NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

HAYAL EDİLEMEZ ŞEYLER

28 Eylül 2024 Cumartesi 19:52
NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

Şu ‘Popstar’ ve benzeri yarışmalar, bir sürü şeyin yanında şunu da gösterdi: Herkes ünlü olmak istiyor. Şarkıcı, olmadı oyuncu, o da olmadı dizici, sunucu ya da futbolcu. Eh, kimseye “Ne gerek var şimdi, otur oturduğun yerde!” demeye hakkımız yok, isterler elbet; renkli hayat-eğlence bu işte, para bu işte. Böyle bir toplu isteğin elbette tatsız bir yanı da var. Hiç normal seyirci – dinleyici kalmayabilir geriye… 
Ama,  “Rekabet bunu gerektiriyor zaten” der, birbirimizi dinler ya da seyrederiz artık, bu saçma durum da böyle çözülür. Ünlü olmanın yolunu bir şekilde açmış olanlardan ikisinin, Bayhan ve Sezen’in albümleri henüz yayınlandı. Bayhan ilk, Sezen ise ikinci Ahmet Özden postasından. Bu yarışmalarda boy gösteren muhtelif  Tarkan – Mustafa Sandal – Serdar Ortaç – Sezen Aksu – Ajda Pekkan… taklidi  yarışmacılardan ilk “Bim bam bom, benimde artık bir albümüm var” ipini göğüsleyen Tarkanvari Abidin oldu. İlk turun birincisiydi zaten, bu nedenle onun işine ağırlık verildi, “Ya söner ya da unutulursa” telaşıyla albüm çabucak bitirildi. Allah için, fena da olmamıştı. Öyle ‘popstar’, ‘megastar’ bilmem ne star demeden dinlendiğinde, yani fazla bir şey beklenmediğinde gayet dinlenebilir, hatta kısmen sevilebilir bir albümdü de. Ama bu kadarı kanallarımıza-firmalarımıza-star adaylarımıza yetmiyor ki, onlar başta ‘en tepe’ olmak üzere her şeyi hemen istiyorlar, olmadığında da “Başaramadık” diyorlar. Aynı şey, çiçeği burnunda albümcülerimiz için de söz konusu şimdi. Sezen ve Bayhan ile firmalarının beklenti çıtaları çok yüksek, hem de ortada (neredeyse) kayda değer hiçbir şey yokken. İkinci turda adını ‘Türkstar’a çevirmiş yarışmanın adaylarından biri olan Sezen’in (soyadı, yarıştığı sırada Kiremit’ti, şimdi ise Özden) ses rengi gerçekten çok hoş. Yarışma sırasında seyredilmesi her zaman için büyük keyif vermekteydi. Sesinin Sezen Aksu-Sibel Can-Seda Sayan ve Ebru Gündeş arasında gidip gelmesini toyluğuna veriyor, bir bilenin elinde gerçek havasını bulacağını düşünüyorduk. Bu ilk albümde en dikkat çekici yan, bu sorunun olduğu gibi duruyor olması. Şarkıları bir Sibel Can söylüyor, bir Ebru Gündeş… Arada Sezen Aksu, hatta Semiha Yankı sesleri – tavırları bile var. Sezen Aksu etkisi daha da derin. Can Tanrıyar’ın Petek Dinçöz’e yaptıklarını Sezen için yapmaya kalkan, yani canını dişine takarak yazan – besteleyen Ahmet Özden, çoğu şarkıda Sezen Aksu şarkılarının kaba bir taklidini yaratmakla kalmış. “Dünya Telaşı” adlı şarkı ise, Sezen Aksu’nun “Dört Günlük Bir Şey…” döneminin derme – çatma bir özeti gibi. Aynı imgeler, “Dört Günlük…” dönem için belki makul ama günümüzde yüzlerce televizyon dizisi tarafından çoktan öğütülüp bitirilmiş metaforlar, izlekler. Ahmet Özden’in, (eğer çok tüccarca davranıp “Bu halk böyle şeylerden anlar” deyip formül formül bir şarkı yazmamışsa) günümüz dünyasında olup bitenleri anlamakta güçlük çektiği bile söylenebilir. “Çocuktuk, bir şekerle avunduk” gibi dizeler, beş yaşındaki çocuklara bile bir şey söylemiyor artık. “Yarına kaldı mutluluk umutları, yarıda kaldı sevda masalları” ve benzeri dizeler ise, Brezilya kaynaklı pembe dizelerde bile yer bulamıyor. Albüm kapağında “Bu albümde aşk var, gerçek duygular, hüzünler, sevinç ve bizim hikayemiz…” denmiş ama bu albümde hemen hemen hiçbir şey yok. Albümü açan Nazan Öncel şarkısı hariç hemen hemen hiçbir şey, ki bu da çok kötü çalınmış - söylenmiş.

