Nilüfer’in yeni albümü ‘Yeniden Yetmişe’ yayınlandı ve çok çabuk da plakçıların gözdesi haline geldi. Her yerde bu albüm çalıyor şimdilerde. ‘The Best of Ajda’nın pabucu dama atıldı. Şimdi Nilüfer’in sırası. Mete Özgencil imzalı bir klip, son derece iç açıcı renkleri ve muhteşem ışığı ile oldukça mükemmel. Nilüfer, insanın kendisini seyretmekten alamadığı duru yüzü ile yıllara meydan okuyor. Güya, ‘Dünya Dönüyor’… Oysa Nilüfer hâlâ aynı. Hiç değişmemiş, değişmiyor. Belki dünya Nilüfer için daha yavaş dönüyor.
Şenay’nın ‘Gerçek Nerde’ adlı şarkısı ‘Beynimi bir kurt kemiriyor düşüncem nerde?’ diye başlar… ‘Düşünce’ ve ‘Şenay’ın birbirlerini kovalaması ile de sürer gider… ‘Her An, Her Yerde…’ İlginç şarkıların şarkıcısıydı Şenay… Türk popunun bu en ‘sosyal demokrat’ kızı biraz da esip duran ‘öz Türkçe’ rüzgarlar nedeniyle ‘Düşünce’sini bir ‘şahıs’ muamelesi yapıp kovalamacalara girişmişti. Bir dönem İstanbul Gelişim gibi Türk popunun en önemli orkestralarından birinin solistliğini yaparak Türk topuna çok şey çok parlak bir giriş yapan Şenay, daha sonra Şerif Yüzbaşıoğlu ile olan evliliğinden ötürü her zaman müziğin tam orta yerinde yer almıştı.
EMI, Türk popunun emektarlarından Hurşit Yenigün’ün önderliğinde çok parlak çok da sıra dışı bir projeye imza attı. EMI, Türk popunun altın çağı olan 70’lerden, o döneme sahiden damgasını vurmuş sanatçı ve şarkılardan bir demeti tek bir albümde getirdi önümüze. Nur Yoldaş, Banu, Melike Demirağ, İskender Doğan, Ercan Turgut, Kartal Kaan, Güzin ile Baha, Esmeray, Semiha Yankı ve Atilla Atasoy; o zamanlar bile bir araya gelememişken, bu sefer Hurşit Yenigün’ün önderliğinde toplandılar ve en önemli şarkılarını, Türk popunın tarihinde zaten çoktan yerini almış şarkılarını yeniden söylediler. Hepsi birden; Hurşit Yenigün’ün Sezen Aksu tarafından söylenmiş “Gölge Etme” adlı şarkısının üstüne yeniden yazılmış “Çok şükür tekrar kavuştuk birbirimize, bir hüzünlü şarkı oldu ayrılık bize” dizeleri ile açıyor albümü ve sırayla, birer birer en önemli şarkılarını söylemeye geçiyorlar.
Kitsch’ten bol bir şey yoktur Türk topunda. Ama ‘en, en, en kitsch?’ diyecek olursanız Rana ve Selçuk Alagöz diyebilirim. Bütün bir müzik geçmişlerini, bizi eğlendirmek, keyiflendirmek, güldürmek üzerine kurdular… Bütün o kılık kıyafetler, şarkı sözleri, plak kapakları, Kızılderili tabloları, ‘Stüdyo Taç’ fotoğrafları, Malabadi Köprüsü’nde başlayan ve biten aşkların öyküleri, Edremit’ten Van’a bakmalar. Hepsi, hepsi parmak ısırtacak güzellikte. Alagözler koca bir tarihi böyle kurdular ve hâlâ devam ediyorlar.
