektir. Bu arada, (78 devirli) taş plakların yerini de 45’likler almıştır zaten. Bu yeni format ile şarkılar çok daha kolay dillere düşmektedir. Ayten Alpman da böyle yapmaktan geri durmaz. Plaklarını arka arkaya yapmaya başlar. Hepsi de sevilir bu plakların… 70’lerin başlarında, Fikret Şeneş, “Memleketim”i yazıp getirir. Plak piyasaya çıkar ama kimsenin umurunda olmaz. Şarkının kendisini göstermesi için 1974 yılının gelmesi gerekmektedir. 1973 yılında “Tek Başına”, 1974 yılında “Yanımda Olsa” ve “Memleketim”, 1975 yılında ise “Birazcık Umut” plakları, yıllarını müziğe vermiş bu önemli sanatçının ismini herkese ezberletir… 1977 yılında “Son Bir Defa”yı yapacaktır Ayten Alpman. Sonrasında, herkese olan ona da olacaktır. 12 Eylül’ü hazırlayan şartlar ve bizzat 12 Eylül’ün kendisi Türk popunu arka plana itecek, bunun sonucunda da, bu alanın en önemli isimleri dahil herkes evine çekilecektir…

90’lı yıllardaki patlama, yalnızca yüzlerce yeni ismin ortaya çıkmasını sağlamadı. 60 ve 70’li yılların yıldızları da, şartların düzelmesi nedeniyle, yeniden aranır – istenir oldular. Birkaç yıl önce, Ada Müzik, yeni başlattığı “Eski 45’likler” serisinin ilk ismi olarak Ayten Alpman’ı seçince, bu güçlü ses, bütün şarkıları ile yeniden dillere dolandı, çoğu insan, ‘pop’un yalnızca 80 ya da 90’lar demek olmadığını gördü, anladı.

Şimdi de, aynı albümde yer alan “Ben Varım” ile her yaştan–kuşaktan insan Ayten Alpman’ı tanıdı–yeniden hatırladı. “Aliye” dizisi ve ekibinin başardığı, popüler müziğimizin önündeki tıkanıklığı aşmaya yardım edecek gibi gözüküyor. Bir şarkı ya da şarkıcıyı ‘hit’ yapmak için binlerce lirayı sokağa döküp ‘klip’ yapma modası belki hafifleyecek bundan sonra. Klipler, belki de klip boyu mutsuz mutsuz gezinen ama buna rağmen rengarenk gömlekler–kazaklar giyip çıkarmayı ihmal etmeyen adamlara kalacak. Kalıversin. Bu adamların adlarını, klipleri bin kere döndüğünde bile ezberleyemiyorduk zaten. Şimdi öğrendik: İyi bir şarkıyı sevdirmek için ille de onu kafalara çakmak gerekmiyor.

NAİM DİLMENER



Diğer Yazılar