SELDA GİBİ YORUMCULARIN İÇLERİNDEN DIŞARI ÇIKARMAYA ÇALIŞTIKLARI ŞEY NEDİR?
17 Temmuz 2024 Çarşamba 20:39
Soruyu İspanyol eleştirmen-yazar Vicente Fabuel sormuş bir yazısında. Selda’nın (Bağcan) kendi adını taşıyan bir albümü, hem CD hem de LP olarak yurt dışında yayınlandıktan sonra, amatörü/profesyoneli, dinleyicisi/eleştirmeni mest oldu. Duyulan “ses”in (ya da çoğu eleştirmenin dediği gibi, “çığlık”ın) kalplere (teşbihte hata olur ama bunda asla) “bir ok gibi” saplanmasından hemen sonra, dünya resmen ayağa kalktı. “Kim bu Selda?.. Şimdiye kadar neredeydi?.. Nasıl olur da bugüne kadar duymamışız bu sesi?..”
Haksız sayılmazlardı. Selda’nın yıllar yılıdır yapabildiği bir şeydi bu; en azından bizim buralarda. O şarkısına başlardı ve en taş kalplimiz bile, duygusuzluğunda, “Bana dokunmaz bu şarkılar!” inadında direnemez ve ama sessiz sedasız, ama hıçkırıklar içinde salardı kendisini.
Ülkemize özel bir ilgi duyan İngilizlerin bağımsız plak firmalarından Finders Keepers (ki Selda dışında başka isimler-albümler de yayınladı bizim buralardan; ama bunlar sınırlı bir ilgi gördü ne yazık ki), 2006 yılının son çeyreğinde yayınladı bu albümü; önce İngiltere’de ses getirdi, ardından da yayınlandığı diğer ülkelerde. Finders Keepers’in kendisi bile şaşkındı. Daha çok koleksiyoncuları hedef alarak bir şeyler yayınlamışlardı o güne kadar; ya da, yola çıkış nedenleri olan “Dünyanın Bütün Seslerini Birleştirmek” için. Ama yayınlanan albüm ya da derleme çalışmalarının gördüğü ilgi, zaten yola düşerken umdukları ya da bekledikleri kadardı: “Bir avuç insana ulaşırız; onları mutlu ederiz, ardından da kendimizi…” Ama Selda’nın albümüyle birlikte işin rengi değişti; kayda değer her eleştiri ya da gelişmeden sonra Selda’nın sesi farklı ülkelere ulaşmaya başladı. Tam olarak söylemek gerekirse, dünyanın dört bir yanına dağıldı bu ses ve bu albüm. Bir yandan Finders Keepers büyüdü, güçlendi, bir yandan da Selda.
Kızıldere’den Akanlar
Yakın bir zamanda Selda’nın firması Majör, bu yurt dışı macerasını derli toplu bir biçimde temize çekti. “Dünya Gözüyle Selda Bağcan” adlı, hem içeriği hem de düzen ve grafiği mükemmel dosya; Selda’nın 2006’nın sonlarından bugüne kadar gördüğü ilgiyi de, yarattığı şaşkınlığı da net bir biçimde gösterebiliyor. Gerçekten hop oturup/hop kalkmış bütün dünya; en azından fikirlerine, düşündüklerine her zaman büyük kıymet verilmiş eleştirmen ve yazarlar böyle yapmış.
Bu haberlerin/eleştirilerin bir kısmı, bizim buralarda da duyulmamış değildi. Mesela, Selda ile Joan Baez arasında paralellikler kuran The Observer’in yazı ya da haberi, bizim basının da ilgisini çekmiş ve duyurulmuştu. Ama “Dünya Gözüyle…” dosyası, dünyanın dört bir yanında yaşayan/yazan insanların, Selda ismi etrafında nasıl “tek ses-tek nefes” haline gelebildiklerini gösteriyor; hem de envai çeşit duygunun/aşkın taştığı örneklerle.
Bu sayfayı, The Observer’den Caspar Lewellyn Smith açmıştı: “Selda! Anadolu’nun Joan Baez’i ile tanışmadınız mı? O halde çok şey kaybediyorsunuz… Distorsionlu saz, hafif gitarlar, sarsıcı elektronik efektler ve perküsyon üzerine Selda’nın feryatları. Evet, aslında bu bir nevi sadece 70’li yıllarda yapılan bir müzik. Ayrıca ‘dünya müziği’ dediğimiz şeyin, sadece iki çoban tarafından, bir yar kenarında akustik olarak kaydedilmiş şeyler anlamına gelmediğini de bize hatırlatıyor…” Belli ki Smith, “world music” adı altında pazarlanmaya/yutturulmaya çalışılan ilkelliklere karşı duyduğu nefreti de kusmuştu bu yazıda; ama Selda’yı koyduğu yer, gerçekten de krallara yani Selda’ya yakışır bir yerdi.
