Anneler Günü’nü kutlarken sinemanın tuhaf annelerini yazmıştım, Babalar Günü’nde de sinemanın “Bağzı (!)” babalarını hatırlatayım dedim.
Boğazın Üstünde 90’ların en sıradışı ve o kadar da en arada kalmış şarkılarından biri. Üstelik klip çılgınlığının yaşandığı dönemde öne çıkan iyi kliplerden birine sahip. Aynı zamanda gerçek bir İstanbul şarkısı ama turistik-otantik İstanbul şarkıları albümlerinde rastlayamayacağımız cinsten. Belki de şehir müziği denen olgunun karşılığı olarak gösterilebilecek türde bir İstanbul şarkısı.
Avni Anıl, alaturka mûsikînin seyrini değiştirenlerden. Münir Nurettin Selçuk’un mirasını sürdürmüş, yüzünü Batı’ya dönmüş ve aruz vezninden hece veznine geçişte bir köprü olmuş. “Ağla Gitar”, Batı müziğinin popüler olmaya başladığı yıllarda yapılmış. Bu müziğe alternatif çalışmalardan. O dönem, bu yüzden, ciddi tartışmalara vesile olmuş... MURAT MERİÇ (gazeteduvar.com.tr/ 14.06.2020)
Filmin bir diğer ilginç tarafı da Johnny ile Mora’nın tanıştığı barda karşımıza çıkan ve Mora’ya Yunanca bir şeyler söyleyen gizemli kadının kim olduğunun muğlak kalması. Johnny ısrarla gördüğünü, takip ettiğini söylediği bu tuhaf görünümlü kadının sırrını çözemiyor, tabii biz de. Kadını canlandıran Marjorie Cameron Parsons Kimmel’ın yaşamı ise başlı başına bir filme konu olabilir.
Film gerçek bir olaydan yola çıkılarak iki psikiyatrist tarafından yazılmış bir kitaba dayanıyor. Aslında vakanın 26 farklı karaktere sahip olduğu teşhis edilmiş. Fakat Nunnaly Johnson senaryoyu da yazıp çektiği filmde üç karakterle hikayeyi sınırlamış.
Şehir müziğini genç isimler taşıyor. Genç müzisyenler üretiyorlar, kaydediyorlar ve yayımlayabiliyorlar. Bu onların müzikal bağımsızlığını sağlayabiliyor. Bu nedenle, plak şirketi sahibinin söylediğini giyen, müzik kanalının istediği türde kategorize edilen ‘şahane 90’lar’ bölümü tarihe karışmış gibi görünüyor. Bakalım ne kadar devam edebilecek?
Resim sanatına merakınız varsa, Timothy Spall’un Cannes Film Festivali’nde altı yıl önce kendisine en iyi erkek oyuncu dalında ödül kazandıran “Mr Turner”ın ardından bir kez daha Britanya ressamlarından, bu kez Laurence Stephen Lowry’ye hayat verdiği ‘Mrs. Lowry & Son / Bayan Lowry ve Oğlu’nu tavsiye ederim.
Bayram haftasındayız ve bağlarımızı, dayanışma ruhumuzu güçlendirme zamanı. Bu vesileyle sinema mönümüzde aile filmlerine yer verdik. Kimi trajik, kimi komik, kimi gotik, kimisi de fantastik öyküler anlatan yapımlar bunlar. Yani her türden aileye kapımızı açtık. İyi seyirler! UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/23.05.2020)
... Bazen eskiden izleyip sadece rayihası kalmış filmlere dönmek de keyif verebiliyor. Aklımda sadece Susan Sarandon’ı karşı pencereden gizlice, beğeniyle izleyen yaşını başını almış Burt Lancaster’ın kaldığı “Atlantic City, USA” de işte böyle, yeniden izleme fırsatı yakaladığım filmlerden oldu. Michel Piccoli’nin varlığını bile unutmuşum. Louis Malle’in yönettiği bu suç filmi, tabii aynı zamanda bir kara film örneği.
Türküleriyle bize yol gösteren ozanlardan biri, Âşık Mahzuni Şerif. On sekiz yıldır aramızda değil, yeni türküler söyleyemiyor belki ama ölümüne dek söyledikleri, kuşaklar boyu dilden dile aktarılacak. Üstelik “Yuh Yuh” örneğinde olduğu gibi, bu türküler kırk yılı aşkın bir süredir güncel, her döneme uyuyor. Büyüklüğü, hem de burada: Sözünü sadece düne ve yaşadığı güne dair söylememiş, geleceği de işin içine katmış.
