BİR TUHAFTIR BENİM MEMLEKETİM
22 Ocak 2023 Pazar 10:15
Bir tarafta Ayten Alpman, bir tarafta Fikret Şeneş. Türk Popu’nun iki önemli ismi yok yere bir kargaşanın içinde buldular kendilerini. Sebep; sözlerini Fikret Şeneş’in yazdığı “Memleketim” in Fikret Şeneş’e danışılmadan Ayten Alpman tarafından bir halı reklamında yeniden söylenmesi... “Memleket” yerine “halı” konarak sözler değiştirilmiş ve stüdyoya girilerek yeniden kaydedilmiş şarkı. Öyle olunca, reklamı ilk gördüğü anda çığlığı bastı Fikret Şeneş, “Benim şarkıma bunu nasıl yaparlar” diye... Sonra da diğerleri girdi devreye; her durumda söyleyecek sözü olanlar , konu kendisini ilgilendirsin ilgilendirmesin kendisini görüş beyan etme mecburiyeti içinde hissedenler, köşesini doldurmakta zorlanıp konu sıkıntısı çekenler, “Memleketim” i değil ama bunun dışında herhangi bir Ayten Alpman şarkısını bin yıldır dinlememiş olanlar ve elbette “Yurttan Sesler Korosu”... Nasıl olurdu da, böylesine anlamlı, bu derecede halka mal olmuş bir parça reklamlarda kullanılabilirdi?.. Hangi cesaretle Ayten Alpman buna kalkışmıştı?... Hangi hakla bunu yapabilmişti?.. Göğüslere , pembeli-sarılı-kırmızılı yıldızlar yapıştırmaya meraklı bir dolu insan kıyameti kopardı: “Nasıl, nasıl, nasıl olabilirdi?...”
TEK BAŞINA
Belki 12 Eylül günlerinde söylenmesi çok baş ağrıtabilirdi ama epey bir zamandır açıkça söylenir oldu: Bir kere bu şarkı bir Türk bestesi değil... Belki bir Yunan, bir İsrail ya da bir İrlanda şarkısı bu. Belki bunlar bile değil de bambaşka bir ülke. Şarkıyı ilk olarak keşfedip söylemiş olan Mirelle Mathieu’nun albümünde “anonim” yazmakta şarkının altında. Yani şarkının, zaten bizim dışımızda gelişip serpilmiş bir “dünya şarkısı” olma gibi bir özelliği var. Bu şarkıyı Fikret Şeneş almış, üzerine her zamanki gibi duyarlı sözler yazmış, ülkenin en büyük sanatçılarından birine kabul ettirip söyletmiş ve ne olmuş?.. Hiçbir şey olmamış... Şarkının plak olarak piyasaya verildiği 70’lerin başında hiçbir şey olmamış, kimsenin umurunda olmamış. Hasbelkader, 1974 yılında, TRT bunu ‘Kıbrıslı günlerin fon müziği olarak çalmaya başlayınca da “Aaahh” demiş herkes, “işte bizim şarkımız....” Oysa değil. Her zaman olduğu gibi, üç kuruş bile telif ödemeden şarkıyı ‘kendimizin’ yapmışız. Dinlerken birilerimizin aklına Hasan Mutlucan’lı günleri getiriyor olabilir; köşe yazarı olacak yerde Auschwitz kampında subay olmayı tercih edenler bunu bir ‘pop şarkısı’ değil de bir ‘marş’ gibi görmek isteyebilirler; ama neye yarar ki bu?.. Başından beri yaptığımızı yapmışız yine... Birilerinin haklarının üzerine oturmuşuz... Şarkıya ait telif paraları, hak edenin cebine değil başkalarının cebine gitmiş. Hiç bunları görmeyecek, bunlardan söz etmeyecek, bilmezden gelecek ve Ayten Alpman’a saldıracağız: “Bize bunu nasıl yapabilir?” Pekala yapar oysa, neden yapmasın ki? Ortalıkta şarkının hak sahibi yok. Fikret Şeneş’in sözleri aynen kullanılmamış, reklamı yapılan ürüne göre değiştirilmiş... O zaman şarkıyı bin yıldır söyleyen Ayten Alpman değil de kim hak sahibi? Kim Girne Kalesi’nde iki gazoz kasasını sahne kabul ederek çıkıp söyledi bu şarkıyı? İtalya’da, Nato’nun bir toplantısında kim söyledi peki? Yunanlı subayları bile alkışlamak durumunda bırakan kimdi?.. Herkes, kendi usulünce düşkündür memleketine... Ortalığı velveleye verenlerin hiçbiri Ayten Alpman’dan daha fazla sevmiyor memleketini. Gerçekten Ayten Alpman’a “hangi hakla” diye bir soru sorulması çok büyük bir ayıp. Oysa sanatçının kendisi sorabilir bu soruyu, hem de bir dolu insan ve kuruma... “Neredeydiniz” diyebilir, “bunca yıldır neredeydiniz?..” Kimsenin aklına geldi mi sormak; Ayten Alpman nerede, ne yapıyor? Kim çaldı kapısını? Kimin aklına geldi hal hatır sormak? Bugüne kadar kimseden hiç ama hiçbir şey beklememiş, yalnız ve yalnızca şarkı söylemek istemiş böylesine büyük birine hangi imkanlarınızı seferber ettiniz, hangi sahnelerinizi açtınız?