Yaz Bereketi: Dört bir yandan albüm yağıyor. Eskiler – yeniler, gençler – kırk yıllıklar, single’lar – remix’ler. Şarkılara en çok bu mevsimde ihtiyaç var, albümlere en çok bu mevsimde para veriliyor. Müzik piyasamızın coşacağını Serdar Ortaç ve Yıldız Tilbe’nin albümleri ile öğrendik. Önce bunlar yayınlandı, arkası geldi. Tilbe, bu sefer türkülere dayamış sırtını. Geçen yılın satış rekortmeni (bir önceki albümünün satışları, herkesi kıskançlık krizlerine sokan bir rakama - iki milyona ulaşmıştı) Tilbe’nin bu albümü öyle büyük bir tantana yaratmadı. Ama vakit geçmiş değil, bir zaman sonra da patlayabilir albüm. İyisiyle – kötüsüyle epeyce türküyü seslendirmiş şarkıcı. Bir kısmı da aceleye gelmiş bunların; hem alt yapıları, hem de vokal kayıtları. Ama Yıldız Tilbe Yıldız Tilbe’dir işte.
Türk popunun öncülerinden olan Alpay ve Özdemir Erdoğan, hoş bir tesadüf olarak son çalışmalarını aşağı yukarı aynı zaman dilimi içinde yayınladılar. Bu iki efsane isimden Alpay “Sessiz Kalma” adını verdiği albümünde her zamanki ustalığını yeniden konuştururken, Özdemir Erdoğan, kendisine değil gitarına sözü vermiş bu sefer: “Gitarıma Türkü Öğrettim O Söyledi Ben Dinledim”.
Tam dört yıl önce kaybetmiştik Hamiyet Yüceses’i, 10 Temmuz 1996 tarihinde. Türk Sanat Müziği’nin bu ‘ölmez’ şarkıcısı, 80’li yaşlarının hemen başında aramızdan ayrılmıştı. Yazılarımda; ‘ölmez’, ‘muhteşem’, ‘mükemmel’, ‘inanılmaz’ gibi sıfatları çok sık kullandığımı bu konuda cimrilik etmek bir yana aksine son derece bonkör davrandığımı herkes bilmekte. Ama doğrusunu söylemek gerekirse, kimi zamanlar; okurun, bu sıfatları uygun bulduğum insanlara dudak büktüğünü ya da burun kıvırdığını hissetmiyor ya da duymuyor değilim. Benim ‘muhteşem’im, herkesin ‘muhteşem’i olmuyor kimi zamanlar. Bu, yazmakta ya da anlatmakta olduğum kişinin bu sıfatı hak etmiyor olmasından değil, herkesin, benim kadar abartmaya niyetli olmamasından kaynaklanmakta. Ama bu sefer, herkesin, hepinizin, benimle hemfikir olacağınızdan asla şüphe duymadan uçuşturacağım en şahane sıfatları... Yazının konusu Hamiyet Yüceses, öyle olunca da akan sular herkes için durmakta...
Başlığımızın 1’ini Perihan Mağden’den ödünç aldık, Nazan Öncel’in (ilk elde insana biraz Princevari gibi görünen ama albüme birkaç tur kulak verdikten sonra tam da yerini bulmuş olduğuna inandıran bir biçimde adlandırılmış) “7’n Bitirdin” albümünden söz edecek bir yazı için makul bir borçlanma bu; belki biraz kolay-basit, ama uygun bir borçlanma… “Yan Yana Fotoğraf Çektirelim”den beri gözlerimiz yollardaydı; bekledik, çok bekledik.
Esmeray, tam da “Eski Dostlar” projesi içinde yer almış, çalışmanın – şarkı söylemenin tadını yeniden çıkartabilmeye başlamıştı. Hayat, daha fazlasına izin vermedi. Türk popunun gelmiş geçmiş en renkli şarkıcılarından biri olan Esmeray, daha yapacağı onlarca şey varken, genç sayılabilecek bir yaşta aramızdan ayrıldı. Şarkıcının anısına, geçtiğimiz günlerde özel bir gece düzenlendi. Bu gecede, başta, vefa duygusu en gelişmiş sanatçılarımızdan Sezen Aksu olmak üzere, epey sayıda isim sahneye çıktı, Esmeray şarkıları söyledi. Şimdi de, Tan Müzik, “Unutamadık Seni / Unutama Beni” adlı bir albüm verdi piyasaya. Otuz yıla yakındır şarkı söyleyen Esmeray’ın, müzikal geçmişinin en önemli anları – noktaları yer almakta bu albümde.