Uzun süredir beklenen, ESPN ile Netflix ortaklığında yapılan, Michael Jordan’ın basketbol kariyerini merkeze alan, The Last Dance isimli belgesel serisi Nisan ayında yayınlanmaya başladı. Bizde de büyük ilgiyle karşılanan seri haftada iki bölüm şeklinde ekranlara geliyor. Netflix’in yakın zamanda geçtiği “top 10” yayınlama özelliği sayesinde de The Last Dance’in ne kadar “reyting” aldığını görebiliyoruz.
Korona pandemisine dair çelişkili bilgilerin havada uçuştuğu ve artık yaşam tarzımızın fena halde allak bullak olduğu bugünlerde “Zoo”, evde geçen hikayesiyle, öncelikle içinde olduğumuz distopik durumla inanılmaz derecede örtüşüyor... Üstelik, yaşadığımız salgını iki yıl önceden, bir evde kapalı kalmanın yaşatacaklarını, ‘hayatın eve gerçekten sığıp sığmadığını’, zombi metaforu üzerinden çarpıcı biçimde ‘müjdeliyor!’…
Güreli internet devriminin ve dijital müziğin en çok yaradığı isimlerden biri oldu. Birçok kişi internet aracılığıyla Mehmet Güreli parçalarını keşfetti. 2019 yaz aylarında internet üzerinden video-audio diyebileceğimiz bir formatta yeni bir albüm yayınladı.
Anneler Günü haftasında sinemanın tuhaf annelerini hatırlayalım derim. Nedense ilk aklıma gelen -iflah olmaz bir korku sever olarak- “Rosemary’s Baby / Rosemary’nin Bebeği”.
Fenerbahçe Spor Kulübü tarafından resmî marş olarak tescillenen “Yaşa Fenerbahçe”, en bilinen, en çok söylenen marş belki de. Hâlâ büyük bir coşkuyla söyleniyor, tribünleri coşturuyor. Fenerbahçe, şarkı/marş bahsinde şanslı zira takım için yapılmış çok şarkı var. Hatta memlekette yayımlanmış bilinen ilk futbol plağı da Fenerbahçe’yle alakalı. Dünyada daha eski bir örnek var mı bilmiyorum ama varsa da bu plak, ilklerden biri: “Galatasaray – Fener Maçı”. MURAT MERİÇ (03.05.2020/gazeteduvar.com.tr)
2009 yılında Didem Pekün imzalı “Kor ve Ateş Yılları” isimli belgesel Tülay German'la dolaylı bir iletişim kurmamızı sağlamıştı. Dolaylıydı, çünkü filmde sadece German'ın ses kayıtları vardı. Kendisi film için görüntü vermemişti... Böyle de olsa film Tülay German’ı şarkıları dışında tanımayan birçok kişi için önemli bir hazineydi. Ayrıca, Tülay German’ın Düşmemiş Bir Uçağın Kara Kutusu ve Erdemli Yıllar isimli kitaplarından parçaları birinci elden duymamız da önemliydi. Çünkü bu kitaplar epeydir kolay bulunmuyor…
Umutsuzluk kötü. Beraberinde mutsuzluğu getiriyor. Hastalığı unutturup pembe bir tablo çizmek için söylemiyorum ama enseyi karartmamak için “önümüz bahar” vurgusunu yapmak istiyorum. Erik çıktı, çiçekler açtı, kuşlar cıvıldamaya, kediler yavrulamaya başladı. Yakında denize girilebilir günler gelecek. Girebilecek miyiz, bilmiyorum ama bunun hayalini kurmak güzel. MURAT MERİÇ (26.04.2020/ gazeteduvar.com.tr)
1965 yılında Arzu Film sahaların büyük yıldızı Metin Oktay'ın hayatını filme almıştı. Yönetmen koltuğunda Atıf Yılmaz vardı. Senaryoyu Safa Önal yazmıştı... Bugünden baktığımızda Taçsız Kral filmi Türk futbol tarihinin gerçek karakterlerinin ve gerçek mekanlarının kullanıldığı sinemamızın az sayıdaki filminden biri.
