YORGUN OTURUR GÖRÜNSEM DE KÖŞEMDE
Dünya ahret Superstar’ım Ajda Pekkan’ ı çok sevmekle, çıkardığı her albümün her formatını (hem LP hem kaset ya da hem CD hem diğeri) almakla kalmaz, geçmişte bir şekilde atlamış olduğum herhangi bir 45’ lik kapağının peşine düşmekle yetinmez, Paris’ in bit pazarlarını “Belki haberi memlekete kadar ulaşmayan bir plağı çıkmıştır zamanında” düşüncesi ile hop hop aranmaktan yılmaz yorulmaz; aynı zamanda da, şarkılarını söylediği insanların da peşine düşerdim... Hala da öyleyim...
Ajda Pekkan’ a şarkı sözlerini Fecri Ebcioğlu yazıyor diye, Ebcioğlu’ nun yazdığı her şarkı benim banko alınacaklar ya da dinlenecekler listeme girerdi. Sonradan Fikret Şeneş takipçisi oldum... Superstar’ ım Marc Aryan ya da Herve Vilard şarkılarının Türkçe versiyonlarını yaptı diye bu adamları sever olurdum. Yaptığı şarkıların orijinal versiyonlarını hemen öğrenememişsem, öğrenmek ve bulmak için dünyayı birbirine katardım. Ajda Pekkan’ ın söylediği şarkıların asıl versiyonlarını bulup edinmek de keyiflerimin ya da (durduğunuz yere göre değişir) kusurlarımın bir tanesidir. Tabii Superstar’ın ender (şimdilerde biraz daha sık) başvurduğu bestecilerimiz de ilgi alanıma (haliyle) hemen girmekteydi, hala da girmekte. Bu başı sonu olmayan uçsuz bucaksız takıntılarım nedeniyle epeyce kazık yedim, epeyce tatsız epeyce kötü 45’ lik ve albümle boğuşmak zorunda kaldım. Plak ya da disklerini getirmek için epeyce masrafa ve binbir zahmete girdiğim bir dolu Fransız ve İtalyan herifin albümlerini çoğunlukla aynı saniye rafa kaldırdım. Çünkü neredeyse bütün şarkıları birbirine benzemekteydi... Yaptıkları tek hoş şarkıyı zaten bizimki seçmiş olurdu ve bu şarkı dışındaki her şeylerini çöpe atmak da gayet yerindeydi bana göre...
Superstar’ım yeniden geriye döner de o tatsız bulmuş olduğum şarkılardan birini yapmaya niyetlense de ne gam; nasıl olsa çöpleri yeniden eşelemek ve bu sefer de aynı şarkıya “aman ne şahaneymiş” muamelesi yapmak zor değildi. Kime ne zararı olurdu ki bunun... Ama elbette hep böyle olmazdı... Yani hep kötülere denk gelmezdim ... Kimi zaman iyilere, ender zamanlarda da çok çok iyilere denk gelirdim. Bu çok ender zamanların birinde de Grup Gündoğarken ile tanışmış oldum.
SEN BENİM ŞARKILARIMSIN
1987 yılında oldu bu. Ajda Pekkan’ ın Superstar serisinin dördüncü albümünü çıkardığı yıl yani. O albümden sonra Giannis Parios ‘la (‘Seninle Bir Bütünüz’) birlikte Gündoğarken’in de peşine düşmüştüm. ‘Sen Benim Şarkılarımsın’ adlı şarkının altında ‘Söz ve müzik: İlhan Şeşen’ yazmaktaydı albümde ve İlhan Şeşen adı da beni kolaylıkla Grup Gündoğarken’e götürdü. Yalnızca bir albümleri vardı o sırada grubun ve bu beni daha da memnun etti. Çünkü geç kalmamış ve neredeyse herkesle birlikte tanımış olacaktım grubu.Bazı keşiflerimde epeyce utanç duymuşumdur. “Hasbelkader Ajda Pekkan ilgilenmemiş olsa bütün bunları hiç bilmeyecektim” diye kendimi yiyip bitirdiğim insanlar ya da gruplar da olmuştur. Çünkü bazen bir bakardım ki yeni yeni peşine düştüklerim bir derya misali yüzlerce şarkı, onlarca albüm yapmış olurdu. Arayı kapatma niyeti ile dinler de dinlerdim artık onları. Ama Gündoğarken de öyle olmadı. Daha ilk albümleriydi...
