20 NİSAN 2018
Kalabalık vizyon haftası, beşi yerli; toplam on yeni filme ev sahipliği yapıyor. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! İyi seyirler herkese.
KÖPEK ADASI
-Yüksek sanat ürünü-
Gerçeğin masalsı halini başarıyla öyküleyen, görsel zenginliği ve kusursuz yapım tasarımıyla yedinci sanatın gereklerini işaretleyen yaman ‘auteur’ Wes Anderson, Berlin’den ‘en iyi yönetmen’ ödülü ile döndüğü yeni harikası ile sinemalarda! Ülkemiz galası, geçtiğimiz günlerde sona eren 37. İstanbul Film Festivali bünyesinde gerçekleşen stop-motion animasyon, epik bir maceraya çıkarıyor izleyiciyi.
On iki yaşındaki Atari, yaşadığı Megasaki kentinden; çöplük adasına sürülen köpeği Spots’u aramak için bir uçağa atlar ve bütün köpeklerin sürgünde olduğu adada alır soluğu. Çıktığı epik yolculukta, Şef, Rex, King, Patron ve Duke’ten oluşan düşmüş köpekler çetesinin yardımıyla, Japonya’nın otoriter yöneticisi, evcil hayvan düşmanı Kobayashi ile de mücadele edecektir. Sağlam politik meselesi olan ve bunu gezegenin genel popüler kültür hazinesiyle süsleyip, hemen her ayrıntısı sanat kokan bir ustalıkla perdeye taşıyan yapım; stop-motion animasyonda da bir zirve noktası oluşturuyor kuşkusuz!
Wes Anderson’un bizzat kaleme aldığı senaryonun uyarlandığı öyküde, Roman Coppola, Jason Schwartzman ve Kunichi Nomura’nın da isimlerine rastlıyoruz. Filmin orijinal seslendirme kadrosunda ise birbirinden önemli oyuncular resmigeçit yapıyorlar. Bryan Cranston, Bill Murray, Edward Norton, Bob Balaban, Jeff Goldblum, Harvey Keitel, F. Murray Abraham, Yoko Ono, Scarlett Johansson, Frances McDormand, Tilda Swinton, Liev Schreiber, Ken Watanabe, Anjelica Huston, Greta Gerwig ve her dönemin sanatçısı Yoko Ono, stop-motion karakterlere hayat vermişler. Filmi dublaj olarak izlemek, değerinden çok şey götürür, altını çizmek şart!
Wes Anderson, yıllar içinde dönüp tekrar bakılması gereken bir klasik armağan etmiş sinema tarihine. Kendi sınırsız hayal gücünü, çok başka duyarlıklarla buluşturup; insan nesline kültürel bir kalıt bırakmış desek abartmış olmayız. Distopya var, eleştiri var, mizah var, politika var, gerilim var, macera var, duygusallık var, aşk var, dostluk var, dayanışma var. Var da var… Medeniyet tarihine başka bir bakış ve alegorik bir varoluş destanı öte yandan. Sinemaseverseniz eğer izlemeniz şart! (5 / 5)
WINCHESTER GİZEMLİ EV
-Silahların laneti-
‘Daybreakers / Vampir İmparatorluğu’, ‘Predestination / Zamanın Ötesinde’ ve ‘Jigsaw / Testere: Jigsaw Efsanesi’ filmlerini imzalayan Alman yönetmenler Michael ve Peter Spierig kardeşler bu kez, lanetli ev temasının izinden yürüyen klasik bir korku filmi ile karşımızdalar! Gerçeklerden esinlenen fantastik soslu korku filmi, on dokuzuncu yüzyılın en önemli ateşli silah üreticilerinden, tüfeği ile meşhur olan Winchester ailesinin karşılaştığı ürkütücü ve sıra dışı olaylarla ilgili. Winchester ailesinin varisi olan, dönemin en zengin insanlarından otoriter dul Sarah Winchester, eşini ve kızını kaybettikten sonra, kendi firmalarının ürettiği silahlarla öldürülen insanların huzursuz ruhları tarafından tehdit edildiğine inanmaktadır. Yüzlerce odası bulunan ve yaklaşık kırk yıl boyunca yapım çalışmalarının sürdüğü Winchester malikanesini, bu arada kalmış ruhları hapsetmek için kullanan ev sahibi, kendi ruh durumunu, şirkete rapor etmekle görevlendirilen, bilime inanan ve geçmişi acılarla dolu Doktor Eric Price’ı evine kabul eder.
