NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

HİKAYELER ANLATILIYOR

03 Aralık 2024 Salı 21:53
NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

Yaz Bereketi: Dört bir yandan albüm yağıyor. Eskiler – yeniler, gençler – kırk yıllıklar, single’lar – remix’ler. Şarkılara en çok bu mevsimde ihtiyaç var, albümlere en çok bu mevsimde para veriliyor. Müzik piyasamızın coşacağını Serdar Ortaç ve Yıldız Tilbe’nin albümleri ile öğrendik. Önce bunlar yayınlandı, arkası geldi. Tilbe, bu sefer türkülere dayamış sırtını. Geçen yılın satış rekortmeni (bir önceki albümünün satışları, herkesi kıskançlık krizlerine sokan bir rakama -  iki milyona ulaşmıştı) Tilbe’nin bu albümü öyle büyük bir tantana yaratmadı. Ama vakit geçmiş değil, bir zaman sonra da patlayabilir albüm. İyisiyle – kötüsüyle epeyce türküyü seslendirmiş şarkıcı. Bir kısmı da aceleye gelmiş bunların; hem alt yapıları, hem de vokal kayıtları. Ama Yıldız Tilbe Yıldız Tilbe’dir işte. Samimiyetin bu güçlü ‘kale’si ne yapsa dinletiyor kendisini… Serdar Ortaç ise aynı Serdar Ortaç. Teneke sesi ağırlıklı alt yapılar üzerinde, şarkıcımızın her zamanki sesiyle, her zamanki melodiler yükselmekte: “Beni Unut”, şu, bu. Bu çağda, bu ‘ses’ ile bu şarkıların dinleniyor – bir alıcı buluyor olması çok şaşırtıcı… Kırk yıllık Moğollar da mevsim heyecanına kapılanlardan. Yeni yayınladıkları albümlerinin adı “Yürüdük Durmadan”. Belki de tam da bu nedenle, bayağı ‘yorgun’ gözüküyorlar. Tıpkı Kurtalan Ekspres (“3552)  gibi, Moğollar da ‘durmadan yürümek’ yerine artık oturmalı. En azından biraz nefes almalılar. Böylesi hem onlar  hem bizim için iyi olacak. Bu çağda, ‘böyle bir müzik’in pek bir ‘anlamı’ kalmadı. Bir nefes alınırken, değişmek – dönüşmek üzerine kafalar yorulabilir, bunun da arkası çok iyi gelebilir. Durmadan yürünerek gelinen bu son noktada Turgut Berkes’in yazdığı şarkı sözleri dışında insana heyecan verecek tek bir an bile yok…  Yeni yayınlanan albümlerden biri de, yeryüzündeki hiç kimsenin derdine (asla asla asla) ilaç olmayacak bir albüm:  Ümit Davala ‘beyefendi’nin “ÜD 2004” albümü. Sıkıntının – bunalımın – mutsuzluğun – bahtsızlığın müziği hip–hop’ı, belli ki Ümit Davala ‘beyefendi’ yanlış anlamış – kavramış. Bu müzik, rahatın battığı insanlar tarafından yapılamaz. Böyle bir müzik yapabilmek için hayatın sillesini (defalarca) yemiş, oradan oraya durmadan savrulmuş olmak gerek.  Öyle favorileri – bıyıkları uzatarak, en bariz sloganlarla bezeli ‘cinsel nesne’ imajları yaratarak bu işi kıvırabileceğini sanmak  için (en hafif deyimle) ‘şaşkın’ olmak gerek.  2004 model Davala, Kayahan ‘abi’si ile otursa ve bu şarkıları bir tek abisine (‘saygı’ ya da ‘yağ’ hesabı) söylese daha iyi ederdi. Davala, ilerde ‘yeni model’ler konusunda ısrarlı olacaksa; Ceza, Nefret, Barikat ve Sagopa Kajmer’e bir kulak versin. Bir görsün, o nerede, onlar nerede. Hala bir şey anlamamışsa da Banu Alkan’ın “Neremi Neremi”si  bir yerlerde duruyor olmalı. Bu sefer saygı ‘abla’ya gösterilsin, alsın onu ‘rap’ yapsın. Hem o (“ben bir şarkıcıyım diyerek”) tatmin olur, hem biz daha çok güler – eğleniriz.
 
