27 TEMMUZ 2018
İkinci kez vizyon görecek iki yerli film dahil; beşi yerli, beşi yabancı; toplam on yapım, merhaba diyor yeni haftaya! İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın. İyi seyirler.
DEV AVCISI
-Görünmeyen canavarlar ve kabullenmek üzerine-
Danimarkalı yönetmen Anders Walter’ın ilk uzun metrajı, fantastik bir dram. Joe Kelly ve J.M. Ken Niimura’nın aynı adlı çizgi romanlarından uyarlanan film; gerçek hayatın acımasız yanıyla başa çıkmak için, canavarların dünyasına sığınan dev avcısı Barbara Thorson’ın hikâyesini öykülüyor.
Barbara, yaşıtları gibi okuluna gidip, normal hayatını sürdürürken; kimselerin varlığından haberdar olmadığı devlerle mücadele etmektedir. Korkusuz ve aykırı tavırlarıyla, toplum dışı davranışlarda bulunan küçük kız, birçokları için garip ve ürkütücüdür. Barbara; yanından ayırmadığı sihirli güçlerin yardımıyla devlerle savaşırken, bir yandan da omuz başında süren hayatın dramatik gerçekleriyle yüzleşmek zorunda kalacaktır.
On altı yaşındaki genç aktris Madison Wolfe’yi başrolde izleyeceğimiz yapımda Zoe Saldana, Imogen Poots ve Sydney Wade, öne çıkan diğer rolleri üstleniyorlar. Rasmus Heise’nin birinci sınıf kamerası, güçlü bir ivme sağlamış, gerçeklikten kaçış öyküsüne! Korkularla yüzleşmek ve düş dünyasının güvenli kollarından sıyrılmanın verdiği özgüven üzerine içli bir öykü, perdede duran. ‘Harry Potter’ serisinin yaratıcılarının bulunduğu yapım kadrosuyla dikkat çeken duygu yüklü film; incelikli sanat yönetimini içinde barındıran üst düzey yapım tasarımıyla ilgiye değer. İngiltere-Belçika-ABD ortak yapımı, en büyük korkularımız, en çok sevdiklerimiz, dostluk ve son derece ürkütücü olan gerçek hayatla başa çıkabilmenin zorluğu üzerine sıcak ve duygusal bir masal anlatıyor. Bizi biz yapan şeyler ve etrafımızdaki hemen her oluşu fark edip, içselleştirmenin rahatlatıcı, olgunlaştırıcı ve tedavi edici yanı. Gün doğmak üzereyken, çocukluk odanızın penceresinden, hayal dünyanızda sizi büyüten ‘bütün o şeylere’ veda etmek gibi bir şey yaşamak belki de! (3,5 / 5)
SIKI DOSTLAR
-Son görev-
Yaman sinemacı Richard Linklater imzalı kara komedi, politik tarafı güçlü bir öykü anlatıyor. Senarist kimliğiyle öne çıkan Darryl Ponicsan’ın romanından yine Ponicsan ve Linklater tarafından perdeye uyarlanan yapımın üç başrol oyuncusu oldukça iddialı isimler! Steve Carell, Bryan Cranston ve Laurence Fishburne, otuz yıl sonra trajik bir olay yüzünden yeniden bir araya gelen üç eski asker arkadaşı canlandırıyorlar.
Vietnam’da birlikte savaşmış, karakterleri tamamen farklı üç arkadaş, yıllar sonra yeni bir görev için bir araya gelirler. Asker olan oğlunun ölüm haberini alan Doc, fırtınalı ve serseri yıllarına veda edip, kendini kiliseye adamış Richard ve çocuksu yanını asla kaybetmemiş, alaycı ve asi ruhlu Sal ile birlikte, uzun bir yolculuğa çıkar. Üç tertip, Doc’un oğlunun cenazesini, eve götürülerken, günümüz ABD’sinin ‘içinden’ geçeceklerdir.
