TRT Haber Dairesi’nde yetişen ve o dönem hava durumunu sunan Ersin İmer, devlet televizyonunun asık suratlı yayıncılığını bir nebze yumuşatmaya çalışanlardan biri; hava raporunu minik esprilerle, devrik cümlelerle süslüyor, elinde şemsiyesiyle kamera karşısına geçiyor filan… Sıcaklığın sıfırın altında seyrettiği bir kış günü hava durumunu, Marmara ve İç Anadolu’daki çiftçilere ‘Hepinize donsuz geceler dilerim sevgili seyirciler’ temennisiyle bitiriyor.
Japon canlandırma camiasının ustaları önceleri ‘kötü çocuk’ diyor Yamamura’ya; alışkanlıkları ve tabuları sarsan genç adama hınzır bir gönderme şeklinde ortaya çıkan bu yakıştırma daha sonra lakap olarak ekleniyor kartvizitine… Yuri Norshtein, Priit Parn, Ishu Patel’i usta kabul ediyor. Okamoto Tadanari’nin kuklalardan sulu boya resme, üç boyutlu bilgisayar programlarına kadar çeşitli teknikleri aynı yapıtta harmanlama stilini çok seviyor ve cesurca bunu filmlerinde deniyor. Ancak her fırsatta, resimle hayata geçirilmiş canlandırmaların bir başka olduğunu söylemeden de edemiyor.
Yeni yayın dönemine yeni program düşünürken arkadaşları, yapımcılık sırasında Anadolu’da çok gezdiğini, bildiklerini, duyduklarını, gördüklerini bu şekilde değerlendirebileceğini söylüyor ve programın adı koyuluyor: Gezelim Görelim. Anadolu bitmez tükenmez kaynak. Seyirci, TRT ekranında yurdun birçok yöresine konuk olurken halkın bölge özelliklerini, sorunlarını, isteklerini geniş kitlelere anlatmasına Nuray Yılmaz aracılık edecek…
Yıl 1988; Türkiye'nin yabancı dizi seyrettiği günler. Dergiler, gazeteler, magazin sayfaları popüler yabancı dizi haberleriyle dolu; yerli diziler ise tek tük. Temmuz ayında basında yer alan bilgi ilginç. 'Dış kaynaklı dizi filmlerin orijinal sesleri Radyo 4'te' başlığıyla verilen haber şöyle:
Şarkılarındaki söylemini günlük yaşamda da sürdürüp sol cenahta etkin çalışmalar yapmaya başlayınca sağ çevrelerden gelen baskılar artar. 1970’li yılların ortalarına doğru bütün konserleri olaylı geçer ve sürekli tehdit altında yaşar. Demokrat olmasının bedelini ağır öder; gözaltına alınır, tutuklanır, devletin televizyonuna çıkartılmaz, konserleri iptal edilir. Buna rağmen Adiloş Bebe, Kıymayın Efendiler gibi isabetli parçalarla çizgisini korumayı bilir, halkla arasını sürekli sıcak tutar.
