BİZE BÖYLE 'SULTAN'LAR GEREK!
Uzun süren bir rahatsızlık sonucu eşini kaybeden Sultan, birden yalnızlık korkusuna kapılır ve yeniden evlenmek istediğini söyler. Bu duruma yörede kahvehane işleten oğlu Nevzat ve babasının vefatı üzerine İstanbul’dan gelen kızı Reyhan tepki gösterir. Çocukları, torunları Sultan’ın bu çıkışına anlam veremezler, üstüne üstlük kararından vazgeçirmek için çabalarlar…
Erdi Işık’ın otobiyografik yanlar da barındıran hikâyesinden çekilen (senaryoda Işık’ın yanı sıra Senem Birlik ve Karden Kasaplar imzaları var) ve yönetmenliğini Nadim Güç’ün üstlendiği ‘Mukadderat’, 60’larında hayat arkadaşı sahneyi terk ettikten sonra yeni bir yarene olan ihtiyacını açıkça dillendiren bir kadın karakter etrafında biçimleniyor. Son Antalya Film Festivali’nde En İyi Film kategorisinde Altın Portakal’a uzanan yapım Sultan’ın yalnızlıktan kurtulma isteğinden giderek kendi başına ayakta durma çabasını ve son derece güçlü bir rol modeline dönüşme sürecini de perdeye taşıyor.
Sorununa çözüm olarak ilk elde ‘eski defter’leri karıştıran her anlamdaki ‘ana’ karakterimiz gençlik yıllarında eşinden önce kendisine olan ilgisini açıklayan ve artık kendisi gibi dul olan mahallenin bakkalına giderek ‘evlenme teklifi’nde bulunuyor. Bu teklif karşısında afallayan adamcağızın meseleyi kamuoyuyla paylaşmasıyla yörenin dedikodu merkezi konumundaki Nevzat’ın kahvesinde gündem doğaldır ki Sultan’ın tuhaflıkları (!)
oluyor. Yakın arkadaşı Hanife’nin de devreye girmesiyle olası seçenekler deneniyor, bu arada Sultan pazarcı Muharrem’le atıştıktan sonra işi inada bindirip bahçesinde yetişen mahsullerle pazarda tezgâh açıyor, öte yandan evindeki üst katı pansiyona çevirip yeni gelir kaynakları yaratıyor. Bu arada oğlu Nevzat’la kızı Reyhan da babalarının kendilerine bıraktığı ama eşit şekilde paylaştırmadığı bir arazi üzerinden birbirleriyle mücadele ediyorlar…
‘Mukadderat’ naif tonlara sahip, sevimli küçük kasaba portreleriyle donatılmış bir genel resim üzerinden hem taşranın kendine özgü dertlerini, hırslarını, irfanını (!) anlatıyor hem de esas karakterinin dönüşümünü bize aktarıyor. Sultan başlarda çözümü yeniden evlenmekte ararken giderek son derece dirayetli, güçlü, kendi başına ayakta durabilecek bir profile ulaşıyor. Pazarcılık ve pansiyonculukla ekonomik özgürlüğünü elde ederken yöredeki kadınların da çalışma hayatına entegre olmalarını sağlıyor ve hayatı birine muhtaç olmadan, ihtiyaç duymadan idame ettireceğinin farkına kendi tecrübeleriyle varıyor…
Senaryonun bütün bu devinimi, dönüşümü son derece sıcak ve samimi bir dille aktardığını, filmin bu yanıyla geniş kitlelere seslendiğini ve ‘kıssadan hisse’sini daha fazla insana geçirme imkânına sahip olduğunu düşünüyorum.
Meselenin kurulu düzene takılıp kalmamak, yeni taşlar döşemenin, yeni yollar bulmanın mümkün olduğunun altını çizen, ‘ikinci bahar’lara kapı aralayan bu yapımı içten kılan en önemli yanlardan biri de oyunculuk gösterileri olmuş elbette. Sultan’daki performansıyla Antalya’da En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazanan Nur Sürer (Binnur Kaya’yla paylaştı) karakterini tüm saflığı, sahiciliği ve sadeliğiyle perdeye yansıtıyor. Keza Reyhan’da Aslıhan Gürbüz, Nevzat’ta da Osman Sonant (o da Antalya’da En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünün sahibi oldu) inandırıcı profiller sunuyor. Şerif Erol ise yurtdışında yaşayıp boşandıktan sonra ülkesine dönen ve geçmiş yıllarda kaçırdıklarını yeniden yakalama ya da yaratma peşindeki Refik Bey’de çok başarılı. Canlandırdığı karakter öyküde aklı, mantığı ve sağduyuyu temsil ediyor.
‘TARLA VERİNCE...’
‘Mukadderat’ın bence en güzel yanı çevre baskısına, erkek egemen değerlere karşı cesaretiyle mücadelesini sürdüren, ‘Elâlem ne der’ anlayışına aldırmaksızın yoluna devam eden bir karakter odağındaki öyküsünü anlatırken bunu toplumsal bir tablonun içine yedirmesi. Kastamonu’nun Cide ilçesinde çekilen film ‘Kurulu düzeni bozmayalım’ diyenlere sevimli bir dille karşı çıkıyor. Kadın cinayetlerinin ve şiddetin ana sorunlardan biri olduğu, sisteminse sesini yükseltmek için sokağa çıkanlara karşı sürekli yasak uyguladığı bir coğrafyada bu tür filmlere daha çok ihtiyacımız var diyerek noktayı koyalım.
Bir de ben filmde Nevzat’ın tarla mirasında üçte ikiyi almasına ilişkin “Tarla verince iyi baba olunmuyor” cümlesini çok beğendiğimi belirtmeliyim…
UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/ 01.12.2024)