SİNEFİLDEN NOTLAR / HASAN NADİR DERİN

SİNEMALAR AÇILIYOR

07 Ağustos 2020 Cuma 08:51
SİNEFİLDEN NOTLAR / HASAN NADİR DERİN

Bundan bir ay önce, böyle bir yazıya başlasak aynı başlığı koyabilirdik. Geçirdiğimiz karantina günleri sonrasında, 1 Temmuz’da sinemaların açılmasına izin verilmişti çünkü. Ancak Temmuz ayında sinemaların çok az bir kısmı açıldı ve açılan sinemalar da tüm ay boyunca, karantina öncesi vizyona girmiş filmleri gösterdiler. Temmuz ayında sinemalarda sadece tek bir yeni film gösterime girdi: Kızım Gibi Kokuyorsun. Doğrusunu söylemek gerekirse, neden böyle riskli bir karar verdiler bilemiyorum ama 3 hafta boyunca sadece 226 seyirci toplayabilmişler. Vizyonda kalmaya devam edecek mi, seyirci sayısını arttırabilecek mi göreceğiz.

Bu hafta, 7 Ağustos itibariyle, ülkenin en büyük sinema zinciri olan Cinemaximum’ların büyük kısmının açılması ile sinemalar gerçek anlamda açılıyor diyebiliriz. Bu yazının yazıldığı tarihte Beyoğlu Sineması da açılacağını açıklamış durumdaydı. Diğer sinemalar da birkaç hafta içinde açılacaktır büyük ihtimalle. Görünen o ki, eski vizyon filmleri de devam edecek ama bu haftadan itibaren yeni filmler de hızla vizyona girmeye başlayacak. Ancak Ağustos ayı programına baktığımızda, seyirciyi salonlara çekecek etkide bir film yok gibi gözüküyor. Tipik bir yaz programı olarak, adında “cin” geçen bir sürü sıfır bütçeli yerli korku filmi, farklı yabancı korku filmleri ve ucuz animasyonlar ile dolu bir ay bizi bekliyor. Arada bir tek 14 Ağustos’ta Boyalı Kuş ilgi çekici olabilir. O da sadece belirli bir seyirci kitlesi için.

Tenet:

Aslında 26 Ağustos büyük gün. Bu dönemin simge filmi Tenet oldu bilindiği gibi. Tüm filmler vizyonlarını ertelerken, Tenet uzunca bir süre Temmuz vizyonunda direndi, sonra birkaç ertelemeden sonra, vizyon tarihi Avrupa’da ve dünyanın pek çok yerinde 26-27 ve 28 Ağustos olarak belirlendi. Amerika’da henüz sinema salonlarının durumu belirsizliğini koruduğu için, bir hafta sonrası düşünülüyor ama ülke çapında değil, sadece sinemaların açıldığı bölgelerde gösterime girecek. Yeni normalde, sinema salonlarına seyircilerin ne kadar ilgi göstereceği de Tenet ile belli olacak gibi gözüküyor.

Peki yeni normalde, sinema salonlarında bizleri neler bekliyor? Öncelikli olarak, bakanlığın belirlediği kurallar var. Tüm salonlar bunlara uymak durumunda. Salonda maske kullanılması, koltuklar arasında boşluk bırakılması, %100 temiz hava ile çalışan havalandırma sistemleri gibi. Bunların nasıl denetleneceği de bir muamma, ama göreceğiz. Bunun dışında sinemaların kendilerinin ek olarak alacağı önlemler de olacak gibi gözüküyor. Örneğin Ankara Büyülü Fener Sineması, iki saatten kısa filmlerde ara vermeyeceklerini ve salona yiyecek içecekle girilmesine müsaade etmeyeceğini açıklamıştı.

Bu kuralların biz seyircilere nasıl yansıyacağını göreceğiz. Pandemi öncesinde, sinemada konuşanlarla, cep telefonunu açanlarla yaptığımız mücadele, bu sefer de neden maskeni takmıyorsun tartışmasına dönebilir. Büyük ihtimalle 26 Ağustos’a kadar vizyona girecek olan filmlerde salonlar çok dolmayacağı için böyle sorunlar yaşanmaz ama Tenet bu konuda da önemli bir gösterge olacak gibi.

