NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

KENDİ ODAMIZDA, DÜNYANIN TAM ORTASINDA

28 Nisan 2024 Pazar 13:17
NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

Birileri (dinleyicisiyle, yaratıcısıyla, çalanı-söyleyeniyle, hatta eleştirmeniyle birlikte) bizi “ilkbahar-yaz şarkıları-sonbahar-kış” olarak adlandırılmış (Ajda’mız olsa, “slogane edilmiş” derdi; tuhaf bir dil bilgisi anlayışı var Superstar’ın, o Paris’e gidiş-gelişler böyle tuhaf ve silinemez izler de bırakmış demek ki) bir ‘mesele’nin içine hapsetmeye çalışıyor. Şu özel gün, bu özel gece yetmedi, şimdi de koca bir mevsimi “şarkı sevme, albüm alma zamanı” olarak belirlediler, her şeyi bunun etrafında, bunun üzerinden çevirmeye çalışıyorlar. Neymiş? Bu yaza damgasını vuracak şarkı ne olurmuş? Neymiş, bu yazın galibi kim olurmuş? Neyse ne deyip geçmek, rotasını bu tiplerden uzak bir yerlere ayarlamışları dinlemek-konuşmak lazım. Şakası yok yoksa; bu ‘güruh’, herkesi yanlarına çekmekle, herkesi kendilerine benzetmekle nam salmıştır. Ve gerçekten de bunu büyük bir kolaylıkla yapabiliyorlar; siz daha deniz boyumu geçmedi henüz, ayağım kumlara-yere değiyor dediğiniz bir anda, bir de bakmışsınız ki, bir manken eskisi-şarkıcı yenisi iki yakanıza sarılmış hesap soruyor: “Siz kimsiniz ki? Konservatuar mezunu musunuz? Sizin dediğinize neden kulak asalım ki?” Bir de bakmışsınız ki, kumlar ayaklarınızın altından çekilmekle kalmamış, dalga almış sizi olduğu gibi onların kucağına oturtmuş!
Bu (‘yabancı’ da değil, ‘yerli’, fazlasıyla yerli) kucaktan kaçabilmenin, ya da bu kucağa yapışıp kalmamanın yegane yolu da, dediğimiz gibi, rotası farklı müzisyenlerin-yorumcuların peşinden gitmek, onlara kulak vermekten geçiyor. Bunların başında da Mehmet Güreli geliyor hiç şüphesiz. Hayatı önce kendisi, ardından da (paylaşmayı, paylaşarak büyümeyi-zenginleşmeyi benimsediği için) bizim için bayram yerine çevirenlerden Güreli. Çok şey görmüş geçirmiş biri aynı zamanda; Sartre ve arkadaşlarının altını çizmiş olduğu sıkıntı ve bunalımın ne demek olduğunu da biliyor, postmodern çağın dayattığı “Bir hiçsin, sen bir hiçsin, hiçoğlu hiçsin!” dayatmasını da. Güreli, çok şey görmüş geçirmiş bir müzisyen, hayatı anlamaya çalışmaktan yorgun düşmemiş bir şair. Ve zaten Güreli ve benzeri birkaç kişi daha var diyedir ki, biz fani müzikseverler tutanın elinde kalmıyor, her seferinde (artık biraz daha zor da olsa) postu deldirmekten kurtuluyoruz. Üstümüzden (‘koca’ ya da değil) bir şeyler geçmiş olmasına rağmen acilen toparlanıyor, Güreli ya da (az sayıdaki) bir benzerine emanet ediyoruz kendimizi. “İplerin Kopuşu”, bizi, bu durumdaki herkesi iyileştirebilecek bir albüm. Güreli ve arkadaşları (Görkem ile Şuayip Yeltan, Tolga Özdemir ve diğerleri), dünyayı daha anlamlı ya da daha anlaşılabilir kılacak şarkılar söylüyorlar duymak isteyenlere: “Geri dönülmeyen yollar görünce, gün yine doğuyor, son gemi geliyor, umurumda değil desem, hayal etmem desem; umrumda…”  

