O DA ÖZLÜYORMUŞ... ÖYLE YAZIYOR SON MEKTUBUNDA
14 Ocak 2024 Pazar 01:02
Epeydir beklenen, Nilüfer ve Hümeyra'nın yeni albümleri, hoş bir tesadüf olarak aynı hafta içinde piyasaya verildi. Albümlerin eleştirisini günümüzün müzik yazarlarına bırakarak, ben 'çok hızlı' olarak birkaç şey söylemek istiyorum. Her iki albümün ortak yanı, kapaklarının, grafiklerinin, ambalajlarının ve fotoğraflarının inanılmaz güzellikte oluşu. Türk popunun 'altın' döneminde LP ve 45'lik kapaklarına oldukça özen gösterip, sıradanlığın dışına çıkmaya çalışan, farklı şeyler yapmaya çalışan firmalar ve yapımcılar hep vardı. İlk elde aklıma gelenler şunlar, 1 Numara'dan çıkan Gökben'in ilk albümü, EMI'dan çıkan Hümeyra'nın 'Anlatamıyorum' albümü, Ajda Pekkan'ın İstanbul Plak'tan çıkan albümü, İlhan İrem'in Yavuz Plak'tan çıkan çoğu 45'lik ve albümü. Ama günümüz CD döneminde bu çabayı gösteren neredeyse yoktu. Hep aynı standartta kapak ve fotoğraflar, hep 'bir kapak olsun da' mantığı ile yapılmış grafikler ve hep o tatsız 'Jewel Box'lar. Bunun dışına çıkan bir tek Yeni Türkü'nün 'Her Dem Yeni Türkü' albümü oldu. Kapağı hem grafik olarak ve hem ambalaj olarak mükemmeldi. Kenan Doğulu ve Ayşegül Aldinç'in 'teneke kutu' ambalajlarını saymıyorum. Dışarıdaki firmalar, diskin bizzat kendisine zarar verdiğini ve diski koruyamadığını görüp bu ambalaj türünden çoktan vazgeçti. Bazı 'ucuz seri' diskler dışında bu ambalaja hiç rastlanmıyor artık.
TESADÜF DEĞiL
Nilüfer ve Hümeyra'nın kapak baskıların aynı matbaa yapmış; FRS Matbaacılık. Herhalde tesadüf değil her iki şarkıcının da FRS'yi seçmesi. Mükemmel bir kalitede basılmış çünkü. Nilüfer'in grafik tasarımı Esra Güner (PX2), Hümeyra'nın ise Sanart Reklam tarafından yapılmış. Her iki tarafa da teşekkür ediyorum, albümün yalnızca dinlenen bir şey değil, ama aynı zamanda bakılan, dokunulan, seyredilen, görülen bir şey olduğunu yeniden bize hatırlattıkları için.
O GÜNLERDEKi GiBi...
Ve iki albümün bir başka ortak noktası, ülkemizdeki beste furyasından sonra, epeydir kimse yabancı bir besteye söz yazıp koymuyordu albümüne. Sanki bu ayıp bir şeymiş ya da ikinci sınıf bir şeymiş gibi. Bir zamanlar Türk popunun neredeyse tamamının böyle oluştuğu çok çabuk unutuldu. Nilüfer ve Hümeyra, Loreena McKennitt'in aynı parçasını seçmiş albüme almak için. Bir zamanlar böyle şeyler de çok sıradan sayılıyordu. Çok sık bir şekilde aynı şarkının versiyonları çakışabiliyordu. Özdemir Erdoğan'ın Duyduk Duymadık Demeyin ve Ayla Dikmen'in 'Nereye' şarkıları, Gökben ve Banu nun Christian Adam versiyonları, Ajda Pekkan'ın 'Sensiz Yıllarda 've Ayla Dikmen'in 'Sensiz Yaşamam' şarkıları, Those Were The Days'in ifrata kaçılmış bir düzineye yakın versiyonu ve daha yakın bir tarihte Alpay ve Ajda Pekkan'ın Giannis Parios versiyonları bu durumun yalnızca birkaç örneği. Ama Nilüfer ve Hümeyra'nın versiyonlarında alışılmadık olan, her iki şarkıcının aynı şarkıdan tamamen farklı ve tamamen 'kendi' şarkılarını çıkarmış olmaları.
Nilüfer bu versiyonuyla inanılmaz güzellikte bir 'Aşk Şarkısı' yapmışken Hümeyra da, o muhteşem ilk dönemlerinin tadında, bir 'Olmasa', bir 'Dilber' tadında bir şarkı çıkarmış aynı şarkıdan. Loreena McKennitt'ın aylar boyu İstiklal Caddesi'nde 'anamızı ağlatmış' olan şarkısından, böylesine farklı güzellikte bir şey yapabilmek de herhalde 'iyi şarkıcı' olmanın bir sonucu. Öyle değil mi ama, iyi bir şarkıcı olmak kolay değil. Kolay olsa, sağımız solumuz 'Sezen Aksu taklitleri' ile kaynamazdı.
BU YAZ GÜZEL OLACAK
Kolay ne demek, dünyanın en zor şeyi belki de 'iyi şarkıcı' olmak. Nilüfer 25, Hümeyra ise 28 yılın tecrübesini peşlerinde sürükleyerek söylüyorlar şarkılarını. Koltuklarının altında yılların görmüş geçirmişliği...Yoksa Nilüfer, 'Çok üşüyormuş öyle yazıyor son mektubunda' dediğinde, tüylerimiz neden diken diken olsun, neden bu kadar heyecanlanalım? Üstelik buna benzer imgeleri 'genç' şarkıcılarımız çoktan tüketip, çoktan ezip geçmişken.
Hoş geldiniz kızlar; bu yaz sizin albümlerinizle daha çekilir olacak.
