28 EYLÜL 2018
Animasyon dahil hemen her türü içeren zengin ve kalabalık hafta, ikisi yerli; toplam on bir yeni filmle merhaba diyor! İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! İyi seyirler herkese!
KARANLIKLA KARŞI KARŞIYA
-Nefret sürüyor!-
Biyografik suç dramı; Afro-Amerikalı dedektifin ırkçı ve faşist örgüt Ku Klux Klan’a sızmasının gerçek hikayesi! Yaman yönetmen Spike Lee’nin kendine özgü mizahından da güç alan incelikli yapım; ırkçı ABD’de kuruluştan bu yana fazla bir şey değişmediğinin altını kara kalemle çizerek; finalde ABD bayrağını tersine çevirip, siyah beyaza boyuyor!
1970’li yılların ortasında, sivil hakların karmaşa içinde yaşandığı, ırkçılığın son hız sürdüğü günlerde Ron Stallworth; Colorado Springs Polis Merkezi’nde görev alan ilk Afro-Amerikalı olur. Korkusuzca çok tehlikeli bir göreve soyunur genç adam: Irkçı örgüt Ku Klux Klan’a sızıp, onlarla yüzleşmek ve örgütün suç haritasını gözler önüne sermek! Gerçek olaylardan uyarlanmış öykü; derin ABD’nin ruhunda yatan ırkçı nefreti; adeta manyetik rezonans görüntüleme tekniğiyle inceliyor! D.W. Griffith’in sinema tarihinin en önemli filmlerinden olan fakat içerdiği yoğun ırkçı bakışla sürekli tartışılan başyapıtı 1915 tarihli ‘The Birth of a Nation / Bir Ulusun Doğuşu’, filmde gerçek görüntülerle; Ku Klux Klan’ın doğuşuna referans noktası olarak gösteriliyor.
Ku Klux Klan’a sızmak adına; aşırı ırkçı biri gibi davranan Stallworth, grupla iletişime geçer ve sonunda toplantılarına davet edilir. Aynı zamanda, faşist örgütün kurucusu Neo Nazi David Duke ile de ilişki kurar ve Beyaz Amerika’nın yükselişine kendini adadığını söyleyerek, onun da gözüne girer! Bu kapalı soruşturma gittikçe derinleşip, karmaşık bir hale bürünürken, yüz yüze toplantılarda Stallworth’un kimliğine bürünmesi gereken kişiyse, Yahudi asıllı beyaz iş arkadaşı Flip Zimmerman’dır. İki cesur polis dedektifi; telefondaki ses Stallworth, onun görünen sureti Zimmerman olmak üzere, gerçek amacı şiddeti ve nefreti genele yaymak olan bu ırkçı oluşumu sona erdirmek için tehlikeli bir mücadeleye girişirler.
Başrollerini, John David Washington ve Adam Driver’ın paylaştıkları Spike Lee filmi; Ron Stallworth’un anı kitabından uyarlanmış perdeye. Laura Harrier, Robert John Burke, Topher Grace, Finlandiyalı aktör Jasper Pääkkönen, Ryan Eggold, Ashlee Atkinson, Corey Hawkins, Paul Walter Hauser, Steve Buscemi’nin kardeşi olan Michael Buscemi ile birlikte Harry Belafonte ve Alec Baldwin; zengin ve değerli oyuncu kadrosunu oluşturan diğer isimler olarak dikkat çekiyorlar. Örgüt üyesi ırkçı çifti canlandıran Jasper Pääkkönen ve Ashlee Atkinson, uzun süre zihinden çıkmayacak performanslar sergilemişler!
Cannes’de Büyük Jüri Ödülü’nün yanı sıra Ekümenik Jüri Özel Ödülü’nü de elde eden yapımın adını, bu yılki Oscar törenlerinde sıklıkla duymamız mümkün gözüküyor! Genel yapım tasarımı ve sanat yönetimiyle de parlayan film, ABD’nin ırkçılık raporunun, kurucu atalarından bu yana değişiklik göstermediğini, aksine iyice kararıp, ‘derinleştiğini’ belge görüntüler kullanarak kanıtlıyor! Tarihi bir utanç raporu, Spike Lee’nin başarılı ve hınzır yeni filmi, ezcümle! (4 / 5)
HALEF
-Başlayıp bitenler-
‘Hayatın Tuzu’ ve ‘Neden Tarkovski Olamıyorum?’un ardından, Murat Düzgünoğlu’nun yönettiği üçüncü uzun metraj kurmacasının senaryosunu Düzgünoğlu, Melik Saraçoğlu ile birlikte kaleme almış. Başlıca rollerini Muhammet Uzuner ve Baran Şükrü Babacan’ın paylaştıkları derinlikli dramda, usta aktris Güler Ökten’de rol alıyor. Portakal hasadı için annesinin yanına, Adana’ya giden Mahir’in geçmişle ve bugünle olan hesaplaşması!
Mahir, yaşadığı büyük şehirden, portakal hasadı için Adana’ya, annesinin yanına gelir. Hiç ummadığı bir misafir beklemektedir onu! Yıllar önce bir kaza sonucu ölen abisinin reenkarnasyonu olduğunu iddia eden Halef. Genç adamdan uzak durmaya ve araya mesafe koymaya çalışsa da, farklı vesilelerle bir araya gelmek zorunda kaldığı Halef´in çocukluk yıllarına ve ailenin geçmişine dair anlattıkları, Mahir’in kafasını fena halde karıştırır. Hayvanların bile yeniden dünyaya gelmiş insanlar olduğu inancı, tavaf edilen dergâhlar, şifalı taşlar ve muskalarla örülü mistik bir dünya. Dünyayı dolduran yalnızlık, bir başınalık! Şüphe, bilim, rasyonalite, gerçek, akıl, mistisizm, inanç, vicdan azabı, kefaret ve insan…
Muhammet Uzuner ve Baran Şükrü Babacan’ın enfes performanslarının yanı sıra, çok iyi yazılmış ve titizlikle çekilmiş film, sezonun en kişilikli yerli yapımlarından biri kuşkusuz. Sorduğu soruları, tekinsiz ve acımasız dünyanın kuytusunda; verilebilecek cevaplarla bir başına bırakan hikaye, tertemiz bir sinemayla vücut bulmuş. Kurgu özellikle iyi. (3,5 / 5)
Yeti efsanesini tersine çeviren sevimli animasyon ‘Smallfoot / Küçük Ayak’, Fransa yapımı korku filmi ‘La nuit a dévoré le monde / Gece Dünyayı Yuttuğunda’, Hollanda yapımı tarihi macera ‘Redbad / Cesur Savaşçılar’, mizah da içeren dram ‘Family Games / Aile Oyunları’, Jan Zabeil imzalı İtalya-Almanya ortak yapımı ödüllü dram ‘Three Peaks / Üç Tepe’, başrollerini Winona Ryder ile Keanu Reeves’in paylaştıkları romantik komedi ‘Destination Wedding / İstikamet: Düğün’, yönetmen koltuğunda Eli Roth’un oturduğu fantastik komedi ‘The House with a Clock in Its Walls / Eski Evdeki Büyülü Saat’, hikayesinin tamamı bir bilgisayar üzerinden seyirciye aktarılan gizem yüklü gerilim ‘Searching / Kayıp Aranıyor’ ve başrolünü Şafak Sezer’in üstlendiği yerli komedi ‘Göktaşı’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar iyi seyirler herkese! MURAT ERŞAHİN