Metropol’ün ilk üç albümünü bir zaman önce bastığı “Halimiz Ahvalimiz” dizisi, bir çırpıda sekiz albüme ulaştı. Firmanın, “SalkımSöğüt” serisi nedeniyle bir süreliğine geri plana attığı bu dizi, arka arkaya çıkarılan albümlerle inanılmaz bir toplamı buldu. Her biri, bin bir çaba ve araştırma ile bulunmuş – seçilmiş tam 86 türkü. Metropol de, Kalan ve Ada gibi. Kimsenin para yatırmaya niyetlenmediği alanlara el atıyor, hiçbir firmanın yapmaya niyetlenmediğini yapmaya gayret ediyor. Maddi yapısı çok daha güçlü kuruluş ya da firmalar, elini eteğini çekmiş ve nispeten “garanti” kokusu aldıkları işlerin üzerine ancak gidebiliyorken; bağımsız bir firma olan Metropol, tam sekiz albümlük bir seri yayınlamaktan geri durmuyor.
Çok kısa aralıklarla iki Özdemir Erdoğan albümü yayımlandı... Önce ‘Türk Müziği Yorumları 2’ çıktı sanatçının kendi firmasından. Arkasından da YKY Müzik’ten ‘Unutulmayan Şarkılar’ yayımlandı. Özdemir Erdoğan, hayranlarını çok fazla bekletmiş sanatçılardan değildir, sık aralıklarla olmasa da, en azından uzun sayılmayacak aralıklarla albüm çıkarmakta... Bunun en büyük nedeni de sanatçının kendi firmasının mevcudiyeti. 80 ortalarından beri kendi firması var Özdemir Erdoğan’ın. ‘ Hap’ adıyla kurulmuş bu firma sonraları ‘Özdemir Erdoğan Müzik’ adını aldı ve halen öyle devam etmekte. Hap; her biri Türk popunun çok önemli albümlerinden sayılan epeyce plak çıkardı, LP formatında...
Müzik piyasamız hareketleniyor. Hem yerli hem yabancı albümler arka arkaya sunuluyor piyasaya. “World music” rafları da hareketlenmeden payını aldı. Çalışkanlığı dillere destan EMI Arabia’nın üstün çabaları sonucu bütün dünyayı etkisi altına alan Arapça albümler, EMI Türkiye’nin gayretleri ile fazla bir zaman geçmeden bize de ulaşabiliyor artık. Yakın bir zamanda; Iraklı müzisyenlerin çalışmalarından toparlanmış “Mesopotamix-From Babylon to Baghad” ve “club & chillout classsics” alt başlıklı çift disklik “Arabianigts” adlı derleme albümler raflarda yerini aldı. Ardından da, bu aralar bütün dünyayı kasıp kavuran Samira Saeed’in “Youm Wara Youm” adlı albümü yayınlandı.
Hepimizin ağzında aynı cümleler, aynı sloganlar: “Müzik piyasamız çöktü! Artık kim, neden albüm (ya da şarkı) yapsın ki? ADSL’ler, 3G’ler gürül gürül, daya aletini bedava doldur!” DMC’nin başındaki Samsun Demir’in bir televizyon programında söylediği gibi her şey; “Musluklardan bedava meyve suyu, gazoz, ayran aktığını düşünün; bunlara para verip de alan çıkar mı hiç? Müzik de öyle, musluklardan bedava akıyor şimdi.” Demir’in metaforu doğru ve zekice. Şarkılar “Her şey serbest!” diye sular seller gibi (bedava elbette) kapışılıyorsa, içinde akrep olsun olmasın, kim elini cebine atar ki? Artık öyle olduğu içindir ki, daha az yazılıyor-yaratılıyor, bunların da daha azı yayınlanabiliyor. Çünkü kimsede moral-motivasyon kalmadı.
Şu ‘Popstar’ ve benzeri yarışmalar, bir sürü şeyin yanında şunu da gösterdi: Herkes ünlü olmak istiyor. Şarkıcı, olmadı oyuncu, o da olmadı dizici, sunucu ya da futbolcu. Eh, kimseye “Ne gerek var şimdi, otur oturduğun yerde!” demeye hakkımız yok, isterler elbet; renkli hayat-eğlence bu işte, para bu işte. Böyle bir toplu isteğin elbette tatsız bir yanı da var. Hiç normal seyirci – dinleyici kalmayabilir geriye… Ama, “Rekabet bunu gerektiriyor zaten” der, birbirimizi dinler ya da seyrederiz artık, bu saçma durum da böyle çözülür. Ünlü olmanın yolunu bir şekilde açmış olanlardan ikisinin, Bayhan ve Sezen’in albümleri henüz yayınlandı. Bayhan ilk, Sezen ise ikinci Ahmet Özden postasından.