WONDERFUL BAYHAN
Hem yarışma  hem de sonrasının fenomen isimlerinden Bayhan’ın albümünde ise müzik adına bir parça daha fazla şey var. Daha çok çaba, daha çok emek var en başta. Başta İskender Paydaş olmak üzere çok sayıda müzisyen, bu nerden baksanız ‘tuhaf’ çocuğa derli toplu bir kariyer başlatmak için kolları sıvamışlar. Ama bunun da bir işe yaradığı söylenemez. Mükemmel bir alt yapı üzerinde yükselen “Hayal Edemiyorum” adlı şarkı ile açılan albüm aynı şarkının, yine çok zengin düzenlenmiş bir başka versiyonu ile sona eriyor ve bittiğinde tek söylenebilen “Böyle bir ‘ses’ düşman başına” olabiliyor. Yarışma sırasında, tek bir şarkıda, o da epeyce farklı yarışmacının arasında dayanılabilir – tahammül edilebilir olan o ‘gırtlak’, o ‘ses, bir albüm boyu sürünce, durum boğucudan öte olmakta. Bayhan’dan, müzik dünyasının Yılmaz Erdoğan’ını yaratmaya kalkanların belki de ilk dikkat etmesi gereken buydu. Bu üst üste eklendiğinde – tekrarlandığında insana “İmdat!” dedirtebilen ‘ses’, farklı form ve konseptlerle katlanılabilir bir hale getirilebilir, dinleyene varlığını her fırsatta hatırlatmayabilirdi. Sokak Çocuğu Ali ya da Ciguli’nin daha Batılı bir versiyonu yaratılmaya çabalansa belki başarılabilir gibi gözüken bu maceranın sonu tam fiyasko olmuş. Yarışma sırasında söylenen bir İngilizce şarkı (“Unchained Melody”) nedeniyle aceleci davranıp ortalığı “Caz… blues…” diye ateşe verenler bile utancından sesini çıkaramayacak bu sefer. Fikret Kızılok’un mirasını har vurup harman savuran Yağmur Kızılok ise utanç listesinin başında olacak. Kızılok JR., Bayhan’dan “Gönül”ü dinlediğinde saklanacak delik aramış olmalı. Aynı utancı (“Benim Hala Umudum Var”ı peşkeş çektiği için) Mazhar Alanson da duymalıydı ama galiba Alanson, bu türden bir duyguya kapılmayı epeydir gereksiz görüyor.
Bu son iki albüm ile birlikte bir de şunu anlamış olduk: Bu yarışmalardan her şey çıkabilir ama bir ‘star’ çıkamaz.


BULURSANIZ KAÇIRMAYIN
DMC’nin Altın Mikrofon paketi
Bütün Eurovision 45’likleri
Altın Mikrofon 45’likleri – LP’leri
Şebnem Paker’in her şeyi
Sokak Çocuğu Ali’nin her şeyi
Ciguli’nin remix albümü


SAKIN YAKLAŞMAYIN
Bilmem ne star programlarından mezun şarkıcılar
Ağlayan şarkıcılar
Başta ses olmak üzere hiçbir şeye sahip olmayan şarkıcılar

 

NAİM DİLMENER



Diğer Yazılar