Yetmişli-Seksenli yıllarda bizde de önemli bir dinleyici kitlesi tarafından izlenmiş Alan Parsons yeniden gündemde. Pink Floyd’un The Dark Side of the Moon hitinin remixini yapan Parsons’ın emekliliğe niyeti yok. Plakları, kasetleri milyonlar satarken bile perdenin arkasında kalmayı yeğleyen, şovlara çıkmayan, sadece konserlerde yüzünü göstermeyi tercih eden Alan Parsons, ‘şaşırtıcı şekilde’ çağa ayak uydurup son birkaç yıldır medyayı da önemsiyor. Parsons gerçekten ilginç bir kişilik…
Sanatçıların aşkları, ilişkileri kadar servetleri, yatları, katları, ne kadar kazandıkları da hayranlarının hep ilgisini çekmiştir. Magazinin dergiler aracılığıyla izlendiği günlerde bu tip ‘araştırma haberler’ gazetelere önemli tiraj getirirdi. 1960’ların gözde sinema ve sahne dergilerinden Perde, 1965’te dönemin beyazperde yıldızlarının kazançlarını şöyle sıralamıştı:
14 Mart 1980 tarihinde Harbiye Yapı Endüstri Meslek Merkezi salonunda ilk kez perde açıyor Şahları da Vururlar. İlgi büyük olunca 10 Kasım 1980’de Küçük Sahne’ye taşınıyor kumpanya. 1982’de oyunun kitabı yayınlanıyor ve kesintisiz 586 kez oynuyorlar. 1984’te de Şensoy Şahları da Vururlar’ın devamını yazdığını, Humeyni İran’ını anlatacağını, adını da ‘Gece Cinayetleri’ koyacağını duyuruyor. İstanbul İran Başkonsolosluğu aba altından sopa gösteriyor ve İran aleyhine siyonist propagandalardan etkilenmemesini tavsiye ediyor! Sonraları derin fasılalarla, değişik kadrolarla Şahları da Vururlar yeniden sahneleniyor.
Ajda Pekkan, Cumhuriyet Gazetesi'nde 29 yıl önce yapılmış söyleşide neler anlattı? “TV kanallarının artmasıyla insanlara daha yakın olabilme imkânı doğdu. Beni o kadar statik ve soğuk biri gibi göstermişlerdi ki TV'de kendimle ilgili minik mesajlar verme imkânı buldum. Yıllar önce assolistlik yapmamın altında da bu duygu vardı. Beni 'Avrupalı' ya da 'soğuk' görenlere öyle olmadığımı göstermek istemiştim.”
İtalyan Devlet Televizyonu RAI’nin ürettiği ve İtalya’dan Müzik adıyla her hafta sonu TRT’nin siyah beyaz ekranına misafir olan Canzonissima şov programı. RAI’nin arşivinde biriken Canzonissima şovları, danslar, şarkılar, skeçler, söyleşiler…Ekran siyah beyaz ama şovun rengarenk olduğu, seyirci önünde, tamamen İtalyanca ve canlı sunulan programın her karesinden anlaşılıyor. Devası stüdyoda, nefeslilerin hakimiyetinde çalan büyük orkestra; türlü türlü sunucular. Bizde Canzonissima, Raffaella Carra’yla özdeşse de Mina, Pippo Baudo, Kessler Kardeşler gibi isimler de zaman için çok seviliyor…
Yıllar öncesi; yerli pop doğru dürüst hit şarkı çıkaramayınca, Balkanlar’dan ithal, müthiş kıvrak, sıcacık şarkı Disco Partizani seve seve yardımcı oluyor müzik ve dans tayfasına. Parçanın yaratıcısı başarılı DJ Stefan Hantel ya da artistik adıyla Shantel her yerde baş tacı. Tabii akabinde, Shantel İstanbul’a geliyor, konser veriyor, TV’ye çıkıyor ve büyük ilgi görüyor; tıpkı Koçani Orkestar, Taraf de Haidouks, Kultur Shock, Fanfare Ciocarlia ve diğerleri gibi.
20. yüzyılın en büyük udilerinden Yorgo Bacanos; hem de Ortadoğu coğrafyasının. 21 Eylül 1900’de İstanbul Silivri’de doğuyor. Babası lavtacı Haralambos (Lambo) Efendi, kemençe üstadı Aleko Bacanos’un da kardeşi. Dayısı Anastas kemençe, kuzenleri Sotiri ile paraşko kemençe, dedelerinden Leondi Efendi kemençe, Ligori Efendi de kanun çalıyor.
