"Işıkları karartılmış salonda dans edenler yerlerine oturmuşlardı. Kahkahalar sigara dumanlarına karışıyordu. Pistin kenarındaki piyanonun başına genç bir adam geçti. Parmakları bir müddet tuşlar üzerinde dolaştı. Sonra genç ve güzel bir kadını mikrofona davet etti. 'Şimdi' dedi, 'size genç şantöz Gönül Turgut'u takdim ediyoruz.' Salon önce alkışlara boğuldu. Az sonra alkışlar ve konuşmalar kesildi. Mikrofonda romantik bir parçanın sözleri, orkestranın eşliğinde yayılıyordu..." 1962 tarihli Ses dergisinin bir sayısı, Gönül Turgut'u böyle başlayan bir yazı ile okurlarına tanıtmış. Türkçe pop henüz başlamamış bile. Fecri Ebcioğlu daha sonra bir çığır açacak olan 'Bak Bir Varmış Bir Yokmuş'u henüz yazmamış.
Kolay ne demek, dünyanın en zor şeyi belki de 'iyi şarkıcı' olmak. Nilüfer 25, Hümeyra ise 28 yılın tecrübesini peşlerinde sürükleyerek söylüyorlar şarkılarını. Koltuklarının altında yılların görmüş geçirmişliği...Yoksa Nilüfer, 'Çok üşüyormuş öyle yazıyor son mektubunda' dediğinde, tüylerimiz neden diken diken olsun, neden bu kadar heyecanlanalım? Üstelik buna benzer imgeleri 'genç' şarkıcılarımız çoktan tüketip, çoktan ezip geçmişken. Hoş geldiniz kızlar; bu yaz sizin albümlerinizle daha çekilir olacak.
Bugūnkū konumuz Yasemin Kumral... Yine fakslar, e -mail'ler akacak bana: “Allah aşkına, Yasemin Kumral nereden aklınıza geldi?" diyen epeyce insan. Sanki ben her zaman böyle şeyler yazmazmışım gibi... Sanki ben de sizler gibi unutmuşum o muhteşem yılları... Geçen hafta gelen e-mail'in birinde "Yazdınız da hatırladık... Doğru, Serpil Örümcer diye biri vardı... Ne oldu sahiden o Bayan Bacak?" diyordu okurun biri...
Geçen yılki ‘Dünya Yalan Sōylüyor’ mucizesinin arkasındaki en büyük isim olan Tarkan Gōzūbüyük'ün prodüktörlüğünü yaptığı ‘Can Kırıkları’, (hem bizzat gitar da çalmış Gözübüyük'ün, hem de çok iyi bir başka gitarist olan Buket Doran'ın büyük katkısıyla) her zamankinden daha 'sert' gibi gözüküyor. Yalnızca en başta sorun yaratır gibi gözüken, albümün anlattıklarına nüfuz edebilmeyi bir parça zorlaştıran, geciktiren bu sertlik, albümün içine dalıp gidildiğinde de en önemli ‘itici’ güç haline geliyor.
Ne o dönem. ne daha sonra: hiç kimse bu tür kıyafetler giymedi. Ama Ayla Dikmen bu kıyafetler eşliğinde, kimi gün 'Aşk Defteri'ni açtı, kimi gün 'Bir-ki-üç' diye seyircilere öpücük gönderdi, kimi pazarlarsa 'Onu bunu bilmem kararlıyım, hiç yalvarma ben haklıyım' dedi kameramanın gözlerinin içine bakarak. Sonrası bu dünyaya erken bir veda, ancak sahafları gezip tozarak edinilebilecek 45'lik ve LP'Ler, bir de kötü kayıtlı bir toplama kaset. Tam bir kadir bilmezlik; yani çoğunlukla yaptığımız gibi; Ayla Dikmen'e neden daha farklı davranalım ki.