HİCAZ TAKSİM
“Umurumda…” diyen ve sırf bu nedenle bizim de umurumuzda olması gereken müzisyenlerden bir diğeri de Ahmet Meter. Sanatçı (tabirimizi caiz görsün) çok çok iyi bir yerde, Pan’da dükkan açmış. Şu memlekette, müzik üstüne kafa yoranların, bu alanda her şey daha iyi gitsin, çıta biraz daha yükselsin diye çırpınanların önde gidenidir Pan. Kütüphanelerimizde müzikten bahseden kitapların sayısının artmasını da, bu kitapların müzik alanında giderek karanlık bir nokta bırakmamış olmasını da onlara borçluyuz. Bu yayınevi, fazla değil ama arada bir, sıra dışı bir ses, sound ya da müzisyene denk geldiğinde desteğini esirgemiyor, kollarını-kapılarını açıyor. Şerif Muhittin Targan’ın “Kapris”i ile başlayıp sanatçının bizzat kendisine ait bir “Hicaz Taksim”i ile biten “Efsane” adlı albüm, albümün kapağında yer alan bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla, bizi ve müziğimiz tanıtmak için dünya üzerinde adım atılmadık, basılmadık yer bırakmamış güçlü ve önemli bir müzisyenin, bu bizden habersiz, neredeyse sessiz sedasız yaptıklarını-başardıklarını bize (özetle) anlatmaya niyetlenmiş mükemmel, hatta ötesi bir belge, bir ders kitabı.
“Benim de umurumda,” diyen ve iyi bir yerde dükkan açanlardan bir diğeri de
Tanju Duru. Yıllardır deliler gibi, bazen sermayeyi kediye yüklediğini bile bile farklı ve zor isimlere destek veren, onlarla çalışan (Mustafa Kaynakçı’nın başında olduğu) Piccatura’nın huzurlara çıkardığı Tanju Duru, tam da albüm adının işaret etmeye çalıştığı gibi “(Duru) Zamanlar”ın müziğini yapıyor, duru zamanların duru şarkılarını söylüyor. Bir ‘ütopya’ peşinde değil Duru; müziğe inanıyor, kaç yabancı kucaktan geçerse geçsin, bu ülkenin müzikseverine güveniyor. Bu tür albümlerin, böyle sound’ların katkısıyla önce içimiz, sonra da dört bir yanımız dupduru bir hale gelecek. Böyle müzisyenleri-şarkıları dinledikçe ayrışacak, saflaşacağız; iş ki, safları karıştırmayalım. 
Bir şekilde (aslında zorla), içinden Ajda Pekkan geçirilmiş bu yazıyı, Superstar’ın kendine özgü sözlüğünden bir sözcükle, ‘K’ harfinde yerini almış bir sözcükle noktalayalım. Pekkan, bir zaman önce MTV Türkiye’nin canlı yayınına katılmış ve (kendisinden yeni bir Tarkan çıkarılacağı sanılırken, yeni bir Atilla Taş bile elde edilememiş) Murat Boz’un bir sorusunu cevaplarken “kondisyone” demişti. Güçlü durmak, yüksek bir kondisyona sahip olmak iyi bir şey elbette, tuz buz olmamak için çok iyi bir şey; bunun için de (Murat Boz ve şürekasına değil de), Mehmet Güreli, Tanju Duru ve Ahmet Meter gibi yüce gönüllü insanlara kulak vermemiz, yolumuzu şarkılarından geçirmemiz gerekir.


BULURSANIZ KAÇIRMAYIN
Başta “İplerin Kopuşu” ve “Odamda Yolculuk” (Ada) olmak üzere, Mehmet Güreli’nin her adımı, her yolculuğu
Başta “Alope’nin Odası” (Can Yayınları) olmak üzere, Mehmet Güreli’nin her odası, her koridoru
Başta “Kent Ozanları 1” ve “Sular Yükseliyor” (Ada) olmak üzere, “yüksek dinlene(bile)cek”, size masaya yumruğunuzu vurma gücü vere(bile)cek bütün albümler
Ahmet Meter’in “Efsane”leri (Pan)
Tanju Duru’nun çok duru, en duru “Zamanlar”ı (Piccatura)


SAKIN YAKLAŞMAYIN
Eski yeni, popçu mopçu, bilimum Manken Kızlar Korosu

NAİM DİLMENER



Diğer Yazılar