Çoğu insan Gönül Yazar’ın ‘aranjman’ döneminden haberdar değildir. Türk Müziğinin bu gerçekten çok güçlü ve ünlü sesi, bir zamanlar (yani Türk ya da Halk müziğinin artık satmaz olduğu, bu nedenle de hem prodüktörlerin hem de plak firmalarının kendilerine bağlı şarkıcıları “İlle de ‘aranjman’ söyleyeceksiniz!” diye zorladığı zamanlar) birbirinden önemli, birbirinden renkli ‘pop’ plaklar yapmış ve (Nesrin Sipahi, Gönül Akkor ve İnci Çayırlı ile birlikte) bu alanın en büyük sürprizlerinden birini gerçekleştirmişti…
Yıl 2002: Alpay, “Küçük Bir Öykü... Best of (Volume One)” adlı albümünü DMC’den çıkartıyor. Türk popunun temelini atanların en başında gelen sanatçı, kırk küsur yıllık bir zamanı; hiç geri çekilmeden, arkalara kalmadan sürdürebilen tek kişi olarak müzikal yaşamını sürdürmekte. 60, 70 ve 80’lerde hep başa oynamış bu ulu çınar, tıpkı 90’larda yaptığı gibi, 2000’lerde de, genç kuşak şarkıcılara meydan okuyor, “ben hala buradayım” diyor. Geçen yıl, müzikal yaşamının en güzel albümlerinden biri olan “Tango & Latin”i yayınlamıştı, bu yıl da bir “best of” ile karşımızda. Kırk küsur yıllık süre içerisinde, yüzlerce isim geldi geçti Türk popundan. Bırakın eski günleri, 90’ların ilk yarısında ortaya çıkan genç isimler bile sıralarını savdı, unutulup gitti. Alpay hala şarkı söylüyor, biz hala dinliyoruz.
Songlines, dünyanın en makbul “world music” dergilerinden biri. Editörü, dünya müziği konusunda herkesin “uzman” kabul ettiği bir isim olan Simon Broughton. Dergi, bir süre önce, finansmanını üstlenen firma ile yollarını ayırmış ve kısa bir boşluk sonrası, yepyeni bir yüz ve tasarımla yeniden yayınlanmaya başlamıştı. Songlines artık iki ayda bir yayınlanıyor. Derginin, önceki döneminde sahip olduğu “mevsimlik” havası da böylelikle yok oldu. Artık, “world music” alanında yaşanan her türlü gelişme, dergi okuruna çok daha çabuk aktarılabiliyor. Derginin son sayısı, bizim açımızdan oldukça önemli.
Dünya Kupası geldi. Futboldaki bu hareketliliğe nazire olarak Tarkan, Hülya Avşar ve Koray Can’ın "gollü, kupalı..." şarkıları sahada.
Rüzgar Yapım, 60 ve 70’li yılların en önemli ozanlarından Aşık Kul Ahmet’in oğlu Mehmet Kul’un “Yıldızlar” adlı albümünü yakın bir tarihte yayınladı. “Yıldızlar”, “bir başka Türkü” albümü değil. Mehmet Kul; hem Türküleri hem de kimisi “pop” sayılabilecek şarkıları, son derece modern bir alt yapı ile birbirine eklemiş–bağlamış ve bu işin sonucunda da kendine özgü bir sound elde etmiş. Sanatçı; döneminin en aykırı, en radikal isimlerinden biri olan Kul Ahmet’e yaraşacak, herkese, “İşte Kul Ahmet’in oğlu” dedirtecek bir iş çıkarmış. 1997 yılında kaybettiğimiz Aşık Kul Ahmet, hayatta olsaydı, herhalde bu albüm ile gurur duyardı...