Türk popu ile yaşıt sanatçılarımızdan biri olan Özdemir Erdoğan, ilk 45'liklerini herkesten daha geç bir tarihte (1967 yılında) çıkarmış olmasına rağmen, bu piyasadaki diğer arkadaşları gibi çok çabuk "bu iş buraya kadar" demeyip günümüze kadar gelebilmiş ve sürekli olarak albüm yayımlamış ender isimlerden biri. Sanatçı, bu son firması ile, adim adım bütün geçmişini toparlayıp yayımladı. Çoğunlukla eski kayıtları kullandı, eski kayıtların bulunamadığı ya da kullanılamaz durumda olduğu durumlarda stüdyoya girip yeniden kaydetti.
Geçen yılın sonlarında saçma bir biçimde (Cihangir’deki evinde çıkan bir yangın sonucu) kaybettiğimiz Tuncay Akdoğan’ın, yaşamının son zamanlarında hazırlıklarına başladığı ve epeyce de yol aldığı albümü “Bir Nehir ki Ömrüm”, müzisyenin yakın dost ve tanıdıkları tarafından tamamlandı.
Kalan Müzik Belkıs Özener’in “Sahibinin Sesinden” albümünü yayınlayarak ciddi bir ayıbı ortadan kaldırdı ya da tamir etti. Evet çok geç oldu olmasına ya, bu memlekette bazen bu kadarı bile olmayabiliyor. Sinema ve popüler müziğin isimsiz kahramanı Belkıs Özener, iki yıl kadar önce “Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali” yetkilileri tarafından “Bilge Olgaç Başarı Ödülü” ile taltif edilmiş ve sanatçı yüzünü nihayet (başta diğer meslektaşlarına göre daha kadir kıymet bilir gibi gözüken Beyaz’ın show’u olmak üzere) ekranlardan geniş yığınlara gösterebilme imkanını bulmuştu. Şimdi de çok vefalı Hasan Saltık’ın firması Kalan, Nilüfer Saltık’ın önderliğinde bir ‘iade-i itibar’ harekatına girişerek Özener’in filmlerde seslendirdiği ve büyük bir kısmı (belki hepsi) plak olarak yayınlanmamış, filmlerde kala kalmış o mükemmel şarkılarını “Sahibinin Sesinden” adlı albümde topladı.
Gazeteci, yazar, DJ, sunucu... hiç fark etmez, Umay Umay’dan her söz açan, onun “marjinal” olduğu konusunda birleşir. Kolay bir tespit bu. Karşı karşıya oldukları kişiyi anlamamanın, kafalarında bir yere oturtamamanın şaşkınlığı ile, telaşla altı çizilen bir özelliktir bu. Öyle dendiğinde Umay Umay’ın herkese kısa yoldan ve bir seferde anlatılacağı / tanıtılacağı varsayılır. Üstelik anlamadıkları / anlam veremedikleri bu kişiyi / işi de bir çırpıda geride bırakmış olurlar. “Marjinal” sözcüğü, Umay Umay’ı anlatır anlatmasına ya, tek başına yeterli değildir.
Yaratıcı ve üretken Mercan Dede, DJ Arkın Allen kimliği ile yayınladığı “Füzyon Canavarı”nın üzerinden çok fazla geçmemişken, bu sefer asıl bilinen kimliği ile “Su”yu yayınladı. Müzisyenin “acemilikten çıraklığa geçiş” olarak kabul ettiği bu son albüm, hem bir önceki albüm “Nar”ın devamı gibi, hem de bambaşka sulardan dalgalar savurmakta.
Müzik dünyasındaki bir dolu kişinin çok güvendiği, “Bir albüm yapsa ortalığı dağıtır!” dediği Yeşim Vatan, herkes kendisinden artık ümidi kesmişken yayınladı ilk albümünü: “Beni Arayabilir misin”. 1988 yılından beri Barış Manço, Ajda Pekkan, Nükhet Duru, Aşkın Nur Yengi, Mustafa Sandal ve Yaşar başta olmak üzere çok sayıda isme vokal yapan bu gerçekten çok güzel sesli genç şarkıcı, yıllar önce “Ay Benim Aklım” adlı (çok versiyonlu) bir single yayınlamış ve bu ‘haberci single'ın ardından da bir albüm hazırlığına girişmişti.
