NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

NASIL GEÇTİ HABERSİZ

04 Aralık 2023 Pazartesi 22:12
NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

Kalan Müzik Belkıs Özener’in “Sahibinin Sesinden” albümünü yayınlayarak ciddi bir ayıbı ortadan kaldırdı ya da tamir etti. Evet çok geç oldu olmasına ya, bu memlekette bazen bu kadarı bile olmayabiliyor. Sinema ve popüler müziğin isimsiz kahramanı Belkıs Özener, iki yıl kadar önce “Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali” yetkilileri tarafından “Bilge Olgaç Başarı Ödülü” ile taltif edilmiş ve sanatçı yüzünü nihayet (başta diğer meslektaşlarına göre daha kadir kıymet bilir gibi gözüken Beyaz’ın show’u olmak üzere) ekranlardan geniş yığınlara gösterebilme imkanını bulmuştu. Şimdi de çok vefalı Hasan Saltık’ın firması Kalan, Nilüfer Saltık’ın önderliğinde bir ‘iade-i itibar’ harekatına girişerek Özener’in filmlerde seslendirdiği ve büyük bir kısmı (belki hepsi) plak olarak yayınlanmamış, filmlerde kala kalmış o mükemmel şarkılarını “Sahibinin Sesinden” adlı albümde topladı. Kalan, Yeşilçam’ın ya da büyük imkanlara sahip ciddi bir kurumun yapması gereken şeyi yaptı yani; yaptı ve kırk yıllık bir ayıp tuzla buz oldu. Belkıs Özener, artık ‘görünebilir’ ve ‘dinlenebilir’ şimdi… Özener’in geride kalması, ön safları elinin tersiyle itmesi aslında kendi seçimi, en azından işin başında, en azından 60 ve 70’lerde. Çok genç bir yaşta evleniyor, çocuk sahibi oluyor ve bu nedenle de neon ışıklarını, sahneleri, alkışları elinin tersiyle itiyor. Ülkenin en ünlü isimlerinden biri olan Gönül Yazar ile aynı aileden geliyor olmak bile onu kararsızlığa itmemiş. Ablasının yaptığının tam tersini yapmış Özener: 1940 yılında doğan Özener, henüz 19 yaşındayken evleniyor ve uzun sayılmayacak bir zaman diliminde Benek, Bengü ve Barkın adlarını verdiği üç çocuk sahibi oluyor. Bu durum, henüz 16 yaşındayken Tepebaşı’nda ilk defa sahneye çıkmış olan sanatçıyı muhtemelen bir yol ayırımına getirip bırakmış olmalı: Şan şöhret mi, aile ve çocuklar mı?.. Belkıs Özener seçimini ikinciden yana yapıyor. Yapıyor yapmasına ya, müziğe olan tutkusu da kolay baş edilebilir bir şey olmadığı için bu kararın verilmiş olması tek başına çok da anlamlı olmuyor. Yaşamının her evresine derin bir şekilde sızmış olan müzik tutkusu Belkıs Özener’i yeni arayışlara itiyor ve tam o günlerde ‘mucizevi bir formül’ bulunuyor: Türkan Şoray ve diğer büyük star’ların şarkı söylüyor gibi yaptıkları sahnelere ‘ses’ini verecektir. Şoray ve diğerleri, sevdikleri işi yapar ve kameraların önünde döktürürken, o kameranın gerisinde kalacak ve çok sevdiği şarkıları bir bir seslendirecektir: “Damarımda Kanımsın”ı, “Sevemedim Karagözlüm”ü ve diğerlerini. Bu formül herkesin işine gelmiştir. Film şirketlerinin, yönetmenlerin, oyuncuların, herkesin. Rol çalmaya, öne geçmeye, ille de görünmeye meraklı olmak bir yana tam tersini dileyen – isteyen biridir Belkıs Özener. O çocuklarını büyütürken zorlanmayacağı bir biçimde şarkı söylemek istemektedir ve filmlerde ağzını kıpırtadarak şarkı söylüyor gibi yapan o güzel ve ünlü kadınlara ‘ses’i ile hayat veriyor olmak ona yetip de artmaktadır. Onlarca filmde, yüzlerce şarkı seslendirdi Özener. Bir kısmını yalnızca onun sesinden tanıyıp sevdik, bir kısmı ise zaten ünlü şarkılardı ama Özener’in sesinden bambaşka bir kılığa büründü. Ta “Civciv Çıkacak Kuş Çıkacak” şarkısına kadar devam etti bu durum. Günlerden bir gün, Özener her zamanki gibi stüdyoya davet edildi, önüne bu şarkı kondu, sanatçı şarkının sözlerini biraz yadırgamış olmasına rağmen görevini yaptı, şarkıyı kaydetti ve evine gitti. Bir – iki hafta sonra ise Özener neye uğradığını şaşırdı. Son seslendirdiği şarkının kullanıldığı film daha önceki ‘pembe’ filmlere benzemiyordu. “Dünya değişiyor, filmlerimiz de öyle…” dedi ve tamamen evine kapandı. Tamamen. “Uçan Süpürge…” ve Kalan’ın kapısını çaldığı saate kadar da hiç sesini çıkarmadı. Bekledi. Hep “Ah o şarkılarınız…” diyecek birilerini bekledi. Ve zaman geldi, istediğine kavuştu.

