HİLAL ÇETİNDER

YENİ GÖZDEMİZ BELGESELLER...

09 Ocak 2022 Pazar 22:15
HİLAL ÇETİNDER

Pandemi kurbanı kurgu filmlerinde görülen hem nicelik, hem de nitelik kaybı belgesellere yaradı. Daha önce kıymeti bilinemeyen, ıska geçilen birçok belgesel, özellikle çevrimiçi platfomların yeni gözdesi artık. Bunlardan Dying to Divorce / Ölümüne Boşanmak (2021), Tickled (2016), The Bee Gees: How Can You Mend A Broken Heart (2020), Strokes of Genius (2018), Suskunluğun ve Karanlığın Ülkesi / Land des Schweigens und der Dunkelheit (1971) öne çıkanlardan birkaçı.

 

Introducing, Selma Blair (2021)

Sinema ve magazin haberlerini takip edenler duymuştur belki; kısa süre önce Selma Blair’e MS (multipl skleroz) teşhisi kondu. Başlangıç evresini de sosyal medyadan açık, açık paylaşan Selma Blair kişisel hikayesini anlatıyor belgeselde.

Hastalığını merkeze koyup, çocukluğuna iniyor, kariyerini ve ev hayatını, anneliği paylaşıyor bizimle. Hastalık her bünyede farklılık gösteriyor elbette; Blair’inki ise oldukça agresif seyrediyor.

İşte bu MS yolculuğu ve alternatif tedavi sürecini de kapsayan kişisel, çok hüzünlü, samimi, alabildiğine şeffaf, bakış açısına göre de ilham veren bir belgesel ‘Introducing, Selma Blair’

‘Belgesel’ olarak sinema tarihine katkısı ya da yeni bir söylemi yok elbette. Ancak birinin, hele de ünlü (kendi tabiriyle küçük ünlü) birinin böylesine zorlu ve hassas süreci tam teslimiyetle paylaşabilmesi çok kıymetli bana göre.

Elde mendil, bu cesur, bir o kadar da kırılgan kadının cesaretine, mücadelesine hayran kaldım…

Belgeseli blutv’den seyredebilirsiniz.

Dying to Divorce / Ölümüne Boşanmak (2021)

Baştan belirtmeliyim, Ölümüne Boşanmak çok çarpıcı, üzerinde düşünmesi bile çok zor belgesel. Seyrederken öfkelendim, hüzünlendim, perişan oldum. Öte yandan kadın hareketine dair umut belirdi içimde. Cinsiyete dayalı şiddeti, olmazsa olmazı siyasi iklim ve demokratik özgürlük krizini Türkiye’nin yakın tarihiyle birlikte ele alıyor.

‘Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun davalarını takip eden Ölümüne Boşanmak, En İyi Uluslararası Film kategorisinde İngiltere’nin Oscar adayıydı aynı zamanda. Yönetmeni ise Chloe Fairweather.

Bizden de çıksa, çıkabilse keşke böyle yapımlar. Bir yerlerde denk gelirseniz, kaçırmayın!

IMDb: 8.6

Tickled (2016)

Tickled, seyrettiğim en enteresan belgesellerden biri. Hikayesi Foxcatcher Takımı (2014 tarihi filmi, 2016 tarihli belgeseli var bu arada) kadar tuhaf, saplantılı, tekinsiz...

Bu tuhaflığın, zorbalık ve tacizin peşinden giden gazetecilik / gazeteci hikayesi aynı zamanda... Acar bir gazetecinin, daha doğru deyişle güncel haber muhabirinin internette dolaşırken keşfettiği video sonucu gelişiyor olaylar.

Bu tuhaf videonun hikayesini, geçmişini araştırma isteği, merakı ve derine indikçe giderek daha da çirkinleşen olaylar silsilesini anlatıyor belgesel. İlk ortaya çıktığı dönemde hem yapımcısı hem de yönetmenleri dava süreciyle karşılaşıyorlar.

Baştan sona katıksız zorbalığı kaydetmeye çalışan belgesel için şaşırtıcı bir sonuç değil elbette bu…

IMDb: 7.5

The Bee Gees: How Can You Mend A Broken Heart (2020)

The Bee Gees üçlüsüne odaklanan belgesel, Gibb Kardeşler’in hayatını, kariyerini, her şarkının/albümün hikayesini dolu dolu anlatıyor. Daha önce yayınlanmamış arşiv görüntüler ve röportajlar eşliğinde, Barry Gibb’in falsetto sesine geçiş hikayesinden, stüdyo kayıtlarına, kardeşlerin acı-tatlı didişmesinden, inip, çıkan grafiklerine, her şeyiyle doyurucu bir belgesel olduğunu söyleyebiliriz rahatlıkla. Özellikle Bee Gees ile büyümüş nesil için…

IMDb: 8.1

Strokes of Genius (2018)

Roger Federer ile Rafael Nadal’ın efsane Wimbledon finalini (2008) merkeze alan belgesel, aralarındaki o özel rekabeti, hayatlarıyla iç içe geçen kurguyla anlatıyor. Nostalji, çocuk/genç Rafa ile Roger, elbette zarafet, kalite, saygınlık vadediyor.

Strokes of Genius, tenis severleri kalbinden yakalayan, 2008 Wimbledon finalini aynı heyecanla tekrar yaşatan harika spor belgesellerinden biri…

IMDb: 8.1

 

Suskunluğun ve Karanlığın Ülkesi / Land des Schweigens und der Dunkelheit (1971)

Werner Herzog'un belgeseli, ‘Helen Keller’ kardeşliğini anlatıyor bir nevi. Kör ve sağır Fini Straubinger önderliğinde, kör ve sağırların hayatına giriyoruz usulca.

Herzog, ağır derecede engellilerin tecridine uzatırken kamerasını, seyirci ucundan, kıyısından dahil olabiliyor ancak her bir hikayeye; yaşamda olduğu gibi.

Başka türlü bir dünya, başka türlü yalnızlık bu... Konuşma ve görme duyusu olmadan yaşamanın ne demek olduğunu araştıran Herzog’un en etkileyici belgesellerinden biri şüphesiz.

Finale kadar dayanabilirseniz şayet, Fini’nin son ziyaretine kalbinizi bırakabilirsiniz...

IMDB: 7.9

HİLAL ÇETİNDER



Diğer Yazılar