HİLAL ÇETİNDER

BUNLARI İZLEDİM-3

29 Mayıs 2022 Pazar 09:45
HİLAL ÇETİNDER

Dijital platformu, salonu, televizyonu, DVD'si derken eski, yeni birçok filme, diziye, belgesele ulaşmak geçmişe göre daha zahmetsiz bugün. Artık, seçeneğimiz, film yelpazemiz çok geniş ve renkli. Son dönemde izlediklerimi, anımsadıklarımı art arda sıraladım:

 

The Other (1972)

Robert Mulligan'ın "The Bad Seed' ile "Kevin Hakkında Konuşmalıyız" kırması psikolojik gerilimi. Yazarı Tyron pek de memnun kalmamış filmden. Roger Ebert'in de dediği gibi hayli tekinsiz, karanlık olmayı başarıyor aslında. Chris ile Martin Udvarnoky ikizleri de gayet başarılı. Görsel efektsiz ve kansız olmasına rağmen etkileyici bir korku gerilim. Görüntü yönetmeni iyi, anlatım da tansiyonu düşürmeden film boyu etkisini koruyor.

 

ÇOK TATLI İKİ ANTOLOJİ FİLMİ ÖNERİSİ

Tales of Manhattan (1942), elden ele dolaşan 'Lanetli ceket'in ettikleri üzerine beş hikayeli antoloji filmi. Kimler yok ki; Rita Hayworth, Henry Fonda, Ginger Rogers, Charles Boyer... Özellikle Charles Loughton ve Edward G. Robinson hikayeleri ayrı güzel.

Diğeri ise O. Henry'nin beş hikayesine dayanan O. Henry's Full House (1952). Basit, gündelik konuları, hüznü de mutluluğu da keyifle anlatıyor. Başka hoşluğu ise hikayeleri tanıtan ve birbirine bağlayan anlatıcının John Steinback olması… Marilyn Monroe'nun da kısacık rolü var. Genelde sinir bozucu karakterleri canlandıran Richard Widmark çok iyi…

 

Secret Beyond the Door (1947)

‘Hitchcock'un Rebecca'sı varsa, Fritz Lang'ın Secret Beyond the Door'u var’ şeklinde özetlenebilir aslında film...

Lang’in ABD’de yaptığı filmlerin en az tanınanlarından… İç sesi ustalıkla kullanması çarpıcı, her mekanda korkuyu araması da ilginç teknik; oyuncuların yönetmenin beklentisini boşa çıkarmaması da önemli.

 

Un Triomphe

Böyle hikayelere bayılıyorum. Samuel Beckett destekliyse bir de… 1986'da, mahkumlarla 'Godot'yu Beklerken'i sahnelemeye çalışan Jan Jönson'un gerçek hikayesini anlatıyor film.

 

White Palace (1990)

Ne güzeller... Susan Sarandon 44, James Spader 30 yaşındaymış film çekildiğinde. Susan Sarandon çok inandırıcı ve unutulmaz performans sergiliyor; yönetmen Mandoki de, gerçek olayları romantik hikayenin içine iyi ilave edince, hiç sırıtmadan inandırıcı bir aşk hikayesi çıkıyor ortaya…

 

Two Lovers (2008)

‘Sevdim sevilmedim, seveni sevemedim’ hikayesi özetle... James Gray'in en beğendiğim filmi. Derin karakterleri ve olay örgüsü sayesinde bildik konu nasıl etkili romantik drama dönüşürün örneklerinden. Kasvetli, karanlık hikayeye, inceden mizah da eşlik ediyor. Yaralı bireyleri çarpıştıran Two Lovers’a, Gwyneth Paltrow ile (özellikle) Joaquin Phoenix’in katkısı büyük…

 

Gui Tu Lie Che (Last Train Home, 2009)

Güne özel Gui Tu Lie Che; "Çin'de 130 milyondan fazla göçmen işçi bulunmaktadır. Evlerine yılda sadece bir defa, Çin yeni yılında dönerler, bu dünyanın en büyük insan göçüdür. Para kazanmak için evini, çocuklarını bırakıp kırsaldan kente giden aileyi takip ediyor belgesel. 'Made in Chine' özelinde tüm dünyayı kapsayan berbat koşullarda yaşamaya çalışan işçiler... insani dram...

