27 NİSAN 2018
Beşi yerli olmak üzere, toplam on bir yeni yapım merhaba diyor yeni vizyon haftasında sinemaseverlere. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! İyi seyirler herkese.
AVENGERS: SONSUZLUK SAVAŞI
-Süper kahraman enflasyonu-
Marvel, iki bölüm olarak perdeye yansıyacak yeni ‘Avengers’ filmlerinin ilkini gururla sunarken; en baştan söylemek gerek; seyri keyifli, sürükleyici bir epik macera yaratılmış Marvel evreninde! Hemen bütün Marvel süper kahramanlarını kapsayan bir süperler şöleni duruyor karşımızda. ‘Yenilmezler’ ekibi ve onlara eşlik eden diğer süper kahraman dostları, evrenin sonunu görmek için can atan güçlü titan Thanos’u alt etmek için bir araya geliyorlar.
Bütün zamanların en ölümcül hesaplaşması için güç birliği yapan ekibin düşmanı çok çetin bu kez! Altı sonsuzluk taşını toplayıp amacına ulaşmak için gayret sarf eden Thanos, gezegenin kaderi ve hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için durumları… ‘Captain America / Kaptan Amerika’ serisinden tanıdığımız Anthony ve Joe Russo kardeşlerin yönettiği epik maceranın oyuncu kadrosunda kimler yok ki? Marvel evreninin bütün süper kahramanları resmigeçit yaparlarken, Robert Downey Jr. ve üç ‘Chris’; Chris Evans, Chris Hemsworth ve Chris Pratt’ın yanı sıra, Scarlett Johansson, Elizabeth Olsen, Zoe Saldana, Benedict Cumberbatch, Tom Hiddleston, Paul Bettany, Chadwick Boseman, Tom Holland, Karen Gillan, Dave Bautista, Mark Ruffalo, Anthony Mackie, Don Cheadle, Sebastian Stan, Gwyneth Paltrow, Peter Dinklage ve ‘Thanos’ rolünde Josh Brolin perdede arzı endam ediyorlar. Bir orduyu oluşturacak sayıda, dallarında uzman, müthiş bir teknik ekiple, son derece gelişmiş dijital efektler kullanılarak kotarılmış fantastik macerada büyük emek var gerçekten. Hakiki bir gişe canavarı olmaya aday öte yandan ‘Avengers’ların yeni macerası!
Eğlenceli, keyifli, gezegenin bugünü ve geleceğine dair ince detaylarla süslü yapım, maalesef, bu cafcaflı alemden pek fazla etkilenmeyenler için çok fazla özellik ve orijinallik barındırmıyor! Türe fazla ait değilseniz, bir süre sonra, perdedeki görsel şölen son derece güçlü olsa da; salonda nefesini tutmuş, karşısında akan görseli hayranlıkla izleyenlerin aksine, hatırı sayılı bir sıkıntı duygusu ile boğuşurken yakalıyorsunuz kendinizi. Tırnak yeme ve esneme seanslarının ardından, kaotik bir kargaşaya hakim olan kakofoni ile birlikte kan şekeriniz düşüyor elde değil!
Bu arada ‘Yenilmezler’in müthiş bir mücadeleye giriştiği filmin ana karakteri ‘Thanos’, sevgili Sadi ağabeye (Sadi Çilingir) ne denli çok benziyor! Bu buluşun sahibi sevgili dostum Ali Ulvi Uyanık. Kendisiyle birlikte filmin ardından Sadi ağabeye anlattık bu benzeşme durumunu. Çok güldü. Sadi beyden, kendi internet sitesinde, ‘Sadi Bey’in Benzettikleri’ bölümünde Thanos’a da, kendi fotosuyla birlikte yer vermesini rica ettik. Senin adın, ‘Thanos Sadi’ dedik bundan böyle. Gülüşüp ayrıldık. Ardından beni film analiz dersine götürecek Metro vagonunda birkaç süper kahramanla daha karşılaştım. Sonra akşamüstü yorgun argın, Hüsrev Gerede yokuşundan aşağıya, Beşiktaş iskelesine doğru yürürken, benim de, çocuk okutan, ev geçindiren, emeğiyle kazanıp yiyen herkes gibi bir süper kahraman olduğum gerçeği takıldı zihnime. A. Kadir imzalı, emek ve hayat üzerine yazılmış en güzel şiirlerden biri olan ‘Sabah Türküsü’nü mırıldanırken buldum kendimi vapurda: ‘Bir deniz üstündeyim, ne ucu var ne bucağı. Bir rüzgâr önündeyim, gel keyfim gel… Bir deniz üstündeyim, ne ucu var ne bucağı. Bir sevda içindeyim, başım dumanlı… Ağzımda bal gibi tatlı bir türkü. Bir iner bir çıkarım bu yokuşu. Ağzımda bal gibi tatlı bir türkü. Kazanırım çocuklarıma ekmek parası. Ben deniz üstünde, rüzgâr önünde. Ben sevda içinde, tatlı türküde. İnişte, yokuşta, ekmek parasında… İki oğlum var, Mehmet’le Ali. Gönlümde bir dünya, pamuk gibi…’
Son tahlilde Marvel, tavan yapan süper kahraman enflasyonunu, acilen tek haneli rakamlara düşürmeli! (2,5 / 5)
YILDIZLAR ASLA ÖLMEZ
-İnsancıl ve sahici bir ‘aşk vardır’ hikayesi-
1923-1981 yılları arasında yaşamış, Hollywood’un altın döneminin efsane isimlerinden Gloria Grahame ve kendinden yaşça küçük İngiliz aktör Peter Turner’ın gerçek aşk öyküleri! Gloria Grahame’in artık yıldızlık mertebesine veda ettiği son döneminde karşılaşan iki insanın romantik aşk hikayeleri ve yıldızın yakalandığı ölümcül hastalıktan, genç sevgilisinin enerjisiyle kurtulma gayreti, dokunaklı öykünün odağında yer alıyor. Los Angeles, New York ve Liverpool fonunda yaşanan aşk ve artık veda edilmiş daha başka, zarif bir zamanın ruhuna adanmış içsel bir saygı.