Başrolde dev aktris Helen Mirren’ı izleyeceğimiz Avustralya yapımında diğer önemli rolleri, Jason Clarke ve Sarah Snook üstleniyorlar. Spierig kardeşlerin senaryo yazarı da oldukları filmin orijinal müziği de Peter Spierig imzası taşıyor. Kapalı, dar mekanlarda iyi iş çıkarmış görüntü yönetmeni Ben Nott, kadronun sınıfı geçenleri arasında! Silah üretimi ve insanları yok eden trajik sonuçları üzerine öyküde kendine yer bulan ciddi ve önemli mesele, maalesef; eleştirel bir bakış açısına kavuşturulmadan, hayaletli ev labirentinde yitip gidiyor. 1906’da San Francisco’da meydana gelen büyük deprem de kendine son jeneriklerden önce yer buluyor. Lanetli evin öyküsü gerçek mi bilinmez fakat ailenin lanetlenmiş olması büyük olasılık! Türün klasik anlatısına uygun, titiz kotarılmış, bazı anlarıyla koltuktan zıplatan fakat vardığı yerde ciddi sorunları ve tıkanıklığı olan, ortalamada gezinen bir seyirlik! (2,5 / 5)
İLİŞKİ DURUMU: AÇIK İLİŞKİ
-İlişki denen muamma!-
Ezeli beri birbirlerinin ‘tek aşkı’ olmuş çift, ilişkilerini gözden geçirmeye karar verince… Anna ve Will, ilk ve tek aşkıdırlar birbirlerinin. En yakın arkadaşları olan çift, ilişkilerini tekrar gözden geçirmelerini önerdiklerinde, bunu bir güven testi olarak ele alan sevgililer, farklı gerçeklerle yüzleşeceklerdir.
Brian Crano’nun yazıp yönettiği romantik komedi, samimi, düzgün bir metin içeriyor. Özgürlükçü ve hakiki söylemiyle cesur da aynı zamanda! Başrolleri paylaşan Rebecca Hall ve Dan Stevens’a, François Arnaud, Morgan Spector, David Joseph Craig, Jason Sudeikis ve yıpranmayan manyetizmasıyla Gina Gershon eşlik ediyorlar.
İyi yazılıp, kotarılmış metin, ekonomik halledilmiş. Meseleyi uzatmadan söyleyeceğini söylüyor duygusal yapım. Hisler, sorumluluklar, alışkanlıklar, gereklilikler ve idealler üzerine aşka ve insana bakan öykü, sonuna dek özgür ve ‘kendini yalnız duyan’ bireyin hayatına bakıyor. Yüreğin sesini dinlemek de yarar olduğuna ikna ediyor izleyicisini. Birçok benzer Hollywood öyküsü içinden, medeni cesareti, dürüstlüğü ve özgüveni ile ayrılan yapım, ilgiyle izletiyor kendini. (3 / 5)
BÜTÜN SAADETLER MÜMKÜNDÜR
-Mutluluk, gerçekler ve önyargı-
Selman Kılıçaslan’ın yazıp yönettiği dram, ilk gösterimini geçtiğimiz yıl, 36. İstanbul Film Festivali kapsamında yapmıştı. Kemal Uçar, Ruhi Sarı ve Nilay Erdönmez’e, usta aktör Arif Erkin eşlik ediyor. Adını, Ziya Osman Saba’nın ünlü şiirinden alan dram, genç bir adama; cevabını kolaylıkla veremeyeceği bu soruyu sorduruyor: ‘Bütün saadetler mümkün müdür?’
Ali bir mühendislik öğrencisidir ve okuduğu Adapazarı’ndan ayrılarak; Erasmus projesiyle yurt dışında yaşamanın hayalini kurmaktadır. Bir türkü barda solistlik yapan Gülce’den hoşlanan genç adam, hemşire adayı olan Gülce’nin bakıcılığını yaptığı yalnız ve yaşlı bir adam olan Mevlut amcayla tanışınca; hayata dair sorduğu sorular daha da fazlalaşır. Aşk, sorumluluk, hayat, düşler ve gerçekler üzerine tespitler yapan dram, bir hayli muhafazakar bakışı ve ön yargılar yüzünden sorduğu bütün sorulara cesaretten yoksun ve eksik cevaplar alıyor. Birçok eksiğine rağmen, yine de bir ilk film olarak iyi kotarılmış. Yönetmen takip edilmeli. Adının güzelliğinin uyandırdığı merak duygusu için bile izlenir. (2 / 5)
Disney yapımı fantastik aile macerası ‘A Wrinkle in Time / Zamanda Kıvrılma’, Rus yapımı animasyon serisinin ikinci halkası olan ‘Masha i Medved / Maşa ile Koca Ayı 2: Sonsuz Arkadaşlık’ ve beş yerli yapım; Mücahit Pehlivan’ın yönettiği korku-gerilim türündeki ‘Sandık’ ve üç komedi; Mustafa Diyar Demirsoy imzalı ‘Horoz Bayram’, Volkan Adıyaman’ın yazıp yönettiği ‘Vallahi Hortladı’ ile Güldür Güldür Show ekibinin elinden çıkma, Meltem Bozoflu Gölebeyi imzası taşıyan ‘Cici Babam’, kalabalık haftanın; notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar iyi seyirler herkese! MURAT ERŞAHİN