Grubu ve ‘Bir Yaz Daha’ adlı albümü çok sevdiğimi söylememe gerek yok, sevdim ve takibe devam ettim. Grup 1982 yılında kurulmuştu. Amca İlhan Şeşen, yeğenleri Gökhan ve Burhan’ ı yanına alarak kurmuştu grubu. Muhtelif amatör çalışmalardan ayrı ayrı geçip bir araya gelen grup elemanlarının profesyonel anlamda ilk yaptıkları iş Levent Kırca Tiyatrosu’ nun ‘Kadıncıklar’ adlı oyununda yer almak oldu. Bu oyunun yalnızca müziklerini yapmakla kalmadılar, memleketimizde çok az görülen bir şey daha yaparak, bu müziği sahnede canlı olarak icra ettiler. İlk albümlerini 1986 yılında yayımladılar. Bu albümü, ikişer yıllık aralarla ‘ Yaz Bulutları’ ve ‘Bir Günlük Aşk’ adlı albümler takip etti. 1993 yılında da, benim en sevdiğim albümleri olan ‘Ankara’dan Abim Geldi’ yayımlandı ve zaten bunu bilirdim ama bu albümle birlikte daha da fazla inanmaya başladım ki “Annem beni çok severmiş” .
YİNE SEN VARSIN
Türk popunun patlaması ile birlikte ortalığı son derece sıradan ve neredeyse bir örnek albümlerin sarması üzerine Grup Gündoğarken ince eleyip sık dokumuş ve ‘Ankara’dan Abim Geldi’ adlı albümü yayımlamıştı. Ama ne yazık ki bu albüm bile grubu bir arada tutmaya yetmedi ve grup 1994 yılında bir mola verdi. İlhan Şeşen ve Burhan Şeşen pek de ses getirememiş olan solo albümlere imza attılar. Grup 1997 yılında yeniden bir araya geldi ve bir yıl sonra da, sahiden ‘best of’ adını en hak etmiş albümlerden biri olan ‘Mest of Gündoğarken’ i yaptılar. Bu albümle birlikte, grup Yunanlı müzisyen Nikiforos Metaxas ile çalışmaya başlamıştı. ‘Mest of...’ albümü hak ettiği ilgiyi fazlasıyla gördü. Eski hayranlar zaten hemen aldı albümü. Ama yeni hayranlar da edindi grup...
Genç kuşak, her gün ortaya çıjan birbirinin benzeri insanların arasından onları ayırmasını bildi ve başta ‘Rüzgar’ olmak üzere çoğu şarkılarını çok sevdi... Hem zamanında verilen ‘zorunlu mola’ nın sebep olduğu özlem duygusu, hem ‘best of’ un başarısı grubu daha da şevkle çalışmaya itti ve bu yıl da ‘Gündoğarken 1999’ adlı albümleri çıktı grubun...
‘Nafile Dünya’ ile açtılar albümü ve öteden beri en sevdikleri mevsim olan ‘yaz’ manzaraları ile dolu çok şeker bir klip çektiler bu şarkıya. Klip hala dönüyor, çünkü hem o hem şarkı çok sevildi... Şimdi de tiyatro sahnelerinde grup. Levent kırca ve Ferhan Şensoy ile yaptıkları çalışmalardan kazandıkları tecrübeleri Bahçelievler Belediye Tiyatrosu’nda sergilemekteler... Oyunu Levent Kırca yönetmiş ve üç delikanlı, tiyatro yapıyoruz diye müziği bir kenara da atmamış; eski yeni epeyce şarkı da söylüyorlar bu oyunda.
Sesleri size kadar gelmiş olmalı: Belki ‘Bir Yıldız Gökte Kayıp Giderken’ belki de ‘Islak Bir Yolda Yalnız Yürürken’...
BULURSANIZ KAÇIRMAYIN
Bir Yaz Daha – Balet – Kaset
Yaz Bulutları – Balet - Kaset
Ankara’dan Abim Geldi – Kervan – CD
Mest of Gündoğarken – Plaza Müzik – CD
Gündoğarken 1999 – Universal – CD
NAİM DİLMENER