SALGINA SERAP YAĞIZ-TANER ÖNGÜR PANSUMANI: 3 DERDİM VAR
Pandemi birinci yılını doldurdu. Uzun süredir evdeyiz. Dışarıda hayat bir şekilde akarken, birileri buna “yeni normal” derken eve kapananlar ya da kapanmak durumunda kalanların bir kısmı yeni işlere imza atıyor. Moğollar’ın bas gitaristi olarak tanıdığımız ama aslında on parmağında on marifet olan, yaptığı solo albümlerle aklımızı çelen, kalbimizi fetheden ve fikirleriyle, yorumlarıyla önümüze şahane ufuklar açan ya da daha doğru bir deyişle ufkumuzu geliştiren/genişleten Taner Öngür, yine yeni bir albüme imza attı. Bu kez yalnız değil üstelik: Yanına, yakın dönemin özel isimlerinden birini, Serap Yağız’ı alarak yaptı bunu. Düzenlemelerini bizzat yaptığı, arkadaşlarıyla evde kaydettiği şarkılar, Yağız’ın güzel sesi ve yorumuyla dinleyiciye ulaştı. Dün dijital platformlara yüklenen “3 Derdim Var” başlıklı albüm, Çek Cumhuriyeti”nde bastırılan (ve çoğu şimdiden tükenen) 250 plak aracılığıyla şanslı evlere de girdi, giriyor.
Bir yandan yepyeni bir albüm bu, diğer yandan geçmişe selam çakan, onun güzelliklerini bugüne taşıyan bir çalışma. Şarkıların ya da türkülerin hiçbiri yeni değil ama hepsi yepyeni. Düzenlemelerin kimi geçmişteki yorumlara selam çakarak bugüne uyarlanmış. Öngür, bunu yaparken, içinde olduğu topluluklardan feyz almış, onların sesini ve soluğunu bugüne taşımış, O dönemde de düzenlemeleri (grup elemanlarıyla birlikte) bizzat yaptığı için kendi düzenlemelerini bir anlamda temize çekmiş ya da yenileştirmiş. Yinelememiş ama. Güzelliği burada.
Albümün açılışını yapan “Bir Ayrılık Bir Yoksulluk Bir Ölüm”, 1974 yılında Taner Öngür’ün de içinde bulunduğu Ersen ve Dadaşlar tarafından yorumlanmıştı. Topluluk kadrosunda bulunan Fehiman Uğurdemir’in bu bestesi, dönemine selam çakan bir düzenlemeyle açılışa yerleşmiş, pek güzel olmuş. Bu, albümün sonrasına dair bir fikir veriyor -ki hemen ardından gelen “İşçi Marşı”, onu doğruluyor. Cem Karaca ve Dervişan döneminden kalan, ilk kez 1977 yılında “Yoksulluk Kader Olamaz” albümü aracılığıyla dinleyiciye ulaşan bu şarkı, bütün azametiyle burada da yerini almış. Müzikal anlamda biraz yumuşamış belki ama Can Yücel’in şiirindeki öfke ve coşku, “İşçi Marşı”nı her zamanki dinamikliğiyle bugüne getirmiş. Serap Yağız’ın vokali bu şarkıda zayıf kalmış ama önümüzde Cem Karaca yorumu varken kim söylese eksik kalacaktı. Düzenleme derseniz, eskiyi aratmayacak kadar güzel. Yağız, şarkının girişinde bir karambole kurban gitmiş gibi görünüyor ama sonrasında toparlıyor. Arada “avara kasnak” derken dil kayıyor ama bu da onun söyleyişiyle alakalı bir durum.
Ardından gelen şarkılarda da kimi yerlerde yadırgatıcı telaffuzlara rastlıyoruz. “Mapusun İçinde”de bizzat “mapusun” kelimesi, “Yeniliğe Doğru”da “hapisteler” söyleyişi ya da “Obur Dünya”da “mübarek Mevlana” derken karşımıza çıkan aksama, Yağız’ın yorumu olarak hafızamıza kazıdığımızda sonraki dinleyişlerde batmıyor. Bunlar dışında yorumu bir hayli temiz. Serap Yağız’ı başından beri güzel ve özel kılan da bu zaten. Bilhassa “Urganda Gerdan İniler”e getirdiği yoruma şapka çıkartıyor, onu diğerlerinden ayırarak kenara koyuyorum.