Murat Meriç 2010´da Radikal´de çıkan yazısında 1 Mayıs Marşı´nın öyküsünü ayrıntılarıyla anlatmıştı. O yazıyı yeniden yayınlıyoruz:
Türkiye'nin en ünlü menajeri, yapımcısı ve organizatörü Ahmet San, youtubedaki İmkansız İşler kanalında Doksanlı yıllarda başından geçmiş ilginç olayı şöyle anlatıyor. Ahmet San, caz yıldızı Roberta Flack'i konser için İstanbul'a getirmek istiyor ve bağlantı kuruyor. Konser hazırlıkları sürerken Roberta Flack'i zirveye taşıyan, ABD'nin en önemli müzik adamlarından Ahmet Ertegün'le de New York'ta tanışıyor.
Yıl 2001; sonunda Benicio Del Toro, 25 filmlik kariyerini (Bunların 16’sını son iki yıla sığdırıyor) Oscar heykelciğiyle (En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu) süslüyor ve iyi oyuncu olduğu bir kez de Amerikan Film Akademisi üyeleri tarafından Trafik filmiyle onaylanıyor… O gün bugün, onun ilginç, umursamaz, derin bakışları sık sık dergi kapaklarında, internette sık sık yer bulmayı sürdürüyor…
Tarihi 60 yıla varan yerli pop müziğin serüveninde, Seksenler ve Doksanlar deyince ismi neonların en üstüne gönül rahatlığıyla yazılan bir kaç isimden biriydi Kayahan Açar. Müzik için, güzel Türkçe için çok çabaladı; Türk halkı da çabanın karşılığını O'na 'büyük usta' kartvizitiyle iade etti. Aşağı yukarı üç kuşağı aşk şarkılarıyla duygudan duyguya sürüklemiş Kayahan'ın yaşamı, sözleri, çekişmeleri, düşünceleri, değerleri, ilişkileri, ayrılıkları ülkenin gündeminde hep yer buldu...
Efekt deyince birkaç kuşağın aklına gelen ilk isim Korkmaz Çakar. Radyo Tiyatrosu, Arkası Yarın derken 1968’de başlayıp 40 yıl süren ilginç bir öykü onunki. Tek değil tabii işinde; Erhan Mesutoğlu, Ertuğrul İmer ile Yüksel Doğru gibi isimlerin de büyük emeği var efekt konusunda TRT’ye. Adıyla soyadının ilginçliğinden midir, nedir, TRT’nin ‘yüzü bilinmeyen yıldızı’ Korkmaz Çakar. Ocak 1990’da Çakar’ı İstanbul Harbiye’deki ‘Radyoevi’ne ziyarete gidiyoruz.
İtalyan sinemasının en büyüklerinden Bernardo Bertolucci’nin 83. doğum günü 16 Mart (ölüm 26 Kasım 2018). Dile kolay; 60’lı yıllardan başlayarak sürekli başrolde kalmış, ürettikleri hep merakla, heyecanla izlenmiş yönetmenlerden Bernardo Bertolucci. İlginç bir kuşağa mensup aynı zamanda; ‘yeni gerçekçilik’ için genç, ‘68’liler ya da militan sinemaya dahil olmak için de biraz olgun…
1970’ler; TRT’nin siyah beyaz dönemi. Önce tek gün başlayan yayınlar haftanın diğer günlerine paylaştırılınca program sıkıntısı yaşanıyor. Radyodaki birçok sevilen programın televizyon versiyonu hazırlanırken bayram programları için akla Bal Mahmut yani Mahmut Baler geliyor. Dinleyicilerinin yakıştırdığı Bal Mahmut lakabıyla ünlenen Mahmut Baler 1969’da Abdi İpekçi’yle radyoda programa çıkmış, dost toplantılarında anlattığı fıkralar, taklitler ve anılarla çok sevildikten sonra radyo aracılığıyla özel dinleyicisini yakalamış, hoş sohbet biri. Baldan Damlalar adlı kitabı da var.