Hayatının baharında, daha 34 yaşındayken kaybettiğimiz Kazım Koyuncu’nun kardeşi Niyazi Koyuncu “Muço Pa!” adlı ilk albümünü geçtiğimiz günlerde yayımladı. Kazım Koyuncu’yu kaybettiğimiz günden beri unut(a)madık. Bunda vakitsiz çekip gidişi de rol oynamaktaydı ama asıl sebep, mükemmel bir insan ve daha da mükemmel bir müzisyen oluşuydu. Biz hayranları, “Daha neler neler yapacak, daha ne şarkılar, ne albümler dinleyeceğiz ondan” der ya da düşünürken kaybedivermiştik onu. Eksikliğini, o gün bugündür kimseler giderebilmiş ya da kapatabilmiş değil. Çünkü o hakikaten bambaşkaydı.
Hikayeyi herkes biliyor ama yine de özetleyelim: Yunanlıların Feyyaz Kuruş ya da Altan Çetin’i diyebileceğimiz Phoebus (ya da Fivos)’a ait bir şarkıya, 90’lı dalganın önemli şarkıcılarından biri olan Sibel Alaş söz yazar ve seslendirmesi için Dilek Budak’a verir. “Aşka Yürek Gerek” haline gelmiş bu şarkı, başında Aykut Gürel’in olduğu İrem Records tarafından yayınlanan Dilek Budak’ın “Yine Vurdu Aşk” adlı ilk albümüne konur, albüm piyasaya verilir ve hikayemiz böyle başlar. Önceleri hiçbir şey olmaz.
Hakan Tuna; Barış Manço’nun yaptıklarını taklit ederek değil, “Barış Manço 2004 yılında neyi nasıl yapardı?” konusunda kafa patlatarak yaratmış müziğini. Müzisyenin, “Aslında rock dediğimiz çok da sulandırmaya gelmez” diye düşündüğü de belli gibi. Hem Londra’da Barış Manço şarkıları dinleyerek geçirilmiş çocukluğun izlerini müziğinize aktarmak isteyecek, hem saf bir rock yapmakta inat edecek hem de herkesten farklı ve çağdaş olacaksınız… Tam bir ‘ütopya’ gibi gözüküyor aslında. Ama Hakan Tuna, her nasıl yaptıysa başarmış bunu.
Aslına bakarsanız, George Dallaras’ ın ülkemizdeki macerası 90’ların başında başlıyor. Sanatçının en önemli albümlerinden biri olan “Mi Milas Kindinevi Ellas” adlı albümü ülkemizde “Mi Milas” adı ile Kent tarafından yayımlanmıştı. O dönemler, farklı olan her şeye büyük ilgi gösteren İstiklal Caddesi dükkanları bu albümü de epeyce sahiplenmiş ve yeri göğü inleterek çalıp durmuşlardı bütün şarkıları. Ama bu albüme olan ilgi bu kadarla kalmış ve George Dalaras’ ı tanıma fırsatını elbirliği ile kaçırmıştık. Bizim kaçırdığımızı, ülkenin en fazla “etek çekiştirip bacak kapatan” kızı Aylin Livaneli kaçırmamış ve bu albümün isim parçası olan “Mi Milas” ı, “as / az” gibi zeka eseri bir buluşla “Gül Biraz” olarak Türkçe söylemişti.
Yunan diva Haris Alexiou yeniden bizimle. Haziran ayının sonunda Bursa’da çıktı sahneye. 25 Temmuz Pazartesi günü de Most’un yaz konserleri dahilinde Açıkhava’da olacak. Tamamı 60’lı yıllara ait şarkılardan oluşan “Aranjman 2011” adlı albümünü henüz yayınlamış Candan Erçetin’in de konuk olacağı bu konser, “Best Of Haris Alexiou” olarak adlandırılmış. Bu nedenle, sanatçının en güzel, en popüler şarkılarını dinleyebileceğiz, büyük bir ihtimalle.