DÜNYA YALAN SÖYLÜYOR
Ama yaz bereketi çok  iyi albümler de getirdi, hem de epeyce. Mor ve Ötesi’nin “Dünya Yalan Söylüyor”u bunların başında geliyor. Grubun, bugüne kadar yaptığı en ‘olgun’ albüm bu. Her zaman iyiydiler ya, bu sefer başka – bambaşkalar. Muhalefet – karşı çıkış ve ‘itiraz’lar, bu sefer çok daha edebi, çok daha ‘ince’ bir şekilde kaleme alınmış – dile getirilmiş. Geçen yaz “Yaz Yaz Yaz” gibi çok popüler bir şarkıdan bile sıra dışı bir iş çıkarmayı beceren  “Mahşerin Dört Atlısı”, bu albümleriyle binlerce kişinin hayatına belki ilk defa giriyor olacaklar ama bu girişleri  geçici olmayacak. Grubu, bu albümleriyle kalplerine basanlar, onları sonsuza dek orada tutacak… Tıpkı Ogün Sanlısoy gibi. Pentagram’ın eski solisti olan Ogün Sanlısoy, ilk solo albümünü (“Korkma”) 1999 yılında yayınlamış ve o gün bugündür de bu yeni albümünü tamamlamaya dalmıştı. “O Gün” adlı albüme son nokta ancak dört yıla yakın bir zamanda konabildi. Ama değmiş. Ortaya mucizevi bir sonuç çıkmış. Bu albümde, müziğin – şarkıların yanında teknik kalite de (başta kayıtlar -ki Ada Müzik stüdyolarında kaydedilmiş, yani bu işte efsanevi İhsan Apça’nın parmağı var- ve mix olmak üzere) olağanüstü. Enstrümanların (hiç olmazsa) bir kısmı ‘dünya dışı’ varlıklar tarafından çalınmış olmalı. Alt yapıdan yükselen bazı ‘ses’leri başka türlü açıklamak mümkün değil. Ferdi Tayfur’un “Ben de Özledim”i de başka türlü bir ‘cover’, resmen zıpkın gibi. “Cover”cı başı Kurban, yeni albümünde de ‘bu tarz’ bir şeyler yapmaya devam edecekse bu şarkıya bir kulak versin… “Set Me Free” albümüyle Bulutsuzluk Özlemi’nin son albümü ise; grubun, Orhan Şallıer’in yönettiği 50 kişilik bir orkestra ile birlikte (geçen Ağustos, Açık Hava’da) verdiği konserin kayıtlarından oluşmakta. Bulutsuzluk Özlemi’nin tavrı – duruşu belli. Orhan Şallıer’in dillere destan nitelikleri de. ‘Canlı’ performanstan böylesine bir sonuç hiç alınamamıştı bugüne kadar; demek ki bunun için, “Orhan Şallıer yönetiminde Bulutsuzluk Özlemi” olmak gerekiyormuş. Albümün kapağı da çok renkli ve farklı. Kapak tasarımı Emre Senan ve Betül Duman’a aitmiş, her ikisinin de ellerine sağlık. Uluslararası bir “albüm kapağı tasarım yarışması”nda bile ilk üçe girecek, hatta başa oynayacak bir kapak bu… Bir iyi albüm de Gripin’den geldi: “Hikayeler Anlatıldı” adlı bu ilk albüm epeydir beklenmekteydi. 2000’li yılların hemen başından itibaren aktif olan ve bir dönem, sahne çalışmalarında kullandıkları Britney Spears cover’ı ile ses getirmiş olan Gripin’in bu ilk albümü son derece yetkin. Bir ilk albümde bulunması adetten olan herhangi bir falsosu yok. Gelecek üzerine çok düşünmüş sağlam bir kafadan çıkmış dizeler, günümüzün çok çok üzerinde bir rock ortalamasıyla harmanlanmış bu albümde… Direc–t’in  “Rus Kozmonatları” ve  Cem Köksal’ın “Set Me Free” adlı ilk albümleri de öyle. Direc–t, ‘tek tip’çi şarkıcı ve müzisyenlerin baltalaya baltalaya hala çökertemedikleri müzik piyasamızın bir geleceği olduğunun işareti…İngilizce bir albüm yapmayı ancak yurt dışı söz konusu olduğunda hatırlayanların aksine, Cem Köksal, hissettiklerini – aklından geçenleri ancak ‘bu dilde’ en iyi şekilde ifade edebileceğini düşündüğü için, boydan boya İngilizce bir albüm yapmış. Memleketin en iyi gitaristlerinden biri olan Cem Köksal’ın bu albümü, ‘rock’ konusunda kafası karışmış herkese çok iyi gelecek.
Bir yanda ‘onlar’, bir yanda ‘bunlar’. Doğru, “Dünya Yalan Söylüyor”. Ama bu dünyada, az da olsa söylemeyenler de mevcut. Siz söylemeyenleri seçin.

 

BULURSANIZ KAÇIRMAYIN
Mor ve Ötesi’nin her harfi – her notası
Gripin’in  ilk albümü 
Bulutsuzluk Özlemi’nin “Bulutsuzluk Senfoni” albümü ve promo ‘medya info’ CD’si
Direc – t’in ilk albümü ve olağanüstü basın dosyası
Ogün Sanlısoy’un bütün yaptıkları
Cem Köksal’ın albümü, tişörtleri, şapkaları, her türden promo malzemesi

SAKIN YAKLAŞMAYIN
Her türlü ‘model’ Ümit Davala
‘Eski Tüfekler”in “Hala varız” iddiasındaki çalışmaları
Caner’in “Ağlama Dayanamam” single’ı ve bizzat kendi göz yaşları
Yurtseven Kardeşler

NAİM DİLMENER



Diğer Yazılar