Bizzat Peter Turner’ın anılarından beyazperdeye aktarılmış romantik dramın yönetmen koltuğunda, yetenekli İskoç sinemacı Paul McGuigan oturuyor. İki kez Oscar’a aday gösterilmiş, ‘en iyi yardımcı kadın oyuncu’ dalında prestijli heykelciği ‘The Bad and the Beautiful’ filmiyle 1953 yılında kazanmış olan efsane yıldız Gloria Grahame’i perdede, dört kez Oscar adayı olmuş, usta aktris Annette Bening canlandırıyor. ‘Peter Turner’ rolünde ise İngiliz aktör Jamie Bell var. Efsane oyuncular Julie Walters ve Vanessa Redgrave ile birlikte, Stephen Graham, Frances Barber ve Kenneth Cranham, gösterişli oyuncu kadrosunun öne çıkan diğer isimlerini oluşturuyorlar.
Gerçekten film yıldızları Liverpool’da ölmezler… Naif, gerçek ve dokunaklı aşk öyküsü, zamanın ve imkansızlığın gücü karşısında birlikte kalamayan, birbirlerine aşık iki insanın hikayesinden öte, artık var olmayan zarif oluşlara içli bir ağıt öte yandan! Dört defa evlenmiş, dört çocuk sahibi, çalkantılı özel hayatıyla Hollywood’a damga vurmuş yıldız oyuncunun aradığı gerçek sıcaklığı, kendinden yaşça küçük, bambaşka birinde bulması ve genç oyuncu adayının, sahici, özverili sevgisi. Aşkın ne olduğuna dair içi dolu satır başları içeriyor Paul McGuigan’ın dokunaklı filmi. İlk dakikalarda; kasap aşklarıyla, hızla tüketilen sahte sevdalarla devinen günümüz insanı için uçucu bir romantizm hikayesi olarak gözükse de, ters köşe oluşlar içeren ve yaşantıyı sürdürmemizi sağlayan, sevgi, dostluk, birlikte kalmanın onarıcı gücü gibi hayati meselelerle ilgilenen gönül insanları için önemli, perdedeki hakiki romantizm. İnsancıl bir ‘aşk vardır hikayesi’ son tahlilde! (4 / 5)
ÇARPIK EVDEKİ CESETLER
-Katil kim öyküsü-
Polisiye edebiyatın efsane ismi Agatha Christie’nin aynı adlı romanından uyarlanan gizemli suç dramı, Gilles Paquet-Brenner imzası taşıyor. ‘En İyi Orijinal Senaryo’ dalında ‘Gosford Park’ ile 2002’de Oscar kazanmış tecrübeli kalem Julian Fellowes’in senaristleri arasında olduğu entrikalı öyküde; Glenn Close, Terence Stamp, Julian Sands, Christina Hendricks ve Gillian Anderson gibi usta isimlerin yanı sıra, Max Irons, Stefanie Martini ve Christian McKay de rol alıyorlar.
Yunan zengin Aristide Leonides şüpheli bir şekilde öldüğünde, torunu Sophia, özel bir dedektif olan eski sevgilisi Charles Hayward’ı gizemli ölüm olayını soruşturması için ikna eder. Charles, malikaneye geldiğinde Leonides hanedanlığının üç kuşaktan üyesi ile tanışır. Kötücül bir düşmanlık, kin ve kıskançlık içeren ev atmosferi içinde nefes alıp veren katil kimdir?