Çoğu kişi bilmez ama, Hüsnü Şenlendirici’nin önderliğindeki Laço Tayfa, bizi, bu toprakların renklerini yurt dışında en iyi temsil eden isimlerin başında gelmekte. Laço Tayfa’nın, dışarda “Çiftetelli” adıyla yayınlanan ilk albümleri “Bergama Gaydası”; hangi ülkeye giderseniz gidin karşınıza mutlaka çıkan bir albüm. Avrupa ya da Amerika; Virgin, HMV, Tower gibi büyük zincirler ya da daha ufak dükkanlar fark etmiyor; önünüze çıkan her “World Music” bölümünde bu albüm ile burun buruna geliyorsunuz.
Özbek sanatçı Yulduz Usmanova geçtiğimiz hafta birkaç günlüğüne İstanbul’ a geldi... Bir –iki ay önce çıkmış albümü “Dünya” , türlü çeşitli nedenlerden dolayı bir kenarda kalmıştı. Avrupa piyasası ile aynı anda bizde de - hem de Türkçe olarak yayımlanmış albüm ( ister deprem nedeniyle deyin ister Sony’nin isteksizliği, ister Usmanova’ nın memleketimizde bir türlü şeytanın bacağını kıramamışlığı deyin) hak ettiği ilginin bir bölümünü olsun görmemiş ve bir kenarda kalmıştı. Usmanova bu nedenle Istanbul’ daydı.
1969 yılının Diskotek dergisi, sayılarından birinde, Moğollar’ın Fitaş Sineması’nda verdikleri konser için bu başlığı atmış. Jose Feliciano’nun “Rain” ile listelerin tepesine kurulduğu; en sevilen yabancı kadın şarkıcı dalında Sandy Posey’nin başı çektiği; Esin Afşar’ın Paris’te “Dario Moreno ödülü” aldığı; Sezen Cumhur Önal’ın Kamuran Akkor’u ( aralarında üç yıllık mukavele olduğu halde, sen kalk başkasına ait ‘Reyhan’ı plak yap, olacak şey değil) mahkemeye verdiği; Selçuk Alagöz’ün, ‘müzisyenlerimizin çilesi’ ni “ne yapsa Ahmet, boşuna zahmet” diye özetlediği o günlerde; Moğollar, Fitaş Sineması (zamanın en popüler konser mekanı)’nda sahneye çıkıyor, hem İngilizce hem de Türkçe şarkılar söylüyor ama kendilerini kimseye beğendiremiyor, yani bekleneni veremiyorlar.
Türk popunun efsane ismi Selmi Andak için geçen pazartesi muhteşem bir gece düzenlendi. “Bir Sevgi Yeter / Selmi Andak 2000” olarak isimlendirilmiş bu olağanüstü konser; Selmi Andak için yapılacak bir dizi etkinliğin ilk adımıydı. Yıllar yılıdır, Türk Popu’na birbirinden önemli şarkılar armağan etmiş Selmi Andak’ın bu gecesine; başta bu şarkıları her zaman söylemekten haz duymuş şarkıcılar olmak üzere herkes destek vermiş, herkes ince ince hazırlanmış ve gelmişti...
11 Nisan… Bahar, devam eden soğuklara inat sürerken, vizyon filmleri de hız kesmiyor! Bu arada baharın şehirdeki müjdecilerinden olan İstanbul Film Festivali 11-22 Nisan tarihleri arasında 44. kez perdelerini açıyor! Kapsamlı seçki, 139 uzun metrajlı ve 15 kısa filmden oluşuyor. Dünya sinemasının en nitelikli örnekleri, kült yapıtlar, usta yönetmenler ve genç yeteneklerin son filmlerinden oluşan festival seçkisinde dünya, uluslararası, Balkan ve Türkiye prömiyerlerini yapan filmler de bulunmakta!.. Üçü yerli, biri üçüncü kez vizyon gören yapım olmak üzere toplam sekiz yeni filme ev sahipliği yapıyor 11 Nisan haftası!
