HİLAL ÇETİNDER

BİR BAŞKADIR İRAN SİNEMASI

22 Ağustos 2021 Pazar 18:27
HİLAL ÇETİNDER

Çeyrek yüzyıldır uluslararası festivallerin olmazsa olmazı haline gelen, dünya pazarını şekillendiren Batılı ticari filmlere alternatif sunan İran sineması çıtayı düşürmeden yoluna aynı tazelik ve özgünlükte devam ediyor. İran sinemasından sıra dışı birkaç örnek:

MELBOURNE

‘Melbourne’u (2014), seneler önce festivalde seyretmiştim. Tuhaf, tarif edemediğim bir etki bırakmıştı üzerimde. Kafam karışmıştı, çaresizlikle saçmalık iç içe girmişti sanki. ‘Sen olsan ne yapardın?’ı soran, seyircisiyle tüm yaşananları paylaşan, trajediye ortak eden etkileyici psikolojik dram/gerilim Melbourne. İran’dan kısıtlı mekan ve insanla, bu kadar basit ama etkisi kocaman konuyla ‘psikolojik film nasıl yapılır’ dersi sanki...
İranlı sinemacı Nima Javidi’nin ilk uzun metrajı üstelik. Film, pek çok uluslararası festivale katıldı, ödüller de aldı. Yine de çok fazla bilinen İran yapımlarından olamadı öte yandan.
İran’da yaşayan Amir Ali ile Sara çifti, eğitim için Melbourn’e gitmeye karar vermiş. Her şey hazır, valizler kapıda, neredeyse... Heyecanla, neşeyle son hazırlıklar devam ederken istemeden karşı karşıya kaldıkları trajedi ve sonrasındaki duygu durumları anlatılıyor özetle. 
İran filmleri bilen bilir; gündelik yaşamı, herkesin başına gelebilecek dertleri gerçekçi yaklaşımla anlatır seyircisine. Melbourne de öyle. Tek mekanda geçen, performansa dayalı senaryonun hakkını, Peyman Moadi ile Negar Javaherian sonuna kadar veriyor.
Kimileri tepkili yaklaşabilir hikayeye. Yaşananların psikolojik boyutunu ve çaresizliği iyi aktaran, sonucu kişiye göre değişen, tam da bu nedenle filme ve karakterlere ne hissedeceğinizi bilemediğiniz, finaliyle boğazda düğümlenen İran filmi isterseniz...

 

VAROONEGI

Varoonegi (Inversion, 2016), ailedeki (iş yerinde, toplumda, hatta arkadaşlar arasında) bekarın joker elemana dönüşümünü anlatıyor bir anlamda. Düzeni, hayalleri kimin umurunda! IMDB puanı çok yüksek değil. Kutsalımız ailenin, aslında pamuk ipliğiyle bağlı bireylerini iyi anlatmış oysa. Yine doğal, yine sahici, iddiasız, gösterişsiz...
Çoluksuz, çocuksuz, işte tam da bu nedenle yetkisiz ama sorumluluk sahibi olması beklenen, yani doğal yollarla söz hakkı tanınmayan Nilüfer karakterinin içinde bulunduğu durum: “Söylesem tesiri yok, sussam, gönül razı değil”... Konu sağlık, aile büyüğünün bakımıysa hele..
Hassas, tartışmaya kapalı bir konu haliyle. Hikayenin kırılma anı gibi Nilüfer’in aydınlanması da bu hassasiyetle başlıyor. Çoğu kişinin yanında, yöresinde karşılaşabileceği karakterler ve onların çatışması hakim filme.

Söz konusu İran olduğunda, kadınla erkeğin hiyerarşisi malum. Kadın, sanki fasulyeden yer kaplıyor dünyada... Buna bir de evli ve çocuklu ile bekar ve çocuksuz standartı eklemiş yönetmen Behnam Behzadi.
 

HAPİSHANE MÜDÜRÜ

‘Hapishane Müdürü/Sorkhpoost (The Warden, 2019)’, İranlı yönetmen Nima Javidi’nin ikinci uzun metrajı. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’nde gösterilmişti..

60’larda, tamamı film için inşa edilmiş dekorlu eski bir hapishanede geçen filmin başrolünde Navid Mohammadzadehz yer alıyor. Çok başarılı bulduğum, müthiş bir oyuncu.
Havaalanı inşaatı nedeniyle yıkılacak hapishaneden tahliye sırasında firar eden mahkumla hapishane müdürü arasındaki enteresan kaçma-kovalama hikayesi bu. Ama düşündüğünüz anlamda soluk soluğa, vurdulu kırdılı, aksiyonu bol polisiye bir süreç değil. Aksine, sakin anlatımıyla, ipuçlarının ve vicdanının peşinden giden hapishane müdürünü takip ediyor film…

İnsan hikayelerini, adalet, vicdan gibi kavramları en sahici şekilde anlatmayı başaran senaryolarıyla, başarılı oyunculuklarıyla ayrı bir yerde duruyor İran filmleri. Hapishane Müdürü, geçtiği dönem nedeniyle de bunlardan ayrılıyor biraz. Keyifle seyrettim...
Not: Film, İran’da 1979 öncesi ve sonrası arasındaki farkı görmek açısından da ilgi çekici. 

 

PESAR-MADAR

İstanbul Film Festivali yarışma filmlerinden “Ana-Oğul (Pesar-Madar), İran’da tek başına çocuk yetiştirmenin zorluklarıyla boğuşan bir kadının hikayesini, gelenekleri ve ‘çözüm’ sürecini öyle güzel vermiş ki...
Yapmak zorunda kaldığı seçimi, en can yakıcı yerden, anne çocuk ilişkisi üzerinden, layıkıyla anlatıyor. ‘Oğul’ bölümüyse en az ‘Ana’ bölümü kadar etkileyici. Bir yerlerde ‘Guguk Kuşu’nun Şef-Randle ikilisini anımsamak ayrı keyif doğrusu...
Yönetmen Mahnaz Mohammadi, senaryo ise Mohammed Rasokuf’un...

 

GHESSE-HA

‘Ghesse-ha (Masallar / Tales)’, iç içe yedi bölümden oluşuyor. İranlı yönetmen Rahşan Beni İtimad, karakterlerinin kişisel hikayeleriyle toplumsal eleştirisini ne güzel sunmuş.
Fahişelik, uyuşturucu, kadına şiddet, parasızlık, sömürü, bürokrasi..

Hiçbirini atlamadan, ama karıştırmadan gerçekçi zeminde içeriden bakış...
Katıldığı yıl Venedik Film Festivali’nde senaryo ödülünü almış. Finaldeki diyalog ise insanın içine işliyor...

HİLAL ÇETİNDER

 



Diğer Yazılar