NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

HEP ONLAR VARDI

28 Kasım 2024 Perşembe 21:59
NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

Türk popunun öncülerinden olan Alpay ve Özdemir Erdoğan, hoş bir tesadüf olarak son çalışmalarını  aşağı yukarı aynı zaman dilimi içinde yayınladılar. Bu iki efsane isimden Alpay “Sessiz Kalma” adını verdiği albümünde her zamanki ustalığını yeniden konuştururken, Özdemir Erdoğan, kendisine değil gitarına sözü vermiş bu sefer: “Gitarıma Türkü Öğrettim O Söyledi Ben Dinledim”. Özdemir Erdoğan’ın, (şimdiden Türk popunun en uzun adlı albümlerinden biri haline gelmiş) bu son çalışması, müzisyenin, ‘gitar’a baş rolü verdiği ilk denemesi değil. Aslına bakılırsa, Özdemir Erdoğan, Türk popuna giriş yaptığı ilk günler ile birlikte bir gitar virtüözü olarak kabul edilmiş bir isim. 1964 yılında, İsmet Sıral orkestrasına girerek (ki, kadrosunda Turhan Eteke, Günnur Perin, Ayhan Yünkuş ve Lamia Doyran’nın da bulunduğu bir ‘rüya’ orkestradır bu) müziğe profesyonel anlamda bir başlangıç yapan müzisyenimiz, çok değil, birkaç yıl sonra, dönemin en önemli müzik dergilerinden Diskotek’in düzenlediği Topkapı Müzik Festivali’nin ‘enstrüman ödülleri’ dalında en iyi gitar ödülünü alacaktır. İsmet Sıral gibi, müzik konusunda kılı kırk yaran bir dev ismin kadrosundayken alınan bu ödül, işin bundan sonrasında, Özdemir Erdoğan’ı her zaman gitarı ile birlikte anma mecburiyetine (ya da hassasiyetine) yol açacaktır. Erdoğan, müzikal yaşamı boyu yüzlerce plak yapacak, bu plaklar milyonlarca nüsha satacak, listelerin tepesine kurulacak ama bu ‘pop statü’, müzisyenimizin memleketin en iyi gitaristlerinden biri olduğu gerçeğini hiç gölgelemeyecektir. 80’lerle birlikte kendi firmasını kuran Erdoğan, kendi firmasına sahip olmanın avantajlarını epeyce fazla sayıda deneysel işe girişerek kullandı. Bu denemelerle birlikte; bazen halk müziği, bazen de Türk müziğinin bilinen deyiş ve şarkıları, gitarın desteği ile bambaşka formlara sokuldu, bilinen ve alışılagelen standartlar yerle bir edildi. Bu son albümden görüldüğü kadarıyla, Özdemir Erdoğan, bu deneme – değiştirme – farklılaştırma çalışmalarını nihayete erdirmiş değil. Ancak gencecik bir müzisyenin sahip olabileceği bir enerji ile işe bir kere daha girişen Özdemir Erdoğan; “Çökertme”den “Fidayda”ya, “Sarı Gelin”den “Leylim Ley”e kadar, en bildik – en defalarca kılıktan kılığa sokulmuş şarkı ve türküleri bir kere daha elden geçirerek onları bambaşka bir zeminde yeniden var etmiş. Hiç şüphesiz başarmış da. Bu tür bir deneye girişme cesaretini gösterecek memleketteki az sayıda müzisyenden biri olan Özdemir Erdoğan; kırk yıllık tecrübenin verdiği rahatlık, denemekten bıkmama – usanmama tavrının verdiği yaratıcılık ile bu işin altından layıkıyla kalkmış. 

SESSİZ KALMAMAK
Alpay’ın ‘şifre’si de Özdemir Erdoğan’ın aynısı: Enerji… Ancak bir genç şarkıcının – müzisyenin sahip olabileceği kadar şiddetli bir şarkı söyleme arzusu…  “Kara Tren” ile Anadolu popun ilk sayfasını 1962 yılında açan bu emsalsiz yorumcu, Türk popunun ilk günlerinden itibaren var olup, günümüze kadar gelebilmiş – üretebilmiş ender isimlerinden biri de aynı zamanda. Kırk küsur yıllık bu pop maceramızın herhangi bir dönemindeki herhangi bir engellemeyi – kısıtlamayı umursamaksızın albümlerini yapmış – şarkılarını söylemiş olan Alpay, bu sefer de son derece genç bir kadro ile, son derece usta işi bir albüm ile çıkıyor karşımıza. Hem bizden hem dışardan seçilen şarkılar, Alpay’ın o dillere destan vokal tekniği ile sarılıp sarmalandıklarında, hiç kimsenin tepkisiz kalamayacağı kadar müthiş şarkılara dönüşmüşler. Alpay, ruhen kendisine çok yakın bulduğu Yunanlı (Giannis) Parios’un şarkılarını da, uzun bir aradan sonra yeniden  söylemiş bu albümde. Michael’dan İrfan Yakar’a, Ufuk Doğan’dan  Koray Demirkapı’ya, Ferhat Ferat’tan Kaan Kumru’ya  kadar uzanan çok genç ve çok yetenekli bir kadronun, ‘usta’ları olarak gördükleri Alpay’a sundukları şarkıların üzerine, popüler müziğin en farklı ve yetenekli isimlerinden biri olan Gönül Şen’in ve bizzat Alpay’ın kaleminden çıkma şarkılar eklenerek oluşturulmuş bu albümün bir de çok büyük bir sürprizi var. Abdullah Yüce’nin ölümsüz “Bu Ne Sevgi Ah…” adlı çok bilinen şarkısı, (düzenlemeyi yapan Cihan Sezer’in büyük katkılarıyla) bir ‘world music’ klasiğine dönüşmüş… Tıpkı Özdemir Erdoğan gibi, Alpay da denemekten yılmayan bir isim ve muhtemelen bu iki ismi günümüze kadar getirebilen en önemli unsur da bu olmuş. Yola koyulduğunuz ilk günde yaptıklarınızın aynısını yapmaya devam ediyor olduktan sonra, günümüze kadar gelmişsiniz – gelmemişsiniz ne fark eder ki? Türk popunu bugünlere kadar getirmiş isimlerden olan Alpay ve Özdemir Erdoğan, işin bundan sonrasında da söz sahibi olmalarını sağlayacak ölçüde azimli ve başarılı.


BULURSANIZ KAÇIRMAYIN
Alpay’ın elinin dokunduğu her şey (ki, hepsini bulmak – toplamak bir ömür alabilir)
Özdemir Erdoğan’ın da her şeyi (ki, bir başka ömür gerekir)

SAKIN YAKLAŞMAYIN
Denemeyenler – değişmeyenler
Hep aynı kalmayı tutarlılık zannedenler
Yenilik yapmayı kıyafet – imaj değiştirmek olarak anlayanlar
Yaşlanıyor olmayı durulmak – daha efendi olmak olarak anlayanlar
Arada (en az) beş yıllık – on yıllık boşluklar olmasına, bu boşluklar sırasında yan gelip yatılmasına rağmen “Ben kırk yıldır şarkı söylüyorum” diye hava basanlar

NAİM DİLMENER



Diğer Yazılar