Bu projede yer alması için kendisine çok fazla ısrar edenlerden birisi olarak şunları da söyleyebilirim: Son derece zor, son derece kılı kırk yararak kabul ettirilebildi bu proje ona. Günlerce düşündü... “Olur mu olmaz mı” dedi ve ancak bu projenin başındaki Bilal Dede’nin verdiği emek ve harcadığı çabaları görerek ikna oldu. Şimdi bakın: “Havasına, suyuna...” diye başlayacak yerde, elli başka şekilde de başlayabilirdi bu reklamın müziği... Ama projenin mimarı; hiç köklerinden kopmasın , bütün bir geçmiş alttan alta aksın istedi... Orijinal kayıt sırasında kemanı çalmış olan Vural Doğulu’yu buldular yine, kemanı ona çaldırdılar bu yeni kayıtta da... Reklam şirketi de, halı şirketi de şarkıya ve Ayten Alpman’a yakışacak bir iş çıkarılması için azami bir gayret gösterdi. Bütün bunların sonucunda ortaya çıktı bu iş... Ayten Alpman, kendisine yaraşır bir iş çıkarmaya çalıştı, aceleye getirmeden, “aman boş ver” demeden...
Yıllardır kimse arayıp sormadı ama O kimseye küsmedi. Fakat bu sefer başka, bu sefer kırılmış olmalı. Köşemde üç kuruşluk gürültü patırtı koparayım diye harcanacak bir isim değil Ayten Alpman. Çok ayıp edildi. Bir pop şarkısını ‘üç hilal’lerle sarıp sarmalamaya çalışmak ise; bu memlekete neden demokrasinin hiç uğramadığının ve kolay kolay da neden uğramayacağının çok iyi bir göstergesi.
Bakalım sırada kim ya da ne var?
NAİM DİLMENER
Diğer Yazılar
17 Aralık 2024 Salı 21:13
EMI, Türk popunun emektarlarından Hurşit Yenigün’ün önderliğinde çok parlak çok da sıra dışı bir projeye imza attı. EMI, Türk popunun altın çağı olan 70’lerden, o döneme sahiden damgasını vurmuş sanatçı ve şarkılardan bir demeti tek bir albümde getirdi önümüze. Nur Yoldaş, Banu, Melike Demirağ, İskender Doğan, Ercan Turgut, Kartal Kaan, Güzin ile Baha, Esmeray, Semiha Yankı ve Atilla Atasoy; o zamanlar bile bir araya gelememişken, bu sefer Hurşit Yenigün’ün önderliğinde toplandılar ve en önemli şarkılarını, Türk popunın tarihinde zaten çoktan yerini almış şarkılarını yeniden söylediler. Hepsi birden; Hurşit Yenigün’ün Sezen Aksu tarafından söylenmiş “Gölge Etme” adlı şarkısının üstüne yeniden yazılmış “Çok şükür tekrar kavuştuk birbirimize, bir hüzünlü şarkı oldu ayrılık bize” dizeleri ile açıyor albümü ve sırayla, birer birer en önemli şarkılarını söylemeye geçiyorlar.
11 Aralık 2024 Çarşamba 16:27
Kitsch’ten bol bir şey yoktur Türk topunda. Ama ‘en, en, en kitsch?’ diyecek olursanız Rana ve Selçuk Alagöz diyebilirim. Bütün bir müzik geçmişlerini, bizi eğlendirmek, keyiflendirmek, güldürmek üzerine kurdular… Bütün o kılık kıyafetler, şarkı sözleri, plak kapakları, Kızılderili tabloları, ‘Stüdyo Taç’ fotoğrafları, Malabadi Köprüsü’nde başlayan ve biten aşkların öyküleri, Edremit’ten Van’a bakmalar. Hepsi, hepsi parmak ısırtacak güzellikte. Alagözler koca bir tarihi böyle kurdular ve hâlâ devam ediyorlar.
