MAHŞERİN DÖRT ATLISI
Keyiften perişan olunsa yeridir. Arka arkaya olağanüstü albümler sürülüyor piyasaya; bu yazı çok derli toplu geçireceğimiz anlaşıldı. Mor ve Ötesi ile Rashit’in albümleri bu derli topluluğun uç noktası (hatta ‘ve ötesi’) mesela; dinleyecek, belki değişmemiz gerektiğine karar verecek, belki olduğumuz gibi kalmaya karar vereceğiz. Ama düşündüklerimizin, kafamızdan geçenlerin başkalarınca da paylaşıldığını, ciddiye alınıp üzerinde kafa yorulduğunu görecek ve umut etmeyi sürdüreceğiz. Kendimiz, çevremiz ve ‘yarın’ımız için bütün kapıların henüz kapanmadığını, hala bir şeylerin değişebileceğini-değiştirilebileceğini düşüneceğiz…
1996 yılında, yurt dışında yayınladıkları “Hitlerin Köpekleri” ile fark ettiğimiz Rashit’in “Her Şeyin Bir Bedeli Var” adlı son albümleri, grubun “Memleketin tek punk-rock grubu” ünvanını boşuna elde etmediğinin bir ispatı. Kredi kartlarının çiplerine hapsolmuş bir biçimde sürüp giden hayatımızı (klişe caizse, bir ayna tutarak) bize anlatmaya çalışıyor bu sefer Rashit. “Tüket yoksa ölürsün” şiarının artık (neredeyse) kan dökerek dayatıldığı bir çağdayız ve bu nedenle Rashit’in bu çıkışını “Şimdi buna ne gerek vardı?” şeklinde algılamamız gerekiyor. Gerek var, çünkü her şey ‘tüketim’le başlar ve biter oldu. Şakası mı var işin? ‘Mall’lara hapsedildik hepimiz! Sepete atıyor, atıyor, atıyoruz. Aldıklarımızın üzerinde düşünmüyor, çoğunlukla niye aldığımızı bilmiyoruz. Arabaları, sepetleri dolduruyor, büyük bir gururla kasaların bantlarına boşaltıyor, kasadaki gençlere “Bakın, biz de aldık!” suratıyla bakıyor, gülümsüyor ve silah çeker gibi çekiyoruz kartlardan birini cüzdanlarımızdan. “Hangisinin limiti dolu ya da dolmak üzereydi” sorusu yalnızca kısa bir an için kurcalıyor kafamızı, sonra ‘gurur’a devam ediyor, “Biz de zengin, biz de varlıklıyız,” demeye çalışarak (muhtemelen bizzat kendisi de kart ve taksit mağduru olan) hızlı hızlı tuşlara vuran, barkod okutan arkadaşa uzatıyoruz. Rashit’in dediği gibi, “Birçok süpermarket, birçok ambalajlı ürün var, neyse ki alışveriş merkezleri açıktır sabaha kadar…”
Evet ne diyebiliriz, aslında biz tüketiciyiz. Tüketim mahkumiyeti üstüne ilk defa bu kadar derli toplu, ilk defa bu çapta canı dişine takık bir vaziyette söz alınıyor. Bu bile Rashit’i yere göğe sığdıramamız için yeterli bir neden. Ve bu, eski ‘çok sert’ sound’larının bu albümle birlikte biraz (çok değil biraz, hatta birazın birazı) yumuşamış, yumuşatılmış olmasını da affettiriyor…
ŞİRKET’İN DARBE’Sİ
‘Değişim’e çok inanların başında gelen Mor ve Ötesi’nin “Büyük Düşler’i de, bir diğer ‘Mahşerin Dört Atlısı’nın hala yakıp yıkmaya-yeniden ve yeniden inşaya hevesli, istekli olduğunu gösteriyor. “Dünya Yalan Söylüyor” ifşaatından sonra ne yapacakları merakla beklenen Harun Tekin ve arkadaşları, (işin kolayına kaçıp) dinlendiği anda ve bir seferde anlaşılıp tüketilecek-rafa kaldırılacak bir albüm yapmadıkları için (başta ellerini ovuşturarak dirsek temasına girmiş bir halde bekleyen ‘kıskanç baykuş’lar tarafından olmak üzere) eleştirildiler, “Bu sefer olmamış!” havalarıyla karşılandılar. Ama durum bu değil! (Müzik yazarları dahil) her kesimden insanı saniyesinde ‘insanlık dışı’ bir yaratığa çeviren ‘kıskançlık’ ve ötesini bir kenara bırakıp bu albüme baktığımızda görünen şu: Mor ve Ötesi, taş üstüne taş koyarak oluşturduğu o kapı gibi sound’unu kolay kolay kopyalanamaz, başkalarınca tekrarlanamaz bir yere çekmiş. Tekrarlanamaz çünkü, Tekin ve arkadaşları bütün benliklerini vererek asılmışlar enstrümanlarına. Öyle bir icra, ancak dün, bugün ve yarınını müzik üzerine, yalnızca müzik üzerine kurmuş birileri tarafından gerçekleştirilebilecek, hayata geçirilebilecek bir şey.
