'BENİM ANNEM, ROBOT ANNEM'
Son derece ileri bir teknoloji harikası olarak tasarlanan ve satın alan kişinin her türlü ihtiyacını karşılamaya programlanmış robot Rozzum Unite 7314 ya da kısa adıyla Roz, Pasifik’tekilere benzer coğrafyaya sahip bir adaya düşer. Burada insanlar yoktur ve o da çevredeki canlılarla, yani hayvanlarla kendince iletişim kurmaya, onların dertlerine derman olmaya, hayatlarını kolaylaştırmaya çabalar. Ama bu zorlu bir görevdir ve acaba üstesinden gelebilecek midir?
‘Lilo&Stitch’ (2002), ‘Ejderhanı Nasıl Eğitirsin?’ (How to Train Your Dragon, 2010) ve ‘Crood’lar’ (The Croods, 2013) gibi animasyonların yönetmeni Chris Sanders’ın imzasını taşıyan ‘Vahşi Robot’ (The Wild Robot) özetle böyle bir hikâyeye sahip. Film, Peter Brown’ın 2016’da yayımlanan ve sonradan üçlemeye dönüşen çok satan romanından sinemaya taşınmış. Öykü iki ayağa sahip: Elbette odakta vahşi doğadaki dengeleri çözmeye çalışan ve ekolojik sistem içinde kendisine yer açmak isteyen bir robot var. Ama öte yandan Roz bir kaza sonucu ailesinin yok olmasına sebep olduğu kaz yavrusunu da büyütmek, ona habitatın içinde gerçek kimliğini ve yetilerini kazandırmak durumunda.
Bu yanıyla film aynı zamanda Brightbill adı verilen bu miniğin büyüme ve kendini ispatlama hikâyesi…
Bilindiği gibi modern zaman animasyonları biraz da yaşı büyük seyircinin gönlünü kazandıkları ölçüde ön plana çıkıyor. Bu, klişe deyişiyle ‘Her yaştan çocuğu kavramak’ anlamına geliyor. Doğrusunu söylemek gerekirse kendi adıma ‘Vahşi Robot’ çok uzun süredir seyrettiğim en iyi animasyon diyebilirim. Hatta epeydir favorilerim arasında olan ‘WALL-E’ düzeyinde bir çalışma bu. Kim bilir, ikisinin de kahramanının bir robot olmasının bunda payı vardır.
Bu yeni animasyon harikasında Chris Sanders’ın kaleme aldığı senaryo sevgi, şefkat, yardıma ihtiyacı olana kol kanat germe, dayanışma, aile olma çabası, cesaret, öteki olma hali gibi en temel meselelerin üstesinden geliyor. Bunları seyircisine didaktik olmayan bir anlatımla aktarmayı da başarıyor.
Roz önce sahayı tanımaya, sonra yörenin ‘ileri gelenleri’nin kendi içindeki ilişkiler ağını çözmeye çabalıyor. Robotun adadaki düzene adaptasyonunu bir anlamda çatlayan bir yumurtadan çıkan sevimli, şaşkın bir kaz yavrusu sağlıyor. Önce yumurtayı çalmaya niyetli olan tilki Fink, Roz’un safına geçiyor. Kendi yavrularını büyütmekle meşgul keseli sıçan Pinktail, robota yeni doğan kazın onu annesi sandığını ve bu yüzden gelişimi konusunda her şeyi üstlenmesi gerektiğini empoze ediyor. Hal böyle olunca Roz minik Brightbill’in eğitimini ve doğaya uyumunu bir an önce sağlamak için uğraş veriyor. Uçma dersleri için Thunderbolt adlı şahinden yardım istiyor. Nihayetinde büyük göç için kazların lideri Longneck devreye giriyor ve Brightbill’in cesaret dolu serüveni başlıyor.
DreamWorks Animation’ın 49’uncu animasyon çalışması olan ‘Vahşi Robot’, saydığım karakterlerin yanı sıra Thorn adlı boz ayı ve Paddler isimli kunduz gibi öne çıkan karakterlerden oluşturulan dünyada ideal bir ortamın tasvirine soyunuyor. Besin zinciri içinde birbirine düşman olan hayvanlar arasında barışın, huzurun portresini ortaya çıkarıyor. Filmin gönülçelen mesajlarından biri de buydu bence.
‘Vahşi Robot’ta yönetmenlik başarısı ve senaryo elbette çok klas ve etkileyiciydi. Ama hayvanların anatomisini incelemek suretiyle (Los Angeles Doğa Tarihi Müzesi’ndeki örneklerden yararlanılmış) elde edilen verilerden yola çıkarak yapılan karakter tasarımları da çok iyiydi. Yapım notlarından öğreniyoruz ki karakter efektleri ekibi, hayvanların gerçekçi hareketlerini simüle etmede sınırları zorlamış, referans görüntüleri incelemiş ve hareket yakalama seanslarını gerçekleştirirken toplamda 47 tür hayvan yaratmış.
MONET TABLOSU TADINDA
Öte yandan yönetmeni Chris Sanders filmi şu sözlerle tanımlamış: “‘Bambi’ gibi erken dönem Disney klasiklerindeki hayvan tasvirlerinden ve Hayao Miyazaki filmlerinin atmosferik ormanlarından ilham aldık. DreamWorks’ün teknolojik gelişmelerinden yararlanarak benzersiz bir animasyon stiline sahip bir film yarattık. Claude Monet’nin çalışmalarıyla hayat bulan Miyazaki ormanı tadını ve havasını yakalamaya çalıştık.”
Çizimleri ve enfes detaylarıyla gözlerimize hitap eden; yer yer mizahi, yer yer de dokunaklı, onca meselesi içinde annelik kavramına da vurgu yapan öyküsüyle kalbimize seslenen ‘Vahşi Robot’, bana kalırsa son zamanların en kayda değer animasyonu. Muhtemelen ‘En İyi Animasyon’ dalında Oscar’ın sahibi olacak. Son olarak şu notu düşmek isterim: Eğer La Fontaine günümüzde yaşasaydı böyle bir masalı onun kaleminden de okuyabilirdik. Velhasıl bu animasyonu kaçırmayın derim.
UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/09.11.2024)