BOŞ KALMAYAN ÇERÇEVE
Biraz da tarih: Sinemamızda ‘şarkı’nın yeri her zaman ‘baş köşe’ oldu. Türk sinemasının yetkin arşivcisi Yahya Karataş’ın verdiği bilgiye göre ‘şarkı’, 1931 yılında çekilen ilk sesli filmimiz “İstanbul Sokaklarında” ile filmlerimize sızıyor. Neredeyse işin en başında. Karataş’ın söylediklerine göre, Muhsin Ertuğrul’un bu filminde şarkıları Arap ve Yunan şarkıcılar seslendirmiş. Film de, zaten bir Türk – Yunan – Mısır ortak yapımıymış. Ünlü bir şarkıcının göründüğü ilk filmimiz ise (yine Ertuğrul’un) 1939 tarihli “Allahın Cenneti” adlı filmiymiş ve bu filmde Münir Nurettin Selçuk arzı endam etmiş. “Kerem ile Aslı filminde ise yönetmen Adolf Körner, ‘ünlü şarkıcı’ları ikiledi” diyor Karataş; Müzeyyen Senar ve Malatyalı Fahri geçiyor bu sefer kameranın karşısına. İşin sonrasında ise Perihan Altındağ Sözeri, Safiye Ayla ve Sabite Tur Gülerman dahil epeyce ünlü yorumcu (bazen görünerek, bazen de Belkıs Özener gibi hiç görünmeden) filmlere sızıyor, onları renklendiriyor. 70’lerle birlikte ise ‘şarkı’ ve ‘şarkıcı’ baş role kuruluyor. Başta dört büyük star’ımız (Şoray, Koçyiğit, Girik ve Akın) olmak üzere, filmin ‘asıl kız’ı, hemen hemen her filmde ille de sahneye çıkmış, her nasıl oluyorsa ille de ünlenmiş, zirveye çıkmış oluyordu o günlerde. Gazinonun (bazen iyi ve efendi, çoğunlukla ise kötü ve kızımızın ‘namus’una göz koymuş) patronu bir kart tutuşturmuş oluyordu ‘bizimki’nin eline ve bizimki de hemen ertesi gün, daha söylediği ilk şarkı ile alkışlara boğuluyordu. Üst üste atılan (bizimkinin kapağına kurulduğu) dergi ve (artık her ne zaman yaptıysa, bizimkine ait) plaklardan başını ancak alabilen kamera döndüğünde ise bize (Maksim ya da muadili) bir gazinonun ışıklı neonlarını gösterirdi. Türkan, Hülya, Fatma ya da Filiz zirvededir artık. Özener ya da bir başkasının şarkıları söylenir gibi yapılır, beş şarkıda bin kostüm değiştirilir, hayat akar giderdi… Eh, hayat bu, akar akmasına ya, iş ki biz başımızı kuma gömmeden, gözlerimizi her şeye kapamadan, herkesi unutmaya çalışmadan aksın gitsin. Belkıs Özener’i hatırladık, bağrımıza bastık. Ama daha yapacak çok işimiz var. Handan Kara’yı hatırlayarak bu işe devam edebiliriz mesela. Her şeyi de Kalan’dan beklemeyelim ama. Onlar yeterince şey yaptı, vefa borcunu ödeme sırası diğer firmalarda. Başta Özener ve Kara olmak üzere, “Nisan yağmuru kadar kısa süren hayatımız”ı renklendirenlere ne yapsak azdır.

BULURSANIZ KAÇIRMAYIN
Belkıs Özener’in 45’likleri, filmlerdeki her şarkısı, çıkmış ve çıkacak olan diskleri
Handan Kara’nın bütün 45’likleri
Semiramis Pekkan’ın, (başta “Ankara Expresi” olmak üzere) fimlerde kullanılan – kullanılmayan tüm şarkıları
Nermin Candan’ın bütün 45’likleri
Emel Sayın’ın “Başrolde Emel Sayın” albümü
“Neredesin Firuze” filminin aynı adlı albümü

SAKIN YAKLAŞMAYIN
‘Fantezi delikanlı’larımızın, (şartmış gibi) ‘patronun kızı’na aşık olup, salya sümük kırda bayırda mahzun mahzun dolaşarak bağıra çağıra söylediği şarkılar

KEŞKE OLSA
Bir “Başrolde Erol Büyükburç” albümü
Ajda Pekkan’ın (başta “Kime Derler Sana Derler” olmak üzere) filmlerde söyleyip de plak olarak yayınlanmamış tüm şarkılarından oluşacak bir albüm
Belkıs Özener’den bir başka albüm, hatta birkaç disklik bir ‘box’
Ajda Pekkan, Selçuk Ural, Kamuran Akkor, Juanito ve birkaç başka star’ın şarkıları ve görüntüleriyle renklendirdikleri (Aram Gülyüz’ün) “Tatlı Günler” filminin DVD’si

KEŞKE OLMASA
‘Fantezi – taverna’ star’larının başrole kurulduğu herhangi bir yeni film

NAİM DİLMENER



Diğer Yazılar