Dijital vizyon:

İşin bir de dijital platformlar ve dijital vizyon tarafı var. Evde kaldığımız dönemde hepimiz dijital platformlardan, online festivallerden filmler izledik ve bu bir alışkanlık da yarattı. Bunun sinema salonlarına etkisini göreceğiz ama yurtdışında dijital vizyon konusunda önemli gelişmeler oluyor. AMC sinemaları ile Universal’in yaptığı anlaşma sonrasında Universal filmlerinin sinemada vizyona girdikten 17 gün sonra dijitale çıkabilmesinin yolu açıldı. AMC de bu gelirden pay alacak. Pandemi döneminde bazı filmlerin sinema salonlarını pas geçip, doğrudan dijitalde vizyona çıktığını da görmüştük. Ancak bu filmler genellikle, gişe şansı çok olmayan filmlerdi. Geçtiğimiz günlerde Mulan’ın, Amerika’da ve Disney+ olan diğer ülkelerde sinemada vizyona çıkmayacağı, ek bir ücretle online olarak gösterileceği açıklandı. Bu kadar büyük bütçeli ve gişe beklentisi olan bir film için riskli bir karar ama başarılı olması durumunda dijital vizyonun önünü engellenemeyecek şekilde açabilir. Sinema sinemada izlenir diyenler için kaygı verici gelişmeler. Ülkemize nasıl yansıyacak, özellikle bağımsız sinemalar bu konuda nasıl tavır alacaklar, bunu da zaman gösterecek. Belki de bu konu, ileride başka bir yazı konusu olur.

Alan Parker:

Geçtiğimiz hafta kaybettiğimiz Alan Parker’ı da burada anmadan geçmek istemedim. Parker, özellikle bizim için çok tartışmalı bir figür ama o konudan bahsetmeyi biraz ertelersek, sinema sanatı adına önemli filmlere imza atmış, başarılı bir sinemacı olarak anmayı tercih ediyorum kendi adıma. 1944 yılında İngiltere’de dünyaya gelen Parker, reklamcılıktan sinemaya geçen bir kuşağın temsilcilerinden biri. Tam da bu nedenle, filmleri, görsel açıdan reklam estetiğini yakalayabileceğiniz anlar barındırır. Ama aynı yolu izleyen bazı yönetmenlerin tersine, filmlerinin içeriğini de ihmal etmez.

Kariyerine Bugsy Malone gibi çocuklarla çekilmiş bir gangster filmi parodisi ile başlayan Parker, pek çok farklı türde filmler çekti. Fame, The Wall ve Evita gibi önemli müzikaller (diğerleri kadar çok adı anılmasa da benim çok sevdiğim The Commitments’ı da buraya ekleyelim), Mississippi Burning gibi ırkçılık karşıtı, The Life of David Gale gibi idam cezası karşıtı filmler, Angel Heart gibi dedektifik/korku filmleri, Birdy gibi bir özgürlük destanı bu filmler arasındaydı. Hemen hepsi de belli bir kalitenin üzerinde filmlerdi.

Gelelim Midnight Express’e. Aslında Parker’ın kariyerinde önemli bir film. Yönetmen olarak aldığı Oscar adaylığı ile önünün açılmasına da neden olmuştu. Etkileyici bir film olduğunu da kabul etmeliyiz. Ancak Türkiye’de bir hapishanede geçen filmde görünen tüm Türklerin kötü karakterler olması, hatta karikatüre varacak derecede abartılı olmaları, düzgün Türkçe konuşamayan yabancı aktörler tarafından canlandırılmaları filmi ırkçı bir noktaya da koyuyordu doğrusu. Yıllarca Türkiye’nin adı ile beraber anılan bu film, son derece yanlış bir kararla, ülkemizde de uzun yıllar yasaklanmıştı. Parker ve filmin senaryo yazarı Oliver Stone, yıllar sonra özür de dilediler. O yılların koşullarında, yaptıklarının doğru olduğuna inandıklarını düşünüyorum. Özellikle özgürlükçü filmler çekmesi ile tanınan Parker’ın, o dönemin Türkiye’si ile ilgili görüşü de farklıydı muhtemelen. Ayrıca o dönemin Türkiye’sinin bir cennet olmadığını da kabul edelim ve filme Türkiye’de çekim izni verilmediğini de unutmayalım. Bilemeyiz ama belki de Parker, Türkiye’yi görmüş olsa, Türkiyeli karakterleri Türkiyeli oyunculara oynatabilse, durum biraz daha farklı olurdu. Ne olursa olsun, bu film yüzünden Parker’ın önemli bir sinemacı olduğunu atlamayalım ve kendisini saygıyla analım.

Ankara’dan haberler:

Ankara’da yaşayan az sayıda sinema yazarından biri olunca, Ankara’da normal vizyon takvimi dışındaki etkinlikleri de ufak bir not olarak düşmek istedim bundan sonra. Şimdilik korona ve yaz nedeni ile sayısı az ama umalım ki ilerde sayıları çoğalır.

- Macar Film Günleri: Mülkiyeliler Birliği’nin bahçesinde, Ağustos ayı boyunca her Pazar, Macar filmleri gösterilecek. 9 Ağustos’da gösterilecek olan ilk film, Pal Sokağı Çocukları.

- Cermodern Açık Hava Sineması: Cermodern’de bir yaz klasiği diyebileceğimiz açık hava gösterimleri devam ediyor. Bu hafta, 8 Ağustos’ta Genç Ahmed, 11 Ağustos’ta ise Bozkır filmlerinin gösterimi var.

Haftaya görüşmek üzere.

HASAN NADİR DERİN

GALERİ


Diğer Yazılar