Konuk Yazar

REPLİKLER UNUTULSA DA PERFORMANSLAR UNUTUMAZ

06 Nisan 2025 Pazar 09:57
REPLİKLER UNUTULSA DA PERFORMANSLAR UNUTUMAZ

Etkileyici bir kariyere sahip Broadway yıldızı Lillian Hall’un kapısını maalesef demans çalmıştır. Sahneye koyacakları Anton Çehov’un ‘Vişne Bahçesi’ klasiğindeki Madam Lyubov Andreyevna Ranevskaya karakterini canlandıracak olan tecrübeli oyuncu, provalar esnasında replikleri unutmaya başlar ve çalışmaların sekteye uğramasına neden olur. Bir yanda asistanı ve yakın arkadaşı Edith’in çabaları, öte yanda kızı Margaret’la arasındaki kökleri geçmişe uzanan derin uçurum derken Hall kendini bir sarmalın ucunda bulur. Bu arada oyunun sahnelenme zamanı da gelmektedir...

Aktör, oyuncu ve yönetmen (ki bu kategoride çok az sayıda yapıtı var) Michael Cristofer’ın imzasını taşıyan ‘Muhteşem Lillian Hall’ (The Great Lillian Hall), sahne tozu yutanların dünyasında gezinirken trajik çizgilere sahip bir hikâye anlatıyor. Filme ismini veren ana karakter, hayatını mesleği üzerine kurmuş biri. Aynı meslekten olan eşini kaybetmiş ve onun hayaleti hayatının bir köşesinde mevcudiyetini koruyor. Geride bıraktığı tortular üzerinde yükselen annelikle ilgili sorunları da var. Kızı meseleyi deştikçe beklenen çizgilerde bir ebeveyn olmadığı anlaşılıyor. Zaten asistanı Edith’le sanatçıların çocuk sahibi olması konusunda fikir teatisi yaparken Margaret’a da “Hiçbir zaman iyi bir anne olamadım” itirafında bulunuyor.

Yönetmen Cristofer, senaryosunu Elisabeth Seldes Annacone’un kaleme aldığı filmde hem bir oyunun sahneye konma safhasını hem de ışıltılı bir yıldızın yolun sonuna doğru kapıldığı girdapta ayakta kalma çabasını perdeye yansıtıyor. Hikâye belli bölümlerde prova yaptıkları oyunla Lillian Hall’un hayatı arasında geçişlere soyunuyor ama genel bir çizgide hafızanın yarattığı sorunlar arasında rotasını çiziyor. ‘Vişne Bahçesi’ni sahneye koyan grup Lillian’ın artan unutkanlık problemleriyle birlikte yerine başka bir oyuncuyu da (ismi Haley Bemmel) düşünmeye başlıyor ve bu durumu sezen ‘Diva’ da elbette tepkisini gösteriyor.

‘Muhteşem Lillian Hall’ ana gövdesini hafıza kaybının yarattığı yıkıntılar arasında tutunacak dallar arayan ana karakterinin yüzleşmeye çalıştığı korkular, geçmişi, şimdiki zamanı ve mesleğe olan tutkusu üzerine inşa ediyor. Bu doğrultuda ben özellikle yaşadığı soruna ilişkin teşhis için gittiği doktorda yaşadıklarını aktaran bölümü çok beğendim. Dr. DeMayo’yla birlikte Hall’un kariyeri, geçmişteki canlandırdığı roller üzerinden göndermeler ve nihayetinde nasıl bir belayla karşı karşıya olduğunun kendisine açıklanması safhalarını izliyoruz... Bu bölüm enfesti bence. Keza yaşadığı sorunu kızına aktarmayıp dertlerini sırdaşı Edith’le paylaşmasına Margaret’ın tepki gösterdiği hastane sahneleri de derin ve sarsıcı anlarla doluydu. Ben bir de filmin akışı içinde Lillian’ın seslendirdiği “Sanat hayatın sınırlarını aşar mı” repliğini çok beğendim.

Yıldız Kenter havası

Oyunculuk dünyasının girift koridorlarında gezinen öyküleri elbette klas performanslar taşırsa anlatılanlar sahicilik, zarafet ve zihinlerde yer eden sahneler barındırır. Bu filmi de Jessica Lange’in ‘muhteşem’ çabası taçlandırıyor. Onun sayesinde yer yer yürek parçalayan hikâye derinlik kazanıyor, gerçekçi çizgilere oturuyor. Sadece genel görüntüsü değil, mimikleri, karakterinin ruh halini yansıtan elleri, vücut dilinin gelgitleri derken Lange unutulmaz bir karakter ortaya çıkarıyor. Kendi adıma bu profilde kimi sahnelerdeki ses tonu ve yüz yapısıyla ‘rahmetli’ Yıldız Kenter havası da buldum.

Bu film, tiyatro dünyasının ekseninde gezinen bir öykü olduğu için ana iskeleti ayakta tutan unsurların başında asıl karakter kadar yandakilerin performansı da geliyor. Nitekim Kathy Bates, Lillian’ın sırlarını paylaşan, yol gösteren, dayanışma ruhunu her aşamada ortaya koyan Edith’te çok iyi. Keza ben Dr. DeMayo’da Keith Arthur Bolden’ı çok çok beğendim. Hall’un kızı Margaret’ta Lily Rabe, Hall’un kaldığı dairedeki flörtöz balkon komşusu Ty Maynard’da Pierce Brosnan ve ‘Vişne Bahçesi’ni sahneye koyan yönetmen David Flemming’de Jesse Williams son derece başarılı çizgiler sunan oyunculuk gösterilerine soyunuyordu.

29 yılda 202 oyun sahneye koymuş bir sanatçının ağırlığını giderek yoğun bir şekilde hissettiren demans karşısındaki mücadelesini anlatan bu yapımın, tiyatro dünyasının kendine özgü koridorlarını heyecan verici bulan seyirciye daha çok seslendiği muhakkak. Ama  yine de bu denli seyredilesi performanslar sunan bir kadroyu izlemek için salonun yolunu tutmak da gerekiyor sanırım. Öte yandan ben ‘Muhteşem Lillian Hall’da, belki de yakın bir zaman önce izlediğimiz için Maria Callas’ın son günlerine odaklanan Pablo Larraín imzalı ‘Maria’ türü bir hava da hissettim. Özetle mutlaka seyredin tavsiyesinde bulunacağım bu son derece dokunaklı yapıtı ‘Replikler unutulsa da performanslar unutulmaz’ şeklinde tanımlamak mümkün...

Son bir not: Bu proje için yola çıkıldığında Lillian Hall rolü için başlarda Meryl Streep düşünülmüş ama nihayetinde bu karakterde Jessica Lange’i izliyoruz.

UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/ 05.04.2025)



Diğer Yazılar