Bu noktada, albümün arka kapağında yer alan Murat Beşer imzalı yazıdaki bir ifadeye itirazımı dile getirmek durumundayım. Beşer, Serap Yağız için “dişi Cem Karaca” demiş -ki albümün yayınlanmasını müteakip yapılan haberlerin bazılarında da (belli ki buradan doğru) bu ifade kullanıldı. İnsanları başka bir yorumcuyla özdeşleştirmek, birilerine benzetmek elbette normal ama hem tavır hem de yorum olarak Serap Yağız’ın en uzak olduğu isimlerden biri Cem Karaca. Bunu kötü anlamda söylemiyorum. Yağız, Tülay German’dan gelen, İlkay Akkaya ve Feryal Öney gibi isimlerle bugüne uzanan bir geleneğin temsilcisi. Kendilerini (Muzaffer Akgün’den Zehra Bilir’e, Bedia Akartürk’ten Belkıs Akkale’ye uzanan ve saf türkü söyleyen) eski yorumculardan kurtararak özgün yorumlara imza atan kadınlar bunlar; yollarını bizzat çizmiş, özgünlükleriyle memleket müziğinin büyük isimleri arasına girmiş isimler. Türküleri yaşadıkları çağa uyarlayarak söylemiyorlar, bu türküleri yeniden yaratıyorlar. Üstelik bununla sınırlı kalmıyorlar, cazdan rock’a uzanan bir yelpazede dokundukları her şeyi kendilerinin yapıyorlar. Serap Yağız, bu anlamda, memleketin özgün isimlerinden biri -ki bugüne kadar yaptığı albümlerle bunu çoktan ispatlamıştı. Onu başkasına, hele hele Cem Karaca’ya benzetmek hiç olmuyor. Olmamış zaten. Şerhimi koyayım, albüme döneyim.
“Mapusun İçinde”, “Yeniliğe Doğru” ve “Urganda Gerdan İniler”, Tülay German repertuvarından kopmuş türküler. German, ilkini “Mapusane” adıyla ve 1980 yılında Fransa’da yayımlanan “Toulaï et François Rabbath” albümüne almıştı; diğerleri (yine François Rabbath’la yaptığı) 1982 tarihli “Hommage a Nazim Hikmet” albümünden. Murat Beşer’in yazısında, bu türkülerin “Yunus’tan Nâzım’a” albümünden alındığı söyleniyor -ki yanlış değil çünkü bu iki albümdeki düzenlemeler, 1999’da Kalan Müzik tarafından yayımlanan bu albümde toplanmış, Tülay German’ın sesi yıllar sonra memleketinde duyulmuştu. Bu albümün kaynağının da 1998 yılında Arion tarafından yapılan “Le Chant des Poètes” başlıklı toplama olduğunu söyleyeyim; bilgiler eksik kalmasın. Taner Öngür, (Beşer’in yazısından alarak söyleyeyim) Rabbath’ın bizzat çaldığı bağlama riff’ini ilham olarak almış, düzenlemelerde onun peşinden gitmiş. Öncesinde birlikte verdikleri konserlerde de söylenen bu türküler, böylelikle albüme girmiş. İyi ki girmiş.
Albümün sonlarına doğru yeni bir beste çıkıyor karşımıza: “Sonsöz”. Öngür tarafından Can Yücel şiirinden bestelenen bu şarkı, yıllardır dilimizde eskitemediğimiz ama söylemekten bir an için şüphe bile duymadığımız sloganı müzikli kılıyor: Nükleer santrallere son! Yağız – Öngür ikilisi, bu uğurda pek çok yerde sahne almıştı; almaya devam edecekler. Bu noktada bu şarkıyı en kısa zamanda canlı dinleme hayali kurduğumu söylemezsem olmaz.
“3 Derdim Var”, “Hem Okudum Hem Yazdım” ve “Alageyik Destanı”yla kapanıyor. Yağız’ın her iki türküye getirdiği yorum muazzam. Güzel başlayan albüm güzel bitiyor.
Serap Yağız, daha önce yine Taner Öngür’le birlikte üç albüme imza atmıştı: “Suların Uğultusu” (2008), “Güneş Şarkıları” (2009) ve “Tiyatro Şarkıları” (2014). “3 Derdim Var”, külliyatı güçlendirmekle kalmıyor, bir sonraki adımlarını heyecanla beklememize de sebep oluyor. Bu arada Taner Öngür’ün solo çalışmalarını ayrıca beklediğimizi söyleyeyim ama o, başka bir yazının konusu olsun zira son albümü “Water Cycle” daha yeni yayımlandı. Umalım ki bu albümler artsın, dinlemelere doyamayalım.
Son sözü yazının başlığında söyledim aslında: “3 Derdim Var”, salgın zamanlarında ortaya çıkan dertlere pansuman gibi. Müziğe sığınacaksak -ki bu şart- şahane bir kaçış noktası. Gelin, dinleyelim, çoğalalım ve bu şarkılara, türkülere eşlik edeceğimiz şahane bir Serap Yağız konserinin hayalini birlikte kuralım.
MURAT MERİÇ (gazeteduvar.com.tr/21.03.2021)