1950’li yılların İngiltere’sinde geçen polisiye, aristokrasinin snop yabancılaşmasından tutun, samimiyetten uzak, çıkarcı aile üyelerinin sevgisiz ortamına dek sınıfsal oluşun hemen her detayını eleştirmekten geri durmuyor. Cinayet öyküsü, insansız bir fon içeriyor her şeyden önce! Dönemin ve malikanenin ince ayrıntılarını bir röntgen filmi titizliğinde sergileyen sanat yönetimi, filmin en güçlü silahı. Yazarın ünlü dedektifi Hercule Poirot’suz hikaye, perdede akanlara bir miktar yabancılaşma yaratsa da; Agatha Christie meraklıları ve türün sadık hayranları için özellikle ilginç. (2,5 / 5)
LANETLİ KONAK
-Gotik bir korku-
İrlanda’dan çıkagelen yapım, başarıyla yaratılmış atmosferiyle, romantik tatlar da içeren gotik bir korku filmi! Ürkütücü ve grotesk detaylar içeren yapımı Brian O’Malley yönetmiş. İspanyol aktris Charlotte Vega’ya, İngiliz aktörler Bill Milner ve Eugene Simon eşlik ediyorlar.
1920’li yıllarda İrlanda kırsalında geçiyor hikaye. İrlandalı-İngiliz ikizler Rachel ve Edward, ailelerinden kalma bakımsız ve esrarengiz malikanede, gözlerden uzak bir yaşam sürmektedirler. Gece yarısından sonra evlerini, kötücül bir varlığın ziyaret ettiği kardeşler, kendilerini bildiklerinden beri, bu şeytani varlığın koyduğu kurallar altında yaşamaktadırlar. Köy halkı ve dış dünya, ikizlerin hayatını aralayıp içine girmeye çalıştığında, nesiller boyu malikaneye yerleşmiş lanet harekete geçer.
Lanetlenmiş bir aile, teslim olunmuş kader, aşk, düşmanlık, Birinci Dünya Savaşı sırası ve sonrasında dünyayı teslim almış netameli ruh hali! Titiz atmosfer, birinci sınıf görüntü yönetimi ve sanat yönetimiyle birleşince, yüzde yüz gotik bir korku filmine dönüşmüş perdedeki öykü. Duygusal derinlikleri olan hikaye, ürkütücü olduğu kadar hüzünlü de! (3 / 5)
TAKSİM HOLD’EM
-Memleketten insan manzaraları-
Bir Cumartesi akşamı Alper, nişanlısının yoğun ısrarlarına rağmen, evlerinin dibindeki protestoya katılmayıp, lise arkadaşlarıyla poker oynamak ister. Eve gelen arkadaşlar ise, ‘oyun mu eylem mi’ konusunda fikir ayrılığı yaşarlar. Hepsinin kendilerine göre geçerli sebepleri vardır üstelik!
Gezi eylemleri özelinde, memleketin apolitik iklimine ve konformizmin ruh altına bakma gayretindeki dram, 37. İstanbul Film Festivali’nde ilk filmlere verilen ‘Seyfi Teoman Ödülü’ne adaydı. Michael Önder’in yazıp yönettiği kara komedinin oyuncu kadrosunda, Kenan Ece, Damla Sönmez, Berk Hakman, Nezih Cihan Aksoy, Emre Yetim ve Tansu Taşanlar yer alıyorlar. Politik dramda, nihilizme yakın varoluşlarıyla genç kesim memleket aydını ve farklı toplumsal kesitlerin hayata bakışının ‘içeriden’ mizahı duruyor.
Tek mekanda kotarılmış, buna karşılık bir an bile sıkmadan kendini izleten ilginç bir deneme Taksim Hold’em! Adını, poker oyununun en girişken ve dinamik versiyonu olarak bilinen ‘Texas Hold’em’den alan yapım, sinir hakimiyeti, şans ve taktik içeren poker oyunu masasıyla özdeşleştiriyor, genç insanların toplumsal durumlar karşısında takındığı-takınacağı tavrı. İlgiye değer gözlemlere sahip, teatral deneme. (3 / 5)
Çocukların çok sevdiği Güney Kore orijinli animasyon serisi ‘Tayo’nun sinema uyarlaması olan ABD yapımı ‘Tayo, the Little Bus / Tayo Küçük Otobüs’, Daniel Roby’nin yönettiği, başlıca rolleri Romain Duris ile Olga Kurylenko’nun üstlendiği Fransa-Kanada ortak yapımı bilimkurgu ‘Dans la brume / Bir Nefes Ötede’ ve dört yerli yapım; Hülya Avşar’ın yazıp yönettiği, başrolü üstlendiği ve tek başına ‘yarattığı’ ‘Selfi’, Mustafa Kenan Aybastı’nın yazıp yönettiği komedi ‘Ev Kira Semt Bizim’, Cuma Uğurlu imzası taşıyan komedi türündeki ‘Bizum Uşaklar’ ile yönetmen koltuğunda Mehmet Ali Arslan’ın oturduğu, başlıca rollerini Mahmut Cevher, Perihan Savaş ve Ecem Baltacı’nın paylaştıkları dram ‘Yalnız Hayaller Kaldı’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar iyi seyirler herkese. MURAT ERŞAHİN