17 Kasım 2024 Pazar 10:16
Tam dört yıl önce kaybetmiştik Hamiyet Yüceses’i, 10 Temmuz 1996 tarihinde. Türk Sanat Müziği’nin bu ‘ölmez’ şarkıcısı, 80’li yaşlarının hemen başında aramızdan ayrılmıştı. Yazılarımda; ‘ölmez’, ‘muhteşem’, ‘mükemmel’, ‘inanılmaz’ gibi sıfatları çok sık kullandığımı bu konuda cimrilik etmek bir yana aksine son derece bonkör davrandığımı herkes bilmekte. Ama doğrusunu söylemek gerekirse, kimi zamanlar; okurun, bu sıfatları uygun bulduğum insanlara dudak büktüğünü ya da burun kıvırdığını hissetmiyor ya da duymuyor değilim. Benim ‘muhteşem’im, herkesin ‘muhteşem’i olmuyor kimi zamanlar. Bu, yazmakta ya da anlatmakta olduğum kişinin bu sıfatı hak etmiyor olmasından değil, herkesin, benim kadar abartmaya niyetli olmamasından kaynaklanmakta. Ama bu sefer, herkesin, hepinizin, benimle hemfikir olacağınızdan asla şüphe duymadan uçuşturacağım en şahane sıfatları... Yazının konusu Hamiyet Yüceses, öyle olunca da akan sular herkes için durmakta...
03 Kasım 2024 Pazar 09:24
Esmeray, tam da “Eski Dostlar” projesi içinde yer almış, çalışmanın – şarkı söylemenin tadını yeniden çıkartabilmeye başlamıştı. Hayat, daha fazlasına izin vermedi. Türk popunun gelmiş geçmiş en renkli şarkıcılarından biri olan Esmeray, daha yapacağı onlarca şey varken, genç sayılabilecek bir yaşta aramızdan ayrıldı. Şarkıcının anısına, geçtiğimiz günlerde özel bir gece düzenlendi. Bu gecede, başta, vefa duygusu en gelişmiş sanatçılarımızdan Sezen Aksu olmak üzere, epey sayıda isim sahneye çıktı, Esmeray şarkıları söyledi. Şimdi de, Tan Müzik, “Unutamadık Seni / Unutama Beni” adlı bir albüm verdi piyasaya. Otuz yıla yakındır şarkı söyleyen Esmeray’ın, müzikal geçmişinin en önemli anları – noktaları yer almakta bu albümde.
07 Ekim 2024 Pazartesi 22:49
Hepimizin ağzında aynı cümleler, aynı sloganlar: “Müzik piyasamız çöktü! Artık kim, neden albüm (ya da şarkı) yapsın ki? ADSL’ler, 3G’ler gürül gürül, daya aletini bedava doldur!” DMC’nin başındaki Samsun Demir’in bir televizyon programında söylediği gibi her şey; “Musluklardan bedava meyve suyu, gazoz, ayran aktığını düşünün; bunlara para verip de alan çıkar mı hiç? Müzik de öyle, musluklardan bedava akıyor şimdi.”
Demir’in metaforu doğru ve zekice. Şarkılar “Her şey serbest!” diye sular seller gibi (bedava elbette) kapışılıyorsa, içinde akrep olsun olmasın, kim elini cebine atar ki? Artık öyle olduğu içindir ki, daha az yazılıyor-yaratılıyor, bunların da daha azı yayınlanabiliyor. Çünkü kimsede moral-motivasyon kalmadı.
28 Eylül 2024 Cumartesi 19:52
Şu ‘Popstar’ ve benzeri yarışmalar, bir sürü şeyin yanında şunu da gösterdi: Herkes ünlü olmak istiyor. Şarkıcı, olmadı oyuncu, o da olmadı dizici, sunucu ya da futbolcu. Eh, kimseye “Ne gerek var şimdi, otur oturduğun yerde!” demeye hakkımız yok, isterler elbet; renkli hayat-eğlence bu işte, para bu işte. Böyle bir toplu isteğin elbette tatsız bir yanı da var. Hiç normal seyirci – dinleyici kalmayabilir geriye…
Ama, “Rekabet bunu gerektiriyor zaten” der, birbirimizi dinler ya da seyrederiz artık, bu saçma durum da böyle çözülür. Ünlü olmanın yolunu bir şekilde açmış olanlardan ikisinin, Bayhan ve Sezen’in albümleri henüz yayınlandı. Bayhan ilk, Sezen ise ikinci Ahmet Özden postasından.
15 Eylül 2024 Pazar 09:44
Yıl 2002: Alpay, “Küçük Bir Öykü... Best of (Volume One)” adlı albümünü DMC’den çıkartıyor. Türk popunun temelini atanların en başında gelen sanatçı, kırk küsur yıllık bir zamanı; hiç geri çekilmeden, arkalara kalmadan sürdürebilen tek kişi olarak müzikal yaşamını sürdürmekte. 60, 70 ve 80’lerde hep başa oynamış bu ulu çınar, tıpkı 90’larda yaptığı gibi, 2000’lerde de, genç kuşak şarkıcılara meydan okuyor, “ben hala buradayım” diyor. Geçen yıl, müzikal yaşamının en güzel albümlerinden biri olan “Tango & Latin”i yayınlamıştı, bu yıl da bir “best of” ile karşımızda. Kırk küsur yıllık süre içerisinde, yüzlerce isim geldi geçti Türk popundan. Bırakın eski günleri, 90’ların ilk yarısında ortaya çıkan genç isimler bile sıralarını savdı, unutulup gitti. Alpay hala şarkı söylüyor, biz hala dinliyoruz.