İngiliz edebiyatının üretken yazarlarından W. Somerset Maugham’ın “The Painted Veil” romanından beyazperdeye 2006 yılında üçüncü kez uyarlanan John Curran imzalı aynı adlı eseri, korona virüsüyle yatıp kalktığımız şu günlerde izlenmeyi bir kere daha hak ediyor.
Şu salgın belası olmasıydı ve hayat denklemimiz kendi rutini içinde aksaydı, dün gece itibariyle İstanbul Film Festivali, 39’uncu randevusuna nokta koyacaktı. Dolayısıyla kentin kültürel hafızasındaki yeri bir kez daha işlevini sürdürmüş olacak, birçok sinemasever yeni ve kimi eski (klasik) filmlerle dolu bir maratonu bitirmenin coşkusuyla serüvenlerine kaldıkları yerden devam edecekti. Hoş, kaç ‘Nisan’dır ‘Emek’sizdi festival, bu yıl ise İstanbul aynı zamanda festivalsiz de kaldı. Ve derken bu ortamda bir eski dost, bir büyük festival abidesi de aramızdan ayrılıp gitti. Pazar günü Hikmet Abi’yi kaybettik. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/21.04.2020)
Eylül 13’ü gösteriyor takvim! Mehmet Rauf durumları… Güzün hüznü her yerde. Henüz yapraklar tam sarı sarı değil ama yakındır… Ayrılıklar, alışkanlıklar, hasretler, hüzünler, düşler… Şarkıların, resmin ve şiirin olduğu kadar sinemanın da çok sevdiği bir ay Eylül! Ingmar Bergman’ın, Woody Allen’ın favori ayındayız! Ay içinde film festivalleri var. Bu yıl 31. kez düzenlenecek olan Uluslararası Adana Altın Koza örneğin! Vizyon filmlerinin tanıtımı ve artık sizin de ilgiyle takip ettiğiniz ‘Sinema Tarihinden 5 Klasik’ ‘Hafta Sonu Aile Sineması’ ve ‘Tarihte Bu Hafta’ bölümleri dışında, haftalardır artık tarihte ve anılarda kalmış bir Kadıköy sinemasını anımsatıyorum sizlere. Devam ediyoruz!
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
‘Ayrılış’ ölümcül bir hastalığın pençesindeki 15 yaşında bir kızla karşısına büyüyüp küçülebilen bir papağan suretinde çıkan ölümün yarenliği üzerine bir öykü anlatıyor. Daina Oniunas-Pusic imzalı yapım bir annenin evladını yaşatmak adına verdiği mücadelenin yanı sıra Tanrı’nın varlığı, öte dünya gibi meselelerde de dolaşıyor. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/14.09/2024)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Yine bir hafta boş geçtikten sonra, vizyondan yeni notlarımızla karşınızdayız. Bu sefer, elimizde birikmiş epey film var. Önce, yaz sonunun güzel sürprizlerinden biri olan, Strange Darling’e bir göz atalım. Sonra sürprizli başka bir film olan Blink Twice’a bakalım. Yapay zeka, hepimizi dinliyor filminden sonra, yılın en büyük başarısızlıklarından biri olan The Crow, gerçekten o kadar kötü müydü diyelim. Aylin Tezel’in fena olmayan aşk filminden sonra, ülkemizdeki Rus seyirciler için gösterime girmiş gibi gözüken bir filme bakalım. Son olarak iyi bir film olmayı, ucundan kaçıran Lavinya ve hiç öyle bir potansiyeli olmayan Sen de mi? filmlerini inceleyelim. Haftanın kapanışı da yine İngiltere’den bir tiyatro kaydı ile olsun.
TRT sanatçıları halkla buluşuyor. Bugün 21.00'de TRT Müzik'te ekranlara gelecek “TRT Sanatçıları Şehir Konserleri”, yurdun dört bir yanında devam ediyor...
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
Sinema yazarı ve eleştirmen Olcay Bağır'ın 'Sinesözlük-Sinemaya Giriş' kitabı Kara Karya yayınları etiketiyle satışa çıktı. 344 sayfalık yapıt basın bülteninde şöyle özetleniyor:
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık:
Popüler orkestralar ile grupların Türkiye serüvenini ‘Günlerin İçinden Canım’ / 100 Yıllık Türkiye Popüler Orkestralar ve Gruplar Tarihi (1923-2022) adlı internet sitesinde anlattım.