11 TEMMUZ 2014
Haftanın sekiz yeni filminden üçü notlarımız arasında. Merakla beklenen bir seriye dönüşen yapımın yeni filmi olan, üç boyutlu bilimkurgu macera ‘Dawn of the Planet of the Apes / Maymunlar Cehennemi: Şafak Vakti’, ‘The Innkeepers / Ruhlar Oteli’ ile korku-gerilim türüne ‘taze’ bir doğallık kazandıran Ti West imzalı ‘The Sacrament / Ayin’, Sophie Marceau ve François Cluzet’in başrolleri paylaştığı romantik yapım ‘Une Rencontre / İlk Görüşte Aşk’, sevilen çocuk kitabından, ilkin 2010 yılında sinemaya uyarlanan ve bir seriye dönüşen popüler yapım ‘Les Vacances Du Petit Nicolas / Pıtırcık Tatilde’ ile birlikte, Walt Disney stüdyosundan çıkan biyografik spor dramı ‘Million Dollar Arm / Yetenek Avcısı’, haftanın notlarımızda yer alamayan diğer filmleri olarak dikkat çekiyorlar. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın bırakmayın. Herkese iyi seyirler!
İNCE BUZ KARA KÖMÜR
Hüzünlü kara film, Berlin Film Festivali’nin büyük ödülü olan ‘Altın Arslan’ı kazanarak, sükse yapmıştı. Yi´nan Diao’nun yazıp yönettiği romantik suç öyküsü, 1999 yılında, Çin’in kuzeyinde yer alan bir kasabada, parçalanmış bir cesedin bulunmasıyla başlıyor. Ardından, aradan geçen beş yılın sonunda, söz konusu davada aşama kaydedemeyen iki polis, benzer cinayetlerin yeniden başlamasıyla birlikte, değişen pozisyonları ve kimlikleriyle, davaya yeniden odaklanırlar. Genç bir kadın, şüphelerin merkezindedir. Karanlık, yorgun ve gündelik hayata dair hemen her detayın, müthiş bir atmosferle desteklendiği kara film, incelikli ve dokunaklı bir hüzün de içeriyor. Soruşturma esnasında, ülkenin sosyo-ekonomik ve politik detaylarına da, ‘çaktırmadan’ değiniyor yönetmen. Cannes’de ‘en iyi erkek oyuncu’ seçilen Fan Liao, nüanslı oyunuyla akılda kalıyor. Sert ama finale doğru, özellikle finalde; yürekte derin bir sızı yaratan katmanlı hikaye, ilgiyi hak ediyor. Kendine has bir denge kurmayı başaran, kış manzaraları eşliğinde; olabildiğince doğal ve gerçek kalmayı başararak, söyleyeceklerini, sinemaya yakışır zariflikte ve ‘oyunbaz’ biçimde söyleyen Çin yapımını ıskalamayın. (4 / 5)
BELA
Provokatif, zeki, derinlikli bir sistem eleştirisi. Burjuva yaşamına uçan tekme giren, sınıf, ahlak ve modern hayatın gerekleriyle hınzırca dalga geçen, muzip bir gerilim orijinal adıyla ‘Borgman’. Hicvi bol ve gerçeküstü oluşlara gülümseyen filmleriyle tanınan Hollandalı sinemacı Alex van Warmerdam’ın yazıp yönettiği karanlık saldırı, Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye adayı olmuştu. Önde gelen festivallerden on ödülle dönen yapım, kendini toplumdan tamamen soyutlamış küçük bir grubun lideri Camiel Borgman ve ekip arkadaşlarıyla tanıştırıyor bizi. Toprağın altında, bildik medeniyetin neferi insanlardan uzak bir biçimde yaşayan Borgman ve adamlarının sığınakları, aralarında kilisenin temsilcisi rahip, esnaf ve katillerden oluşan bir grup sistem bekçisi tarafından keşfedilir. Canlarını zor kurtaran ekip üyeleri, liderleri Borgman’ın talimatlarını dinlemek üzere, beklemede kalırlarken, Camiel Borgman, bir banliyöde yer alan üst-orta sınıf ailenin kapısını çalar. Kapıyı açan evin erkeğinden isteği, uzun süre yıkanmamış biri olarak, banyo yapma ricası olur. Bu yabancının duş alma isteği, evin reisi tarafından hoş karşılanmayıp, şiddet gösterisiyle son bulsa da, evin hanımı, yaşadığı kısa tereddütün ardından, saçı sakalı birbirine karışmış bu yabancıyı, kocasından gizli içeri kabul eder. Gizemli, şeytani, mistik ve son derece tuhaf yabancı, evin düzenini ve yaşamına girdiği herkesin bütün dinamiklerini sonsuza dek değiştirecektir. Modern yaşamın gerekleri olan alışkanlıklara teslim olmuş burjuva ailenin beslenme alışkanlıklarından, kapitalist düzenin koruyucu hekimlerine dek, hemen her şeye saldıran, elindeki çomaklarla, cesetlerle dolu bir göl-mezarlık yaratan sarsıcı film, Haneke’nin ‘Funny Games’ini akla düşürerek başlıyor. Absürd oluşlara, sert bir bakışı katarak yol alan öyküde, başrolü üstlenen Belçikalı usta aktör Jan Bijvoet, müthiş bir performans sergiliyor. Yönetmen Alex van Warmerdam’ın da aralarında bulunduğu oyuncu kadrosu, yediden yetmişe kusursuza yakın bir iş çıkarmışlar. Görüntü yönetmeni Tom Erisman’ın kuzey ışığı destekli kamerası da, öykünün ruhuna eşlik ediyor. (4 / 5)
MOTEL
Aktör kimliğiyle tanıdığımız James Russo’nun ‘Motel’ adlı orijinal uyarlamasından perdeye aktarılan gerilimi yüksek suç öyküsü, kiralık katil olarak çalışan Jack’in, içinde ne olduğunu bilmediği bir çanta yüzünden bir gece içinde yaşadıklarını taşıyor perdeye. Suç dünyasının acımasız patronlarından Dragna’nın, bütün pis işlerini yaptırdığı Jack, gözlerden uzak, tenha bir motelde; çantayı teslim etmek ve parasını almak üzere beklemektedir. Bu tedirgin bekleyiş, gece boyunca, Jack’in hayatına giren, birbirinden tuhaf karakterleri, içinde ne olduğu belli olmayan çanta etrafında birleştirecektir. David Grovic’in ilk yönetmenlik deneyiminde başrolü, John Cusack üstlenmiş. Dev aktör Robert De Niro ve Brezilyalı güzel aktris Rebecca Da Costa ile birlikte, Crispin Glover, Dominic Purcell gibi yetenekli isimler de oyuncu kadrosunda yer alıyorlar. Dağınık kurgusu ve tatmin etmeyen öyküsüyle, ‘fare doğuran bir dağ’ izlenimi veren film, sanki sadece Rebecca Da Costa’nın yıldızını parlatmak için çekilmiş gibi. ‘Bütün bunlar neydi şimdi’ dedirtiyor, inandırıcılık ve tartımda sorun yaşayan, Bahama Adaları-ABD ortak yapımı. (1,5 / 5) MURAT ERŞAHİN