 

Je Vais bien, ne t'en fais pas (2006)

Bağlara dair ne güzel bir niyet filmidir... Psikolojik katmanlı, çarpık, öte yandan dokunaklı, zarif, çok sevilesi… Hüznü gizlice takip eden sevgi o kadar etkili ki, seyrederken “Olur mu öyle şey?” yakınmalarıyla hemen her şeye itiraz edip, bitiminde tüm itirazları görmezden geleceksiniz, eminim.

 

The Browning Version (1951)

Mutsuz bir öğretmenin (insanın) tükenmişliğine dair Terence Rattigan’ın tek perdelik oyunundan uyarlanan film, ne eksik, ne fazla, her biri amacına uygun diyaloglarıyla, sosyal çıkarımlarıyla gönlümüzü çelen klasiklerden... Albert Finney’nin Michael Redgrave’in yerini aldığı 1994 tarihli yeniden çevrimi de var, ancak orijinalinin tadı çok ayrı tabii...

 

 

Diziler:

The Offer (2022)

Canımız, ciğerimiz efsane The Godfather'in yapım aşamasını anlatan mini dizi. Ama sadece bununla sınırlı kalmıyor elbette. Her köşe başından film, isim çıkıyor; geçmişten ve zamandaşı güzelim filmlere, isimlere de doyuyoruz böylece... Ali MacGraw o zamanki kocası Rob Evans'la birlikte; henüz Steve McQueen'e aşık olmamış örneğin… Robert Redford ile Paul Newman film setinde. Frank Sinatra öfkeli, Al Pacino ise epey iştahlı. Nostaljik, seyretmesi keyifli mini dizi arayanlar için…

 

The Staircase (2022)

'Karısını öldürdü mü, öldürmedi mi?' gerçek suç hikayesinden uyarlanan sekiz bölümlük mini dizi The Staircase, belgeselleriyle de gündemdeydi geçtiğimiz yıllarda. Neredeyse şova dönüşen The Staircase olayında karısını öldürmekle suçlanan Michael Peterson'ı Colin Firth, ölen/ öldürülen karısını ise Toni Colette canlandırıyor. Juliette Binoche bonusunu da eklersek bir de…

Önünü, arkasını bildiğimiz halde yüz çeviremediğimiz gerçek suç belgesellerini sevenleri fazlasıyla memnun edecektir eminim.

 

Julia (2022)

Julia Child sevenler ekran başına… Mini dizi, Child’ın yemek kitabı çıkardığı yıllara ve televizyon tarihinde ilk kez ‘yemek programı’ fikrinin (ne zorluklarla) filizlendiği döneme götürüyor bizi. Yemeğin şova dönüştüğü ve hemen her kanala sızdığı günümüz için çok uzak geçmişten söz ediyor gibiyiz elbette. Julia Child, öncülü olduğu şovuna başlıyor başlamasına ama kendisi de dahil herkes şaşkın. Meryl Streep’in Julia’sına sevgimiz baki olsa da Sarah Lancashire pek yakışmış role.

 

Gaslit (2022)

İlk başta tüm karakterler karikatürize, abartılı geliyor, haliyle... Ama hazır belgeseli de gösterim sırasındayken (Netflix, ‘Martha Mitchell Etkisi’) Martha Mitchell'i yakından tanımak için iyi bir alternatif. Julia Roberts (Martha Mitchell) ile Sean Penn (John Mitchell) efsane tabii…

 

The Allegation (2021)

Hukuk, ceza sistemi, sorgulamalar üzerine iyi bir Alman dizisi. İstismar skandalı ile yargı skandalı arasında gidip geliyor. 90'larda yaşanmış çocuk istismarıyla ilgili gerçek ve tartışmalı vakalara dayanıyor hikayesi. Her biri 30-35 dakikalık ve 7 bölüm üstelik.

HİLAL ÇETİNDER



Diğer Yazılar