İspanyol Vicente Fabuel de, uzun yazısının sonunda şunu sormuştu: “Ve bütün bunların sonunda esas soruya geliyorum; neden? Onu buna zorlayan, buna sevk eden nedir? Selda gibi yorumcuların, içlerinden dışarı çıkarmaya çalıştıkları şey nedir?..” Hayatının önemli bir bölümünü faşizm altında ağlayarak, inleyerek geçirmiş bir İspanyol'un, aslında Selda’yı anlaması beklenirdi, diye düşünülebilir ama belli ki yazarın altını çizmeye çalıştığı şey şu: “Güzel, farklı, dokunaklı bir sese sahip olabilirsiniz? Ama nasıl olur da bu ses her ama her seferinde ve ne/nasıl olursa olsun her şarkıda bu kadar rahat uzanıp da kalbimize dokunabiliyor?” Bu hakikaten bir muamma; bin yıldır Selda şarkıları olmadan tek gününü dahi geçirmemiş Bu Satırların Yazarı da, her zaman buna hayret etmiştir.
İnce İnce Yağan Kar
Super Furry Animals’tan Gruff Rhys, “İster politik sözler, ister beat’ler, isterse saz olsun. Selda! Sinirlendikçe güzelleşiyorsun”; The Dusty Groove, “Hiçbir kategoriye girmeyen bir ses! Şarkı sözleri İngilizce değil ancak anlamlarını bilmeseniz bile sizi etkiliyor. Çünkü Selda’nın sesinin garip ve bu dünyaya ait olmayan bir tınısı var…” demiş Selda için. Herkesteki ortak nokta şu: Selda ve farklı sesi karşısında duyulan şaşkınlık! Ve hepsinde bir başka ortak nokta. Bu şaşkınlığı hep ama hep sıra dışı cümlelerle ifade etme çabası; belli ki, “Biz duyduk-gördük; ama ya başkaları kaçırırsa?” kaygısı buna sebep. “Aman ha,” demek istemişler gibi, “bu her zamanki bir eleştiri yazısı değil, sözünü ettiğimiz ses, size dünyaları verebilir...”
Haksız değiller. Ne haksızı, tamamen haklılar. Selda’sız bir gün anlamsızdır, bir ay-bir yıl kayptır; bir ömür ise, ömürden sayılmaz.
Bulursanız Kaçırmayın:
Selda, Selda (Finders Keepers, CD/LP)
Vurulduk Ey Halkım Unutma Bizi, Selda (World Psychedelia, CD)
Nem Kaldı, Selda/Palace Of My Soul, Lispector (B-Music, 45’lik)
NAİM DİLMENER
Diğer Yazılar
17 Aralık 2024 Salı 21:13
EMI, Türk popunun emektarlarından Hurşit Yenigün’ün önderliğinde çok parlak çok da sıra dışı bir projeye imza attı. EMI, Türk popunun altın çağı olan 70’lerden, o döneme sahiden damgasını vurmuş sanatçı ve şarkılardan bir demeti tek bir albümde getirdi önümüze. Nur Yoldaş, Banu, Melike Demirağ, İskender Doğan, Ercan Turgut, Kartal Kaan, Güzin ile Baha, Esmeray, Semiha Yankı ve Atilla Atasoy; o zamanlar bile bir araya gelememişken, bu sefer Hurşit Yenigün’ün önderliğinde toplandılar ve en önemli şarkılarını, Türk popunın tarihinde zaten çoktan yerini almış şarkılarını yeniden söylediler. Hepsi birden; Hurşit Yenigün’ün Sezen Aksu tarafından söylenmiş “Gölge Etme” adlı şarkısının üstüne yeniden yazılmış “Çok şükür tekrar kavuştuk birbirimize, bir hüzünlü şarkı oldu ayrılık bize” dizeleri ile açıyor albümü ve sırayla, birer birer en önemli şarkılarını söylemeye geçiyorlar.
11 Aralık 2024 Çarşamba 16:27
Kitsch’ten bol bir şey yoktur Türk topunda. Ama ‘en, en, en kitsch?’ diyecek olursanız Rana ve Selçuk Alagöz diyebilirim. Bütün bir müzik geçmişlerini, bizi eğlendirmek, keyiflendirmek, güldürmek üzerine kurdular… Bütün o kılık kıyafetler, şarkı sözleri, plak kapakları, Kızılderili tabloları, ‘Stüdyo Taç’ fotoğrafları, Malabadi Köprüsü’nde başlayan ve biten aşkların öyküleri, Edremit’ten Van’a bakmalar. Hepsi, hepsi parmak ısırtacak güzellikte. Alagözler koca bir tarihi böyle kurdular ve hâlâ devam ediyorlar.