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
CIA’de masa başı bir görevi olan Charles Heller’ın eşi, iş dolayısıyla gittiği Londra’da terörist saldırısı sonucu öldürülür. Bu durumda intikam almak için yola çıkan kocasıysa geniş kaslara ya da silah kullanma becerisine sahip olmasa da zekâsı ve yanında taşıdığı laptop’la hedefine ulaşmaya çalışır. Eski bir romanın sinemadaki yeni uyarlaması olan ve kimi bölümleri İstanbul’da çekilen ‘Amatör’ün başrolünde ‘Bohemian Rhapsody’de canlandırdığı Freddie Mercury rolüyle Oscar kazanan Rami Malek var. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/12.04.2025)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Geçen hafta, Berlin Film Festivali (Berlinale) izlenimlerimize başlamıştık. Kaldığımız yerden devam edelim. Bu hafta bahsedeceğimiz filmler arasında, festivalden Altın Ayı ile dönen ve İstanbul Film Festivali’nde de gösterilecek olan Drømmer, Radu Jude’nin yeni filmi Kontinental ’25, tümüyle yapay zeka ile oluşturulmuş görseller ile yapılmış bir animasyon ve festivalden Teddy ödülü ile dönen, Lesbian Space Princess de var. Haftaya, Berlinale notlarımızın üçüncü bölümü ile devam edeceğiz.
Esra İçöz ile İhsan Güvenç, müzik tarihimizde iz bırakmış eserleri bugün 20.30’da TRT Müzik’te yayınlanacak Senin Şarkın programında icra ediyor...
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
İletişim yayınları etiketiyle satışa çıkan kitapta müzik yazarı, eleştirmen, programcı Murat Beşer, Türk müziğinin zarif sesi Nesrin Sipahi’nin yaşamı ve sanat serüvenini ayrıntılarıyla anlatıyor. Kitap, Yeşilköy’de başlayan çocukluğun, radyolardan plak kayıtlarına, turnelerden gazinolara uzanan başarı öyküsüne dönüşümü kadar Sipahi’nin bilinmeyen yönlerini de ortaya koyuyor. Nesrin Sipahi-Sahnelerin, Radyoların, Plakların Hanımefendisi aynı zamanda bir dönemin kültürel portresi.
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık:
Hemen her öğretmenin, okul müdürünün maratona benzettiği hayatın henüz başında biri Lezzet. Başka bir deyişle; böğürtlenli, limonlu, çilekli, çikolatalı, vişneli, karamelli, karadutlu dondurmalardan henüz tatmadı, sadece vanilyalının tadını biliyor. Onunla tanışmak için sayfaları çevirmen yeterli. Çelişki Bilmez Lezzet’in Geçmiş Zaman Maceraları Uğur Vardan’ın çocukluk anılarından yola çıkarak yazdığı öykülerden oluşuyor.
Popüler orkestralar ile grupların Türkiye serüvenini ‘Günlerin İçinden Canım’ / 100 Yıllık Türkiye Popüler Orkestralar ve Gruplar Tarihi (1923-2022) adlı internet sitesinde anlattım.
50. yaşını kutlayan albümlerin, yayınlandığı dönemde yarattıkları heyecan, uzunçaların kulaklardaki doygunluğu, yeni yeni piyasaya çıkan kasetlerin sunduğu kolaylık, bugünün dijital ortamında unutulmuş plakların önemi müzik camiasının en tatlı muhabbetlerden biri bu yıl. Doğum günü pastaları 50 mumla adeta yangın yerine dönmüş, eskimeyen, çoğu klasikleşen albümler arasında gezintiye ne dersiniz?