İnternet hepimizin hayatını değiştirdi. Internet sayfası olmayan gazete ya da dergi yok gibi. Her sayfa ya da her köşe, kendi ağız tadına uygun adresler vermekte okurlarına... Çeşit çeşit adresler... ‘Mahcup’ bir iki cümlelik açıklamalar eşliğinde verilen porno adreslerden, gündelik hayatımızı epeyce kolaylaştıracak bazı adreslere kadar bin bir çeşit adres... Ben de kendime vehmettiğim ‘vazife’ gereği yalnızca ‘müzik’ ile ilgili adresler vermek istiyorum. Bir yılı aşkın bir süredir taradığım binlerce yerin ‘bana göre’ en kayda değer olanlarını sıralayacağım.
İlkbahar mevsiminin son vizyon haftasındayız. Önümüzdeki hafta resmen yaz başlıyor! 78. Cannes Film Festivali, 24 Mayıs akşamı düzenlenen ödül töreniyle sona erdi. Juliette Binoche başkanlığındaki jüri, Altın Palmiye Ödülü’nü ‘Un Simple Accident’ filmiyle İranlı yönetmen Cafer Panahi’ye verdi... Dördü yerli yapım, biri yeniden vizyon gören beş yabancı film olmak üzere toplam dokuz yeni film merhaba diyor bahar mevsiminin son haftasına! Zeynep Köprülü’nün ilk uzun metraj kurmacası olan yerli dram ‘Su Yüzü’ haftanın notlarımızda geniş olarak yer alan tek yenisi.
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
Bir kargo şirketinde pilot olarak çalışan Antoine de Saint-Exupéry, And Dağları çevresinde kaybolan yakın dostu Henri Guillaumet’yi kurtarmak için harekete geçer. Pablo Agüero imzalı ‘Saint-Ex’, ‘Küçük Prens’in yazarının hayatından bir kesiti aktarırken şiirsel bir havada seyreden, görselliğiyle dikkat çeken bir yapıt olmuş. Filmde başrolleri Louis Garrel, Vincent Cassel ve Diane Kruger paylaşıyor. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/10.05.2025)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Sinema salonlarına giden seyirci sayısı giderek düşse de, vizyona giren filmlerin sayısı azalmıyor. Hatta, tam tersine artıyor. Her ne kadar, bunların çoğunluğu vasat olsa da, aralarında güzel sürprizler de çıkabiliyor. Bu hafta da önce, bunlardan birine, Sinners’a bir göz atalım. Sonra, modern klasikler kontenjanından vizyona giren, 20 yıllık bir Star Wars filmine, Tolga Karaçelik’in Amerika’da çektiği ilk filme, Güney Kore yapımı bir gençlik filmine ve bir cin filmine bakalım.
TRT İzmir Radyosu sanatçısı Tuncay Kemertaş'ın sunumu ve konuklarının icrasıyla özel bir repertuvar bugün 18.00'de TRT Müzik'te.
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
İletişim yayınları etiketiyle satışa çıkan kitapta müzik yazarı, eleştirmen, programcı Murat Beşer, Türk müziğinin zarif sesi Nesrin Sipahi’nin yaşamı ve sanat serüvenini ayrıntılarıyla anlatıyor. Kitap, Yeşilköy’de başlayan çocukluğun, radyolardan plak kayıtlarına, turnelerden gazinolara uzanan başarı öyküsüne dönüşümü kadar Sipahi’nin bilinmeyen yönlerini de ortaya koyuyor. Nesrin Sipahi-Sahnelerin, Radyoların, Plakların Hanımefendisi aynı zamanda bir dönemin kültürel portresi.
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık:
Hemen her öğretmenin, okul müdürünün maratona benzettiği hayatın henüz başında biri Lezzet. Başka bir deyişle; böğürtlenli, limonlu, çilekli, çikolatalı, vişneli, karamelli, karadutlu dondurmalardan henüz tatmadı, sadece vanilyalının tadını biliyor. Onunla tanışmak için sayfaları çevirmen yeterli. Çelişki Bilmez Lezzet’in Geçmiş Zaman Maceraları Uğur Vardan’ın çocukluk anılarından yola çıkarak yazdığı öykülerden oluşuyor.
Popüler orkestralar ile grupların Türkiye serüvenini ‘Günlerin İçinden Canım’ / 100 Yıllık Türkiye Popüler Orkestralar ve Gruplar Tarihi (1923-2022) adlı internet sitesinde anlattım.