Kahkaha ve gözyaşını bir arada dengelemeyi başaran güçlü senaryo, iyi yönetmenlik ve iyi performanslarla birleşmiş. Fazla tanıdık olmasına rağmen söyleyeceğini yekten söyleyen ‘dürüst’ yapım, dostluk ve arkadaşlık adına da içi dolu satır başları içeriyor. Jeff Monahan, J. Quinton Johnson, Yul Vazquez ve Deanna Reed-Foster, üç güçlü aktöre başarıyla eşlik ediyorlar. Hal Ashby’nin, Jack Nicholson’ın başrolde olduğu 1973 yapımı incelikli filmi ‘The Last Detail’i akla düşürüyor Linklater’ınki! Soundtrack’ta yer alan Bob Dylan şarkısı ‘Not Dark Yet’e dikkat! Yıllar içinde değişmeyen ana noktalara karşın, hayatın farklı yerlere savurduğu eski dostlar, ABD’nin halı altına süpürülen kirli suçları, baba-oğul ilişkisi, yürekte yer eden acı ve keder, savaş denen anlamsız oluş ve son tahlilde bir arada olabilmenin iyileştirici etkisi. (3,5 / 5)
MADAME
-Mönüde aşk var-
Amanda Sthers’ın yazıp yönettiği hiciv, zengin bir ailenin yanında hizmetçilik yapan Maria’nın zoraki katıldığı bir akşam yemeği sonrası değişen hayatıyla ilgili. Eleştirel komedi, toplumsal değinilerle süslü. Zengin sofrasının kof ve yanıltıcı değerleri, çakma aristokrasi, sınıfsal oluşlar, adına aşk denilen aldatmaca ve kendini yolunu bulmak üzerine hınzır bir ‘oldu bitti’ aslında perdedeki komedi.
Üç usta oyuncu; Toni Collette, Harvey Keitel ve Pedro Almodóvar filmleriyle tanınan yaman İspanyol aktris Rossy de Palma’nın sürükledikleri Fransız filminde, Michael Smiley, Tom Hughes, Violaine Gillibert, Stanislas Merhar, Brendan Patricks ve Tim Fellingham da rol alıyorlar. Yüksek sosyeteye ait olma derdindeki varlıklı Amerikalı çift, Paris’te yaşamaktadırlar. Sosyetik dostlarıyla yiyecekleri akşam yemekleri için davetli sayısının 13 olması, onları huzursuz eder ve bu uğursuz rakamı 14’e yükseltecek konuğu hemen belirlerler. Evin sadık çalışanlarından hizmetçi Maria, yemek masasının on dördüncü konuğu olarak sofrada yer alır. Aristokrat bir zengin olarak tanıtılan emekçi kadın, rol yaparken, konuklardan biriyle fazla yakınlaşır. Hızla gelişen bu romantik ilişki, Maria’nın kendi yolunu bulmasında önemli bir ivme oluşturacaktır.
Aşk, sınıf, karakter, samimiyet, terbiye, statü, roller, toplumsal kurallar ve kişilik… Sınıfsal eleştiri, hakikilikten uzak kişi ve oluşlara sert bir bakışa atıyor atmasına fakat elindeki gücü, yerinde kullanamıyor sanki! Söyleyeceklerinin gücünü törpüleyen ve yüzeyden ilerleyen yapı, finalde bir parça irtifa kazansa da, sıkı bir fırsatın harcanma tadını bırakıyor sinefil damaklarda. (2,5 / 5)
Tom Cruise’u, ‘Ethan Hunt’ karakterinde izlediğimiz ‘Mission: Impossible’ serisinin altıncı filmi olan ‘Mission: Impossible – Fallout / Mission: Impossible – Yansımalar’, İspanya-Belçika-İsviçre-ABD-Çin-İngiltere ortak yapımı, çok uluslu animasyon ‘Deep / Dipdip: Bir Okyanus Macerası’ ile birlikte beş yerli yapım; Arkın Aktaç’ın yönettiği korku örneği ‘Kabir Azabı’, Sâlâh Birsel’in aynı adlı romanından uyarlanan ve Mehmet Güreli’nin ikinci uzun metraj kurmacası olan ‘Dört Köşeli Üçgen’, Aydın Orak’ın dünyaca ünlü yazarımız Yaşar Kemal’in doğumundan ölümüne bütün hayatını perdeye taşıdığı biyografik belgesel ‘Yaşar Kemal Efsanesi’ ile ikinci kez vizyon görecek olan iki komedi örneği; Kamil Çetin imzası taşıyan ‘Enes Batur Hayal mi Gerçek mi?’ ve yönetmenliğini Tuğçe Soysop’un üstlendiği ‘Bizim Köyün Şarkısı’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar iyi seyirler herkese! MURAT ERŞAHİN