İktisat Fakültesi’ne gidiyor, Yeşilköy Havaalanı’nda bir İngiliz şirketinde çalışıyordu. Sarışın, mavi gözlü, uzun boylu, yakışıklı bir gençti. Yönetmen Sırrı Gültekin de Bakırköylüydü. Semtten birçok artist keşfetmiş, sinemaya getirmişti. Bir gün kız kardeşi ona Göksel Arsoy’dan (d. 15 Mart 1936) söz etti. Gültekin onu gördü, beğendi ve hemen filmde oynamasını teklif etti.
Şubat ayının ikinci vizyon haftasındayız… Yine kalabalık bir sinema gündemi mevcut. Kapitalist eğlence geleneğinin önemli bir parçası olan 14 Şubat Sevgililer Günü dolayısıyla vizyonda romantik filmler daha fazla göze çarpıyor... Beşi yerli yapım olmak üzere toplam on bir yeni film merhaba diyor 14 Şubat vizyonuna…
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
Büyük bir tufan sonrası, ortada insan kalmamış... Bir kedi öncülüğünde; üyeleri arasında bir kapibara, bir lemur, bir köpek ve bir sekreterkuşu olan teknedeki ‘yolcular’ hayatta kalma mücadelesine soyunur. Gints Zilbalodis imzalı ‘Flow: Bir Kedinin Yolculuğu’ her yaştan seyircisini içine alan, enfes bir animasyon. UĞUR VARDAN (25.01.2025)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Sinema salonlarımızda, korku filmleri eksik olmuyor. Bu hafta bunlardan üçüne bir göz atalım. Biri, son haftaların sürpriz filmlerinden, diğerleri ise vasat filmler. Ayrıca bir de romantik gençlik filmimiz var. Bu hafta filmlere biraz da mizahi yaklaştık. Vasat filmleri eleştirirken, güzel bir yok bence. Yönetmenleri kusura bakmasın (gerçi bu yazıyı okuma ihtimalleri, milyarda bir falan ama, olsun).
Esra İçöz ile İhsan Güvenç, müzik tarihimizde iz bırakmış eserleri bugün 20.30’da TRT Müzik’te yayınlanacak Senin Şarkın programında icra ediyor...
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
Timur Selçuk'un Adam Sanat dergisinde yayınlanmış müzik yazılarının bir araya getirildiği Sana Dün Bir Tepeden Baktım Aziz Türkiye - Müzik Yazıları - 1 kitabı Eksik Parça Yayınları etiketiyle satışa çıktı. 256 sayfalık yapıt için Turgay Fişekçi şunları yazmış:
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık:
Hemen her öğretmenin, okul müdürünün maratona benzettiği hayatın henüz başında biri Lezzet. Başka bir deyişle; böğürtlenli, limonlu, çilekli, çikolatalı, vişneli, karamelli, karadutlu dondurmalardan henüz tatmadı, sadece vanilyalının tadını biliyor. Onunla tanışmak için sayfaları çevirmen yeterli. Çelişki Bilmez Lezzet’in Geçmiş Zaman Maceraları Uğur Vardan’ın çocukluk anılarından yola çıkarak yazdığı öykülerden oluşuyor.
Popüler orkestralar ile grupların Türkiye serüvenini ‘Günlerin İçinden Canım’ / 100 Yıllık Türkiye Popüler Orkestralar ve Gruplar Tarihi (1923-2022) adlı internet sitesinde anlattım.
50. yaşını kutlayan albümlerin, yayınlandığı dönemde yarattıkları heyecan, uzunçaların kulaklardaki doygunluğu, yeni yeni piyasaya çıkan kasetlerin sunduğu kolaylık, bugünün dijital ortamında unutulmuş plakların önemi müzik camiasının en tatlı muhabbetlerden biri bu yıl. Doğum günü pastaları 50 mumla adeta yangın yerine dönmüş, eskimeyen, çoğu klasikleşen albümler arasında gezintiye ne dersiniz?