Bu Kalp Seni Unutur Mu

'NE ÇEKERSEN ÇEK'TEN ALTIN PALMİYE'YE UZANAN YOL

25 Mayıs 2025 Pazar 09:01

Yıl 1980; 12 Eylül’ü izleyen günler. Türkiye ayakta. İmralı Yarıaçık Cezaevi’nde mahkumlar diken üzerinde: moraller sıfır. Aileleriyle geçirecekleri bir haftalık bayram izinleri ertelenmiş…

Sonunda izinler açılıyor ve mahkumlar adadan ayrılıp karaya ayak basıyor. Seyit Ali (Tarık Akan), Mehmet Salih (Halil Ergün), Mevlüt Hikmet (Hikmet Çelik), Yusuf (Tuncay Akça) ve Ömer (Necmettin Çobanoğlu) Anadolu’nun beş ayrı yerine gidecekler. Demir parmaklıklar ardında hayal ettiklerini gerçekleştirebilmenin sabırsızlığı içindeler. Ancak, dışarıda hayat bambaşka. Beş mahkuma izinlerini onun istediği gibi yaşatmakta kararlı kader…

1982’de Cannes Film Festivali’nde en iyi filme verilen Altın Palmiye’yi Costa-Gavras’ın Missing’iyle (Kayıp) paylaşan Yol, sağcı basının sürekli iddia ettiği ideolojisiyle ödüle uzanmış, sanat yönü kuru bir politik melodram değil. Aksine, cesur diliyle kahramanlarını sinema salonu dışında da yaşatmayı becermiş, seyirciyi bilgilendiren, hapistekilerin dışarıdaki feodal yapı içinde nasıl ikinci kez hapsolduklarını vurgulayan bir başyapıt.

Yedinci sanatı yakından izleyen minik kitle dışında Batılı seyirciye ticari anlamda ilk ulaşmış, haftalarca gösterimde kalmış Türkiye patentli ilk film Yol.

Uzun yıllar Türkiye’de gösterimi yasaklanmış, video kasetler aracılığıyla çok sınırlı bir kitle tarafından izlenebilmiş Yol çekim aşamasından Altın Palmiye’ye kadar neler yaşadı neler!

Türkiye’de hapishane gerçeğini yerinde görmüş Yılmaz Güney senaryoyu hapiste yazmış, projeye Bayram adını vermişti.

150 sayfalık senaryonun yalnız 24 sayfasını resmi yetkililere teslim edip, diğer bölümü saklamıştı.

Senaryo önce Erden Kıral’a teslim edilmiş, Ayvalık’ta çekimler sürerken Güney, ters düştüğü Erden Kıral’la çalışmaktan vaz geçmiş, yönetmen de iki haftalık çalışmanın ardından filmi bırakmıştı.

Yerine, hapisten yeni çıkmış Şerif Gören kameranın ardına geçmişti. Bu arada kahraman sayısı 11’den beşe inmiş, birçok oyuncu değiştirilmiş, sonuçta Gören çok zor şartlarda, sıkıyönetim döneminde, 46 iş gününde filmi bitirebilmişti.

Bu arada Yılmaz Güney de, filmde anlattıkları gibi bayram izni için ayrıldığı cezaevine dönmemişti.

Türkiye, bu firar haberiyle çalkalanırken Fransa’da ortaya çıkmış, montajını bizzat yaptığı, müziklerini Zülfü Livaneli’ye yazdırdığı ve adını Yol olarak değiştirdiği filmle son anda Cannes’a katılmış, birinciliği kazanmıştı.

Yol, afişlerde Yılmaz Güney filmi olarak tanıtılmış, ödülü de Güney almıştı. Yönetmen Şerif Gören ise ödül zamanı Türkiye’den çıkamamıştı.

Filmin kime ait olduğuyla ilgili tartışmalar başlamıştı, çünkü Güney’in montajıyla Yol’a apayrı bir hava verdiği dillendiriliyordu...

Bayram adı neden Yol olmuştu? Klasik yol öykülerine benzemiyordu yoksa. Her karesinde bu topraklarda yaşanan kültürü, gelenekleri yansıtırken ezilmiş insanların gerçeğini çarpıcı bir dille kamera önüne taşımıştı. Güney’in belirttiği üzere feodal yapıyı, kaderi değiştirmek için gerekli çabaya açılan kapıyı simgeliyordu Yol ismi.

Filmin kimin olduğu tartışması zamanla zayıflarken, yeni seslendirme, zengin müzikler ve efekt takviyesiyle tam 17 yıl sonra Türkiye sinemalarında gösterime sokulması konuyu yeniden gündeme getirmişti.

Yol için görüşü alınan Şerif Gören basına şöyle konuşmuştu: ‘Yol bütün ekibin özverisiyle yapılmış bir filmdir. Yılmaz Güney, ‘Bu filme ihtiyacım var’ demişti, ben de çektim. Hala filmin kimin olduğunu tartışan varsa, Cannes’ın 50. Yıl törenlerinin kasetini izlettirebilirim’.

Şerif Gören, bir panelde filmin öyküsünü şöyle anlatmıştı:

‘ Filmi Bingöl, Antep, Diyarbakır, Urfa, Adana, Konya, Bursa ve İstanbul’da sıkıyönetim döneminde, sıkı bir kontrol altında çektim. Askeri yönetim dönemiydi ama dikkat ederseniz o filmde askerleri de kullanmıştım. Yıllar sonra yine Birinci Şube’den polisler beni aradı. Kenan Evren ‘bu filmdeki askerler gerçek mi?, diye sormuş. Ben de ‘Evet, gerçek’ dedim…

Biliyorsunuz bu filmi çektikten sonra Yılmaz Güney hapisten kaçtı ve İsviçre’ye gitti. Film de yurtdışında kaldı. Türkiye’ye de uzun yıllar gelmedi. Hatta Yılmaz Güney ile ilgili yayın yasakları getirildi. Film ödül aldı ama ben DGM’de 141 ve 142’nin dört ayrı maddesinden tam 60 yılla yargılandım. 1990’a kadar yurtdışına çıkış yasağım vardı. Uzun yılar sonra Cannes Film Festivali’nin 50. Yılında gidip ödülümü alabildim. Sahneye çıktığımda ayaklarımın titremesine engel olamadım. Sahneye çıkarken herhalde Yılmaz Güney-Şerif Gören diye yazacak dedim ama böyle olmadı. Bu benim beklentimin de ötesindeydi. Siyasi olayların bazı şeyleri etkilediğini düşünüyorum. Kürt meselesini Fransızlar biraz daha ön plana çıkarttılar. Yol filmi Cannes’da ödül aldı. Bir nevi Yılmaz Güney’e siyasi anlamda prim verildi. Yurtdışına farklı bir suçtan kaçtığı için onun siyasallaşmasını istediler. Yol benim filmim. Bunu inkar edersem kendimi inkar etmiş olurum. Zaten Yılmaz Güney’in söylediği bir şey vardı: ‘Ne çekersen çek, ama bu filmi çek’. Hapisteydi ve filme ihtiyacı vardı…



Diğer Haberler