NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

VAPURLU ŞARKILAR

14 Kasım 2023 Salı 20:54
NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

Yaratıcı ve üretken Mercan Dede, DJ Arkın Allen kimliği ile yayınladığı “Füzyon Canavarı”nın üzerinden çok fazla geçmemişken, bu sefer asıl bilinen kimliği ile “Su”yu yayınladı. Müzisyenin “acemilikten çıraklığa geçiş” olarak kabul ettiği bu son albüm, hem bir önceki albüm “Nar”ın  devamı gibi, hem de bambaşka sulardan dalgalar savurmakta. 
Mercan Dede’nin, müzisyenlik kariyerinin ta başından beri peşinde olduğu “çağdaş ve gelenekselin birlikte harmanlaması” çabası, hemen hemen her albüm ile daha üst bir noktaya ulaşmakta. “Su”, bu idealin yeni bir doruk noktası. Zamanını, neredeyse yalnızca müzik üzerine düşünerek, kafa yorarak geçiriyora benzeyen Mercan Dede, yılmak – yorulmak bilmeyenlerden. Öyle olunca da, yapıyor olduğu müzik türü ile ilgili olan da olmayan da hakkını teslim etmekten geri duramıyor. Hem stüdyoda hem de sahnede, ortak çalışma ya da projelere girişmekten kaçınmayan biri Mercan Dede. Özellikle Özcan Deniz ile birlikte sahnede yaptıkları; deneme ya da farklı yollar aramak yerine hep bildiğini okumayı marifet bilenlerin “Ne gerek vardı şimdi?” tepkileri ile karşılaşmış ve kimsenin de aklına “Ne demek ne gerek var, her türlü denemeye girişmek herkesin en tabii hakkı” demek de gelmemişti. 
Ama allahtan Mercan Dede “Bu öyle dedi, diğeri şunu söyledi” diyerek başını iki eli arasına alıp da sahneden çekilmeyenlerden. “Su”da; Sabahat Akkiraz’dan Göksel Baktagir’e, Ceza’dan Özcan Deniz’e uzanan, çok zengin – çok renkli bir konuk listesi var. Bu konukların katkılarıyla; müzikal anlamda olmasa bile, daha basit, daha gündelik nedenlerle (diyelim ki, enstrüman sesi ile birlikte insan sesi de duymayı istemek nedeniyle) Mercan Dede’nin müziğinde hep eksikliği hissedilmiş şey de nihayet tamamlanmış oluyor. Biliyorsunuz; konuk şarkıcı, düet, rap v.b. çabalar bu aralar çok moda. “Hadi albümümüzü renkli kılalım” diye yola çıkıldığında, herkesin aklına bir tek bunlar geliyor. Yararsız çabalar da değil aslında. Sonuçta, birbirinin eşi şarkıları söylemek – dinlemek yerine, elden geldiğince farklı bir şey yaratmaya çabalamak elbette çok daha anlamlı. Ama kabul etmek gerekir ki, bu tür yol ya da denemeler, üzerinde çok fazla düşünülmeden yapıldığı için, iki sesli ya da konuklu bu şarkıların büyük bir bölümü tek seslilerden daha farklı bir sonuç vermiyor. Bu şarkıların çoğunda, konuk ses ya da enstrümanı çektiğinizde sonuç çok da fazla değişmiyor. Çünkü, destek alınan, fark getireceği umulan ‘konuk’, şarkının genel yapısına yedirilmemiş, şarkının ya da çalışmanın olmazsa olmaz parçası haline getirilmemiştir. Mercan Dede’de durum tamamen farklı. Her konuk, yer aldığı parçanın dokusuna tamamen sızmış durumda. Ceza ve diğerleri olmasa, bu şarkılar elbette bir şekilde var olacaktı ama bu hallerinden çok farklı ve bambaşka bir biçimde çıkacaklardı karşımıza…
 İşbirliği ya da güç birliğinin layıkıyla yapıldığı bir başka albüm de Akın Eldes’in ikinci solo albümü “Türlü”. Müzik dünyamızın en kayda değer isimlerinden olan Akın Eldes, her öncü müzisyen gibi, müzik piyasasının ne istediğine aldırmaksızın, hep doğru bildiğini okuyanlardan. “Türlü”de, Cem Aksel, Alp Ersönmez ve Tanju Duru’nun da büyük emeği var. ‘Misafir’ kadrosu ise Birol Topaloğlu, Burcu Börü, Erkan Oğur ve Sumru Ağıryürüyen’den oluşmakta. Sıra dışı bir müzisyen olmanın yanında bir ‘büyücü’ olması da muhtemel Akın Eldes’in; anlaşılması, tadına varılması, vakıf olunması biraz zaman alan bir başka çalışması “Türlü”. Yılmamak, inatla dinlemek gerek.