NAİM DİLMENER
Diğer Yazılar
17 Kasım 2024 Pazar 10:16
Tam dört yıl önce kaybetmiştik Hamiyet Yüceses’i, 10 Temmuz 1996 tarihinde. Türk Sanat Müziği’nin bu ‘ölmez’ şarkıcısı, 80’li yaşlarının hemen başında aramızdan ayrılmıştı. Yazılarımda; ‘ölmez’, ‘muhteşem’, ‘mükemmel’, ‘inanılmaz’ gibi sıfatları çok sık kullandığımı bu konuda cimrilik etmek bir yana aksine son derece bonkör davrandığımı herkes bilmekte. Ama doğrusunu söylemek gerekirse, kimi zamanlar; okurun, bu sıfatları uygun bulduğum insanlara dudak büktüğünü ya da burun kıvırdığını hissetmiyor ya da duymuyor değilim. Benim ‘muhteşem’im, herkesin ‘muhteşem’i olmuyor kimi zamanlar. Bu, yazmakta ya da anlatmakta olduğum kişinin bu sıfatı hak etmiyor olmasından değil, herkesin, benim kadar abartmaya niyetli olmamasından kaynaklanmakta. Ama bu sefer, herkesin, hepinizin, benimle hemfikir olacağınızdan asla şüphe duymadan uçuşturacağım en şahane sıfatları... Yazının konusu Hamiyet Yüceses, öyle olunca da akan sular herkes için durmakta...
03 Kasım 2024 Pazar 09:24
Esmeray, tam da “Eski Dostlar” projesi içinde yer almış, çalışmanın – şarkı söylemenin tadını yeniden çıkartabilmeye başlamıştı. Hayat, daha fazlasına izin vermedi. Türk popunun gelmiş geçmiş en renkli şarkıcılarından biri olan Esmeray, daha yapacağı onlarca şey varken, genç sayılabilecek bir yaşta aramızdan ayrıldı. Şarkıcının anısına, geçtiğimiz günlerde özel bir gece düzenlendi. Bu gecede, başta, vefa duygusu en gelişmiş sanatçılarımızdan Sezen Aksu olmak üzere, epey sayıda isim sahneye çıktı, Esmeray şarkıları söyledi. Şimdi de, Tan Müzik, “Unutamadık Seni / Unutama Beni” adlı bir albüm verdi piyasaya. Otuz yıla yakındır şarkı söyleyen Esmeray’ın, müzikal geçmişinin en önemli anları – noktaları yer almakta bu albümde.
07 Ekim 2024 Pazartesi 22:49
Hepimizin ağzında aynı cümleler, aynı sloganlar: “Müzik piyasamız çöktü! Artık kim, neden albüm (ya da şarkı) yapsın ki? ADSL’ler, 3G’ler gürül gürül, daya aletini bedava doldur!” DMC’nin başındaki Samsun Demir’in bir televizyon programında söylediği gibi her şey; “Musluklardan bedava meyve suyu, gazoz, ayran aktığını düşünün; bunlara para verip de alan çıkar mı hiç? Müzik de öyle, musluklardan bedava akıyor şimdi.”
Demir’in metaforu doğru ve zekice. Şarkılar “Her şey serbest!” diye sular seller gibi (bedava elbette) kapışılıyorsa, içinde akrep olsun olmasın, kim elini cebine atar ki? Artık öyle olduğu içindir ki, daha az yazılıyor-yaratılıyor, bunların da daha azı yayınlanabiliyor. Çünkü kimsede moral-motivasyon kalmadı.
28 Eylül 2024 Cumartesi 19:52
Şu ‘Popstar’ ve benzeri yarışmalar, bir sürü şeyin yanında şunu da gösterdi: Herkes ünlü olmak istiyor. Şarkıcı, olmadı oyuncu, o da olmadı dizici, sunucu ya da futbolcu. Eh, kimseye “Ne gerek var şimdi, otur oturduğun yerde!” demeye hakkımız yok, isterler elbet; renkli hayat-eğlence bu işte, para bu işte. Böyle bir toplu isteğin elbette tatsız bir yanı da var. Hiç normal seyirci – dinleyici kalmayabilir geriye…
Ama, “Rekabet bunu gerektiriyor zaten” der, birbirimizi dinler ya da seyrederiz artık, bu saçma durum da böyle çözülür. Ünlü olmanın yolunu bir şekilde açmış olanlardan ikisinin, Bayhan ve Sezen’in albümleri henüz yayınlandı. Bayhan ilk, Sezen ise ikinci Ahmet Özden postasından.
15 Eylül 2024 Pazar 09:44
Yıl 2002: Alpay, “Küçük Bir Öykü... Best of (Volume One)” adlı albümünü DMC’den çıkartıyor. Türk popunun temelini atanların en başında gelen sanatçı, kırk küsur yıllık bir zamanı; hiç geri çekilmeden, arkalara kalmadan sürdürebilen tek kişi olarak müzikal yaşamını sürdürmekte. 60, 70 ve 80’lerde hep başa oynamış bu ulu çınar, tıpkı 90’larda yaptığı gibi, 2000’lerde de, genç kuşak şarkıcılara meydan okuyor, “ben hala buradayım” diyor. Geçen yıl, müzikal yaşamının en güzel albümlerinden biri olan “Tango & Latin”i yayınlamıştı, bu yıl da bir “best of” ile karşımızda. Kırk küsur yıllık süre içerisinde, yüzlerce isim geldi geçti Türk popundan. Bırakın eski günleri, 90’ların ilk yarısında ortaya çıkan genç isimler bile sıralarını savdı, unutulup gitti. Alpay hala şarkı söylüyor, biz hala dinliyoruz.