Dört delikanlı, Tarkan Gözübüyük’ün önderliğinde resmen ortalığı ateşe vermiş! Bir bakış ya da bir seferde anlamayabilir, zorlanabilirsiniz. Ama ısrar edin, bırakın albüm dönüp dursun; üç sefer, on üç sefer, yirmi üç sefer. Bir zaman gelecek, albüm sizi içine alacak! Grubun dünyasına dahil olduğunuzu görecek, onlardan aldığınız güç ya da enerji ile “Bir koydunuz mu oturtabileceğinizi,” düşünmeye başlayacaksınız… ‘Asi Çocuklar’ın özelliğidir bu. Sizi bütün dünyayı (ister o yöne, ister bu yöne) döndürme, hatta isterseniz durdurma gücü ile donatırlar. Donatırlar ki, başınızı iki elinizin arasına alıp sinmeyin, köşeye çekilmeyin, saklanmayın. Yani kapana kısılmayın. Onlar oradaysa biz de buradayız. “Asmayalım da besleyelim mi?” Öyle mi? Bir zaman gelecek ve “Sadece bakmak”la yetinmeyeceğiz; “Mahşerin Dört Atlısı” ve benzerleri sayesinde olacak bu; onları dinleyecek, hak verecek; “Ya seni asıl besleyen bizsek?” diye karşılarına dikilme gücünü bulacağız. Yani “bir darbe daha” görmek-yemek o kadar da kolay olmayacak artık!..
Son söz de (başta Kutlu Özmakinacı ve Murat Beşer olmak üzere) bazı müzik yazarı arkadaşlarımıza: Mor ve Ötesi ile Rashit’in varlığı, bu memlekette yapılan-yapılacak olan müziğin hep aynı ‘dünya’yı evirip çevirmemesi için bir büyük bir teminat! Dikkatli dinleyin, yazdıklarınızı-yazacaklarınızı birkaç kere gözden geçirdikten sonra yayınlayın. “Cambaz bir medya eleştirisiydi ama onu seven geniş kitlelerin umurunda değildi bu özelliği, çünkü dinleyenler nakarattaki ‘Var mısın yoksun’ kısmını sevgililerine söylüyorlardı. Kısaca koskoca medya eleştirisi bir aşk şarkısına dönüşüvermişti ve çok başarılı olmasının birincil sebebi de buydu,” gibi yorumlar ‘saçma ve ötesi’, çünkü ne Mor Ve Ötesi, ne de Rashit şarkılarını kurarken “kimin kime söyleyeceği” ile ilgililer. Siz bir Yüksek Sadakatçi olarak bununla ilgili olabilir, böyle şeyleri hesaplıyor, kuruyor olabilirsiniz ama onlar yapmıyor. Onların tek derdi ‘yarın’! Keşke sizin de öyle olabilseydi.
BULURSANIZ KAÇIRMAYIN
(Başta “Hitlerin Köpekleri” 45’liği olmak üzere) Rashit’in her şeyi
(Başta “Yaz” ve “Şavaşa Hiç Gerek Yok” single’ları olmak üzere) Mor’un her tonu ve ötesi
SAKIN YAKLAŞMAYIN
Öyle çok ki; Mor ve Ötesi’nin ve Rashit’in kulvarında koşmaya çalışıp beş para etmeyenlerin sayısı öyle çok ki
KEŞKE OLSA
(Mesela “Gençlik Yılları” adlı şarkıda) bir Mor ve Ötesi-Ajda Pekkan düet’i
(Mesela “Affet” adlı şarkıda) bir Rashit-Umay Umay düet’i
KEŞKE OLMASA
Kaderci-kör gözcü-ölümlü-hasretli (yani Seksendörtvari) rock
NAİM DİLMENER