İŞİ OLMAYAN GİREMEZ
En az Mercan Dede ve Akın Eldes kadar yenilikçi bir isim olan Bora Uslusoy da nihayet ilk albümünü yayınladı. Bora Uslusoy Band olarak epeyce fazla sahne çalışması yapmış ve sıkı bir müzisyen olarak dosta – düşmana herkese kendini göstermiş olan Bora Uslusoy’un albümü, bir başka çok önemli müzisyen olan Serdar Öztop’un firması Öztop’tan çıktı.  İyi bir müzisyeni, en çok başka bir iyi müzisyen tanır muhtemelen. 
Halden anlamak da öyle. Bu yaz durum biraz değişiyor gibi gözükmekte ama, genel olarak farklı bir yol tutturmuş her müzisyenin önünde duran en derin sorun, yaptıklarını yayınlatacak firma bulma konusunda çekilen sıkıntıdır. İyi ve genç müzisyenlerin büyük bir kısmı, bu şansı hayatları boyu hiç bulamayarak bu sahneden çekilmek zorunda kalmakta. Zoru başarıp bulanlar ise; tanıtım, promosyon, klip… gibi belalarla boğuşmak durumunda. Bu adımı da atlatanların bir bölümü ise müzik kanallarının binbir çeşit prensip, kapris ve tarifesine toslamakta. Bu prensip – kapris – tarife üçgeni; “Klibini ilk bana ver, vermezsen bende hiç dönmezsin”den başlıyor ve şimdi yerinde yeller esen Kral hanedanının bize mirası olan “bilmem kaç bin dolar”a kadar uzanıyor. Bora Uslusoy’a firmasının kapılarını açarak, müzisyeni en azından daha fazla bekleme zorunda bırakmamış olan Serdar Öztop, “Umutsuz Aşk” adı verilmiş albümün aynı zamanda prodüktörlüğünü de üstlenmiş. Albümdeki şarkıların tamamının söz – müzik ve düzenlemeleri Uslusoy’a ait. Yarattığınız şarkıların alt yapılarını başka ellere teslim etmek de hiç şüphesiz başvurulacak bir yol, hatta zaten genel olarak herkes böyle yapmakta. Ama, Bora Uslusoy’un bu şarkıları, bir ya da birkaç başka müzisyenin tezgahından geçse böyle değil başka bir biçimde çıkacaklardı karşımıza. Bu da muhtemelen çok daha iyi bir sonuç vermeyecekti. Pandora adlı ilk grubu ile 1993 yılından beri müzik ile uğraşan, “Progressive Solo Gitar Metodu” adlı bir kitap yayınlamış olan Bora Uslusoy da, tıpkı Mercan Dede gibi hayatını müziğe adamış isimlerden bir başkası ve onun elinden geçip önümüze çıkmış bu albüme bir başkasının (başka bir) kuş kondurma ihtimali sıfırdı… Murat Çelik de hayatını müziğe adamışlardan. Biliyorsunuz, müzik dünyamızda (her ikisi de çok iyi müzisyen olan) iki Murat Çelik var. Bu iki müzisyeni, gündelik sohbetlerde “Düş Sokağı Sakini olan ya da olmayan” şeklinde ayırabilmekteyiz. “İşi Olmayan Giremez” adlı albümü henüz yayınlayan kişi Düş Sokağı Sakini olmayan Murat Çelik. 1995 yılında “Ben Aynı Ben” ve 2002 yılında “Zor” adlı albümleri yayınlamış olan Murat Çelik, bu üçüncü albümünde sertliğin – muhalefetin dozunu biraz daha yükseltmiş. Geçen yıl, Coca Cola’ya karşı estirilen hareketin (“Barışa Rock”) önde gelen isimlerinden biri olan Murat Çelik’in ilk klip için seçtiği şarkı “Amerika” adını taşıyor. Irak’ta sergilenen dehşet ötesi işkence sahneleri, ‘dolar’ üzerinde at koşturan ‘inek’ illüstrasyonları, bizzat kendi eliyle dünyanın dört bir yanına savaş uçağı gönderen Bayan Liberty’nin ‘show’u gibi birbirinden ‘ağır’ (görsel) eleştirilerin üzerine kurulmuş bu klibi hiç şüphesiz hiçbir kanal göstermeyecek. Ya da, varlığından haberdar olmaya – etmeye  yetmeyecek bir miktarda gösterilip rafa kaldırılacak. Çelik’in bu klibi tam bir ‘demir leblebi’ ve bu klibi yayınlatmaya, yukarda sözü edilen  prensip–kapris–tarife engelini aşmak bile yetmez. 90’lı yıllarla birlikte artık tarihe karışmış olan  ‘militan müzisyen’ kavramının  (hem müzik hem ‘duruş’ biçimi olarak) günümüzdeki en iyi temsilcisi olan Murat Çelik, belki de klibin bizzat kendisini albümün yeni baskılarına ekleyip daha fazla insana ulaştırmaya çalışmalı. 
Tabii bu ve diğer üç albümün yeni baskılarının olup olmayacağı size bağlı. Birbirinden tamamen farklı, yaptıkları müzik birbirine hiç benzemez olan Murat Çelik, Mercan Dede, Akın Eldes ve Bora Uslusoy’un bu albümlerini kaçırmayarak, hep aynı (hep alışıldığı gibi) dönüp durmuş bu ‘teker’e bir küçük çomak sokabilirsiniz. Bu üç ismin en büyük derdi müzik. İyi ve farklı bir müzik yapmak için, her üç isim de çok şey feda etmekte. Buna karşılık ise bizim yapmamız gereken çok fazla değil: Başımızı gömdüğümüz yerden kaldıracak ve onlara biraz zaman ayıracağız.

BULURSANIZ KAÇIRMAYIN
Akın Eldes’ten Türlü ve önümüze koyduğu her türden şey
Mercan Dede’den Su ve Nar
Murat Çelik’le İşi Olmayan Giremez
Bora Uslusoy’la Umutsuz Aşk
Serdar Öztop’un Sükut’u
Doublemoon’un bütün albüm flyer’ları

NAİM DİLMENER



Diğer Yazılar