17 Kasım 2024 Pazar 10:16
Tam dört yıl önce kaybetmiştik Hamiyet Yüceses’i, 10 Temmuz 1996 tarihinde. Türk Sanat Müziği’nin bu ‘ölmez’ şarkıcısı, 80’li yaşlarının hemen başında aramızdan ayrılmıştı. Yazılarımda; ‘ölmez’, ‘muhteşem’, ‘mükemmel’, ‘inanılmaz’ gibi sıfatları çok sık kullandığımı bu konuda cimrilik etmek bir yana aksine son derece bonkör davrandığımı herkes bilmekte. Ama doğrusunu söylemek gerekirse, kimi zamanlar; okurun, bu sıfatları uygun bulduğum insanlara dudak büktüğünü ya da burun kıvırdığını hissetmiyor ya da duymuyor değilim. Benim ‘muhteşem’im, herkesin ‘muhteşem’i olmuyor kimi zamanlar. Bu, yazmakta ya da anlatmakta olduğum kişinin bu sıfatı hak etmiyor olmasından değil, herkesin, benim kadar abartmaya niyetli olmamasından kaynaklanmakta. Ama bu sefer, herkesin, hepinizin, benimle hemfikir olacağınızdan asla şüphe duymadan uçuşturacağım en şahane sıfatları... Yazının konusu Hamiyet Yüceses, öyle olunca da akan sular herkes için durmakta...
03 Kasım 2024 Pazar 09:24
Esmeray, tam da “Eski Dostlar” projesi içinde yer almış, çalışmanın – şarkı söylemenin tadını yeniden çıkartabilmeye başlamıştı. Hayat, daha fazlasına izin vermedi. Türk popunun gelmiş geçmiş en renkli şarkıcılarından biri olan Esmeray, daha yapacağı onlarca şey varken, genç sayılabilecek bir yaşta aramızdan ayrıldı. Şarkıcının anısına, geçtiğimiz günlerde özel bir gece düzenlendi. Bu gecede, başta, vefa duygusu en gelişmiş sanatçılarımızdan Sezen Aksu olmak üzere, epey sayıda isim sahneye çıktı, Esmeray şarkıları söyledi. Şimdi de, Tan Müzik, “Unutamadık Seni / Unutama Beni” adlı bir albüm verdi piyasaya. Otuz yıla yakındır şarkı söyleyen Esmeray’ın, müzikal geçmişinin en önemli anları – noktaları yer almakta bu albümde.
07 Ekim 2024 Pazartesi 22:49
Hepimizin ağzında aynı cümleler, aynı sloganlar: “Müzik piyasamız çöktü! Artık kim, neden albüm (ya da şarkı) yapsın ki? ADSL’ler, 3G’ler gürül gürül, daya aletini bedava doldur!” DMC’nin başındaki Samsun Demir’in bir televizyon programında söylediği gibi her şey; “Musluklardan bedava meyve suyu, gazoz, ayran aktığını düşünün; bunlara para verip de alan çıkar mı hiç? Müzik de öyle, musluklardan bedava akıyor şimdi.”
Demir’in metaforu doğru ve zekice. Şarkılar “Her şey serbest!” diye sular seller gibi (bedava elbette) kapışılıyorsa, içinde akrep olsun olmasın, kim elini cebine atar ki? Artık öyle olduğu içindir ki, daha az yazılıyor-yaratılıyor, bunların da daha azı yayınlanabiliyor. Çünkü kimsede moral-motivasyon kalmadı.
28 Eylül 2024 Cumartesi 19:52
Şu ‘Popstar’ ve benzeri yarışmalar, bir sürü şeyin yanında şunu da gösterdi: Herkes ünlü olmak istiyor. Şarkıcı, olmadı oyuncu, o da olmadı dizici, sunucu ya da futbolcu. Eh, kimseye “Ne gerek var şimdi, otur oturduğun yerde!” demeye hakkımız yok, isterler elbet; renkli hayat-eğlence bu işte, para bu işte. Böyle bir toplu isteğin elbette tatsız bir yanı da var. Hiç normal seyirci – dinleyici kalmayabilir geriye…
Ama, “Rekabet bunu gerektiriyor zaten” der, birbirimizi dinler ya da seyrederiz artık, bu saçma durum da böyle çözülür. Ünlü olmanın yolunu bir şekilde açmış olanlardan ikisinin, Bayhan ve Sezen’in albümleri henüz yayınlandı. Bayhan ilk, Sezen ise ikinci Ahmet Özden postasından.
15 Eylül 2024 Pazar 09:44
Yıl 2002: Alpay, “Küçük Bir Öykü... Best of (Volume One)” adlı albümünü DMC’den çıkartıyor. Türk popunun temelini atanların en başında gelen sanatçı, kırk küsur yıllık bir zamanı; hiç geri çekilmeden, arkalara kalmadan sürdürebilen tek kişi olarak müzikal yaşamını sürdürmekte. 60, 70 ve 80’lerde hep başa oynamış bu ulu çınar, tıpkı 90’larda yaptığı gibi, 2000’lerde de, genç kuşak şarkıcılara meydan okuyor, “ben hala buradayım” diyor. Geçen yıl, müzikal yaşamının en güzel albümlerinden biri olan “Tango & Latin”i yayınlamıştı, bu yıl da bir “best of” ile karşımızda. Kırk küsur yıllık süre içerisinde, yüzlerce isim geldi geçti Türk popundan. Bırakın eski günleri, 90’ların ilk yarısında ortaya çıkan genç isimler bile sıralarını savdı, unutulup gitti. Alpay hala şarkı söylüyor, biz hala dinliyoruz.